MİLYARDER DOĞDUĞUNDAN BERİ KÖRDI… AMA HIZMETÇININ OĞLU BUNU YAPTIKTAN SONRA…,

.

.

Kör Milyarder ve Hizmetçinin Oğlu – Bir Hayatı Değiştiren Su Tabancası

Ahmet Yılmaz, İstanbul’un en zengin ve en gizemli iş adamlarından biriydi. 53 yaşında, doğuştan kördü. Hiçbir zaman ışığı, renkleri, yüzleri görememişti. Ama karanlığın içinden çıkardığı keskin zekasıyla dev bir şirketler imparatorluğu kurmuş, yüzlerce insana iş vermiş, servetini güven ve disiplin üzerine inşa etmişti. Hayatı, sadık çalışanları ve sıkı rutinleriyle çevriliydi. Güven duymak, onun için her şeydi.

Bir salı öğleden sonrası, Boğaz’a bakan muhteşem malikanesinin bahçesinde bastonuyla dolaşıyordu. Yanında, yıllardır evde çalışan temizlikçi Ayşe’nin 9 yaşındaki oğlu Kerem de vardı. Kerem, çocukluğunun neşesiyle bahçede oyun oynuyor, renkli oyuncak tabancasını elinden düşürmüyordu. Bir anda, şaka yapmak isterken tabancayı Ahmet’in yüzüne doğru sıktı. Buz gibi su gözlerine çarptı. Ahmet sendeledi, elleriyle gözlerini ovuşturdu.

Ve o anda… Hayatında ilk kez, karanlığın içinde belirsiz gölgeler ve siluetler gördü. Şaşkınlıkla gözlerini açtı. Ayşe koşarak geldi, “Kerem, ne yaptın sen?” diye bağırdı. Kerem korkuyla yere çöktü, “Özür dilerim Ahmet Bey, istemedim!” dedi. Ahmet, yaşadığı tuhaf hisleri anlamaya çalışırken, gözlerinin önünde bir perde kalkıyordu. Sanki kalın bir sisin içinden dünyayı izliyordu.

Ayşe onu içeri götürdü. Hemen doktor Mehmet Öztürk’ü çağırdılar. Doktor, “Suyun basıncı optik sinirlerde bir uyarıma neden olmuş olabilir. Gözlerinizi temiz tutun ve değişiklik olursa haber verin,” dedi. Ahmet, yaşadığı mucizeyi kimseye anlatmadı. Gözlüklerini takmaya, bastonunu kullanmaya devam etti. Ama gizlice, her şeyi gözlemlemeye başladı.

İlk günlerde, evdeki detayları keşfetmek onun için yeni bir oyundu. Kütüphanede, asistanı Serkan’ın arkasında alaycı hareketler yaptığını fark etti. Mutfakta aşçı Seda’nın pahalı malzemeleri çaldığını, bahçıvan Hasan’ın nadir çiçekleri gizlice sattığını gördü. En acı verici olanı ise, nişanlısı Zeynep’in kendi kardeşi Murat ile köşkün banklarında öpüştüğünü izlemek oldu. Yıllardır güvenerek yaşadığı insanlar, aslında bambaşka yüzler taşıyordu.

Görme yetisi gün geçtikçe iyileşti. Renkler netleşti, şekiller canlandı. Ama her yeni gün, yeni bir ihanet ortaya çıkarıyordu. Gerçek kalan tek kişi Ayşe idi. O, evin işlerini titizlikle yapıyor, oğlu Kerem’e en iyisini vermeye çalışıyordu. Kerem ise, masumiyeti ve neşesiyle Ahmet’in hayatına güneş gibi doğmuştu.

Bir gün Ahmet, Kerem’in yanında otururken ona “Dedektif” oyunu oynadı. Kerem, gördüğü her şeyi anlatıyor, Ahmet tahmin ediyordu. Bu, kör bir adam için dünyayı yeniden keşfetmek demekti. Kerem’in gözünden hayatı izlemek, ona gerçek bir mutluluk verdi.

Ahmet, çevresindekileri daha iyi tanımak için kör taklidi yapmaya devam etti. Zeynep ve Murat’ın planlarını, evlilik sonrası onu kliniğe yatırıp şirketin kontrolünü ele geçirme niyetlerini öğrendi. Ayşe’ye ve Kerem’e ise gizlice destek olmaya başladı; Ayşe’nin maaşını artırdı, Kerem için birikim hesabı açtı.

Bir gün Kerem’e “Yeni bir bisiklet ister misin?” diye sordu. Kerem’in gözleri parladı, “Mavi olsun!” dedi. Bisiklet gelince Kerem sevinçten çığlık attı. Ahmet ona bisiklet sürmeyi öğretti. Kerem her şeyi ayrıntılı tarif ediyordu, Ahmet ise ilk defa bir çocuğun gözünden dünyayı izliyordu.

Zeynep, “Bir çocuğa pahalı bisiklet almak uygun mu?” diye sorduğunda Ahmet, “Her çocuk mutluluğu hak eder,” dedi. Zeynep ve Murat’ın gerçek yüzü ortaya çıkınca Ahmet, planını uygulamaya koydu. Tüm çalışanları topladı, ihanet edenleri tek tek işten çıkardı. Ayşe’yi ev yöneticisi yaptı, maaşını üç katına çıkardı.

Ayşe gözyaşlarıyla, “Kerem’in sizi iyileştirdiğini bilseydim…” dedi. Ahmet, “Kerem bana hayatımın en büyük hediyesini verdi. Siz ve o, bu evde güvenimi hak eden tek kişilersiniz,” dedi.

Kerem’e, “Ben görebiliyorum. Senin sayende,” diye itiraf etti. Kerem, “Biliyordum!” diye sevindi. Artık aralarında gerçek bir bağ vardı. Akşam yemeğinde Zeynep ve Murat’a gerçekleri açıkladı. “Sizi köşkte öpüşürken gördüm. Şirketimi çalmayı planlarken gördüm. Sözde yetersizliğime gülerken gördüm,” dedi. İkisini de işten çıkardı, nişanını bozdu.

Ayşe ve Kerem’i evin ana kanadına davet etti. “Artık gerçek bir ailem var,” dedi. Kerem, “Baba, ben de seni seviyorum,” dedi. Ahmet’in gözleri yaşlarla doldu. Sonraki aylarda ev, Kerem’in neşesiyle doldu. Ahmet, Kerem’e ödevlerinde yardım etti, onu gezilere götürdü. Ayşe, evin yöneticisi olarak gelişti, dürüst çalışanlar buldu.

Bir yıl sonra, Kerem’in 10. doğum günü için büyük bir parti düzenledi. Kerem, “O gün size su sıkmasaydım yine de mutlu olur muydunuz?” diye sordu. Ahmet, “Sen bana görüşten çok daha fazlasını verdin. Bana bir aile verdin,” dedi.

Ayşe’ye, “Kerem’i resmen evlat edinmeyi düşünüyorum. Sen de işlerimde ortağım olsan?” dedi. Ayşe gözyaşlarıyla kabul etti. “Bir milyarder hizmetçisinin oğlunu evlat ediniyor desinler. Gerçekten önemli olanların fikri tek geçerli,” dedi Ahmet.

İki yıl sonra Kerem Yılmaz, İstanbul’un en iyi okullarından birine kaydoldu. Ayşe, Ahmet’in işlerinde etik ve sorumlu bir yönetici oldu. Birlikte ihtiyaç sahibi çocuklar için vakıf kurdular. Ahmet artık körlüğü bir eksiklik değil, bir avantaj olarak görüyordu. Kalbiyle görmeyi öğrenmişti.

Beş yıl sonra, Kerem vakıftan bir grup çocuğa bisiklet sürmeyi öğretiyordu. Ahmet pencereden gururla izliyordu. Ayşe, “Senin gibi baba,” dedi. Ahmet, “Her gün daha iyi oluyor,” diye yanıtladı. Hayatı bir su tabancasıyla değişmişti. O küçük hareket, ona gerçek mutluluğu, gerçek sevgiyi ve gerçek bir aileyi getirmişti.

Ve hikaye burada bitiyor: Bazen en küçük bir hareket, bir hayatı sonsuza dek değiştirebilir. Ahmet, Kerem’i affedip yeni bir aile kurarak doğru seçimi yaptı mı? Sizce küçük bir çocuğun masumiyeti bir milyarderin hayatını değiştirebilir mi?

.

Videoyu izleyin: