“KIZINIZ KÖR DEĞİL!” – MİLYONERE MÜTEVAZI TEMİZLİKÇİ KADIN BAĞIRDI, YENİ EŞ ŞOKA GİRDİ!

.
.
.

KIZINIZ KÖR DEĞİL – GERÇEKLERİN PERDESİ ARALANIYOR

İstanbul’un tarihi semtlerinden birinde, Boğaz’a nazır devasa bir konakta yeni bir gün başlıyordu. Görkemli avlular, yüksek tavanlı salonlar ve kristal avizelerle süslenmiş odalar, bu evin zenginliğini yansıtıyordu. Ancak bu ihtişamın altında saklanan bir trajedi, o gün itibarıyla yavaş yavaş ortaya çıkacaktı.

Zeynep Yılmaz, yıllar önce bir göz kliniğinde çalışmış deneyimli bir teknisyendi. Ancak dürüstlüğünün bedelini ağır ödemiş, usulsüzlükleri ifşa ettiği için işinden olmuştu. Ayakta kalmak zorundaydı, bu yüzden geçmişini geride bırakıp temizlikçilik yapmaya başlamıştı. Yeni işi, İstanbul’un köklü ailelerinden birine ait bu görkemli konakta başlamıştı. Ev halkının habersiz olduğu şey ise, Zeynep’in yalnızca temizlik yapmakla kalmayıp, gözlem yapma konusunda da oldukça becerikli olduğuydu.

Konağa adım attığı ilk gün, Rüstem Bey ona evi gezdirdi. Her oda düzenli, her eşya özenle yerleştirilmişti. Özellikle küçük kız Defne’nin odası için titizlikle temizlik istenmişti. Zeynep içgüdüsel olarak bu odada bir tuhaflık olduğunu hissetti. Belki mesleki geçmişi, belki annelik içgüdüsü onu tetikliyordu. Ama içinden bir ses, bu evde bir şeylerin doğru olmadığını fısıldıyordu.

Ertesi sabah, Zeynep üst kat koridorunu silerken, duvarlara tutunarak yürüyen küçük bir kıza rastladı. Solgun tenli, çekingen bakışlı bu çocuk Defne’ydi. Gözleri ışığa duyarlıydı, sık sık baş ağrısı yaşıyor, yürürken sendeleyerek ilerliyordu. Zeynep, bu belirtileri yıllar öncesinden tanıyordu. Gözbebekleri anormal derecede büyüktü. Bu bir genetik rahatsızlık değil, dış etken kaynaklı bir semptomdu. Ama neydi bu etken?

O akşam konağa dönen Defne’nin annesi Aylin Hanım, oldukça şık giyimli ve kibar bir kadındı. Zeynep’e, kızının görme yetisini kaybetmek üzere olduğunu söyledi. “Doktorlar çaresiz, ileride tamamen kör olacak,” dedi gözleri dolarak. Zeynep şüpheyle dinledi. Bir annenin bu kadar sakin, hatta serinkanlı konuşması ona garip geldi.

Gece yarısı, merakı dayanılmaz hâle geldi. Sessizce Defne’nin odasına girdi. Masanın üzerinde birkaç ilaç şişesi vardı. Etiketi okuduğunda gözleri faltaşı gibi açıldı: “Atropin Sülfat %1.” Bu ilaç, gözbebeklerini geçici olarak büyütmek için kullanılırdı ama uzun vadede ciddi hasar bırakabilirdi. Bu ilaç Defne’ye düzenli olarak veriliyor muydu?

Zeynep sabahın ilk ışıklarıyla eski bir dostu olan göz doktoru Leyla’yı aradı. Durumu anlattı. Doktor, ciddi bir ihtimali dile getirdi: “Bu bir Munchausen by proxy vakası olabilir. Anne, çocuğu hasta göstermek için bilerek zarar veriyor olabilir. Ama ispatlaması çok zordur.”

Zeynep için artık bu sadece bir iş değil, bir vicdan meselesiydi. Günler geçtikçe Defne’nin davranışlarını daha dikkatli izledi. Küçük kız babası evdeyken daha iyi görünüyordu. Hatta bazen kitaplara uzanıyor, oyuncaklarıyla oynuyordu. Ama annesi yanındayken daha da kırılgan, daha da körmüş gibi davranıyordu. Bu çelişki artık göz ardı edilemezdi.

Bir gün Aylin Hanım’ın Defne’ye gizlice bir sıvı içirdiğini gördü. Küçük kız hemen ardından gözlerini ovuşturmaya başladı. Annesi ise sahte bir şefkatle onu susturdu. Zeynep daha fazla dayanamadı. Gerçeği ortaya çıkarmalıydı.

Kemal Bey – Defne’nin babası – uzun zamandır iş seyahatleri nedeniyle evde fazla vakit geçiremiyordu. Ama Zeynep, onunla özel bir konuşma ayarladı. Sessiz bir şekilde her şeyi anlattı. Kayıtlı videolar, ilaç şişeleri, gözlemler… Başta inanamayan baba, Defne’nin evdeyken zaman zaman daha iyi görmesini hatırlayınca derin bir sessizliğe gömüldü.

Birlikte bir plan yaptılar. Defne’nin kan testleri alınacak, konaktaki bazı odalara gizli kameralar yerleştirilecekti. Kamera kayıtları birkaç gün içinde her şeyi açığa çıkardı: Aylin, ilaçları gizlice damlatıyor, Defne’yi hasta gösteriyordu. Laboratuvar testleri de korkunç gerçeği ortaya koydu: Defne’nin vücudunda yüksek dozda atropin tespit edilmişti.

Kemal Bey, konağın salonunda herkesi topladı. Aylin şaşkındı. Zeynep sessizce ilerledi, elindeki raporları ve videoları masaya koydu. Ardından yüksek sesle haykırdı: “Kızınız kör değil!”

Saniyeler içinde hava ağırlaştı. Aylin ağlamaya başladı. “Dikkat çekmek istedim,” dedi fısıltıyla. “Kızımı seviyorum ama… ben de yardım istemek istedim.” Gözyaşları içinde yıllardır süregelen psikolojik travmasını anlattı. Ancak bu durum onun eylemlerini haklı çıkaramazdı.

Defne’nin tedavisine hemen başlandı. Neyse ki hasar geri döndürülebilirdi. Birkaç hafta içinde gözlerinde belirgin bir düzelme başladı. Zeynep ona kitap okuyor, onunla oyunlar oynuyordu. Bir gün küçük kız, elinde renkli kalemlerle çizdiği bir resmi getirdi: Zeynep, babası ve kendisi el eleydi. “Bu aile benim olsun mu?” diye sordu sessizce.

Kemal Bey gözleri dolarak, “Zeynep, artık bizim ailemizdensin. Defne’ye senin gibi bir rehber lazım,” dedi.

O gün, konağın bahçesinde ilk defa gülüşmeler duyuldu. Ve İstanbul’un gökyüzünde parlayan yıldızlar, yıllar süren karanlığın ardından doğan bu aydınlığı kutluyordu.