BEYEFENDI, BEN BU ŞİRKETİN VARİSİYİM… MİLYONER O YETİM ÇOCUĞUN KİM OLDUĞUNU BİLMEDEN GÜLDÜ
.
.
Beyefendi, Ben Bu Şirketin Varisiyim
Bölüm 1: Zirvede Bir Adam
İstanbul’un göğe yükselen cam kulelerinden birinde, Yılmaz İnşaat’ın 30. katında, Mehmet Yılmaz lacivert kravatını düzelterek ekrana yansıtılan grafiklere göz gezdiriyordu. Rakamlar yine rekor karları gösteriyordu. Şirketin yöneticileri son çeyrek sonuçlarını sunarken Mehmet’in gözleri, başarıya duyduğu alışkanlıkla, bir kez daha tatmin olmuştu. Hayatı boyunca hep zirveye oynamış, babasından devraldığı küçük şirketi bir imparatorluğa dönüştürmüştü.
Toplantı, Mehmet’in alıştığı profesyonel ciddiyetle sürerken, bir anda kapı tören yapılmadan açıldı. İçeri, yaklaşık 12 yaşlarında bir çocuk girdi. Üzerinde soluk kahverengi bir bere ve sade giysiler vardı; lüks ortamla tam bir tezat oluşturuyordu. Çocuk, kahverengi gözleriyle odadakileri süzdü. Sessizliği bozan sesi kararlıydı:
“Affedersiniz beyler, benim adım Emre Kaya ve Mehmet Yılmaz Bey’le konuşmam gerekiyor.”
Mehmet, bu beklenmedik sahneye yüksek sesle güldü. Salondaki beş yönetici rahatsız bakışlarla birbirine baktı. Mehmet alaycı bir tonla sordu:
“Evlat, buraya nasıl girdin? Bu binanın güvenliği şehrin en iyilerindendir.”
Emre, hiç korkmadan cevapladı:
“Servis asansörlerinden geldim. Bu tür binaları iyi bilirim. Böyle yerlerde çok zaman geçirdim.”
Mehmet, deri koltuğundan kalktı. Heybetli boyu, aralarındaki farkı daha da belirginleştirdi. Çocuk bir santim bile geri adım atmadı, bakışlarını Mehmet’in yüzünde sabit tuttu.
“Bayım, ben bu şirketin varisiyim,” dedi Emre, tüm odayı susturan bir inançla.
Bölüm 2: Kimlik ve Gerçekler
Mehmet’in kahkahası bu kez daha güçlü yankılandı. “Bakın hele arkadaşlar, görünüşe göre yeni bir ortakmışız,” diye alay etti. “Söyle bakalım çocuk, kaç para istersin de gidersin ve beni rahat bırakırsın?”
Emre, cebinden sararmış iki belge çıkardı. “Ben sizin paranızı istemiyorum. Sadece hakkım olanı istiyorum.”
Mehmet’in alaycı tonu biraz sarsıldı. Çocuğun duruşunda rahatsız edici bir ciddiyet vardı. “Pekâlâ, bu maskaralığı bitirmek için belgelerine bir bakayım,” dedi Mehmet, sabırsızca elini uzatarak.
Emre, zamanla yıpranmış bir doğum belgesi ve pembe mektup kağıdına yazılmış bir mektup verdi. Mehmet, belgeleri küçümseyerek aldı. Gülümsemesi, doğum belgesini tararken yavaş yavaş kayboldu. Annenin adı: Zeynep Kaya Yılmaz. Baba adı: Bilinmiyor. Bu hiçbir şey kanıtlamaz, diye mırıldandı Mehmet ama sesi eskisi kadar güvenli değildi.
“Zeynep çok yaygın bir isim,” dedi.
“Mektubu okuyun,” diye rica etti Emre. Mehmet, hafifçe titremeye başlayan elleriyle pembe kağıdı açtı.
Sevgili Emrem,
Eğer bu mektubu okuyorsan ailen hakkındaki gerçeği öğrenme zamanın gelmiş demektir. Dedenin adı Mehmet Yılmaz’dır ve İstanbul’da büyük bir inşaat şirketinin sahibidir. O, yıllar önce büyükannen Ayşe ile çıkmış ama annen Zeynep’e hamile olduğunu öğrenince bizi terk etmiştir. O bizim yerimize kariyerini seçti. Zeynep, annen, hayatı boyunca seni defalarca bulmaya çalıştı ama başaramadı. Senin köklerini bilmen gerektiğini hep söylerdi.
Mehmet Yılmaz, senin deden oğlum. Onu tanımaya hakkın var.
Dünyadaki tüm sevgisiyle, annen Zeynep.
Kağıt Mehmet’in ellerinden kaydı ve mermer zemine düştü. Salonda sessizlik hâkimdi. Oradakiler iş adamının ifadesindeki değişimi fark etti. Mehmet’in gözleri solmuştu.
“Ayşe…” diye fısıldadı.
“Büyükannem,” dedi Emre onaylayarak. “Gitmeden önce her şeyi anneme anlatmış. Annem de bana gitmeden önce her şeyi anlattı.”
Bölüm 3: Geçmişin Yükü
Mehmet’in finans müdürü ve sağ kolu Ahmet Demir, merakla sandalyesinden kalktı. Mehmet’i üniversite yıllarından beri tanıyordu, Ayşe’den hiç haberi olmamıştı. “Mehmet, iyi misin?” diye sordu. Mehmet cevap vermedi. Anıları, Ayşe’nin ona hamilelik haberini verdiği o sonbahar öğleden sonrasına gitti. O zamanlar 21 yaşında, hırslı bir gençti. Bir hamilelik, planlarının parçası değildi.
“Ayşe şimdi nerede?” diye sordu Mehmet boğuk bir sesle.
“6 yıl önce vefat etti. Annem de 2 yıl önce vefat etti. Kanser. Özel tedavi için parası yoktu, yıllarca kamu sisteminde bekledi. Tedavi başladığında artık çok geçti,” dedi Emre.
Mehmet’in midesine yumruk gibi inen bu sözler, onu sarstı. Kızı yokluk çekmiş, tek başına hastalıkla mücadele etmişti.
“Zeynep’in gerçekten olduğundan emin misin?” diye sormaya başladı ama soru boğazında öldü. Emre’nin gözleriyle Ayşe’nin gözleri arasındaki benzerlik inkar edilemezdi.
“Onun fotoğrafları var,” dedi Emre, yıpranmış bir cüzdan çıkararak. “Annem hep onun gözlerine sahip olduğumu söylerdi. O da büyükanne Ayşe’nin gözlerine sahipti.”
Mehmet, fotoğrafı aldı. Zeynep, tam o yaştaki Ayşe’nin görüntüsüydü. Aynı dalgalı kahverengi saçlar, aynı büyük ve anlamlı gözler. O utangaç gülümseme… “Aman Tanrım!” diye mırıldandı Mehmet. Sandalyesine ağır bir şekilde oturdu.

Bölüm 4: Yüzleşme
Mehmet, “Annen olduktan sonra nerede yaşadın?” diye sordu.
“Çocuk yurdunda, doğu yakasında bir yetimhanede. Ama ondan önce birkaç ay sokaklarda yaşadım. Bir ailem olduğunu bilmiyordum,” dedi Emre.
Torununun sokaklarda yaşadığını öğrenmek Mehmet’in sandalyeden aniden fırlamasına neden oldu. “Neden buraya geldin? Benden ne istiyorsun?”
“Ailemi tanımak istiyorum,” dedi Emre saf bir sadelikle. “Annem her zaman kişinin ailesi olduğunu bilmese bile ailenin dünyadaki en önemli şey olduğunu söylerdi.”
Ahmet Demir, “Belki bir DNA testi yaptırmak ilginç olabilir,” diye önerdi. Mehmet, “Bu testi yaptıralım ama sonucu beklerken sen kaldığın yere geri döneceksin,” dedi.
“O çocuk yurduna öylece geri dönemez,” diye itiraz etti Ahmet Demir.
“Sonuç çıkana kadar şirkette bekleyebilirim,” diye teklif etti Emre.
“Kesinlikle olmaz. Burası bir şirket, otel değil,” dedi Mehmet.
Bölüm 5: İlk Adımlar
Ahmet Demir, “Bunu benim ofisimde konuşsak nasıl olur?” diye önerdi. Toplantı sona erdi. Yönetici odadan çıkınca, Ahmet Demir ve Mehmet yalnız kaldı.
“Emre, bu gece kalacak bir yerin var mı?”
“Bir gece daha çocuk yurduna dönebilirim. Müdüre Fatma Hanım çok anlayışlı. Bugün buraya geldiğimi biliyor,” dedi Emre.
Mehmet, “Benim şirketimin nerede olduğunu nasıl öğrendin?” diye sordu.
“Annem sizinle ilgili gazete küpürlerini saklardı. Okumayı öğrendiğimde bana haberleri gösterir ve ‘Bu senin deden Emre. Bir gün onunla tanışacaksın’ derdi.”
Mehmet, kızının hayatta kalma mücadelesi verirken onunla ilgili gazete aldığını düşünmekten neredeyse dayanılmaz bir acı hissetti.
Bölüm 6: Kanıt ve Kabul
DNA testi iki saat sonra için ayarlandı. Sonuç 48 saatte çıkacaktı. Mehmet, “Bu arada Emre’ye misafir apartmanını göstereceğim,” dedi Ahmet Demir.
Mehmet, “Hayır, halledilmesi gereken işlerim var. Siz ikiniz anlaşın,” dedi.
Emre, ofisin panoramik penceresinden İstanbul’a bakıyordu.
“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Mehmet.
“Annemin geceleri böyle ofisleri temizlediğini düşünüyorum. Bana her zaman ne kadar güzel olduklarını anlatırdı. Özellikle şafak vakti aydınlandıklarında.”
Mehmet, kızının şafak vakti boş ofislerde çalıştığını hayal etti. İş alanlarını kusursuz tutan insanlar üzerine hiç düşünmemişti, şimdi kendi kızının da onlardan biri olduğunu öğreniyordu.
Bölüm 7: Sonuçlar ve Dönüşüm
DNA testi geldiğinde, büyük baba-torun akrabalık olasılığı %99’du. Mehmet, “Sen benim torunumsun resmen,” dedi.
Emre, her zaman doğru olduğunu bildiği bir bilgiyi alıyormuş gibi sakin bir şekilde başını salladı.
“Peki şimdi ne olacak?”
“Şimdi benimle yaşayacaksın. Ben senin yasal sorumlunum.”
“Teşekkür ederim,” dedi Emre.
Mehmet, “Kolay olmayacak. Ben hiç çocuk yetiştirmedim. Büyük baba olmak nasıl bir şey bilmiyorum.”
“Annem her zaman insanların öğrenmek istediklerinde sevmeyi öğrendiklerini söylerdi. Sizin sadece bunu nasıl yapacağınızı hatırlamanız gerektiğini söylerdi,” dedi Emre.
Mehmet, “Birkaç kural koymamız gerekecek. İlk kural, okuyacaksın. Seni en iyi özel okula kaydettireceğim.”
“Ben bir devlet okulunda okumayı tercih ederim,” dedi Emre.
“Neden?”
“Çünkü tanıdığım çocuklar orada. Benim gibi hayatta bir şansı olması için okuması gereken çocuklar.”
Mehmet, Emre’nin önceki gerçekliğiyle bağını korumayı tercih ettiğini fark etti.
Bölüm 8: Birlikte Öğrenmek
Mehmet, Emre’ye iş dünyasını öğretmek isterken, çocuk şirketin insanlara etkisini sorguluyordu. “Buradaki neredeyse hiç kimse gerçekten mutlu görünmüyor,” dedi Emre.
Mehmet, “Verimlilik mutluluk gerektirmez,” diyerek iş felsefesini savundu.
“Annem temizlikçiydi ama tam da çalıştığı insanları sevdiği için çok verimliydi. Neşeyle çalışmanın her şeyi kolaylaştırdığını söylerdi.”
Mehmet, Emre’nin Zeynep’ten miras aldığı bilgelikle yüzleşti. Çocuğun felsefesi, şirkette yarattığı rekabetçi ve kişiliksiz ortamla tamamen tezat oluşturuyordu.
Bölüm 9: Yeni Bir Aile
Mehmet, Emre’yi devlet okuluna kaydettirdi. Emre okulda hızla arkadaş edindi, liderlik becerilerini gösterdi. Bir gün okul müdürü, kütüphanenin yenilenmesi için yardım istedi. Emre, Mehmet’e önerdi. Mehmet, ilk kez şirket kaynaklarını sosyal bir amaç için kullanmayı kabul etti.
Kütüphane projesi, şirkette yeni bir heyecan yarattı. Çalışanlar daha motive oldu. Mehmet, “Bir evin ancak içinde aile olduğunda yuva olabileceğini fark ettim,” dedi ve Emre’yi evine taşınmaya davet etti.
Bölüm 10: Gerçek Miras
Mehmet ve Emre, birlikte geçirdikleri zamanlarda birbirlerini daha iyi tanıdılar. Emre, “Şimdi mutlu musunuz?” diye sordu.
“Evet, sanırım şimdi mutluyum,” dedi Mehmet.
“Ben de,” dedi Emre. “Annem gittikten sonra ilk kez kendimi evimde gibi hissediyorum.”
Mehmet, şirketin karlarının %20’sini toplum projelerine ayırdı. Bir gazeteciye, “Torunum bana gerçek başarının sosyal sorumluluğu da içerdiğini öğretti,” dedi.
Bölüm 11: Birlikte İnşa Edilen Gelecek
Emre, üniversiteye hazırlanırken, şirketin sosyal projelerini genişletmek istediğini söyledi. Mehmet, “Bu geleceği birlikte inşa edelim,” dedi.
Bir vakıf kuruldu, ülkenin konut açığını çözmek için projeler geliştirildi. Mehmet, “Emre, sen gerçekten bu şirketin varisisin. Benim DNA’mı taşıdığın için değil, gerçek mirasımızın ne olması gerektiğini benden daha iyi anladığın için,” dedi.
Bölüm 12: Gerçek Varis
Emre, bir yetim olarak gelmişti ama Mehmet’i de eski boş hayatının yetimi haline getirmiş, birlikte gerçek bir aile olarak yeniden doğmalarını sağlamıştı. Mehmet anladı ki, Emre sadece onun şirketini miras almakla kalmamış, ruhunu da miras alıp dönüştürmüş ve hiç olmadığı kadar zengin ve tamamlanmış bir şekilde geri vermişti.
Gerçek varis, sadece bir şey alan değil, onu nasıl geliştireceğini ve herkesin yararına nasıl çoğaltacağını bilendi. Geleceğe bakarken dede ve torun, artık sadece binalar değil, umut ve sevgi mirası inşa ediyorlardı.
.
News
PART 2 :देओल परिवार क्यों छुपा रहा है यह सच्चाई! Dharmendra News ! Sunny Deol ! Hema malini ! Bollywood news
PART 2 :देओल परिवार क्यों छुपा रहा है यह सच्चाई! Dharmendra News ! Sunny Deol ! Hema malini ! Bollywood…
PART 2 :धर्मेंद्र के जाते ही आधी रात को सलमान से मिलने क्यों गयी हेमा मालिनी ? Hema malini and Salman khan
PART 2 :धर्मेंद्र के जाते ही आधी रात को सलमान से मिलने क्यों गयी हेमा मालिनी ? Hema malini and…
भाग 2: अंतिम विदाई में सबसे बड़ी नाइंसाफी: हेमा मालिनी और ईशा देओल केवल 2 मिनट में क्यों निकल गईं?
भाग 2: अंतिम विदाई में सबसे बड़ी नाइंसाफी: हेमा मालिनी और ईशा देओल केवल 2 मिनट में क्यों निकल गईं?…
धर्मेंद्र के अंतिम संस्कार के दौरान हेमा मालिनी के साथ हुई बड़ी नाइंसाफी! Hema Malini ! Dharmendra
धर्मेंद्र के अंतिम संस्कार के दौरान हेमा मालिनी के साथ हुई बड़ी नाइंसाफी! Hema Malini ! Dharmendra जब से यह…
Dharmendra’s diary reveals a big secret!
Dharmendra’s diary reveals a big secret! दोस्तों, आज की कहानी उतनी ही भावुक है जितनी चौंकाने वाली। कभी-कभी जिंदगी ऐसे…
Salman Khan breaks down in tears after Dharmendra’s death! Salman Khan Reaction on Dharmendra’s D…
Salman Khan breaks down in tears after Dharmendra’s death! Salman Khan Reaction on Dharmendra’s D… 24 नवंबर 2025 का दिन…
End of content
No more pages to load






