DOKTOR DİLENCİNİN ENGELLİ KIZINI GÜLDÜRDÜĞÜNÜ GÖRÜNCE DUYGULANDI VE O ÇOCUĞUN HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
.
.
Umut ve Defne: Bir Mucizenin Hikayesi
Bursa Devlet Hastanesi’nin uzun koridorlarında, saygın nörolog Doktor Tarık Aydınlı, omuzlarında iki yıl boyunca taşıdığı umutsuzluğun ağırlığıyla yürüyordu. Kızı Defne, o korkunç trafik kazasından beri tekerlekli sandalyesinde aynı hüzünlü, donuk bakışlarla oturuyordu. Kazada annesini kaybetmiş, kendisi ise belden aşağı felç kalmıştı. Onlarca nörolojik tedavi, en iyi fizik tedavi uzmanları ve hatta İsviçre’den getirilen özel ilaçlar bile Defne’nin gözlerindeki bu boşluğu dolduramamıştı.
Her gece, çaresizce Kur’an okuyan Tarık, “Allah’ım ona yardım et” diye mırıldanıyordu. O günlerden biri, hastane penceresinden dışarı bakarken, beklenmedik bir şey oldu. Hastane bahçesinden yükselen kristal netliğinde bir kahkaha sesi duydu. Defne’nin kahkahasıydı bu; tam 730 gündür duygusal sessizliğe bürünmüş kız, artık herhangi bir normal 6 yaşındaki çocuk gibi gülüyordu.
Pencereye yaklaştığında, bu mucizenin kaynağını gördü. Yalınayak, 8 yaşından büyük olmayan, eski püskü kıyafetler giymiş bir sokak çocuğu, Defne’nin kahkahalar atmasını sağlayan komik yüz ifadeleri yapıyordu. Tekerlekli sandalyesindeki iyi giyimli kız ile paçavralar içindeki çocuk arasındaki bu manzara, Tarık’ın yüreğini burktu. “Bismillah” dedi, gözleri yaşlarla doldu, elindeki tüm kağıtları düşürdü ve bahçeye doğru koşmaya başladı.
Nöroloji alanındaki yılların eğitimi, o küçük melek kadar başarılı olamamıştı. Bu çocuğu tanımalı, kızının duygusal bariyerini nasıl kırdığını anlamalıydı. Bahçeye ulaştığında “Dur evladım, bekle” diye seslendi. Ancak çocuk büyük bir korkuyla irkildi ve bir ceylan çevikliğiyle kaçmaya başladı. Tarık arkasından koştu, ancak çocuk Bursa’nın dar sokaklarını çok iyi biliyor olmalıydı; bir göz açıp kapayıncaya kadar gözden kaybolmuştu.
Umutsuzca bahçeye döndüğünde, yerde buruşturulmuş bir kağıt parçası buldu. Üzerinde çocuksu el yazısıyla yazılmış bir mesaj vardı: “Yarın tekrar geleceğim. Onu yeniden mutlu etmek için inşallah.” Tarık, kağıdı göğsüne bastırdı. İlk kez iki yıldır içinde bir umut kıpırtısı hissetti. Tekerlekli sandalyesinde artık gülümsemeye başlayan kızına baktı ve “Bu sokak çocuğu kimdi? Nasıl başarmıştı bunu? Ve en önemlisi, yarın gerçekten gelecek miydi?” diye düşündü. Gökyüzüne baktı ve sessizce şükretti. Belki duaları nihayet kabul olmuştu. Belki Allah en beklenmedik yollarla şifa gönderiyordu.
O gece, Tarık için uzun ve uykusuz geçti. Defne’nin bakıcısı 65 yaşındaki Nurten Hanım, çocuğun davranışlarındaki radikal değişimi anlatırken gözleri parlıyordu: “Vallahi hocam, Allah şahidimdir ki bu çocuk bambaşka oldu. İki senedir ağzından laf çıkmayan kız, yarın saçlarını öreyim mi diye sordu. ‘Yarın bahçede olmak istiyorum’ dedi. Rabbim hayırlara vesile etsin.”
Hastanede tansiyon yükselmişti. Başhemşire Gülsüm Hanım, Tarık’ın odasına sert adımlarla girdi: “Hocam, kimliği belirsiz bir sokak çocuğunun hastane bahçesine girmesine izin veremeyiz. Sağlık Bakanlığı protokolleri çok açık.” Ancak Tarık, kızının kahkahasını iki yıl boyunca duymamış bir baba olarak protokolleri anlamsız buluyordu. “Kızım gülüyor, anlıyor musun? Defne gülüyor!” dedi.
Ertesi gün, Umut adındaki çocuk gerçekten geldi. Yanında renkli çakıl taşları getirmişti. Onlarla küçük sihirbazlık numaraları yapıyor, taşları bir avucundan diğerine geçiriyor, sonra aniden onları ortadan kaybediyordu. Defne’nin gülüşleri bahçeyi doldururken, diğer hasta çocuklar da etraflarına toplanmıştı. Tarık pencereden bu manzarayı izlerken kalbi titredi. Umut sadece bir palyaço değildi; doğuştan bir duygusal şifacıydı. Varlığı pozitif bir enerji yayıyor, bu enerji çocuğun açık yoksunluk durumuyla tezat oluşturuyordu.
Yalın ayakları ve yıpranmış kıyafetleri zorluklarla dolu bir yaşamı anlatırken, parlak gözleri dirençli ve cömert bir ruhu açığa vuruyordu. Bu sefer Tarık, çocuğa daha dikkatli yaklaştı. Umut’u korkutmak istemiyordu. Uzaktan izledi, Defne’nin gülüşlerini kaydetti ve Umut’un diğer çocuklarla etkileşimini dikkatle gözlemledi. Her hareketi, her gülümsemesi, her esprisi profesyonel bir gözle incelendi.
Nihayet, oturduğu yerden kalktı ve yavaşça Umut’a doğru yürüdü. Çocuk, doktorun yaklaştığını fark ettiğinde gerginleşti ama bu sefer kaçmadı. Tarık elini uzattı: “Merhaba evladım, ben Defne’nin babasıyım. Sana teşekkür etmek istedim.” Umut, tereddütle elini uzattı: “Ben Umut.”
Tarık ve Umut arasındaki karşılaşma yürek burkucu gerçekleri ortaya çıkardı. Umut 9 yaşındaydı ve parkta banklarda uyuyordu. Hikayesi tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesiydi. Her iki ebeveynini de kaybetmiş, zor koşullara rağmen neşeli kişiliğini korumuştu. “Annem babam sel felaketinde gitti,” dedi Umut, gözlerini yere dikerek. “Mudanya’da oldu. Evimiz dere kenarındaydı.”
Tarık, çocuğun düzgün Türkçesiyle konuşmasına dikkat etti; bu, bir zamanlar düzenli bir eğitim aldığını gösteriyordu. Umut, annesinin sözlerini anlattı: “Gülmek en iyi ilaçtır oğlum. Onları kaybettikten sonra çok ağladım. Sonra fark ettim ki başkalarını güldürünce kendi acım azalıyor. Sanki annem yanımdaymış gibi hissediyorum o zaman.” Bu basit felsefe, Umut’un duygusal hayatta kalma stratejisi olmuştu.
Tarık, çocuğun cömertliğinden derinden etkilendi. En temel ihtiyaçlarından yoksun yaşamasına rağmen zamanını başkalarını neşelendirmeye adıyordu. “Bizimle hastanede öğle yemeği yer misin?” diye sordu doktor. Umut’un gözleri parladı ama hemen duraksadı: “Ama güzel kıyafetlerim yok ki,” dedi, üzerindeki yırtık gömleğe bakarak. Bu endişe, onun hassasiyetini ve reddedilen bir dünyaya ait olma arzusunu ortaya koyuyordu.
Yemek sırasında Umut, hastane personelini yaratıcı hikayeleri ve her karakter için farklı sesler kullanmasıyla büyüledi. Doğaçlama yeteneği ve bulaşıcı enerjisi, hastanenin resmi yemekhane ortamını neşeli bir alana dönüştürdü. Masanın karşısında oturan sosyal hizmetler görevlisi Doktor Selin Özgür, çocuğun parlak zekasını fark etti. “20 yıllık deneyimimde birçok sokak çocuğuyla çalıştım, ama Umut’taki cevheri hemen gördüm. Bu çocuğun zekası inanılmaz,” diye fısıldadı Tarık’a.
Yemekten sonra Umut, Defne ile oynamaya döndü. Tarık ve Selin, ofiste çocuğun durumunu tartıştı. “Umut gibi çocuklar genellikle ya suç çetelerine karışır ya da madde bağımlısı olur,” dedi Selin. “Onun ruhsal direnci olağanüstü ama sokakta ne kadar dayanabilir?” Tarık, pencereden kızıyla oyun oynayan Umut’a baktı. İki yıllık acı, kızının kahkahaları ve bu yetim çocuğun cömert ruhu arasında içinde bir karar filizlenmeye başladı. “Ona yardım etmek istiyorum, Selin Hanım. Sadece bugün için değil, kalıcı olarak.”
Selin iç çekti. “Önce resmi prosedürleri takip etmemiz gerekiyor. Belki akrabaları vardır. Belki hakkında bir kayıp ilanı verilmiştir. Tüm bunları araştırmalıyız.” Tarık başını salladı ama gözlerindeki kararlılık netti. Hayatını kurtaran çocuğa yardım etmek, kızının gülüşünü geri getirmekle eşdeğerdi.
Araştırmalar sonucunda Umut’un Kayseri’de yaşayan bir halası olduğu ortaya çıktı. Adı Cemile Karadağ’dı. Üç ay önce çocuğun kaybolduğuna dair ihbarda bulunmuştu. Ancak halası, Umut’a karşı tahammülsüzdü. “Zaten başımda dert eksik değildi. Bir de o yaramaz çıktı,” diyordu. Çocuk, uyum sorunları nedeniyle kaçmış ve yüzlerce kilometre yol katederek Bursa’ya gelmişti.
Tarık, kızıyla oynayan Umut’a bakarken, kızının iki yıl sonra ilk defa dış dünyaya ilgi gösterdiğini fark etti. Ancak hukuki ve ahlaki ikilemlerle karşı karşıyaydı. Bir tarafta biyolojik ailesine teslim sorumluluğu, diğer tarafta ise kızının hayatını mucizevi şekilde değiştiren bir çocuk vardı.
Cemile Hanım’ın sosyal baskılar nedeniyle yeğenini geri almak istemesi, ailenin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Tarık, yasal yolları araştırarak Umut’u ailede tutmanın yollarını aradı. Avukatlar ve sosyal hizmet uzmanlarıyla yaptığı görüşmeler, olumlu sonuçlar getirdi. Vesayet mahkeme kararıyla belirlenmediği için yasal bir boşluk vardı.
Bir hafta sonra Cemile Hanım, Umut’un evlat edinilmesi için resmi başvuru yapacağını açıkladı. Tüm yasal masrafları üstlenecekti. Ancak bu, sorumluluğu tamamen başkasına devretmek anlamına geliyordu. Tarık, kadının kayıtsızlığı karşısında içten öfkelense de profesyonel kaldı.
Umut, resmi belgeleri gördüğünde gözleri doldu. “Bu artık kalıcı olarak bizimle kalabileceğim anlamına geliyor mu, Tarık amca?” diye sordu. Tarık, “Evet, yasal olarak benim sorumluluğum altındasın,” dedi. Umut boynuna sarıldı, Defne yanlarına geldi. “Gördün mü? Babam sözünü tuttu. Artık gerçekten kardeşiz.”
Böylece, acı ve belirsizlikle dolu bir süreç, sevgi ve umutla yeniden inşa edilen bir aileyle sonuçlandı. Umut, artık güvenli bir yuvadaydı ve enerjisini benzer zorluklar yaşayan çocuklara yardım etmeye yönlendirdi. Hastanedeki diğer çocukları ziyaret ediyor, oyun ve neşesini ihtiyaç duyan kalplere taşıyordu.
Tarık, Umut’un çocukların duygusal destek gerektirenlerini tespit etmek için özel bir sezgi geliştirdiğini gözlemledi. Umut, doğal olarak üzüntü veya izolasyon gösteren hastalara yaklaşıyor, eğlence yetenekleriyle duygusal bariyerleri kırıyor, anlamlı insan bağlantıları kuruyordu. Bu, Allah vergisi bir yetenekti.
Defne, kazanın travmasını tamamen atlatmış, diğer fiziksel engelli çocuklara yardım etmeye başlamıştı. Tekerlekli sandalyesini artık bir sınırlama değil, başkalarına ilham vermek için bir platform olarak görüyordu. Aysel ise sanatsal yetenekleriyle çocukların duygusal yolculuklarını anlatan görsel günlükler yaratıyordu.
Aydınlı ailesi, dört çocukla birlikte, sevgi ve şefkatle örülü bir iyileşme hareketi başlatmıştı. Leyla’nın önerisiyle “Gülümseme Ordusu” adını verdikleri bu misyon, kısa sürede Türkiye çapında ve uluslararası alanda tanındı.
Yıllar içinde, vakıf haline gelen bu hareket, milyonlarca çocuğun hayatına dokundu. Tarık ve çocukları, sevgi, mizah, sanat ve teknolojiyle iyileşmenin gücünü kanıtladı.
News
पापा को छोड़ दो, मैं उन्हें चलना सिखाऊंगी,” बच्ची ने कहा। अदालत हँसी… लेकिन फिर सब हैरान रह गए!
पापा को छोड़ दो, मैं उन्हें चलना सिखाऊंगी,” बच्ची ने कहा। अदालत हँसी… लेकिन फिर सब हैरान रह गए! ….
गरीब बच्चे ने सड़क पर पड़ा एक लॉटरी टिकट उठाया और कई समय तक उससे खेलता रहा…
गरीब बच्चे ने सड़क पर पड़ा एक लॉटरी टिकट उठाया और कई समय तक उससे खेलता रहा… . . शंकर…
IPS मैडम निरीक्षण के लिए जा रही थी 10 साल पहले खोया बेटा रास्ते में भीख मांगता हुआ मिला फिर,,,
IPS मैडम निरीक्षण के लिए जा रही थी 10 साल पहले खोया बेटा रास्ते में भीख मांगता हुआ मिला फिर,,,…
The famous actor from the film industry passed away at the age of 91.
The famous actor from the film industry passed away at the age of 91. . . Veteran Actor Achyut Potdar…
“70 साल के बुजुर्ग को बैंक में भिखारी समझकर पीटा… फिर जो हुआ.. उसने सबको हिला दिया !!
“70 साल के बुजुर्ग को बैंक में भिखारी समझकर पीटा… फिर जो हुआ.. उसने सबको हिला दिया !! . ….
सड़क किनारे बैठी बेज़ुबान लड़की को देखकर एक करोड़पति ने उसे एक नई जिंदगी दी, लेकिन फिर उस लड़की ने..
सड़क किनारे बैठी बेज़ुबान लड़की को देखकर एक करोड़पति ने उसे एक नई जिंदगी दी, लेकिन फिर उस लड़की ने…..
End of content
No more pages to load