“‘OĞLUMA DOKUNMA!’ ÇIĞLIĞI… AMA HİZMETÇİNİN GERÇEĞİ HERKESİ AĞLATTI!”

.
.

“OĞLUMA DOKUNMA!” ÇIĞLIĞI… AMA HİZMETÇİNİN GERÇEĞİ HERKESİ AĞLATTI!

İstanbul’un göz kamaştıran semtlerinden birinde, devasa mermer sütunlarla süslenmiş gösterişli bir malikane yükseldi. Bu malikanenin sahibi, 39 yaşındaki milyarder iş insanı Kemal Özkan’dı. Her şeyin düzenli, her hareketin protokole bağlı olduğu bu yapıda, duyguların yerini kurallar almıştı. Ancak bu sözde kusursuz yapının kalbinde, kimsenin göremediği derin bir yara gizliydi.

Kemal Bey’in oğlu Emir, 9 yaşındaydı. Annesinin trajik ölümünden sonra tamamen içine kapanmış, kimseyle konuşmaz olmuştu. Onunla yalnızca babası sınırlı bir iletişim kurabiliyordu. Evde kesin kurallar vardı: Emir’e yaklaşmak yasaktı. Dokunmak, konuşmak, hatta görmek bile…

Bir sabah Kemal’in asistanı Mehmet, yeni temizlikçi kadını tanıttı: Zeynep Yılmaz. 29 yaşında, sade giyimli, sessiz ama gözlerinde derinlik olan bir kadındı. Referansları temizdi, ama gerçekte kim olduğunu kimse bilmiyordu. Mehmet, alışıldık uyarıları yaptı: “Üçüncü kata çıkmayacaksın, Emir Bey’e yaklaşmayacaksın. Ve kesinlikle ona dokunmayacaksın.”

Zeynep bu kuralları kabul etti ama içinde bir soru yumağı oluşmaya başlamıştı. Temizlik yaparken evdeki atmosferin boğuculuğuyla yüzleşti. Her şey parlaktı ama soğuktu. Burası yaşanan bir ev değil, bir müze gibiydi. Emir’in varlığını sadece uzaktan gelen piyano seslerinden anlayabiliyordu. Zeynep onun yüreğindeki yalnızlığı sezmişti.

Bir gün, Zeynep merdivenlerde Emir’i gördü. Göz göze geldiler. Emir bir an duraksadı. Zeynep gülümseyip “Merhaba küçük bey,” dedi. Tam o an Kemal öfkeli bir çığlıkla içeri girdi: “OğluMA DOKUNMA!” Ses evin duvarlarından yankılandı. Zeynep donakaldı. Emir arkasına sığındı. “Sana ne dedim Zeynep? Onunla konuşmayacaksın bile.”

Zeynep sessizce geri çekildi. Ama aklında soruların sayısı artıyordu. Bu çocuk neden bu kadar izoleydi? Ne yaşamıştı? Zeynep bu işi sadece para için değil, bir çözüm bulmak için kabul ettiğini fark etti.

Günler geçtikçe Emir yavaş yavaş Zeynep’e yaklaşmaya başladı. Onunla mutfakta sessizce oturuyor, bazen piyano çalarken kapıdan bakıyordu. Zeynep bir annenin Şfefkatiyle yaklaşıyor, asla zorlamıyordu. Emir ilk kez “Zeynep teyze, annem gibi kokuyorsun,” dediğinde Kemal bu anı gördü. Şok içindeydi.

O gece Zeynep’le konuştu. “Sen kimsin Zeynep? Oğluma nasıl ulaştın?” Zeynep sustu. Gözleri doldu. “Ben bir zamanlar birinin ablasıydım. Küçük bir kızı vardı. Adı Ela’ydı. Bir kazada ikisini kaybettim. O zamandan beri acıyı tanıyorum. Emir’de aynı acıyı gördüm.”

Kemal sustu. Yıllardır içinde sakladığı acıları biriyle ilk kez paylaşmak istiyordu. “Emir’in annesi Selin… senin söylediğin gibi güzel kokardı. O benim her şeyimdi. Ama onu kaybettik. Emir o kazadaydı. Annesinin son nefesini gördü. Ondan beri kapanmış durumda.”

Zeynep donakaldı. Gözleri buğulu. “Selin Demir miydi soyadı?” diye sordu. Kemal başını salladı. “Evet. Nasıl bildin?”

Zeynep gözyaşlarını tutamadı. “Çünkü Selin benim kardeşimdi.”

Kemal’in dünyası başına yıkıldı. Gerçek buydu. Zeynep, Selin’in ablasıydı. Emir onun yeğeniydi. Bu bir tesadüf değildi. Kaderin karmaşık bir oyunu, ama aynı zamanda bir mucizesiydi.

Kemal bağırdı: “Bana yalan söyledin!” Zeynep ise sakin kaldı. “Hayır. Doğru anı bekledim. Seni görünce öfkeliydim. Ama Emir’i görünce her şey değişti. Onun mutluluğu her şeyin önünde.”

Kemal çıldırmıştı. Zeynep’i evden kovdu. Emir kapıda bağırdı: “Hayır baba! Zeynep teyze benim ailem!”

Günler geçti. Emir yeniden kapanmaya başladı. Kemal gece uykusuz, vicdanıyla savaşıyordu. Zeynep ise Mersin’deki yeğeni Ela’nın komadan çıktığını öğrenmişti. Bu kez iki kalp arasında kaldı.

Sonunda Kemal karar verdi. Zeynep’i geri çağırdı. Ela’yı da İstanbul’a getirtti. Emir ve Ela, birbirlerinin acısını anlayan iki küçük yürek, birlikte iyileşmeye başladı.

Kemal Zeynep’e evlenme teklif etti. “Bu aile seninle tamam. Seni seviyorum. Ve hep birlikte iyileşebiliriz.”

Zeynep kabul etti. Düğünleri sade ama anlamlı oldu. Emir ve Ela en önde oturuyordu. Mutluluk gözlerinden taşıyordu.

Ve bir sabah Zeynep bir haber verdi: “Hamileyim.”

Ev yeniden umutla doldu. Kemal, Emir, Ela ve Zeynep… Artık eksiksiz bir aileydiler. Ve hepsi bir çığlıkla başlamıştı:

“OĞLUMA DOKUNMA!” Ama bu defa Zeynep gülümseyerek cevap vermişti: “Ben zaten kalbine dokunuyorum.”

Ve şimdi, onlar sadece bir aile değil, bir mucizenin içindeydiler.

.