Milyarder her şeyi bildiğini sandı… ama garson bir peçeteyle imparatorluğunu kurtardı.
.
.
Tarık’ın İmparatorluğu ve Metin’in Peştesi
Bursa’nın en prestijli iş merkezinin 42. katında, dev pencerelerin arkasında oturan Tarık Özkan, Türkiye’nin en büyük tekstil imparatorunun başıydı. 52 yaşındaki bu adam, hayatında hiç kaybetmeyi öğrenmemişti. Ancak, bu kez karşılaştığı sorun her zamankinden farklıydı. Mali işler müdürü Gökhan Yılmaz, toplantıda endişeli bir yüz ifadesiyle, “Efendim, durum oldukça ciddi,” dedi. “Vergi müfettişleri tüm belgelerimizi incelemeye aldı. İddialar çok ağır.”
Tarık, parmaklarını masaya vurarak, “Bu sadece politik bir oyun. Paramızla bu sorunu çözeriz,” diye yanıtladı. Ancak avukatı Serdar Bey, “Bu sefer farklı. Başsavcılık doğrudan cumhurbaşkanlığından emir almış. Kimse rüşvet kabul etmiyor,” dedi. Tarık, İstanbul manzarasına bakarak düşündü. Yıllardır para ile her kapıyı açmıştı; şimdi ilk kez gerçek bir tehdit ile karşı karşıyaydı.
“Peki, ne kadar zamanımız var?” diye sordu Tarık. “Üç gün sonra mahkemede dinlenme var. Eğer kanıtlar yeterli bulunursa hem hapis hem de tüm mal varlığına el konulması söz konusu,” dedi Serdar Bey titrek sesle. Odadaki herkes sessizliğe büründü. Tarık’ın imparatorluğu, on binlerce çalışanı ve dünya çapındaki fabrikaları, her şey üç gün içinde yok olabilirdi.
Tarık, “Hepiniz dışarı çıkın,” dedi sert bir tonda. “Bu sorunu tek başıma çözeceğim.” Danışmanları endişeli bakışlarla odayı terk etti. Yalnız kaldığında, dev pencereden Bursa’nın panoramik manzarasına baktı. Aşağıda minik insanlar karınca gibi hareket ediyordu. O her zaman kendini onlardan üstün görmüştü.

Telefonu çaldı. Ekranda Sevgi Hanım yazıyordu. Karısı, “Tarık, çok korktum. Haberler her yerde. Ne olacak bize?” dedi. Tarık, “Sakin ol. Her şey kontrol altında,” diye yanıtladı. Ama gerçekten kontrol altında mıydı? İlk kez hayatında paranın çözemeyeceği bir sorunla karşılaşmıştı. Devlet, medya, hukuk sistemi, herkes onun aleyhine dönmüştü. Masasındaki altın kalemle notlar çıkarmaya başladı. Tüm bağlantılarını, gizli anlaşmalarını, politik dostlarını sıraladı. Ama bu sefer kimse telefonlarını açmıyordu. Güç kaybolduğunda dostluğun ne kadar kırılgan olduğunu anlıyordu.
Gece yarısı yaklaştığında Tarık hala çözüm arıyordu. Gözleri yorgunluktan kızarmış, takım elbisesi buruşmuştu. Hayatında ilk kez kendini bu kadar çaresiz hissediyordu. Yarın akşam Bursa Palas Restoran’da önemli avukatlarıyla son toplantısını yapacaktı. Belki orada bir mucize olur diye umut ediyordu. Ama Tarık henüz bilmiyordu ki o mucize en beklemediği yerden, en sıradan bir insandan gelecekti.
Ertesi gün güneş doğduğunda Tarık’ın imparatorluğunu kurtaracak olan basit bir peçete henüz yazılmayı bekliyordu. O peçeteyi yazacak olan genç adam sabah mesaisine hiçbir şeyden habersiz başlayacaktı. O sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Bursa Palas Restoran’ın kapısından içeri giren Metin Aydın, 29 yaşında mütevazı ama gururlu bir garsondu. İnce yapılı, düzgün yüzlü ancak gözlerinde yaşından fazla olgunluk taşıyan bir delikanlıydı.
“Günaydın Metin,” dedi restoran müdürü. “Bugün özel müşteriler var. O VIP salonunu sen halledeceksin.” Metin başını sallayarak önlüğünü bağladı. Bilmiyordu ki bugün hayatını değiştirecek olan karşılaşma sadece birkaç saat sonra gerçekleşecekti.
Öğleden sonra saat 15:00’te Tarık Özkan’ın konvoyu restoran önünde durdu. Siyah Mercedes’lerden çıkan adamlar çevreyi kontrol ettikten sonra işaret verdi. Tarık, koyu takım elbisesiyle ağır adımlarla restorana girdi. Metin, bu müşteriyi tanıyordu; televizyonda sık sık gördüğü tekstil imparatoruydu. Ancak bugün Tarık’ın yüzünde her zamanki kendinden emin ifade yoktu. Gerginlik ve endişe, Metin’in dikkatinden kaçmadı.
“Buyurun efendim, salonunuz hazır,” dedi Metin nazikçe. Tarık başını sallayıp VIP salona geçti. Avukatları, danışmanları, herkes masanın etrafına oturdu. Metin mesafeli bir şekilde servis yapmaya başladı. “Durum umutsuz Tarık Bey,” dedi başavukat. “Deliller çok güçlü. Yıllardır vergi kaçırdığınıza dair belgeler var.”
Tarık yumruğunu masaya vurdu. “Ben her şeyi yasalara uygun yaptım!” Tam o sırada restoran kapısı açıldı ve Sevgi Özkan içeri girdi. Bu sefer zarif ve kendinden emin hali yoktu. Makyajı akmış, elleri titriyordu. “Tarık!” diye bağırdı nefes nefese. “Konuşmamız lazım hemen!”
Tarık, karısının bu halini görmekten rahatsız oldu. “Sevgi, burada önemli toplantım var. Sonra konuşalım.” “Hayır, bekleyemez! Çok kötü bir şey yaptım!” Sevgi’nin sesi çaresizlikle dolmuştu. Tarık, “Ne oldu?” diye sordu. Sevgi, “Ben kumar oynuyordum yıllardır ve çok borçlandım,” dedi. “Ne kadar?” Tarık’ın yüzü bembeyaz olmuştu. “50 milyon lira,” dedi Sevgi hıçkırarak. “Rus mafyasına…”
Tarık sandalyesine çöktü. İmparatorluğu mahkemede yıkılırken şimdi de mafya tehdidi altındaydı. “Victor Petrov isimli adam. O, o dedi ki… 48 saat içinde para gelmezse seni öldürecek.” Metin, mutfakta çalışırken bu ismi duydu ve dondu kaldı. Annesinin eski hikayelerinden bu ismi hatırlıyordu.
O akşam Tarık, restoranda Metin’i bekliyordu. Saat 10’a gelmesine rağmen genç garson işe gelmemişti. Restoran müdürü endişeliydi. “Tarık Bey, Metin hiç işe geç kalmaz. Çok disiplinli bir çocuktur.” O sırada Tarık’ın telefonu çaldı. Bilinmeyen numara. “Alo?” “Merhaba Tarık Özkan. Ben Victor Petrov.” Tarık’ın kanı dondu. “Sen… nasıl?”
“Şimdi beni dinle. Senin küçük garson arkadaşın benimle. Eğer o belgeleri geri çekmezsen onu bir daha göremezsin.” Tarık’ın kafası karışmıştı. Belgeleri geri çekerse Victor kazanacak ve kendisi mahvolacaktı. Ama çekmezse Metin ölecekti.
Tarık, “Nermin Hanım, o belgelerin başka kopyaları var mı?” diye sordu. “Evet, bankadaki kasada saklıyorum.” “Mükemmel. Şimdi Victor’a oyununda yenelim.” Tarık planını açıkladı. Basın toplantısı düzenleyecek ama Victor’u kandıracaktı.
Öğleden sonra saat 14:00’te Bursa’nın en büyük otelinde basın toplantısı düzenlendi. Tüm televizyon kanalları, gazeteciler oradaydı. Tarık podyuma çıktığında Victor Petrov da salonda oturuyordu. Gülümsüyordu. Zaferi kazandığını sanıyordu. “Değerli basın mensupları,” dedi Tarık. “Bugün çok önemli bir açıklama yapmak istiyorum.”
Victor, Tarık’ın belgeleri yalanlamasını bekliyordu. “Bu sabah basına sızan belgelerle ilgili,” Tarık durdu. “Bu belgeler tamamen gerçektir ve Victor Petrov Türkiye’nin en büyük suçlusudur.” Salon karıştı. Victor şok olmuştu. Planın tersine bir şey oluyordu. “Victor, sen çok büyük bir hata yaptın. Metin’i kaçırırken telefonunu da aldın ama o telefonda GPS var.”
Gerçekten de o sırada Bursa polisi Victor’un gizli deposuna baskın yapıyordu. Metin kurtarıldı. Victor’un diğer adamları da yakalandı. Victor kelepçelenirken bağırdı, “Bu bitmedi Tarık. Benim daha güçlü dostlarım var.” Tarık, “Belki vardır Victor ama artık senin zamanın bitti,” dedi.
Tarık, basın toplantısından sonra doğrudan hastaneye gitti. Metin oradaydı. Biraz yaralı ama sağlıklıydı. “Metin, nasılsın?” “İyiyim efendim. Ama siz, niye beni kurtarmak için her şeyi riske attınız?” Tarık bu soruya hazır değildi. “Bilmiyorum Metin. Belki de sen bana adaletin ne demek olduğunu öğrettin.”
O akşam televizyon haberlerinde Victor Petrov’un yakalanması ana haber oldu. Türkiye’nin en büyük mafya lideri düşmüştü. Gökhan Yılmaz da aynı gün yakalandı. Polis Victor’un evinde onu da bulmuştu. Tarık’ın davası ertesi gün düştü. Başsavcı Victor’un şantajına maruz kaldığını itiraf etti. Ama Tarık için asıl zafer, Metin’in hastane yatağında gülümsemesi olmuştu.
Tarık, “Sen bana çok şey öğrettin,” dedi. “Paranın satın alamayacağı değerler olduğunu.” Metin, “Evet, gerçek zenginlik kalp zenginliğidir. Ve bazen hayatımızı değiştiren insanlar en beklemediğimiz yerlerden çıkar,” dedi.
O gece Tarık evine dönerken cebindeki o küçük peçeteye baktı. Basit bir kağıt parçası tüm hayatını değiştirmişti. Yarın yeni bir hayat başlayacaktı. Paranın değil, doğruluğun önemli olduğu bir hayat. 3 ay sonra Bursa Palas Restoran’da her şey değişmişti. Ama en büyük değişim restoran sahibi Tarık Özkan’daydı. Artık o eski kibirli iş adamı değildi. Her sabah restorana gelir, çalışanlarıyla tek konuşur, onların sorunlarını dinlerdi. Gücünü ezmeye değil, yardım etmeye kullanıyordu.
Metin artık sadece garson değildi. Tarık, onu operasyon müdürü yapmıştı. Aynı zamanda İstanbul’un en iyi işletme fakültesinde MBA yapmaya başlamıştı. Eğitiminin tüm masrafları Tarık tarafından karşılanıyordu. “Günaydın Tarık Bey,” dedi Metin sabah toplantısı için ofise girerken. “Günaydın Metin. Efendim demeyi bırak artık. Biz ortağız şimdi.”
Masanın üzerinde çerçeveli küçük bir peçete duruyordu. O meşhur peçete, şirketin başarı hikayesinin sembolü olmuştu. “Bu peçete hala burada duruyor,” dedi Metin gülümseyerek. “Evet. Bana mütevazılığı hatırlatıyor. Hiç unutmamalıyım ki en büyük hikmetler en basit yerlerden gelir.” Nermin Hanım da artık şirketin güvenlik danışmanıydı. Yıllarca edindiği deneyimlerle şirketi her türlü tehditten koruyordu.
“Tarık, nasıl?” diye sordu Sevgi Hanım. “Çok mutlu. Artık oğlunun geleceği güvencede olduğunu biliyorum.” Tarık pencerenin önünde Bursa manzarasına baktı. Aşağıda insanlar günlük yaşamlarını sürdürüyordu. Ama artık onları karınca gibi görmüyordu. Her birinin kendi hikayesi, kendi mücadelesi olduğunu anlıyordu.
O akşam Tarık, Metin’le birlikte yeni bir proje için toplantı yapıyordu. “Tarık Bey, Türkiye’de her yıl binlerce yetenekli genç maddi imkansızlıklar yüzünden eğitim fırsatını kaçırıyor. Bizim vakfımız onlara umut olabilir.” “Mükemmel fikir Metin. Ne kadar bütçe ayıralım?” “İlk yıl için 50 milyon lira, 100 milyon yapalım. Zaman kaybetmeyelim.”
Tarık, “Siz hiç artık çok geç olduğunu düşündüğünüz halde hayatınızı tamamen değiştirebildiniz mi?” diye sordu. “Bunu başarmıştım,” dedi Tarık. Toplantıdan sonra ikisi restoran bahçesinde oturdular. Aynı bahçe 3 ay önce ilk kez konuştukları yerdi. “Metin, sana bir soru sormak istiyorum,” dedi Tarık. “Buyurun.” “O gün beni niye kurtarmak için bu kadar risk aldın? Beni tanımıyorsun bile.” Metin, “Efendim, adalete inanıyorum. Victor gibi insanlar güçsüzleri ezmeli mi? Hayır. Bazen Allah en beklenmedik yerlerden yardım gönderir.”
Ertesi sabah Türkiye’nin en büyük gazetelerinin editörleri masalarında beklenmedik bir dosya buldu. Victor Petrov’un yıllardır sakladığı tüm kirli sırları içeren belgeler aynı anda beş farklı redaksiyona ulaşmıştı. Ama Victor Petrov da boş durmuyor, Gökhan’dan aldığı bilgilerle Metin’i bulmuş ve kaçırmıştı.
Tarık, sabah restoranda Metin’i bekliyordu. Saat 10’a gelmesine rağmen genç garson işe gelmemişti. Restoran müdürü endişeliydi. “Tarık Bey, Metin hiç işe geç kalmaz. Çok disiplinli bir çocuktur.” O sırada Tarık’ın telefonu çaldı. Bilinmeyen numara. “Alo?” “Merhaba Tarık Özkan. Ben Victor Petrov.” Tarık’ın kanı dondu. “Sen… nasıl?”
“Şimdi beni dinle. Senin küçük garson arkadaşın benimle. Eğer o belgeleri geri çekmezsen onu bir daha göremezsin.” Tarık’ın kafası karışmıştı. Belgeleri geri çekerse Victor kazanacak ve kendisi mahvolacaktı. Ama çekmezse Metin ölecekti.
Tarık, “Nermin Hanım, o belgelerin başka kopyaları var mı?” diye sordu. “Evet, bankadaki kasada saklıyorum.” “Mükemmel. Şimdi Victor’a oyununda yenelim.” Tarık planını açıkladı. Basın toplantısı düzenleyecek ama Victor’u kandıracaktı.
Öğleden sonra saat 14:00’te Bursa’nın en büyük otelinde basın toplantısı düzenlendi. Tüm televizyon kanalları, gazeteciler oradaydı. Tarık podyuma çıktığında Victor Petrov da salonda oturuyordu. Gülümsüyordu. Zaferi kazandığını sanıyordu. “Değerli basın mensupları,” dedi Tarık. “Bugün çok önemli bir açıklama yapmak istiyorum.”
Victor, Tarık’ın belgeleri yalanlamasını bekliyordu. “Bu sabah basına sızan belgelerle ilgili,” Tarık durdu. “Bu belgeler tamamen gerçektir ve Victor Petrov Türkiye’nin en büyük suçlusudur.” Salon karıştı. Victor şok olmuştu. Planın tersine bir şey oluyordu. “Victor, sen çok büyük bir hata yaptın. Metin’i kaçırırken telefonunu da aldın ama o telefonda GPS var.”
Gerçekten de o sırada Bursa polisi Victor’un gizli deposuna baskın yapıyordu. Metin kurtarıldı. Victor’un diğer adamları da yakalandı. Victor kelepçelenirken bağırdı, “Bu bitmedi Tarık. Benim daha güçlü dostlarım var.” Tarık, “Belki vardır Victor ama artık senin zamanın bitti,” dedi.
Tarık, basın toplantısından sonra doğrudan hastaneye gitti. Metin oradaydı. Biraz yaralı ama sağlıklıydı. “Metin, nasılsın?” “İyiyim efendim. Ama siz, niye beni kurtarmak için her şeyi riske attınız?” Tarık bu soruya hazır değildi. “Bilmiyorum Metin. Belki de sen bana adaletin ne demek olduğunu öğrettin.”
O akşam televizyon haberlerinde Victor Petrov’un yakalanması ana haber oldu. Türkiye’nin en büyük mafya lideri düşmüştü. Gökhan Yılmaz da aynı gün yakalandı. Polis Victor’un evinde onu da bulmuştu. Tarık’ın davası ertesi gün düştü. Başsavcı Victor’un şantajına maruz kaldığını itiraf etti. Ama Tarık için asıl zafer, Metin’in hastane yatağında gülümsemesi olmuştu.
Tarık, “Sen bana çok şey öğrettin,” dedi. “Paranın satın alamayacağı değerler olduğunu.” Metin, “Evet, gerçek zenginlik kalp zenginliğidir. Ve bazen hayatımızı değiştiren insanlar en beklemediğimiz yerlerden çıkar,” dedi.
O gece Tarık evine dönerken cebindeki o küçük peçeteye baktı. Basit bir kağıt parçası tüm hayatını değiştirmişti. Yarın yeni bir hayat başlayacaktı. Paranın değil, doğruluğun önemli olduğu bir hayat. 3 ay sonra Bursa Palas Restoran’da her şey değişmişti. Ama en büyük değişim restoran sahibi Tarık Özkan’daydı. Artık o eski kibirli iş adamı değildi. Her sabah restorana gelir, çalışanlarıyla tek konuşur, onların sorunlarını dinlerdi. Gücünü ezmeye değil, yardım etmeye kullanıyordu.
.
Metin artık sadece garson değildi. Tarık, onu operasyon müdürü yapmıştı. Aynı zamanda İstanbul’un en iyi işletme fakültesinde MBA yapmaya başlamıştı. Eğitiminin tüm masrafları Tarık tarafından karşılanıyordu. “Günaydın Tarık Bey,” dedi Metin sabah toplantısı için ofise girerken. “Günaydın Metin. Efendim demeyi bırak artık. Biz ortağız şimdi.”
Masanın üzerinde çerçeveli küçük bir peçete duruyordu. O meşhur peçete, şirketin başarı hikayesinin sembolü olmuştu. “Bu peçete hala burada duruyor,” dedi Metin gülümseyerek. “Evet. Bana mütevazılığı hatırlatıyor. Hiç unutmamalıyım ki en büyük hikmetler en basit yerlerden gelir.” Nermin Hanım da artık şirketin güvenlik danışmanıydı. Yıllarca edindiği deneyimlerle şirketi her türlü tehditten koruyordu.
“Tarık, nasıl?” diye sordu Sevgi Hanım. “Çok mutlu. Artık oğlunun geleceği güvencede olduğunu biliyorum.” Tarık pencerenin önünde Bursa manzarasına baktı. Aşağıda insanlar günlük yaşamlarını sürdürüyordu. Ama artık onları karınca gibi görmüyordu. Her birinin kendi hikayesi, kendi mücadelesi olduğunu anlıyordu.
O akşam Tarık, Metin’le birlikte yeni bir proje için toplantı yapıyordu. “Tarık Bey, Türkiye’de her yıl binlerce yetenekli genç maddi imkansızlıklar yüzünden eğitim fırsatını kaçırıyor. Bizim vakfımız onlara umut olabilir.” “Mükemmel fikir Metin. Ne kadar bütçe ayıralım?” “İlk yıl için 50 milyon lira, 100 milyon yapalım. Zaman kaybetmeyelim.”
Tarık, “Siz hiç artık çok geç olduğunu düşündüğünüz halde hayatınızı tamamen değiştirebildiniz mi?” diye sordu. “Bunu başarmıştım,” dedi Tarık. Toplantıdan sonra ikisi restoran bahçesinde oturdular. Aynı bahçe 3 ay önce ilk kez konuştukları yerdi. “Metin, sana bir soru sormak istiyorum,” dedi Tarık. “Buyurun.” “O gün beni niye kurtarmak için bu kadar risk aldın? Beni tanımıyorsun bile.” Metin, “Efendim, adalete inanıyorum. Victor gibi insanlar güçsüzleri ezmeli mi? Hayır. Bazen Allah en beklenmedik yerlerden yardım gönderir.”
Ertesi sabah Türkiye’nin en büyük gazetelerinin editörleri masalarında beklenmedik bir dosya buldu. Victor Petrov’un yıllardır sakladığı tüm kirli sırları içeren belgeler aynı anda beş farklı redaksiyona ulaşmıştı. Ama Victor Petrov da boş durmuyor, Gökhan’dan aldığı bilgilerle Metin’i bulmuş ve kaçırmıştı.
Tarık, sabah restoranda Metin’i bekliyordu. Saat 10’a gelmesine rağmen genç garson işe gelmemişti. Restoran müdürü endişeliydi. “Tarık Bey, Metin hiç işe geç kalmaz. Çok disiplinli bir çocuktur.” O sırada Tarık’ın telefonu çaldı. Bilinmeyen numara. “Alo?” “Merhaba Tarık Özkan. Ben Victor Petrov.” Tarık’ın kanı dondu. “Sen… nasıl?”
“Şimdi beni dinle. Senin küçük garson arkadaşın benimle. Eğer o belgeleri geri çekmezsen onu bir daha göremezsin.” Tarık’ın kafası karışmıştı. Belgeleri geri çekerse Victor kazanacak ve kendisi mahvolacaktı. Ama çekmezse Metin ölecekti.
Tarık, “Nermin Hanım, o belgelerin başka kopyaları var mı?” diye sordu. “Evet, bankadaki kasada saklıyorum.” “Mükemmel. Şimdi Victor’a oyununda yenelim.” Tarık planını açıkladı. Basın toplantısı düzenleyecek ama Victor’u kandıracaktı.
Öğleden sonra saat 14:00’te Bursa’nın en büyük otelinde basın toplantısı düzenlendi. Tüm televizyon kanalları, gazeteciler oradaydı. Tarık podyuma çıktığında Victor Petrov da salonda oturuyordu. Gülümsüyordu. Zaferi kazandığını sanıyordu. “Değerli basın mensupları,” dedi Tarık. “Bugün çok önemli bir açıklama yapmak istiyorum.”
Victor, Tarık’ın belgeleri yalanlamasını bekliyordu. “Bu sabah basına sızan belgelerle ilgili,” Tarık durdu. “Bu belgeler tamamen gerçektir ve Victor Petrov Türkiye’nin en büyük suçlusudur.” Salon karıştı. Victor şok olmuştu. Planın tersine bir şey oluyordu. “Victor, sen çok büyük bir hata yaptın. Metin’i kaçırırken telefonunu da aldın ama o telefonda GPS var.”
News
दूधवाले के भेष में पहुंचा IPS अधिकारी, पुलिस इंस्पेक्टर ने समझा साधारण आदमी…
दूधवाले के भेष में पहुंचा IPS अधिकारी, पुलिस इंस्पेक्टर ने समझा साधारण आदमी… गांव में दरोगा का आतंक था। रोज…
आम लड़की के सामने क्यों झुक गया पुलिस वाला…
आम लड़की के सामने क्यों झुक गया पुलिस वाला… सुबह का वक्त था। एक ऑटो धीरे-धीरे चल रहा था और…
आखि़र SP मैडम क्यों झुक गई एक मोची के सामने जब सच्चाई आया सामने….
आखि़र SP मैडम क्यों झुक गई एक मोची के सामने जब सच्चाई आया सामने…. एक सुबह, जिले की आईपीएस मैडम…
इंस्पेक्टर ने–IPS मैडम को बीच रास्ते में थप्पड़ मारा और बत्तमीजी की सच्चाई जानकर पहले जमीन खिसक गई.
इंस्पेक्टर ने–IPS मैडम को बीच रास्ते में थप्पड़ मारा और बत्तमीजी की सच्चाई जानकर पहले जमीन खिसक गई. सुबह के…
जब दरोगा ने मारा ips अधिकारी को थपड़ फिर क्या हुआ
जब दरोगा ने मारा ips अधिकारी को थपड़ फिर क्या हुआ सुबह का समय था और बाजार में चहल-पहल थी।…
जब पुलिस इंस्पेक्टर ने आर्मी ट्रक रोका | फिर हुआ ऐसा इंसाफ़ जिसने सबको हिला दिया
जब पुलिस इंस्पेक्टर ने आर्मी ट्रक रोका | फिर हुआ ऐसा इंसाफ़ जिसने सबको हिला दिया राजस्थान की गर्मी में…
End of content
No more pages to load






