“GİTMEK İSTERSEN ANLARIM” DİYE FISILDADI TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ KIZ —O DEDİ: “HİÇBİR YERE GİTMEM”

.
.

GİTMEK İSTERSEN ANLARIM

I. Yağmurda Başlayan Hikaye

Dışarıda yağmur, İstanbul’un eski bir semtinde, küçük bir apartman dairesinin camlarına usulca vuruyordu. O yağmur, Elif ve Emre’nin üçüncü buluşmasında da oradaydı. Emre, elinde iki çayla masaya yaklaşırken, Elif’in tekerlekli sandalyesine alışık olmayan bakışlarıyla karşılaştı. Elif, her zamanki gibi önce mekanın erişilebilirliğini kontrol etmiş, rampaları, tuvaleti ve masaların arasındaki mesafeyi ölçmüştü. Emre ise her zamanki gibi gülümsemişti.

O akşam, Elif ilk defa gerçek duygularını itiraf etti: “Sana aşık oluyorum ve bu his beni dehşete düşürüyor.” Emre, masasının üzerinden elini uzatmıştı. “Ben de iki haftadır dehşet içindeyim,” demişti. O an, ikisinin de korkuları, umutları ve geçmişleri birbirine karışmıştı.

II. Kırık Bir Hayatın Başlangıcı

Kazadan altı ay önce Elif, mimarlık ofisinde kariyerinin zirvesindeydi. Hayatı planlı, adımları sağlam ve hayalleri büyüktü. O gün, bir müşteri sunumundan dönerken, yağmur yine yağıyordu. Kayan bir araç, bir anlık dikkatsizlik ve paramparça olan bir hayat. Hastane odasında doktorun sesi yankılandı: “Belden aşağısı kalıcı olarak felç.” Elif’in dünyası, üç kelimeyle yıkıldı.

İlk günler, acı, öfke ve kabullenememe ile geçti. Zeynep, kız kardeşi ve aynı zamanda fizyoterapisti, Ankara’daki işini bırakıp Elif’in yanında kalmaya başladı. Emre ise her gün hastaneye uğruyor, elinde çorba, yanında umut getiriyordu. Elif ise Emre’yi sürekli geri itiyordu. “Bunu birlikte yaşamak zorunda değilsin,” diyordu. Emre ise her seferinde, “Seni seviyorum, buradayım,” diyordu.

III. Yeni Bir Düzen

Taburcu olduktan sonra, Elif’in eski dairesi artık ona uygun değildi. Zeynep ve Emre, zemin katta yeni bir daire buldular, rampalar ve geniş kapılar eklediler. Elif, hayatının ona danışılmadan değiştirilmesine öfkeliydi ama asıl öfkesinin kaynağı, kendi bağımsızlığını kaybetmesiydi.

Fizik tedavi, transferler, kateterizasyon, yeni rutinler… Her gün, Elif için bir sınavdı. Emre, her gün gelmeye devam ediyordu ama Elif, suçluluk ve yetersizlik duygusuyla onu daha da uzaklaştırıyordu. “Beni seviyorsun ama bu hayatı seçmek zorunda değilsin,” diyordu. Emre ise, “Seninle birlikte korkmaya razıyım,” diye karşılık veriyordu.

GİTMEK İSTERSEN ANLARIM" DİYE FISILDADI TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ KIZ —O DEDİ:  "HİÇBİR YERE GİTMEM" - YouTube

IV. Korku ve Kaçış

Elif’in içindeki asıl savaş, tekerlekli sandalyeyle değil, kendisiyleydi. Sosyal medyada eski arkadaşlarının hayatlarını izliyor, kaybettiklerini düşünüyor, Emre’nin de bir gün gideceğinden korkuyordu. Zeynep, ona sürekli şunu hatırlatıyordu: “Onun adına karar verme. Kendi seçimlerini yapmasına izin ver.”

Bir gün Emre, haber vermeden geldi. “Gerçekten ne istiyorsun?” diye sordu. Elif patladı: “Yardım almaktan, yük olmaktan nefret ediyorum!” Emre, “Sen bir yük değilsin,” dedi. Ama Elif, “Gitmelisin,” dedi. Emre, “Buna cevap vermeyeceğim,” dedi ve gitti. Elif, ilk kez birinin gitmesine üzülüyordu.

V. Yeniden Denemek

İşine dönmeye çalışan Elif, ilk kez erişilebilir mimariyi araştırdı. Emre, restoranı için danışmanlık istediğinde, Elif yeniden mesleki bir kıvılcım hissetti. Aralarındaki ilişki, bir süre sadece iş üzerinden yürüdü. Emre, her gün bir mesaj gönderiyor, baskı yapmıyor, Elif’in alanına saygı duyuyordu. Elif ise Emre’yi özlediğini itiraf etmiyordu.

Bir akşam, Emre onu restorana davet etti. Yenilenen erişilebilirlik düzenlemelerini göstermek istedi. Elif, hem tasarımlarını görmek hem de Emre’yi özlediği için kabul etti. Restoran, artık herkes için erişilebilirdi. Emre’nin gözlerinde minnet ve aşk vardı. O gece, Elif ve Emre tekrar yakınlaştı.

VI. Kırılma Noktası

Ama Elif’in korkuları yeniden su yüzüne çıktı. Eski sevgilisi Serkan’dan bir mesaj aldı. “Böyle bir kazadan sonra ilişkiler yürümüyor, Emre de bir gün gidecek,” diyordu Serkan. Elif’in zihninde istatistikler, ayrılan çiftler, başarısız hikayeler dönüp duruyordu.

Emre ile bir yüzleşme yaşadılar. Elif, “Senin mutluluğun için gitmeliyim,” dedi. Emre, “Bunu bana bırak,” dedi. Elif’in korkusu, Emre’nin bir gün vazgeçmesiydi. Emre ise, “Sana gitmeni ben söylemedim. Ve ben de gitmiyorum,” dedi.

Elif, Emre’nin gerçekleriyle yüzleşti. Emre’nin abisi Can da hayatı boyunca tekerlekli sandalye kullanmıştı. “Aşk koşullu değildir. Sen değiştin, güçlendin, daha güzelsin,” dedi Emre.

VII. Beraber Korkmak

Elif, ilk kez korkusunu itiraf etti: “Yeterince iyi olamamaktan korkuyorum.” Emre ise, “Benim aşkım için fazlasıyla yeterlisin,” dedi. Zeynep de yanlarına diz çöküp, “Korkunun seni yenecek tek şey olmasına izin verme,” dedi.

O gece, Elif ve Emre bir karar verdi: 6 ay boyunca dürüstlükle, birlikte deneyeceklerdi. Bireysel ve çift terapisine başlayacak, korkularını ve umutlarını paylaşacaklardı. Elif, “6 ay,” dedi ve Emre onu kucakladı.

Emre, Kökler Restoran’ın yeni tasarımlarını gösterdi. Engellilik bir ek değil, tasarımın özüydü. Elif, Emre’nin bu değişimi onun için değil, doğru olduğu için yaptığını anladı. “Bu fedakarlık değil, büyüme,” dedi Emre.

VIII. Yeniden İnşa

Aylar geçti. Elif, erişilebilirlik odaklı bir toplum merkezi projesi aldı. Kazadan sonra ilk kez umut hissetti. Emre ile ilişkileri, terapi ve dürüstlükle güçlendi. Zeynep ve Can da hayatlarında önemli yerler edindi. Elif, Serkan’ı hayatından tamamen çıkardı. Artık kendi sınırlarını başkaları adına belirlemiyordu.

Kökler Restoran yeniden açıldığında, Elif ve Emre’nin aşkı, yeni bir hayatın, yeni bir toplumun sembolü oldu. Emre’nin ailesi, Can, Zeynep ve Alp, hepsi bir aradaydı. Elif, artık sadece bir engelli kadın değil, hayatı, aşkı ve mesleğini yeniden inşa eden bir insandı.

IX. Sonsuz Başlangıçlar

Bir yıl sonra Elif, üniversitede evrensel tasarım üzerine konferans verdi. “Kimse yalnız hayatta kalamaz. Yardım istemek utanılacak bir şey değildir,” dedi. Emre onu çiçeklerle bekliyordu. “Seni sevdiğim için teşekkür ederim bana izin verdiğin için,” dedi Elif. Emre ise, “Gerçek aşk mükemmel değil, tutarlıdır,” diye karşılık verdi.

Birlikte yeni bir eve taşındılar, anahtarlarını birbirlerine verdiler. “Aşk yeterli değil, iletişim ve sabır da gerek,” dedi Emre. Elif, “Seni seviyorum, korkularımla bile,” dedi. Artık birlikte korkuyorlardı ve bu, ayrı olmaktan daha kolaydı.

Yağmur yine yağıyordu. Elif, “Hala korkuyorum,” dedi. Emre, “Ama artık kaçmıyorsun,” dedi. Elif elini tuttu: “Biliyorum. Çünkü hiçbir yere gitmiyorsun.” Yağmurun altında öpüştüler. Kolay olduğu için değil, buna değdiği için.

SONUÇ

Bu hikaye, aşkın, kaybın, korkunun ve yeniden inşanın hikayesidir. Elif ve Emre, yalnızca engelleri değil, toplumsal önyargıları ve kendi içlerindeki duvarları da aştılar. Gerçek aşk, mükemmel değil, tutarlı ve cesur olandır. Birlikte korkmanın, ayrı kalmaktan daha kolay olduğunu öğrendiler.

Ve yağmurun altında, birbirini seçen iki insan, aşkın asla kolay olmadığını ama her zaman uğruna savaşmaya değer olduğunu kanıtladı.

.