Hamileliği bir skandala yol açtı – bu yüzden babası obez kızı dev bir kovboya verdi

.

.

🖤 Utançtan Sığınağa: Özet

 

Hikaye, hamile ve obez olduğu için babası Thomas Mfield tarafından bir utanç kaynağı olarak görülen Clara Mfield‘ın (20 yaşında) zorla ranch’ten çıkarılmasıyla başlar. Thomas, Clara’yı “ceza” olarak Weston Blackge adında, dev ve güçlü bir kovboya teslim etmeye karar verir. Weston, hakkında vahşi dedikodular çıkan, yalnız yaşayan bir adamdır.

Thomas, Clara’yı bir sığır gibi Weston’ın önüne atar ve “Sana ait artık, geri dönüp ağlamaz” der. Clara, yemek yapmayı, temizlik yapmayı bilmediğini, hiçbir şeyde iyi olmadığını söyleyerek utançla Weston’a itirafta bulunur. Weston’ın cevabı ise şaşırtıcıdır: “Olmana gerek yok.” ve “Birine ihtiyacı olduğu için kabul ettim” diyerek Clara’yı, küçücük, temiz kulübesinde dinlenmeye bırakır.

Weston, Clara’ya karşı hiç yargılayıcı, küstah veya iğrenmiş bir tavır sergilemez. Sabahları ona kahvaltı hazırlar, bacakları şiştiğinde yumuşak botlar ve sıcak su getirir ve kendi yatağını ona verirken, kendisi şöminenin yanında yerde yatar. Bu sessiz nezaket, Clara’nın aylardır görmediği bir şefkattir.

Zamanla, Clara açılmaya başlar ve Weston sessizce onu dinler; babasının öfkesini, annesinin kaybını ve kasabanın fısıltılarını. Weston, onun hamileliğinin getirdiği kaygıya karşı, “En çok yaralananlar, genellikle en derinden severler” diyerek onu cesaretlendirir. Ona çiftlik işlerinde yardım edebileceği basit işler gösterir ve “Yumuşak ellerin var” diyerek onu nazikçe över.

Üçüncü haftada, kasabadan bir adam gelip Weston’a alay eder, Clara’yı “şişman, hamile bırakılmış kız” olarak nitelendirir. Weston, öfkeyle çit direğini yerinden söker ve adamı tehdit eder. Bu, Clara için bir dönüm noktasıdır; ilk kez biri, o istemeden onu savunmuştur.

22. Hafta: Clara’nın babası Thomas Mfield‘dan bir mektup gelir: “Seni benden aldılar. Geliyorum. Hazırlan.”

Weston, kulübeyi güçlendirir, silahları hazırlar ve göğsündeki eski bir yara izini göstererek, “Benim toprağımda kimsenin kanının dökülmeyeceğine yemin ettim. Senin de dökülmeyecek” der. Bebek için ardıç ağacından bir beşik oymaya başlar ve ona, “Bebekler mükemmel zamanları beklemez. Seninki gerçek bir başlangıcı hak ediyor” der.

Karşılaşma: Thomas, atlı, silahlı adamlarıyla gelir. Weston, tek başına kapıda durur. Thomas, Clara’nın bir günahkar olduğunu ve onu geri alacağını iddia eder. Clara, Weston’ın yanına çıkar ve babasının yüzüne bakar. Thomas, bebeği alacağını söyleyince Weston’ın sabrı taşar ve adamların botlarının yakınına ateş ederek onları korkutur. Thomas öfkeyle geri çekilir, bebeği alacağını söyler. Clara, Weston’ın kollarında “teşekkürler” diye fısıldar ve korunmanın bazen güçle geldiğini anlar.

Doğum: Clara’nın sancıları başlar ve Weston, onu ahırda doğum için hazırlar. Doğum uzun ve zordur. Weston, onu hiç bırakmaz, elini tutar, terini siler ve fısıldar: “En zor kısmı zaten yaptın, Clara. Hayatta kaldın. Şimdi sadece seni bekleyen küçük ruhla tanışmalısın.”

Sonunda, güçlü bir kız çocuğu doğar. Weston, “Güçlü bir kızın var,” der ve ekler: “Artık seni kimse tanımlayamaz, Clara. Ne baban, ne bu kasaba, sadece sen ve o.”

Son Hesaplaşma:

Üç gün sonra, Thomas Mfield ahıra dalar. Gözleri kan çanağı ve öfkelidir.

“Kızımı görmek istiyorum!” diye gürler.

Weston, önünde bir kaya gibi durur. “Dinleniyor. Konuşmaya hazır olursa konuşabilirsin.”

“Onu sana teslim etmedim, Blackge!” diye bağırır Thomas. “O hala bana ait!”

“Hayır, bayım,” der Weston, sakin ama buz gibi bir sesle. “Onu verdin. Sonra ne olacağına sen karar veremezsin.”

Clara, bebeği kollarında ahıra girer. Yeni doğum yapmış bedeni hala yumuşaktır, ama gözleri artık farklıdır—sabit ve odaklanmış.

“Konuşacağım,” dedi. “Ama senin kızın olarak değil. Kendim olarak.”

Thomas, kararsız kalmış, çaresiz bir öfkeyle yüzüne bakar. “Bana utanç veriyorsun, Clara. Bir piçle, bu adamın çatısı altında kalarak şehre geri dönüyorsun.”

“Tercih ederim,” dedi Clara. “Ormanda bir ağaca bağlı ölmeyi tercih ederim, bir daha senin kızın olmaya.”

Thomas’ın gözleri şaşkınlık ve yenilgiyle büyüdü. Clara’ya yaklaştı, yüzü acıyla çarpılmıştı. O zaman Thomas, sadece kendi utancını gören, sevgiyi yitirmiş bir adam gibiydi.

Clara, bebeğini babasına doğru tuttu. “Bana verdiğin utançtan bir hayat doğdu. Ve onu koruyan bu adam, sen olmaya asla cesaret edemeyeceğin türden bir adam.”

Weston, arkasında bir gölge gibi duruyordu, elinde hiçbir silah yoktu, ama varlığı bir dağ kadar kesindi.

Thomas, küçük torununa baktı. Gözleri titredi. O an, Clara’nın gücü karşısında kendi yalnızlığının farkına varmış gibiydi.

“Bana bir piç getirdin,” diye fısıldadı.

“Hayır,” dedi Clara, kararlı bir şekilde. “Sana benim kızımı getirdim.”

Thomas daha fazla dayanamadı. Arkasını döndü ve ahırdan dışarı fırladı. Atına atladı ve arkasındaki tozu bile kaldırmadan dörtnala uzaklaştı. Bir daha asla geri dönmedi.

Clara, yere yığılırken Weston onu yakaladı. Kızı, göğsünde güvende, mışıl mışıl uyuyordu.

“Gitti,” diye fısıldadı.

“Gitti,” diye onayladı Weston, elini nazikçe Clara’nın saçlarının arasına daldırarak.

Bir hafta sonra, çiftlikte yeni bir tabela asılıydı: “Blackge Ranch”. Clara ve Weston, kızı için henüz resmi bir isim seçmemişlerdi. Bebekleri, sessiz ve güçlü kovboy babası tarafından “Little Lady” ve annesi tarafından “Grace” (Zarafet) olarak anılıyordu.

Clara, Weston’ın kıyafetlerini dikerken, Weston bir akşam yemeğinde ona baktı.

“Adın,” dedi, sesi derin ve yumuşaktı. “Mfield değil, Blackge.”

Clara gülümsedi. Artık obez değildi, güçlü bir anneydi. Yanağındaki o utançtan kalan allık gitmiş, yerine kalıcı bir sıcaklık gelmişti.

“Evet,” dedi Clara. “Clara Blackge.”

Weston gülümsedi, bu kez gerçek bir gülümsemeydi. Elini uzattı, dev parmakları bebeğin küçük elini nazikçe kapattı. Artık yalnız değildi. Utançtan bir hayat doğmuş ve sevgi onu sağlam bir yuva haline getirmişti.

.