MİLYONERİN OĞLU HAMİLE BİR KADINI TEPTİ… KOCASININ KİM OLDUĞUNU BİLMEDEN

.
.

Zengin Oğul ve Hamile Kadın

İstanbul’un kalbinde, Nişantaşı’nın lüks sokaklarında sabahın erken saatleriydi. Gökyüzü hafif bulutluydu ve şehrin tanıdık uğultusu henüz başlamamıştı. Emir Kaan Özdemir, babasının Ferrarisini kullanarak Özdemir Holding’in ana binasına doğru hızla ilerliyordu. 27 yaşındaki genç adam, hayatının her anında kendisine sunulan ayrıcalıkların farkında bile değildi. Sabah kahvaltısını Nişantaşı’ndaki favori kafesi Altın Çiçek’te yapmış, özel yapım İtalyan espresso sosunu yudumlayarak güne başlamıştı. Emir’in zihninde sadece o günkü iş toplantısı vardı. Babası Kemal Özdemir, Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden birinin sahibiydi ve oğlundan da aynı kararlılıkla çalışmasını bekliyordu.

Ancak Emir’in kafası bambaşka yerlerdeydi. Geçen gece, lüks bir kulüpte eğlenmiş, sabaha kadar arkadaşlarıyla zaman geçirmişti. Gözleri yarı kapalı bir şekilde direksiyonun başındaydı. Tam o sırada karşıdan gelen manzara Emir’in tüm dikkatini çekti. Küçücük bir sokaktan çıkan hamile bir kadın, elinde küçük bir çanta ve üzerinde sade bir elbiseyle yavaşça yürüyordu. Kadının yüzünde endişeli bir ifade vardı. Sanki çok önemli bir yere yetişmeye çalışıyormuş gibiydi.

Ayşe Demir, o sabah Şişli’deki Yeni Umut Hastanesi’ne kontrole gitmek için evinden çıkmıştı. Hamileliğinin yedinci ayında olan genç kadın, bebeğinin sağlığı konusunda endişeliydi. Çünkü geçen hafta hafif bir kanaması olmuştu. Ayşe’nin zihninde sadece doktor randevusu vardı. Kocası Mehmet sabah erkenden işe gitmiş, “Merak etme canım, her şey yolunda olacak.” demiş ve alnından öpmüştü. Mehmet, özel güvenlik şirketinde çalışan sessiz sakin bir adamdı. Ayşe, onunla üç yıl önce Kadıköy’deki bir düğünde tanışmıştı. O zamanlar Ayşe, Sivas’tan İstanbul’a yeni gelmiş, küçük bir muhasebe ofisinde çalışan genç bir kızdı. Mehmet’in sakin tavrı ve güvenilir duruşu onu derhal etkilemişti.

O sabah Ayşe hastaneye giderken aklından geçen düşüncelerle dalgındı. Annesinin kendisine verdiği tavsiyeleri hatırlıyordu: “Kızım, hamilelikte kadın çok dikkatli olmalı. Bol bol süt iç, yeşillik ye ve stresten kaçın.” Ayşe’nin annesi Sivas’ta küçük bir kasabada yaşıyor ve kızının İstanbul’daki hayatı için sürekli endişeleniyordu. Ayşe de arada sırada memleketi özlüyor, annesinin yaptığı börek ve dolmaları düşünüyordu.

Emir’in Ferrarisi, tam Ayşe’nin bulunduğu sokağa girdiğinde, genç adam müziği son ses açmış, telefonuyla konuşmaya çalışıyordu. “Baba, toplantı saat kaçta başlayacak?” diye sorduğu anda Ayşe’yi fark etmedi bile. Hamile kadın yolun kenarında duran bir taksiye el kaldırmaya çalışıyordu. Çünkü otobüs durağına yürümek için çok zorlanıyordu ve o korkunç an geldi. Emir’in arabası, tam Ayşe’nin yola çıktığı anda onu çarptı. Çarpma o kadar hızlı oldu ki Ayşe yere düştü ve elindeki çanta etrafa saçıldı. İçinden doktor dosyaları, küçük bir su şişesi ve annesinden aldığı dualar yazılı küçük bir kağıt parçası dışarı döküldü.

Emir, anında frene bastı. Kalbi çok hızlı atmaya başladı. Arabasından inerek koştu. “Ne yaptım ben? Ne yaptım?” diye kendi kendine söyleniyordu. Ayşe yerde yatarken gözleri yaşla doluydu. Karnındaki bebeği için korkuyordu. “Bebeğim, bebeğim!” diye ağlamaya başladı. Emir kadının yanına çömeldi ama ne yapacağını bilemiyordu. Hayatında hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Her sorununu para ile çözen bir dünyada büyümüştü ama şimdi karşısında gerçek bir insan acısı vardı.

“Hanımefendi, çok özür dilerim. Hemen hastaneye götüreyim sizi.” dedi. Emir’in sesinde gerçek bir pişmanlık vardı. Ayşe ona baktı. Gözlerinde hem korku hem de öfke vardı. “Siz nasıl böyle araç kullanırsınız? Ben hamileyim. Bebeğime bir şey olursa…” cümlesi yarım kaldı çünkü ağlaması tuttu. Çevrede küçük bir kalabalık toplandı. Yaşlı bir teyze, “Oğlum, derhal ambulans çağır. Bu kadın hamile!” diye bağırdı. Emir, telefonunu çıkardı ama elleri titriyordu. “11’i arayacağım.” dedi ama Ayşe onu durdurdu. “Hayır, beni Yeni Umut Hastanesi’ne götürün lütfen. Orada doktorum var, randevum vardı zaten.”

Emir, Ayşe’ye yardım ederek onu ayağa kaldırdı. Kadının bacakları titriyordu ama yürüyebiliyordu. “Arabanızla götürür müsünüz beni?” diye sordu Ayşe. Sesinde çaresizlik vardı. Emir başını salladı. “Tabii ki. Hemen gidelim.” Ferrari’nin kapısını açtı ama sonra durdu. “Bu lüks araba hamile bir kadın için uygun değildi. Taksi çağırayım size.” dedi. “Hayır, zaman kaybetmeyelim. Böyle de olur.” dedi Ayşe. Emir onu dikkatli bir şekilde arabaya bindirdi. İçeride pahalı deri koltuklar ve yüksek teknoloji vardı ama Ayşe bunların hiçbirini umursamıyordu. Aklında sadece bebeği vardı.

Emir gaza bastı ama bu sefer çok daha dikkatli sürüyordu. Yolda Ayşe, kocası Mehmet’i aramaya çalıştı. “Mehmet, neredesin? Başıma bir şey geldi.” dedi ama telefon sesli mesaj kutusuna gitti. Mehmet cevap vermiyordu. Bu çok tuhaftı. Çünkü her zaman telefonuna cevap verirdi. Emir, Ayşe’nin endişeli halini gördü ve ona moral vermeye çalıştı. “Merak etmeyin, her şey yolunda olacak. İyi bir hastaneye gidiyoruz.”

“Kim siz?” diye sordu Ayşe. Emir bir an duraksadı. “Ben Emir. Emir Özdemir. Çok özür dilerim bu olanlar için.” Ayşe bu ismi tanıdık buldu ama nerede duyduğunu hatırlayamadı. “Ben Ayşe. Ayşe Demir.” Kocam çok merak edecek, telefonu açmıyor bir türlü.” dedi Ayşe. Hastaneye vardıklarında Emir, Ayşe’yi acil servise kadar götürdü. Doktor Ayşe’yi görünce, “Ayşe Hanım, randevunuz yarım saat sonraydı. Ne oldu size?” diye sordu. Ayşe durumu anlattı ve doktor hemen onu muayene odasına aldı.

Emir dışarıda beklerken vicdanı rahat değildi. Telefonunu çıkarıp babasını aradı. “Baba, toplantıya geç kalacağım. Bir problem var.” dedi. Kemal Özdemir’in sesi sertleşti. “Ne demek problem var oğlum? Bu toplantı çok önemli. Müteahhitler bekliyor.” Emir durumu açıklamaya çalıştı ama babası anlayışla karşılamadı. “Sen hep böyle sorumsuzca davranırsın. Hemen gel buraya.” Emir telefonu kapattı ve kafasını ellerinin arasına aldı. Hayatında ilk kez gerçek bir sorumluluk hissediyordu. İçeride hamile bir kadın onun yüzünden tehlikede olabilir ve o burada oturmuş babasının azarını dinliyordu.

Doktor çıktığında Emir ayağa kalktı. “Nasıl? Her şey yolunda mı?” “Şimdilik yolunda görünüyor ama gözlem altında tutmamız gerekiyor. Düşme sonucu hafif bir sarsıntı geçirmiş ama bebek iyi. Yine de birkaç saat burada kalması lazım.” dedi doktor. Emir rahat bir nefes aldı. “Ne kadar tutar hastane masrafları demek istiyorum.” Doktor Emir’e tuhaf tuhaf baktı. “Ayşe Hanım’ın sosyal güvencesi var. Problem yok. Siz kimsiniz bu arada?” Emir utandı. “Ben ona çarpan kişiyim. Kazadan sorumlu olan benim.” Doktor kaşlarını çattı. “Anladım. Öyleyse polise haber vermeniz gerekiyor.”

O sırada Ayşe’nin odasından sesler geldi. “Mehmet, Mehmet neredesin?” diye ağlıyordu. Emir doktora baktı. “İçeri girebilir miyim? Ona moral vermek istiyorum.” Doktor başını salladı ve Emir odaya girdi. Ayşe yatağında uzanıyordu, gözyaşları içindeydi. “Kocam hala açmıyor telefonunu. Çok tuhaf bu. Hiç böyle yapmaz. Her zaman yanımda olur.” dedi Ayşe. Emir yanına oturdu. “Belki işte önemli bir toplantısı vardır. Sizi merak etmesin diye ben de arayabilirim isterseniz.” Ayşe ona minnettar baktı. “Çok naziksiniz ama gerek yok. Mehmet birazdan gelir mutlaka.”

Saatler geçti ama Mehmet gelmedi. Emir hastanede Ayşe’nin yanında beklemeye devam etti. Babası birkaç kez daha aradı. Çok sinirliydi ama Emir bu sefer telefonu cevaplamadı. İlk kez hayatında para ve iş toplantılarından daha önemli bir şey vardı karşısında. Gerçek bir insan hayatı. Akşam olduğunda Ayşe’nin durumu stabilleşti ve doktor onu evine gönderdi. “Yarın tekrar kontrol için gelin. Şimdilik her şey normal ama dikkatli olmanız gerekiyor.” dedi. Ayşe ayağa kalktı ama hala Mehmet’ten haber yoktu. “Eve nasıl gideceğim bilmiyorum.” diye mırıldandı.

Emir tereddüt etmeden, “Ben götürürüm sizi. En azından bu kadarını yapabilirim.” dedi. Ayşe ona şükranla baktı. “Çok teşekkür ederim. Siz gerçekten iyi bir insansınız. İlk başta çok kızgındım ama şimdi siz de kazayla yaptınız. Anlıyorum.” Bu sözler Emir’in kalbini derin bir şekilde etkiledi. Eve giderken Ayşe, kocası hakkında daha fazla şey anlattı. “Mehmet çok çalışkan bir adam. Özel güvenlik şirketinde çalışıyor. Bazen uzun süre dışarıda kalıyor ama her zaman haber verir. Bu sefer çok tuhaf.”

Emir bu bilgiyi aklına not etti. Belki de Mehmet’i bulmasına yardım edebilirdi. Ayşe’nin evi Kadıköy’de mütevazı bir apartmanın ikinci katındaydı. Emir onu kapıya kadar çıkardı. “Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa numaramı vereyim size.” dedi ve telefonunu uzattı. Ayşe numarayı kaydetti. “Umarım Mehmet’ten yakında haber alırım. Çok endişelendim artık.” Emir evine dönerken kafası karışıktı. Bugün hayatında bir dönüm noktasıydı. İlk kez birinin acısını bu kadar derinden hissetmişti. Babasının öfkesini, kaçırdığı toplantıyı, hiçbirini umursamıyordu artık. Aklında sadece Ayşe’nin endişeli yüzü ve kayıp kocası Mehmet vardı.

Yarın her şeyin aydınlanacağını umuyordu ama henüz bilmiyordu ki bu hikaye daha yeni başlıyordu ve önlerinde çok daha büyük sürprizler vardı. Ertesi sabah Emir, hayatında hiç olmadığı kadar erken uyandı. Gece boyunca Ayşe’nin endişeli yüzü gözlerinin önünden gitmemişti. Üsküdar’daki lüks dairesinin balkonundan boğaza bakarken zihninde dün yaşananları tekrar tekrar canlandırıyordu. Annesi Leyla Hanım sabah kahvaltısını hazırlamak için mutfağa girdiğinde oğlunun bu kadar erken ayakta olmasına şaşırdı. “Emir, ne oldu sana? Bu saatte niye kalkmışsın?” diye sordu. Elinde taze simit ve beyaz peynir vardı.

Emir annesine durumu anlatmak istemedi. “Sadece kafam karışık anne, biraz hava almaya çıkacağım.” dedi. Leyla Hanım oğlunun halinden endişelendi. 30 yıllık evliliğinde kocası Kemal’le birlikte büyük bir servet biriktirmişlerdi ama oğullarının mutluluğu onlar için her şeyden önemliydi. “Bari bir çay iç oğlum. Aç karnına çıkma dışarı.” dedi ve Emir’in önüne geleneksel ince belli bardakta çay koydu. Emir çayını içerken telefonu çaldı. Ayşe’ydi. Sesi endişeli ve yorgundu. “Emir Bey, özür dilerim bu kadar erken arıyorum ama Mehmet hala eve dönmedi. Bütün gece bekledim. Hiç haber yok. Çok korkuyorum. Ona bir şey olmuş olabilir mi?” Emir kalbi sıkışarak ayağa kalktı. “Hemen geliyorum Ayşe Hanım. Polise başvurdunuz mu?”

“Henüz erken olduğunu söylediler. 24 saat beklemem gerekiyormuş ama Mehmet hiç böyle yapmaz. Üç yıldır evliyiz. Bir gece bile haber vermeden evde kalmamıştır.” dedi Ayşe. Sesinden ağladığı belliydi. Emir ona teselli vermeye çalıştı. “Merak etmeyin, mutlaka bir açıklaması vardır. Ben gelip size yardım edeyim. Belki beraber bir şeyler buluruz.” Annesi Leyla Hanım oğlunun telefon konuşmasını duymuştu. “Kimdi o oğlum? Sesinde çok üzgün biri vardı.” diye sordu. Emir tereddüt etti ama sonunda annesine dün yaşananları anlattı. Leyla Hanım’ın yüzü değişti. Oğluna sıkıca sarıldı. “Oğlum çok kötü bir şey yapmışsın ama şimdi doğru olanı yapmaya çalışıyorsun. O kadına yardım et. Onun hakkıdır.”

Emir, Kadıköy’e doğru yola çıkarken babasından bir mesaj geldi. “Oğlum, dün toplantıyı kaçırdığın için müşteriler çok sinirlendi. Bugün mutlaka ofise gel. Telafi etmemiz lazım.” Emir mesajı okuduktan sonra telefonu çantasına koydu. İlk kez babasının işleri ikinci planda kalmıştı. Ayşe’nin evine vardığında kadının durumu içler acısıydı. Gözleri şişmiş, saçları dağınıktı. Kapıyı açtığında Emir’i görünce rahatladı. “Çok teşekkür ederim geldiğiniz için. Bilmiyorum ne yapacağım. Çok korktum.” dedi. Emir içeri girdiğinde evin ne kadar sade ve temiz olduğunu fark etti. Her köşede sevgiyle yerleştirilmiş eşyalar, duvarlarda Mehmet ve Ayşe’nin düğün fotoğrafları vardı.

“Mehmet’in iş yerini aradınız mı?” diye sordu Emir. Ayşe başını salladı. “Evet ama çok tuhaf bir cevap aldım. Mehmet Bey, ‘Özel bir görevde kendisiyle irtibat kuramayız’ dediler.” Bu ne demek, anlamadım. Mehmet bana hep normal güvenlik işleri yaptığını söylerdi. Emir’in aklına bir şüphe düştü. “Hangi şirkette çalışıyor Mehmet Bey?” Ayşe mutfaktan bir kağıt getirdi. “Karadağ Özel Güvenlik Şirketi’nde çalışıyor. Bu da iş kartı.” dedi. Emir kartı incelediğinde şaşırdı. Bu şirketin adını daha önce duymuştu. Babası Kemal Özdemir’in iş çevrelerinde bahsedilen bir firmaydı.

“Ayşe Hanım, eğer izin verirseniz bu şirketi araştırayım. Belki Mehmet Bey’in nerede olduğunu öğrenebiliriz.” dedi Emir. Ayşe umutla başını salladı. “Tabii ki her şeyi deneyelim. Ben kahve yapayım size. Çok yorgun görünüyorsunuz.” Ayşe mutfağa geçerken Emir, Mehmet’in fotoğraflarını inceledi. Adam yaklaşık 30 yaşlarında, ciddi bakışlı ve güçlü vücutlu biriydi. Ayşe elinde iki bardak Türk kahvesiyle döndü. “Mehmet’le nasıl tanıştınız?” diye sordu Emir. Ayşe gözleri parladı. Güzel anıları hatırlamıştı. “Üç yıl önce Kadıköy’deki Moda Sahili’nde yürüyüş yapıyordum. O zamanlar yeni İstanbul’a gelmiştim. Sivas’tan çok yalnızdım. Kimseyi tanımıyordum. Bir akşam sahilde otururken yanıma geldi. Çok kibardı. ‘Yalnız oturuyorsunuz. Sakıncası yoksa sohbet edebilir miyiz?’ dedi. Konuştukça çok sevdim onu. Benim gibi taşralı sade bir insandı. Hiç böbürlenmezdi. Mütevazıydı.” diye devam etti Ayşe, sesinde özlem vardı.

Emir kahvesini yudumlarken sordu. “Peki, işi hakkında size neler söylerdi?” Ayşe düşündü. “Hep güvenlik işleri yapıyorum. Çok yorucu ama dürüst bir iş.” derdi. Bazen geç saatlerde eve gelirdi. Çok yorgun olurdu. Sorduğumda, “Önemli insanları koruyoruz canım. Gizlilik çok önemli.” derdi. O sırada Emir’in telefonu çaldı. Babası Kemal Özdemir’di. “Oğlum neredesin? Hemen ofise gel. Büyük bir sorunumuz var.” dedi. Emir şoka uğradı. “Baba, Karadağ şirketi mi dedin?” Kemal Özdemir sesi sertleşti. “Evet. Niye şaşırdın? Sen de tanıyor musun onları?” “Hayır baba, sadece bir arkadaşım orada çalışıyor sanırım.” dedi Emir, Ayşe’ye bakarak.

Babası devam etti. “O şirketin sahibi Orhan Karadağ çok tehlikeli bir adam oğlum. Bizimle çalıştığı dönemde çok karanlık işler çeviriyordu. Geçen hafta anlaşmamızı fesettik çünkü güvenilir değiller.” Emir telefonu kapadıktan sonra Ayşe’nin merakla baktığını gördü. “Bir sorun mu var?” diye sordu. Ayşe Emir’e, “Kemal Özdemir’in oğlu değil mi?” dedi. “Evet ama bu niye önemli?” Emir başını iki yana salladı. “Mehmet, ne demek istiyorsun?” diye sordu. “Kemal Özdemir bizim şirketimizde çok kirli işler yaptı. Onun oğlu da bu işlerin içinde olabilir.”

Ayşe şokla Emir’e baktı. “Emir Bey, babanızın adı Kemal Özdemir mi?” Emir başını salladı. “Evet ama bu niye önemli?” Mehmet, “Ayşe, sen çok tehlikeli bir durumdasın. O adamın yanından hemen uzaklaş.” dedi. Emir durumu anladı ve ayağa kalktı. “Ayşe Hanım, eğer bana güvenmiyorsanız gideyim ama size söz veriyorum. Size hiçbir zararım dokunmaz.” dedi. Ayşe çaresizlik içinde iki ateş arasında kalmıştı. Bir yanda kocası, diğer yanda ona yardım eden adam. “Mehmet, lütfen sakin ol. Emir Bey kötü biri olsaydı bu kadar yardım etmezdi.” dedi Ayşe.

Mehmet derin bir nefes aldı. “Tamam Ayşe, belki haklısın ama çok dikkatli ol. Bu akşam buluşmada her şeyi anlatacağım. Şimdi telefonu kapatmam gerekiyor. Bizi takip edebilirler.” Telefon kapandıktan sonra evde garip bir sessizlik oluştu. Ayşe ve Emir birbirlerine bakıyorlardı ama ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Sonunda Emir konuştu. “Ayşe Hanım, eğer Mehmet Bey’e göre ben tehlikeliyim. Belki de gitmeliyim. Sizi yalnız bırakmak istemem ama…” “Hayır Emir Bey, gidin demeye hakkım yok. Siz bana çok yardım ettiniz ama Mehmet’in endişeleri de yersiz değil. Bu akşamki buluşmada her şey netleşir.” dedi Ayşe.

Emir başını salladı. “Ben sizinle geleceğim. Mehmet Bey’le yüz yüze konuşup her şeyi açıklığa kavuşturalım.” Gün boyunca ikisi de çok gergindi. Emir, babasını arayıp Karadağ şirketi hakkında daha fazla bilgi almaya çalıştı. Kemal Özdemir’e çok ciddi şeyler anlattı. “Oğlum, Orhan Karadağ sadece güvenlik şirketi sahibi değil. O aynı zamanda kaçakçılık da yapıyor.” Emir, “Peki Mehmet bu durumda ne yapıyor? O sadece güvenlik görevlisi değil mi?” diye sordu. Kemal Özdemir duraksadı. “Oğlum, Mehmet belki de Karadağ’ın kirli işlerini keşfetmiş ve şantaj yapmaya çalışıyordur. Ya da belki de polisle çalışıyordur.”

Akşam olduğunda Emir ve Ayşe Üsküdar’a doğru yola çıktı. Ayşe çok heyecanlıydı. Sonunda kocasını görecekti. Emir ise çok tedirgindi çünkü Mehmet’le ilk karşılaşması olacaktı ve adam ona güvenmiyordu. Üsküdar sahiline vardıklarında hava kararmaya başlamıştı. Kız Kulesi’nin karşısındaki parkta çok az insan vardı. Ayşe ve Emir bir bankta oturdular ve beklemeye başladılar. Saat 9 olduğunda uzaktan bir erkek silueti belirdi. Ayşe hemen tanıdı. “Mehmet!” diye bağırarak koşmaya başladı. Emir de peşinden gitti. Mehmet karısına sıkıca sarıldı. “Çok özledim seni canım.” dedi ve gözyaşları içinde karnını okşadı. “Bebeğimiz nasıl?” Ayşe mutlulukla cevapladı. “İyi, çok hareketli. Sen nasılsın? Çok zayıflamışsın.”

Mehmet yorgun görünüyordu. Üç günlük sakalı vardı. Sonra Mehmet Emir’e döndü. “İki adam birbirlerini süzdüler. “Sen Emir Özdemirsin.” dedi Mehmet. Sesi soğuktu. Emir elini uzattı. “Evet. Memnun oldum Mehmet Bey. Ayşe Hanım’a çok yardım ettiniz diyebilirim.” Mehmet eli sıkmadı. “Sen benim karımı niye koruyorsun? Amacın ne?” Emir durumu anlatmaya başladı ama Mehmet onu kesti. “Sen mi çarptın karıma ve şimdi de burada onunla beraber duruyorsun?” Ayşe araya girdi. “Mehmet, sakin ol. Emir Bey kaza sonrasında çok yardımcı oldu. Onsuz ne yapardım bilmiyorum.” Mehmet derin bir nefes alıp çevreye bakındı. “Burası güvenli değil.” dedi.

Başka bir yere gitmemiz lazım.” dedi. Üçü birlikte sahil boyunca yürümeye başladılar. Mehmet sonunda konuşmaya başladı. “Ayşe, sana söylememin vakti geldi. Ben sadece güvenlik görevlisi değilim.” Mehmet’in sözleri Ayşe’nin dünyasını sarsmıştı. “Ne demek sadece güvenlik görevlisi değilsin? O zaman ne iş yapıyorsun?” diye sordu. Sesi titriyordu. Mehmet karısının ellerini tuttu ve derin bir nefes aldı. “Ayşe, ben gizli polis memuruyum. Son 3 yıldır Karadağ şirketine sızmak için orada çalışıyorum. Onların yasa dışı faaliyetlerini araştırıyorum.”

Ayşe adeta yere yıkılmıştı. “Yani bütün evliliğimiz boyunca bana yalan mı söyledin? Gerçek mesleğini bile bilmiyordum.” diye ağlamaya başladı. Mehmet acı içinde karısına baktı. “Canım, seni korumak için yaptım bunu. Bu iş çok tehlikeli. Eğer gerçeği bilseydin sen de tehlikeye girerdin.” Emir bu konuşmayı dinlerken şaşkınlık içindeydi. Mehmet ona dönerek konuştu. “Senin baban Kemal Özdemir, Karadağ ortak çok kirli işler yapıyordu. İnşaat projelerinde kara para aklama, kaçak işçi çalıştırma, rüşvet hepsinin delilleri elimde.” Emir başını iki yana salladı. “Bu olamaz. Babam böyle şeyler yapmaz.” “Yapar oğlum yapar.” dedi Mehmet sert bir sesle. “Ben 3 yıl boyunca her şeyi belgelendirdim. Özdemir Holding’in Karadağ şirketi ile olan bütün anlaşmaları, gizli hesap kayıtları, sahte belgeler hepsi dosyalarımda.”

Emir’in dünyası yıkılıyordu. “Peki neden şimdi ortaya çıkıyorsun? Neden saklanıyorsun?” Mehmet çevreye tekrar bakındı. “Çünkü Karadağ benim kim olduğumu öğrendi. Bir hafta önce bilgisayarımda bazı dosyaları incelerken yakalandım. O andan itibaren hayatım tehlikede.” “Ayşe, o zaman neden eve gelmiyorsun? Polislere git, korunman için bir şeyler yapsınlar.” Mehmet acı bir gülümseme ile cevapladı. “Ayşe, mesele o kadar basit değil. Karadağ’ın poliste de adamları var. Bazı yüksek rütbeli polisler onunla işbirliği yapıyor. Kime güveneceğimi bilmiyorum.”

Emir aklına gelen bir şeyi söyledi. “Mehmet Bey, belki babamla konuşabilirsin. O da Karadağ’la olan ortaklığını bitirdi. Belki sana yardım eder.” Mehmet güldü ama gülümsemesi acıydı. “Senin baban benden en az Karadağ kadar korkuyor. Çünkü onun da kirli çamaşırları ortaya çıkacak.” “Bu doğru değil.” diye bağırdı Emir. “Babam dürüst bir iş adamıdır. Eğer Karadağ’a olan ortaklığını bitirdiyse bunun iyi bir nedeni vardır.” Mehmet ona acıyarak baktı. “Emir, senin baban ortaklığı bitirmedi çünkü vicdan azabı çekti. Bitirdi çünkü işler çok tehlikeli hale geldi ve yakalanma riski arttı.”

O sırada uzaktan birkaç kişinin onlara doğru geldiğini gördüler. Mehmet hemen tetikte oldu. “Çabuk buradan gitmemiz lazım. Bizi takip etmiş olabilirler.” Üçü de hızla sahilden uzaklaşmaya başladılar. Mehmet onları küçük dar sokaklardan geçirerek Üsküdar’ın iç mahallerine doğru götürdü. Eski bir kahvehanenin önünde durdular. “Burası güvenli.” dedi Mehmet. Sahibi Hasan amca benim eski bir arkadaşım. Güvenilir. Kahvehaneye girdiklerinde yaşlı bir adam onları karşıladı. “Mehmet oğlum sen miydin? Çok merak ettik. Neredeydin?” Mehmet kısaca durumu açıkladı. Hasan amca onları kahvehanenin arka odasına götürdü. Orada eski kilimler, mangal ve geleneksel çay takımları vardı. “Oturun çocuklar, size çay getireyim.” dedi ve mutfağa geçti.

Ayşe çok yorgundu. Hamilelik ve stresin etkisiyle baygın hale gelmişti. Emir ona destek oldu. “Ayşe Hanım, biraz dinlenin. Bu kadar gerilim sizin ve bebeğiniz için zararlı.” Mehmet karısının haline üzüldü. “Ayşe canım, sana çok eziyet ettim. Keşke seni bu işin içine sokmayı seçmeseydim.” Ayşe kocasının elini tuttu. “Mehmet, sen vazifeni yapmışsın. Gurur duyuyorum seninle.” Hasan amca elinde çay tepsisiyle döndü. “Al bakalım oğlum. Rize çayı. Annemden kalma geleneksel demlik.” Çayları içerlerken Mehmet konuşmaya devam etti. “Emir, senin baban şu anda çok zor durumda. Eğer ben elimdeki delilleri savcılığa verersem o da içeri girer.”

“Peki sen ne istiyorsun?” diye sordu Emir. Mehmet düşündü. “Ben adalet istiyorum. Karadağ ve onun ortakları cezalandırılmalı ama aynı zamanda ailem de güvende olmalı.” Emir babası hakkında öğrendikleri yüzünden çok karışık duygular yaşıyordu. “Bu hikayedeki dramatik gelişmeler ne kadar heyecan verici.” Videoyu beğenip abone olmayı unutmayın. “Bildirimler için zil simgesine basın. Yorumlarda bu hikayedeki adalet mücadelesi beni derinden etkiliyor.” Hasan amca onları dinlerken başını sallıyordu. “Çocuklar, ben eski bir polisim. Emekli oldum ama adalete olan inancım hiç bitmedi.” Mehmet, “Oğlum, sen doğru olanı yapıyorsun ama çok dikkatli olman gerekiyor.” dedi.

Sonra Emir’e döndü. “Sen de genç adam. Babanın hatalarından dolayı kendini suçlu hissetme. Ama Hasan amca, “Babam gerçekten suçluysa ne yapacağım?” diye sordu Emir. “Oğlum, bazen hayatta en zor karar doğru olanı yapmak için sevdiklerimize karşı durmaktır. Sen kendi vicdanını dinle.” O sırada Ayşe aniden acı içinde inledi. “Ah bebeğim, çok hareket ediyor. Sanki bir şey olmaya hazırlanıyor.” Mehmet panikledi. “Ayşe, erken doğum mu başlıyor? Hemen hastaneye gitmemiz lazım.” Emir, “Hayır.” dedi. “Hastanede bizi bulabilirler. Başka bir çözüm bulmalıyız.” Hasan amca araya girdi. “Çocuklar, benim kızım ebe. Ona telefon edeyim, buraya gelir. Güvenilir biridir.”

Ayşe ağrı içinde başını salladı. “Lütfen bir şeyler yapın. Çok korkuyorum.” Hasan amca hemen kızını aradı. Fatma Hanım 10 dakika içinde kahvehaneye geldi. Ayşe’yi muayene ettikten sonra henüz doğum vakti değil ama stres yüzünden kasılmalar başlamış. “Sakin olması ve dinlenmesi gerekiyor.” dedi. Mehmet rahatladı ama endişesi devam ediyordu. Gece yarısı olmuştu. Ayşe biraz iyileşmişti ve uyumayı başarmıştı. Mehmet, Emir ve Hasan amca ise plan yapmaya devam ediyorlardı. Mehmet, “Oğlum, bu delilleri hangi savcıya vereceksin?” diye sordu Hasan amca. Mehmet cevapladı. “İstanbul Cumhuriyet Savcısı Selim Kaya. O temiz bir adam. Güveniyorum ona.”

“Peki ya güvenliğiniz?” diye sordu Emir. “Karadağ’ın adamları sizi her yerde arayacaktır.” Mehmet, “Belki de yurt dışına çıkmamız gerekiyor. Ayşe ve bebek için en güvenli yol bu.” Emir bir karar verdi. “Ben size yardım edeceğim. Paramla da, imkanlarımla da.” Mehmet şaşırdı. “Neden? Sen benim babama karşı tanıklık yapacağımı biliyorsun.” Emir kararlı bir şekilde cevapladı. “Çünkü doğru olan bu. Eğer babam gerçekten suçluysa adaletten kaçmamalı. Ben Ayşe Hanı’ya çarptığım günden beri vicdanımla hesaplaşıyorum.”

Sabaha karşı ikisi de biraz uyuyabildi. Emir sabah kalktığında Ayşe mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Masada simit, peynir, domates, salatalık ve çay vardı. “Size zahmet ettirmeyin kendinizi.” dedi Emir. Ayşe gülümsedi. “Misafir ağırlamak bizim görevimizdir. Annem hep böyle öğretti.” Kahvaltı ederlerken Emir’in telefonu çaldı. Bu sefer Mehmet’ti. Ayşe heyecanla ayağa kalktı. “Mehmet, benim neredesin?” diye bağırdı. Mehmet’in sesi çok yorgun çıkıyordu. “Ayşe canım seni çok özledim. Kusura bakma bu kadar endişe ettim.” “Mehmet nerede saklanıyorsun? Eve dön lütfen. Çok korkuyorum.” dedi Ayşe. Mehmet’in sesinden endişeli olduğu anlaşılıyordu. “Canım, şu anda eve gelemem. Çok tehlikeli. Seninle konuşmak için güvenli bir telefon buldum ama uzun konuşamayız.”

“Bu hikayenin duyguları nasıl da içimize işliyor.” Videoyu beğenmeyi ve abone olmayı unutmayın. “Zil simgesine basarak bildirimleri açın. Yorumlarda bu hikayedeki aşk ve fedakarlık beni derinden etkiliyor. Yazarak duygularınızı paylaşın.” Mehmet yanında kim var? Sesinden birinin seninle olduğu anlaşılıyor. Dedi Ayşe. Mehmet biraz duraksadı. “Ayşe, sana söyleyeceklerim var ama şu anda güvenli değiliz. Bu akşam saat 9’da Üsküdar sahilindeki Kız Kulesi’nin karşısındaki parka gel ama yalnız gelme. Güvenilir birini yanına al.” Ayşe Emir’e baktı. “Emir Bey, benimle gelir misiniz?” diye sordu. Mehmet telefonda Emir’in adını duyunca şaşırdı. “Kim bu Emir? Sen kimle konuşuyorsun?” Ayşe durumu kısaca anlattı. Mehmet uzun süre sessiz kaldı. Sonra, “O adamın kim olduğunu öğren. Ayşe, çok dikkatli ol.” dedi.

“Mehmet, ne demek istiyorsun?” “Emir Bey, çok iyi bir insan. Bana çok yardım etti.” dedi Ayşe. Mehmet’in sesi daha ciddi oldu. “Ayşe, Kemal Özdemir bizim şirketimizde çok kirli işler yaptı. Onun oğlu da bu işlerin içinde olabilir.” “Hayır, o kötü biri olamaz.” dedi Ayşe ama sesi titriyordu. Mehmet çok sinirli konuştu. “Ayşe, Kemal Özdemir bizim şirketimizde çok kirli işler yaptı. Onun oğlu da bu işlerin içinde olabilir.” “Hayır, o kötü biri olamaz.” dedi Ayşe ama sesi titriyordu. Mehmet çok sinirli konuştu. “Ayşe, Kemal Özdemir bizim şirketimizde çok kirli işler yaptı. Onun oğlu da bu işlerin içinde olabilir.” “Hayır, o kötü biri olamaz.” dedi Ayşe ama sesi titriyordu. Mehmet çok sinirli konuştu. “Ayşe, Kemal Özdemir bizim şirketimizde çok kirli işler yaptı. Onun oğlu da bu işlerin içinde olabilir.” “Hayır

.
https://youtu.be/Prwr42uP_jg?si=eCyReoavFTAdT3NR