ESKI KARISINI VE BEBEĞINI SOKAKTA AÇ GÖRÜNCE, MILYONER DIZ ÇÖKTÜ VE DERIN PİŞMANLIK HISSETTİ.

.
.

Kırık Bir Kaldırımdan Yeniden Doğan Hayat

Mart’ın keskin soğuğu İstanbul’un Fatih ilçesini sarmıştı. Gece yarısı fırın kapandıktan sonra bile havada asılı kalan taze ekmek kokusu, bir anne ve bebeği için umut gibi geliyordu. Nergis Demiral, ince örtüsünü iki aylık oğlu Aras’ın üzerine sardı. Kendi bedeniyle bebeğini ısıtmaya çalışırken, gözleri yorgun ve donuktu. Bir zamanlar balolarda parlayan yeşil gözleri şimdi açlık ve çaresizlikle solmuştu.

Üç ay önce, Faris Yalınkılıç onu evden tek bir cümleyle kovmuştu. “Beni bu çocukla zincirleyemezsin,” demişti Faris. O gece, Nergis elinde titreyen hamilelik testiyle, en sevdiği yemeği pişirip mumları yakmış, mavi elbisesini giymişti. Mutlu haberi paylaşmak isterken, Faris’in yüzünde sevgi yerine soğuk bir hesapçılık vardı. “Ne kadar istiyorsun?” demişti. “Çocuğu aldırman için, bunu halletmen için kaç para istiyorsun?” Nergis’in dünyası yıkılmıştı. Oysa hayallerinde kırsalda bir ev, bahçede koşan çocuklar vardı.

Nergis, gururunu annesinden öğrenmişti. O gece sessizce “Gidiyorum,” dedi. Kapıdan çıkarken Faris ona bir feragatname uzattı. Malları üzerinde hiçbir hakkı olmayacağına dair bir kağıt. Nergis hiç okumadan imzaladı. Karnındaki çocuk onurlu bir anneye ihtiyaç duyuyordu.

İlk günlerde özel dersler ve çeviri işleriyle geçinmişti. Aras doğduktan sonra işler değişti. Zor geçen doğumun ardından iki hafta hastanede kaldı, işlerini kaybetti, pansiyonun kirasını ödeyemedi. Yaşlı pansiyon sahibi bir hafta süre verdi. Barınaklar doluydu, sıralar uzundu. Sokakları seçti. Beş gündür dışarıda yatıyordu. Fırının sundurması, iş hanlarının merdiven aralıkları onun ve Aras’ın sığınağı olmuştu. Bebek kilo kaybediyordu, Nergis’in sütü tükeniyordu. O gece, aylar sonra ilk kez Faris’i düşündü. Kendisi için değil, Aras için. Gurur artık bir lüks olmuştu.

Bir araba yavaşça yaklaştı. Nergis başını eğdi, uyuyormuş gibi yaptı. Bazen adamlar durur, kötü niyetlerle yaklaşırdı. Ama bu sefer araba durdu, kapı açıldı. Kaldırımda pahalı ayakkabılarla tok adımlar. Nergis sesi anında tanıdı. Faris Yalınkılıç. O, bir zamanlar aşkla baktığı adam, şimdi şok içinde ona bakıyordu. Nergis ayağa kalkmaya çalıştı ama bacakları titriyordu. Faris ona yardım etmek istedi, Nergis geri çekildi. “Dokunma bana,” dedi. Aras ağlıyordu. Faris bebeğe ilk kez bakıyordu. İki aylık. Reddettiği oğlu, eski yıpranmış örtüler içinde kırılgan bir bebekti.

Nergis, “Aç,” diye fısıldadı. Faris’in midesine yumruk gibi indi bu söz. Kadına daha dikkatli baktı. Çıkık elmacık kemikleri, kurumuş dudaklar, titreyen eller. Tek kelime etmeden ceketini çıkardı, pis kaldırımda diz çöktü. Binlerce lira eden takımı nemli betona bulaştı ama umursamadı. Nergis ve bebeği ceketinin içine sardı. “Ne yapıyorsun?” diye sordu kadın, şaşkınlıkla. “Diz çöküyorum,” dedi Faris.

Küçük bir kalabalık toplanmıştı. Telefonlar havaya kalktı ama Faris’in umurunda değildi. “Nergis, beni affet. Her şey için affet,” dedi. Kadın ona şüpheyle baktı. O an sesinde farklı bir şey vardı. Daha önce hiç görmediği bir kırılganlık. “Üç ay sokakta yatıyorum Faris. Oğlumu açlıkla yüz yüze bırakırken sen…” Faris onu yarıda kesti. “Biliyorum. Ve bu beni öldürüyor.”

Nergis, “Benimle gel,” dedi. “Nereye?” “Eve. Senin her zaman bir evin vardı.” Nergis tereddüt etti. Bir parça kabul etmek, Aras için güvenlik bulmak istiyordu. Ama başka bir parça, onuru incinmiş, evinden kovulmuş kadın uzaklaşmasını söylüyordu. “Neden şimdi?” diye sordu. “Neden fikrin değişti?” Faris, “Çünkü bir mektup aldım,” dedi alçak sesle. “Annemden. O öldükten sonra bana ulaşan bir mektup. Ancak üç hafta önce elime geçti. Babamın ona nasıl davrandığını, onu evden kovduğunu, hamileliği bir tuzak olarak gördüğünü anlatıyor. Aynı kelimeler benim sana söylediğim sözler. Mektupta, eğer bir gün aynı duruma düşersem hatırlamam gerektiğini söylüyordu. Sevgi bir tuzak değildir. Sahip olduğumuz tek gerçektir.”

Nergis gözlerini kapadı. Hikaye korkutucu şekilde kendi hayatıyla örtüşüyordu. Faris, “Bırak sizi eve götüreyim. Benim için değil, onun için,” dedi. Nergis oğluna baktı. Dudakları hafifçe morarmıştı. Bir anne olarak gururunun çocuğunun ihtiyacının önüne geçemeyeceğini biliyordu. “Peki,” dedi fısıltıyla.

Faris onu ayağa kaldırdı, arabaya yönlendirdi. Siyah Mercedes, o anki sefalete zıt bir şekilde parlıyordu. Arka kapıyı açtı, bebeğiyle birlikte içeri oturmasına yardım etti. “Teşekkür ederim,” dedi Nergis. Tek kelimeydi ama üç ayın acısını, yutulan gururu sonunda nefes alabilen bir annenin rahatlığını taşıyordu.

Eve geldiklerinde Nergis’in anıları canlandı. Kusursuz bakımlı bahçeler, devasa pencereler, kristal avizeler. Ama artık her şeyini kaybetmiş bir kadının gözlerinden bambaşka görünüyordu. Faris eve girdikten sonra Nergis bebeğiyle yeni hazırlanan odaya geçti. Oda Aras için hazırlanmıştı. Beşik, emzirme koltuğu, minik kıyafetler. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Faris, “Üç haftadır mektubu aldığım günden beri sizi düşünmeden edemedim,” dedi.

O gece Faris, Nergis’e geçmişini anlattı. Annesinin babası tarafından nasıl kontrol edildiğini, piyano çalmayı bırakmak zorunda kaldığını, kaçmaya çalıştığında velayetle tehdit edildiğini… “O gün babam gibi olmayacağıma yemin ettim. Ama seni evden kovarak aynı hatayı yaptım,” dedi. Nergis, “Şimdi ne olacak?” diye sordu. Faris, “Onarmaya çalışacağım.”

Üç gün boyunca garip bir rutin oluştu. Faris misafir odasında kalıyor, Nergis ve Aras ana yatak odasında. Faris, oğluyla etkileşim kurmaya çalışıyordu. Nergis ona, “Onu kucağına alabilirsin,” dedi. Faris oğlunu ilk kez kucağına aldığında, “Merhaba küçük adam. Seni tanımakta bu kadar geç kaldığım için özür dilerim,” dedi.

Bir sabah Faris, Nergis’e Melike Yalınkılıç Vakfı’nın müdürlüğünü teklif etti. Zor durumdaki anneleri desteklemeye odaklanan vakfı, Nergis’in yönetmesini istiyordu. “Sen bu görevi en iyi yapacak kişisin,” dedi. Nergis tereddüt etti. Ama Faris ona gerçek bir seçim sundu. “Seni tanıdığım günden beri ilk kez gerçekten seçme hakkın var,” dedi.

Nergis vakfı kabul etti. İlk gününde bir barınakta ikiz bebekleriyle yalnız kalan genç bir anneyle tanıştı. “Artık yalnız değilsin. Birlikte bir çözüm bulacağız,” dedi. Kendi hikayesini paylaştı, “Ben de senin yerinde bulundum,” dedi. Bu sözler genç annenin gözlerinde umut oldu.

Aylar geçti. Nergis vakfın başında hayatını yeniden inşa etti. Faris değişti, oğluyla zaman geçiriyor, ona destek oluyordu. Aralarındaki ilişki yavaş yavaş yeniden şekillendi. Bir gün Nergis, “Denemek istiyorum. Yeniden ama yavaş yavaş, eski beklentiler olmadan,” dedi. Faris, “Ben bu yeni haline aşık oldum,” dedi.

Zamanla Nergis’in özgüveni geri geldi. Vakıfta yüzlerce kadına umut oldu. Faris ile aralarındaki bağ, acıdan yeniden doğmuş bir yakınlığa dönüştü. Bir gün, Nergis Oxford’dan tam burslu yüksek lisans kabulü aldı. Faris, “Gitmelisin. Hayallerinin peşinden gitmeni engelleyen adam olmayacağım,” dedi. Nergis, “Ya döndüğümde her şey değişirse?” dedi. Faris, “Bize inanıyorum. Kusursuz değiliz ama dürüstüz,” dedi.

İki yıl sonra Nergis döndüğünde, Faris ve Aras onu çiçeklerle karşıladı. Kaan, “Anne!” diye koşarak kollarına atıldı. Hayat yeniden başlamıştı. Faris ona tekrar evlenme teklif etti, bu kez eşit bir ortak olarak. Vakıfta, yardım ettiği ailelerin arasında sade bir törenle evlendiler.

Nergis, “Beni en kötü halimde gördün ve sevmeyi seçtin. Birlikte büyümeye, birlikte hayaller kurmaya söz veriyorum,” dedi. Faris, “Hayatımın geri kalanını sana hayranlıkla ve senden öğrenerek geçirmeye söz veriyorum,” dedi. Oğulları Kaan coşkuyla alkışladı.

Artık olması gereken yerdeydiler. Kolay olduğu için değil, gerçek olduğu için. Aşk, kusursuz insanı bulmak değil, doğru insanı bulup her gün birlikte kusursuzu inşa etmekti.

.