“KAMYONETİMİ ÜCRETSİZ TAMİR EDER MİSİN” DEDİ ENDİŞELİ YAŞLI ADAM FAKİR TAMİRCİYE. VE ERTESİ GÜN…

.
.

🛠️ “Kamyonetimi Ücretsiz Tamir Eder Misin?” Dedi Endişeli Yaşlı Adam Fakir Tamirciye. Ve Ertesi Gün…

 

Karadeniz sahilindeki küçük Ordu şehrinin kenar mahallelerinden birinde yer alan Usta Eller Oto Tamirhanesi‘nin üzerine güneş acımasızca vuruyordu. 35 yaşındaki Serhat Özdemir, ellerindeki yağı eski bir bezle silerken, endişe verici bir motor sesiyle iş yerinin önünde duran soluk mavi, 1998 model bir Tofaş Doğan’ı izliyordu. Dağınık siyah saçları ve gözaltındaki koyu halkalar, küçük tamirhanesini ayakta tutabilmek için uykusuz geçirdiği gecelerin izlerini taşıyordu.

Arabadan, yaklaşık 50 yaşlarında, iri yapılı, kareli gömlekli, başında kasket olan bir adam indi. Kendini İsmail Dayı olarak tanıttı ve arabasının ciddi şekilde arızalandığını açıkladı: trafik ışıklarında stop ediyor, sabahları çalıştırmak zorlaşıyor ve gaza basıldığında öksürür gibi ses çıkarıyordu.

Serhat kaputu açtığında, yanık yağ ve benzin kokusu yüzüne çarptı. Motor pislik içindeydi. Tek bir bakışla Serhat, işin ne küçük ne de ucuz olacağını anladı.

Durum, İsmail Dayı gerçeği açıkladığında daha da karmaşık hale geldi. İnşaat malzemeleri satış işi batmıştı. Dükkânın üç aylık kirasını ödeyemiyordu ve küçük kızı astım ilaçlarına ihtiyaç duyuyordu. Araba, onun tek geçim aracıydı.

“Usta, araba olmadan hiçbir şekilde çalışamam,” dedi İsmail Dayı, sesi titreyerek. “Çocuklar aç kalacak. Ev kirasını ödeyemeyeceğim. Hayatımda ilk defa böyle çaresiz kaldım.”

Serhat, adamın gözlerindeki umutsuzluğu görebiliyordu. Tamirhanedeki çırağı Murat’a baktı; Murat da hasta annesinin diyaliz tedavisi için bu işe güveniyordu. Serhat’ın ofisindeki ahşap masada, ödenmemiş faturalar yığılıydı: elektrik, su, dükkân kirası ve yedek parça tedarikçisi. Eşi Aylin, beş aylık hamileydi ve yedi yaşında bir oğulları vardı: Emre.

Serhat, İsmail Dayı’nın her gün yaşadığı mücadeleyi çok iyi anlıyordu. Eşi Aylin sürekli, “Serhat, insanlara bu kadar acıma. Bedava çalışırsan nasıl geçineceğiz? Bize kim acıyacak?” diyordu. Ama içindeki o ses, babasının sesi, ona yardım etmesi gerektiğini söylüyordu. Babası hep derdi ki: “Oğlum, para gelir gider ama insanlık kalır. İnsan insana yardım etmezse bu dünya cehennemden farksız olur.”

Uzun ve gergin bir sessizlikten sonra, İsmail Dayı ağır bir iç çekerek teklifini yaptı: “Usta, biliyorum çok şey istiyorum ama arabamı bedava tamir etmen lazım. Vallahi billahi kuruş param yok.”

Serhat, midesinde bir düğümlenme hissetti. Ailesini, borçlarını, Emre’nin okul masraflarını düşündü. Sonunda kararını verdi.

“Bekleyin İsmail Dayı,” dedi kararlı bir sesle. “Arabayı gözden geçirip gerçekten neye ihtiyacı olduğunu belirleyeceğim. Sonra nasıl ödeme yapabileceğimizi konuşuruz ama sizi çaresiz bırakmam.”

İsmail Dayı’nın gözleri doldu. “Allah razı olsun evladım. Beni mahcup etmeyeceğim. Söz veriyorum.”

Güven Sınavı

 

Ertesi sabah Serhat, tamirhanenin demir kepenklerini saat 6:30’da açıyordu. İsmail Dayı, tam 7:00’da, elinde bir dosyayla geldi. Serhat, arabanın ruhsatı dâhil tüm belgeleri inceledi. Her şey yolundaydı.

Serhat beklenmedik bir şey önerdi: “İsmail Dayı, çalışma süresince burada kalıp bize yardım etmek ister misiniz? Böylece ne yaptığımızı gözünüzle görürsünüz. Hem dolmuş parasından da tasarruf edersiniz.”

İsmail Dayı’nın yüzü aydınlandı. “Tabii ki oğlum. Elimden ne gelirse yaparım.”

Üç saat boyunca Serhat ve Murat motorun parçalarını sökerken, İsmail Dayı dikkatle izledi ve yardım etti. Serhat, her bulguyu açıklıyordu: bujiler, distribütör kapağı, aşınmış kablolar. Sorunlar ciddiydi. Şanzımandan yağ sızdırıyordu.

Küçük ofiste Serhat, tahmini tamir masrafını yazdı: 8.000 TL civarı.

İsmail Dayı, rakamı görünce beti benzi attı. “Usta, vallahi şu an 2.000 liram bile yok.”

Serhat, hızlı bir hesap yaptı. İsmail Dayı, günde 5-6 torba çimento taşıyarak çalışsa bile 8.000 lirayı bir ayda biriktirebilirdi—ama arabanın çalışır durumda olması gerekiyordu.

“Size bir teklifim var,” dedi Serhat kararlı bir sesle. “Arabayı tamir edeceğim ve siz bana haftalık 1.000 lira ödeyeceksiniz, 8 hafta boyunca. Yani masrafın tamamını alacağım ama size ödeme kolaylığı sağlayacağım.”

“Usta, ya ödeyemezsem?”

Serhat, ofisin küçük penceresinden dışarı baktı. “İsmail Dayı, hayat hepimize zor geliyor bazen ama biz Anadolu insanıyız. Birbirimize destek olmazsak kim olacak?”

“Ama bazı şartlarım var,” diye devam etti Serhat. Birincisi, ödemeler kesinlikle her cuma akşamı yapılacak. İkincisi, arabanızın ruhsatı bende kalacak, bir nevi teminat olarak. Üçüncüsü, işler yolunda giderse sözünüzde duracağınıza dair bana şeref sözü vereceksiniz.”

İsmail Dayı, gözleri dolu dolu ayağa kalktı. “Allah senden razı olsun evladım. Vallahi billahi son kuruşuna kadar öderim.”

Serhat, son bir şart daha ekledi: “İlk iki hafta ödeme almayacağım. Arabayı tamir edip siz işe başlayınca ödemelere başlarsınız.”

İsmail Dayı, titrek bir sesle, “Oğlum, bilir misin? İnsanlık ölmemiş. Bunu unutmayacağım. Ömrüm oldukça unutmayacağım,” dedi.

 

Yüzük ve İyilik Zinciri

 

O akşam Serhat, durumu eşi Aylin’e anlattı. Aylin, hamileliğin getirdiği endişeyle karşı çıktı ama Serhat, karısının ellerini tuttu. “Haklısın Aylin. Ama İsmail Dayı’yı görmeliydin. Gözlerindeki çaresizlik. Ben de günün birinde aynı duruma düşebilirim. O zaman bana kim el uzatacak?”

Serhat, ertesi gün ödeme planını imzalattı. Ancak yedek parça siparişi vermek için hesabında yeterli para olmadığını gördü. Tereddüt etmeden, babasından kalan altın yüzüğü rehin vermek üzere kuyumcuya gitmeye karar verdi. Bu yüzük, babasının son tamiratının karşılığı olarak aldığı alyanstı.

İki gün boyunca Serhat ve Murat aralıksız çalıştı. İsmail Dayı da yanlarında kaldı. Üçüncü günün sonunda Tofaş’ın motoru adeta yenilenmiş gibiydi. Serhat anahtarı çevirdiğinde motor yumuşak bir sesle canlandı. “Maşallah, sanki fabrikadan yeni çıkmış gibi,” dedi İsmail Dayı, gözleri parlayarak.

İlk iki hafta Serhat, anlaşma gereği ödeme beklemedi. Bu süre zarfında kendi borçlarını ödemekte zorlandı. Nihayet üçüncü hafta cuma günü geldi. Saat 17:00’ye doğru, tamirhanenin önünde tanıdık bir motor sesi duyuldu. Tofaş, toz içinde ama sağlam bir şekilde durdu.

İsmail Dayı, yorgun ama gülümseyen yüzüyle arabadan indi. Elinde bir zarf vardı. “Usta, kusura bakma geç kaldım. Buyur evladım, 1000 lira. İlk taksit. Allah nasip ederse her cuma aynı şekilde devam edeceğiz.”

Serhat, parayı alırken büyük bir rahatlama hissetti.

 

Milyonluk Referans

 

Dördüncü taksit ödemesinde, İsmail Dayı bir sürpriz yaptı. Büyükçe bir paket getirdi. “Usta, bunu hanımefendiye götür. Bizim hanım yaptı.” İçinden, Aylin’in bebeği için mavi, beyaz ve sarı renklerle örülmüş minik bir battaniye, patik ve hırka çıktı. “Para başka, gönül başka,” dedi İsmail Dayı, hediyeyi uzatırken.

Aylin, bebek eşyalarını görünce gözleri doldu. “Serhat, görüyor musun? Senin o güzel kalbin boşuna değilmiş. İyilik iyilik getirir derler ya.”

Ertesi gün, Serhat tamirhaneyi açtı. Öğle doğru, Yavuz Bey adında biri, İsmail Dayı’nın tavsiyesiyle aradığını söyledi. Yavuz Bey, Ordu’nun tanınmış iş adamlarından, inşaat sektöründeydi. Arabası Mercedes’ti.

Serhat, arabayı inceledi ve Yavuz Bey’in söylediği sorunların yanı sıra, zamanlama kayışının kopmak üzere olduğunu keşfetti. Dürüstçe durumu açıkladı.

Yavuz Bey, Serhat’ın dürüstlüğünden etkilendi. “Serhat Usta, beni arayıp bunu söylemen çok değerli. Sen hem dürüstsün hem de muhtemelen hayatımı kurtardın.”

Mercedes’i teslim alırken, Yavuz Bey, Serhat’a beklediğinden daha fazla ödeme yaptı. Ayrılmadan önce ekledi: “Serhat Usta, inşaatlarımda çalışan birçok arkadaşım var. Hepsine senin numaranı vereceğim. Ayrıca şirketimiz için iki tane servis aracı var. Artık onlar da sana emanet.”

Bu, Serhat’ın tamirhanesi için büyük bir atılımdı. Yavuz Bey gibi birinin referansı, işlerini tamamen yoluna koyabilirdi.

 

Büyüme ve Destek

 

Sonraki haftalarda, İsmail Dayı düzenli ödeme yapmaya devam etti. Artık işleri düzelmiş, kızı Gülnur’un ilaçlarını düzenli alabiliyor, oğlunun okul masraflarını karşılayabiliyordu.

Serhat’ın işleri de açılmıştı. Murat’ın yanına bir çırak daha almak zorunda kalmışlardı. Gülnur, okul gazetesi için bir kompozisyon yazmıştı: “Hayatımda Örnek Aldığım İnsan” Yazısında, ailesine en zor zamanda yardım eden, karşılık beklemeden iyilik yapan, adını vermediği bir tamirciyi anlatmıştı.

Serhat’ın tamirhanesi artık küçük bir oto sanayi haline geliyordu. Sekizinci taksit ödemesinde İsmail Dayı, tamirhanenin karşısındaki boş dükkânı gösterdi. “O dükkan benim dayımın. Sana uygun bir fiyata verebileceğini söyledi. Hem peşinat da istemeyecek.”

Serhat, aylardır ilk defa hayatın ona gülümsediğini hissetti. Aylin, oğlu Arda‘yı dünyaya getirdi. Serhat, baba olmuş ve iş yerini büyütmüştü.

 

Dostluk Bağları

 

Bir cuma sabahı, İsmail Dayı tamirhanenin önünde belirdi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Arabası yoktu. Kamyoneti Samsun yolunda kaza yapmış, hurdaya çıkmıştı. Tarık, Allah’a şükür, hafif sıyrıklarla kurtulmuştu, ama İsmail Dayı, arabasız kalmıştı.

Serhat, tamirhanenin köşesinde, sahibinin tamir için parayı denkleştiremediği eski bir kamyoneti işaret etti. “Bu 1986 model bir Ford. Motoru sağlam, çalışır durumda. Sahibi borcuna karşılık bıraktı. İstersen bu senin olsun.”

İsmail Dayı şaşkınlıkla baktı. “Ama Serhat, çok büyük bir şey bu.”

“Ödemek yok,” dedi Serhat kararlı bir sesle. “Sen bana borcunu son kuruşuna kadar ödedin. Şimdi sıra bende. Dostluk zor günlerde belli olur.”

Tam o sırada, tamirhanenin önünde bir araç durdu. İçinden, yeğeni Raşit’in arabasını geri almak isteyen öfkeli bir adam indi. Adam, Serhat’ın “dürüst tamirci” olduğunu duymuştu ve yeğeninin arabasını satmak istediğine inanmıyordu.

Serhat, Raşit’in imzaladığı belgeleri gösterdi, sonra öfkeli adama bir teklif yaptı. Arabanın tamir maliyetini düşerek, geri kalan parayı adama verdi. O an, bir iyilik, bir ahlaki duruş, Serhat’ı beklenmedik bir beladan korumuştu.

Adam, yeğeninin arabasının satıldığını öğrenince hayal kırıklığına uğramıştı ama Serhat’ın dürüstlüğünden etkilendi. Yeğeni Raşit de gelip Serhat’a teşekkür etti. Raşit’in amcası, nakliye şirketinde çalıştığını söyledi ve Ordu’ya taşındığını belirterek, “Benim şirketin burada iyi bir inşaat malzemesi tedarikçisine ihtiyacı var ve arabalarımız için güvenilir bir tamirciye. Görüyorum ki ikisini de bulmuşum,” dedi.

Serhat ve İsmail Dayı birbirlerine baktılar. Hayat, beklenmedik şekilde yollarını açıyordu. Küçük bir tamir işi, onlarca insanın hayatını değiştirmişti. Serhat, babasının dediği gibi, “İnsan insana yardım etmeli.” ilkesine sadık kalmıştı ve hayat onu 10 kat büyük bir ödülle onurlandırmıştı.

.