YAŞLI ŞEYHLE EVLENİRKEN GÖZYAŞLARINA BOĞULDU — ama _EVET_ dediği anda ŞOKE EDEN BİR SIRRI AÇIKLADI!
.
.
YAŞLI ŞEYHİN SIRRI VE PRENSES ALİCE’İN KADERİ
Küçük Alice, beyaz gelinliğinin içinde buz gibi bir korkuyla titriyordu. Henüz on üç yaşındaydı ve gözyaşları, ipek kumaşı daha da ağırlaştırıyordu. Etrafındaki görkemli Arap şatosu, ona bir rüyadan çok, uyanamadığı bir kâbusun dekoru gibi görünüyordu. Karşısında, kendisinden yaklaşık altmış yaş büyük, yaşlı Şeyh Omar duruyordu; yüzü derin kırışıklıklarla, gözleri ise okunamayan bir soğuklukla kaplıydı. Bu zoraki evlilik, Alice’in ailesi Francis ve Tara için, hayalini kurdukları lüks hayata giden altın biletti.
“Anne, lütfen! Ben daha 13 yaşındayım. O yaşlı adamla evlenmek istemiyorum!” Alice’in sesi, çaresizlikten titreyerek, dudaklarından zorla dökülüyordu.
Annesi Tara, kızının acısına karşı adeta bağışıklıydı. Soğuk ve hesaplı bir tavırla, gelinliğin son detaylarını düzeltirken sahte bir nezaketle fısıldadı: “Şşşt, canım. Babanla ben her şeyi senin iyiliğin için yapıyoruz. Bir gün anlayacaksın. Şimdi sıra sende. Bize borcunu ödeyeceksin.” Babası Francis ise, odaya aynı sahte neşe havasıyla girdi. Kızının yüzündeki acıyı görmezden gelerek, “Küçük prensesimiz nasılmış bakalım?” diye sordu. Alice, anne ve babasının gözlerindeki açgözlülüğün, kendisi için duydukları sözde sevgiyi yuttuğunu acı bir şekilde fark ediyordu. O, onlar için sadece, servet elde etmek için zamanı gelince satılacak bir eşyaydı.
Hırs ve Tehlikeli Bir Plan
Alice’in bu korkunç kaderi, Brezilya’nın küçük bir sahil kasabasında, Francis ve Tara’nın sefil hayatlarından bıkıp zengin olma hayalleri kurduğu bir akşam başladı. Francis ve Tara, küçük hırsızlıklarla ve dolandırıcılıklarla geçinen, dürüstlükten uzak bir çiftti. Bir akşam, Francis televizyonda internet sitesi başlığını okuyunca yerinden fırladı: “Suudi Arabistanlı milyarder Şeyh gelin arıyor.” Haberin içeriği Francis’i sinsi bir gülümsemeyle doldurdu. Şeyh Omar, ilginç bir koşul öne sürüyordu: Gelin, ne bir yaş büyük ne de bir yaş küçük, tam 13 yaşında olmalıydı.
Tara, bu fikrin çılgınlığı karşısında şok olurken, Francis çoktan planını kurmuştu. “Bizim şansımız var. Alice var. 13 yaşında, güzel ve üstelik Arap kültürüne hayranlık duyuyor. Bu, fark yaratabilir!” Francis, evlerini satıp parayı biletlere yatırmayı ve kızlarını bu tuhaf ziyafete götürmeyi teklif etti. Tek varlıklarını kaybetme riski Tara’yı korkutsa da, Francis’in özgüvenli ve açgözlü vaatleri (Paris, Londra, New York’ta lüks bir hayat) onu ikna etmeyi başardı.

Alice’e ise, her şey dahil bir seyahat çekilişi kazandıklarını söylediler. Masum kız, Arap kültürüne olan ilgisi sayesinde bu yalanı sevinçle karşıladı. Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından, Alice kendini en sevdiği hikâyelerden fırlamış gibi duran, altın kemerlerle ve mozaiklerle süslü görkemli bir şatoda buldu. Ancak ziyafette bir gariplik vardı: Her masada Francis ve Tara’nınkine benzer bir aile oturuyordu; bir adam, bir kadın ve 13 yaşlarında, yüzleri endişeyle dolu bir genç kız.
Şeyh Omar’ın sahneye çıkıp o gece gelinini seçeceğini ilan etmesiyle, Alice’in kanı dondu. Ailesinin onu buraya getirmesinin gerçek amacını anlamıştı. Francis, sert ama alçak bir sesle fısıldadı: “Sessiz ol ve gülümse Alice, sakın olay çıkarma.”
Tuhaf Kriter ve Kurtuluş Girişimi
Şeyh Omar ve sadık yardımcısı Ayzık, masalar arasında dolaşmaya başladı. Babalar kızlarının meziyetlerini öve öve bitiremiyor, anneler ev işlerindeki becerilerini anlatıyorlardı. Ancak Şeyh, her birini soğukkanlılıkla reddediyordu. Tek bir kritere odaklanmıştı: “Beni ilgilendiren tek şey kızın ayakları.” Her bir kızın ayağını dikkatle inceledikten sonra başını olumsuz anlamda sallayarak, “Aradığım bu değil. Çıkın şatomdan,” diyordu.
Sıra Alice’in masasına geldiğinde, Francis ve Tara, kızlarını övmek için adeta yarıştılar. Ayzık söylenenleri tercüme ederken, Alice’in kalbi göğsünde deli gibi çarpıyordu. O kadar çok kız reddedilmişti ki, kendi ayaklarının da reddedileceğini umuyordu. Ancak, Tara’nın aceleyle çıkardığı ayakkabılardan sonra, Omar diz çöktü ve kızın ayaklarını kırışık elleriyle tutarak incelemeye başladı. Zaman durdu. Ve sonra, o gece ilk kez, Şeyh Omar gülümsedi. “İşte bu. Onu seçtim. Bu genç kız bundan sonra benim nişanlım olacak.” Francis ve Tara sevinçle birbirlerine sarılırken, Alice çaresizlik içinde “Hayır, istemiyorum!” diye haykırdı.
O gece, Alice kafeste olduğunu anladığı saraydan kaçmaya karar verdi. Sessizce uykudaki anne babasının pasaportlarını aldı ve battaniyeleri birbirine bağlayarak pencereden sarkıttı. Ancak, Şeyh’in sadık yardımcısı Ayzık, odasının perdesini araladığında pencereden sarkan çarşafları fark etti. Ayzık, bu evliliğe karşı olmasına rağmen, sadakat yemini nedeniyle Alice’in peşine düştü ve onu tam eski bir kanalizasyon borusundan kaçmaya çalışırken yakaladı. Alice’in yalvarışları Ayzık’ın yüreğini dağladı, ancak görevine ihanet edemedi. Kızı geri götürdü ve Francis, öfkeyle Alice’e tokat atarak, “Biz senin için her şeyimizi feda ettik! Sakın görevlerinden kaçmaya çalışma!” diye bağırdı. Alice’in ailesine olan son inanç kırıntısı da o an tuzla buz oldu.
Büyük İfşa: Düğün Bir Tuzaktı
Büyük düğün günü geldiğinde, Alice, mecburiyetle Şeyh Omar’ın karşısına çıktı. Gözleri yaşlarla doluydu, yanaklarından süzülen bir damla yaş sessizce düştü. Omar, Alice’in yanına eğildi ve yüzünde daha önce hiç görmediği bir samimiyetle sordu: “Bana güvenebilirsin. Ne oldu?”
Alice, son bir cesaret kırıntısıyla, ailesinin tehditkâr bakışlarına rağmen fısıldadı: “Üzgünüm efendim ama ben sizinle evlenmek istemiyorum.”
Şeyh Omar, gülümsedi ve ayağa kalktı. Sakin bir sesle, herkesi şok eden kararı ilan etti: “Sorun değil. Eğer genç kız evlenmek istemiyorsa, o zaman düğün olmayacak.” Francis ve Tara feryat ederken, Şeyh Omar’ın sesi tüm salonda yankılandı:
“Aslında ben hiçbir zaman Alice ile evlenmek istemedim. Bu, Tara ve Francis’i buraya çekmek için hazırlanmış bir plandı. Ben sadece hayattaki tek kan bağımı, torunumu yeniden bulmak istedim. Sorunum Alice.”
Salonda mutlak bir sessizlik oluştu. Francis dona kalmış bir ifadeyle, “Torunun mu? Hayır, bu olamaz. O bizim kızımız!” diye kekeledi.
Omar, hikâyesini anlatmaya başladı: Yıllar önce, sevdiği sıradan bir adamla evlenmek isteyen kızını hamile haliyle sarayından kovmuştu. Eşinin kederden ölmesiyle hatasını anlamış, ancak kızıyla temas kuramamıştı. Yıllar süren araştırmanın ardından, kızının ve kocasının Brezilya’da bir trafik kazasında hayatını kaybettiğini öğrendi. Ancak kazaya karışan ikinci aracı araştırdığında, gerçek ortaya çıktı: Francis ve Tara, Alice’in biyolojik ailesinin öldüğünü görünce onu çalıp, bir gün satmak amacıyla büyütmüşlerdi.
Son ve inkarı mümkün olmayan kanıt için, Şeyh Omar cübbesini kaldırdı ve kendi ayağındaki belirgin doğum lekesini gösterdi: Sadece kraliyet ailesi üyelerinde bulunan eşsiz bir işaret. Alice, kendi ayağına baktı ve hayatı boyunca önemsiz sandığı aynı izi gördü. Şeyh’in her kızın ayağını incelemesinin nedeni buydu: O bir eş değil, torununu arıyordu.
Omar, Ayzık’tan gizlice yaptırılan DNA testinin sonuçlarını gösterdi ve Tara ile Francis’e dönerek, “Size evi satan komşunuz aslında benim adamımdı. İnternete koyduğum eş arıyor haberi de sizi buraya çekmenin tek yoluydu. Her şey en başından beri planlıydı,” dedi.
Tara ve Francis, maskeleri düşmüş bir şekilde, hala utanmadan vaat edilen başlığı istediler. Omar, iki küçük sandık içinde altın külçeleri vererek, “Alın şunları ve def olun. Bu krallıkta bir daha yüzünüzü gösterirseniz pişman olursunuz,” diye emretti. Açgözlülükle sandıkları kapan Francis ve Tara, Alice’e son bir bakış bile atmadan sarayı hızla terk ettiler. Birkaç ay sonra, tüm servetlerini kumarda kaybettikleri ortaya çıktı ve sefalet dolu hayatlarına geri döndüler.
Şeyh Omar, gözleri şefkatle parlayarak, Alice’e döndü. Yere diz çöktü ve torununa yalvardı: “Senden bir şey rica ediyorum. İzin ver, seni büyüteyim. Benim torunum, benim prensesim olur musun?” Alice’in gözlerinden bu kez korku değil, umut ve rahatlama yaşları süzülüyordu. “Evet, büyük baba,” diye fısıldadı.
Böylece, bir zamanlar satılmak istenen küçük bir kız, gerçek bir prenses oldu. Alice, en iyi okullarda eğitim aldı, büyük babasının desteğiyle zeki, adil ve sevgi dolu bir lider olarak yetişti. Hayatını kendi seçtiği yolda, gerçek sevgiyle kurdu ve Şeyh Omar, kızıyla yaptığı hataları telafi ederek, hayatının en büyük mutluluğunu torununda buldu.
.
News
गरीब मिस्त्री के बेटे ने बरसात में CEO की कार ठीक की — और फिर जो हुआ, उसने दोनों की ज़िंदगी बदल दी!
गरीब मिस्त्री के बेटे ने बरसात में CEO की कार ठीक की — और फिर जो हुआ, उसने दोनों की…
एक डूबती कंपनी को कैसे एक लड़की ने सिर्फ़ 60 दिनों में देश की नंबर-1 कंपनी बना दिया और फिर मालिक ने
एक डूबती कंपनी को कैसे एक लड़की ने सिर्फ़ 60 दिनों में देश की नंबर-1 कंपनी बना दिया और फिर…
गरीब समझकर किया अपमान ! अगले दिन खुला राज— वही निकला कंपनी का मालिक 😱 फिर जो हुआ…
गरीब समझकर किया अपमान ! अगले दिन खुला राज— वही निकला कंपनी का मालिक 😱 फिर जो हुआ… सुबह ठीक…
बचावकर्मियों ने गर्भवती शेरनी को मौत के करीब पाया… आगे जो हुआ वह एक चमत्कार था
बचावकर्मियों ने गर्भवती शेरनी को मौत के करीब पाया… आगे जो हुआ वह एक चमत्कार था गर्मियों की एक सुबह…
गसाधारण भेष में बुज़ुर्ग को विमान चढ़ने नहीं दिया गया, वह थे विमान के मालिक। उसके बाद जो हुआ…
गसाधारण भेष में बुज़ुर्ग को विमान चढ़ने नहीं दिया गया, वह थे विमान के मालिक। उसके बाद जो हुआ… भीड़…
गरीब समझकर किया अपमान ! अगले दिन खुला राज— वही निकला कंपनी का मालिक फिर जो हुआ..!!!
गरीब समझकर किया अपमान ! अगले दिन खुला राज— वही निकला कंपनी का मालिक फिर जो हुआ..!!! कभी-कभी जिंदगी हमें…
End of content
No more pages to load






