TEMİZLİKÇİ KADIN HERKESİN ÖNÜNDE KOVULDU… AMA MİLYONERİN KIZI İNANILMAZ BİR ŞEY YAPTI!

.
.

İstanbul’un Beşiktaş semtindeki Özdemir konağı, o akşam her zamankinden daha görkemli görünüyordu. Kristal avizeler, altın rengi ışıklar saçarak mermer zeminlerde dans ediyordu. Kemal Özdemir’in şirketi için düzenlenen yıllık gala gecesiydi ve Türkiye’nin en nüfuzlu isimleri salonda toplanmıştı. Temizlikçi Ayşe Yılmaz, mavi üniformasıyla sessizce çalışıyordu. 32 yaşındaki bu kadın, üç yıldır bu konakta temizlik işçisi olarak çalışıyordu. Elleri nasırlarla dolu, yüzü yorgun ama gözlerinde hala bir onur ışığı vardı. 10 yaşındaki oğlu Mehmet’in okul masrafları pahalıydı ve bu iş, onun ve oğlunun hayatı için hayati önemdeydi.

Büyük salonda yaklaşık 50 kişi vardı. İş dünyasından önemli isimler, siyasiler ve üst düzey yöneticiler ellerinde kadehlerle sohbet ediyorlardı. Ayşe, kristal bardakları toplarken dikkatli davranıyordu. Bu kadar değerli eşyalar arasında çalışmak her zaman gerginlik yaratıyordu. Kemal Özdemir, 45 yaşında yakışıklı ve otoriter bir adamdı. Koyu gözleri soğuk, duruşu her zaman dik, sesi emredici. O akşam lacivert smokiniyle salondaki en dikkat çeken kişiydi. Karısını iki yıl önce kaybettikten sonra daha da sertleşmişti; gülümsemesi nadir görülen bir manzara olmuştu.

Konuğun biri elindeki pahalı kristal bardağı masaya bırakırken dikkatsizce davrandı. Bardak kayarak yere düştü ve parçalandı. Ses salon gürültüsü arasında kaybolsa da Ayşe hemen fark etti ve temizlemek için yaklaştı. “Özür dilerim,” dedi konuk. “Ben temizlerim.” “Rica ederim efendim. Ben hallederim,” diye yanıtladı Ayşe kibarca gülümseyerek diz çöktü ve kristal parçalarını toplamaya başladı.

Saat tam 21:30’da Kemal’in asistanı Murat Bey telaşla yanına geldi. Yüzü solgundu ve endişeli görünüyordu. “Kemal Bey, çok önemli bir problem var.” “Ne oldu?” “Yarınki ihale için hazırladığımız belgeler kayboldu. Özel kasadan alınmış.” Bu haber Kemal’i şaşırttı. “Ne demek kayboldu? Kim erişebilir o kasaya?” “Kasa şifresini sadece siz, ben ve temizlik görevlileri biliyoruz. Çünkü temizlik sırasında kasayı açmaları gerekiyor.”

Kemal’in bakışları sertleşti. Bu ihale, şirketinin geleceği için çok önemliydi. Milyonlarca liralık bir proje söz konusuydu. “Güvenlik kameralarını kontrol edin.” “Kontrol ettik. Saat 15:00’te temizlik sırasında Ayşe Hanım ofiste tek başınaydı.” Kemal’in gözleri Ayşe’ye çevrildi. O anda yerdeki kristal parçalarını topluyordu, hiçbir şeyden habersizdi.

Kemal’in sesi salonda yankılandı. Sert ve öfkeliydi. “Ayşe’nin kalbi hızlandı. Bu buton hiç hayır getirmezdi.” Elindeki temizlik bezini bırakarak ayağa kalktı. Tüm gözler üzerine çevrilmişti. Konuşmalar kesilmişti. “Evet efendim.” “Bugün ofisimde ne işin vardı?” “Temizlik yaptım efendim. Her zamanki gibi.” “Temizlik yaparken kasaya dokundun mu?” Ayşe şaşırdı. “Evet efendim. Temizlik için açmam gerekiyordu ama içindeki hiçbir şeye dokunmadım.” “Yalan söyleme.” Kemal’in sesi giderek sertleşiyordu. “O kasadan çok önemli belgeler kayboldu ve sen tek başına oraya erişebilen kişisin.”

Salon tamamen sessizleşmişti. Misafirler merakla bu sahneyi izliyordu. Ayşe’nin yüzü al al olmuştu. Nasıl böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalabilirdi? “Efendim size yemin ederim ben hiçbir belgeye dokunmadım. Sadece temizlik yaptım.” “3 yıldır burada çalışıyorsun ve güvenimi böyle mi karşılıyorsun?” Kemal öfkeyle bağırdı. “O belgeler olmadan yarınki ihaleyi kaybedecek şirket.”

Ayşe’nin sesi titriyordu ama kararlıydı. “Efendim, ben dürüst bir insanım. Hiçbir zaman böyle bir şey yapmam.” “Dürüst müsün o zaman? Belgeler nerede?” “Bilmiyorum efendim. Ama ben almadım.” Kemal sinirle ellerini havada salladı. “Yeter, hemen toplanıp defol git bu evden ve bir daha yüzünü göstermeyeceksin.” Ayşe’nin gözleri doldu. Üç yıl boyunca dürüstçe çalışmıştı. Hiçbir zaman kimseyi hayal kırıklığına uğratmamıştı. Oğlu için gece gündüz çalışmıştı ve şimdi herkesin önünde hiç yapmadığı bir şey için aşağılanıyordu. “Efendim lütfen bana bir şans verin. Belgeleri ben almadım. Güvenliği ara.”

Kemal Murat’a döndü. “Onu hemen dışarı çıkarsınlar.” Misafirler arasında mırıltılar başlamıştı. Bazıları üzülmüş, bazıları yargılayıcı bakışlarla Ayşe’ye bakıyordu. İşte tam o anda salon kapısından küçük bir figür belirdi. 8 yaşındaki Elif, pembe pijamalarıyla bir melek gibi görünüyordu. Uzun kahverengi saçları omuzlarına dökülmüş, büyük kahverengi gözleri uykulu ama meraklıydı. “Baba ne oluyor? Neden bağırıyorsun?” Elif, sen ne arıyorsun burada? Hemen odana çık ama Elif sahneyi fark etmişti. Babasının öfkeli yüzünü, Ayşe’nin gözyaşlarını, misafirlerin yargılayıcı bakışlarını gördü ve o an küçük kalbi bir karara vardı.

Pijamalarıyla koşarak salonun ortasına geldi ve doğruca Ayşe’nin yanına gitti. “Baba dur,” diye seslendi Elif. Sesi küçük ama kararlıydı. “Ayşe abla kötü bir şey yapmamıştır.” Salonun havası iyice gerilmişti. Küçük Elif’in cesareti herkesin nefesini kesmişti. Kemal şaşkınlıkla kızına baktı. Böyle bir davranış hiç beklemiyordu. “Elif, sen ne yapıyorsun burada? Hemen odana çık.” Ama Elif yerinden kımıldamadı. Tersine, Ayşe’nin yanında durdu ve ona doğru yaklaştı. O küçük vücut titreyen kadının önünde bir kalkan gibiydi. “Baba, sen yanlış yapıyorsun.” Elif’in sesi tüm salonu doldurdu. 8 yaşında bir çocuk için oldukça kararlı konuşuyordu.

“Ayşe abla kötü bir şey yapmaz.” Misafirler arasında şaşkınlık dalgası yayıldı. Bu küçük kızın babası karşısında böyle cesur olması herkesi etkilemişti. Bazıları gülümsemeye başladı, bazıları da durumun ciddiyetini kavrayarak sessizce izliyordu. “Elif, sen çocuksun. Büyüklerin işlerini anlamazsın.” Kemal’in sesi biraz yumuşamıştı ama kararlılığını koruyordu. “Bu ciddi bir iş meselesi.” “Anlıyorum baba,” Elif’in gözleri dolmuştu ama sesi hala güçlüydü. “Ayşe abla her gün benimle konuşur. Bana masallar anlatır. Ödevlerimde yardım eder. Böyle iyi birisi hiçbir zaman kötü bir şey yapmaz.” Ayşe gözyaşlarını tutamıyordu artık. Bu küçük melek onu nasıl bu kadar güzel savunabiliyordu? Kalbi hem minnetle hem de endişeyle doluydu.

“Elif Hanım,” diye fısıldadı Ayşe, sesini zor duyulur şekilde çıkararak, “Lütfen kendinizi zor durumda bırakmayın.” “Hayır Ayşe abla,” Elif daha da kararlı bir şekilde döndü babasına. “Baba, hatırlıyor musun geçen hafta hasta olduğum günü?” Kemal duraksadı. “Evet. Ne olmuş?” “Ayşe abla bütün gün yanımda kaldı. Ateşim çok yüksekti ve sen toplantıdaydın. O bana ilaç verdi. Alnımı soğuk bezle sildi. Hiç yanımdan ayrılmadı.” Elif’in sesi giderek güçleniyordu. “Böyle biri nasıl kötü olabilir?” Bu anı duyan misafirler arasında yumuşak mırıltılar başladı. Yaşlı bir hanım ne sevimli çocuk, diye fısıldadı. Kemal’in amcası Osman Bey araya girdi. “Elif, bu farklı bir konu. İş dünyasında hayır…”

Elif keskin bir şekilde döndü amcasına. “İş dünyası da olsa doğrular değişmez. Annem hep söylerdi. İnsanları karakterlerinden tanırsın. Ayşe ablanın karakteri temizdir.” Bu sözde annesine yapılan atıfta Kemal’in yüz ifadesi değişti. Karısının adının anılması onu her zaman etkiliyordu. Murat Bey endişeyle araya girmeye çalıştı. “Kemal Bey, belki başka birisi…” “Sen sus,” Elif bağırdı. “Sen hep Ayşe ablaya kötü davranırsın. Hep ona emir verirsin. Hiç teşekkür etmezsin.” Bu suçlama Murat’ı şaşırttı. Gerçekten de Ayşe’ye karşı pek sıcak davranmazdı.

Elif Kemal’e döndü. “Ayşe abla, artık kimse seni suçlayamaz.” “Teşekkür ederim Elif Hanım. Sen çok cesur bir kızsın.” Kemal onlara baktı. Kızının bu kadına olan sevgisi ve güveni, onun gerçek karakterini gösteriyordu. “Ayşe Hanım,” dedi. “Sizden bir ricam var.” “Evet efendim.” “Artık sadece temizlik değil, Elif’e daha çok vakit ayırabilir misiniz? Onun size ihtiyacı var.” Ayşe’nin gözleri parladı. “Tabii ki, ben çok mutlu olurum.” Ve böylece küçük Elif’in cesareti sayesinde sadece gerçek ortaya çıkmakla kalmadı, aynı zamanda üçünün de hayatında yeni bir sayfa açılmıştı.

Üç hafta sonra Özdemir konağında işler bambaşka bir hal almıştı. Ayşe artık sadece temizlik görevlisi değil, ailenin güvenilir bir dostuydu. Elif her gün okuldan döndükten sonra onunla vakit geçiriyor, ödevlerini birlikte yapıyorlardı. Kemal de değişmişti. Artık Ayşe ile daha çok konuşuyor, onun fikirlerini alıyordu. Ama ailenin büyükleri bu durumu pek hoş karşılamıyordu. O sabah Hasan Bey ile Kemal’in amcası Osman Bey konağa gelmişti. Yüzleri ciddi, konuşmaları gergindi.

Kemal, Hasan Bey oturma odasında konuşmaya başladı. “Bu Ayşe meselesini konuşmamız lazım.” “Ne meselesi baba?” “Sen ona çok yakınlaşıyorsun. Bu doğru değil.” Kemal kahvesini bıraktı. “Neden doğru değil? O dürüst ve iyi bir insan.” “Evet, dürüst olabilir ama o bir temizlik görevlisi. Sen bir milyonersin.” “Aranızdaki fark çok büyük.” Osman Bey araya girdi. “Kemal, toplumun seni nasıl konuştuğunu düşün. Sen Zeynep’ten sonra ilk kez bir kadına yakınlaşıyorsun ve bu kadın senin eski temizlik görevlin.”

Ayşe endişelenmişti. “Bilmiyorum tam olarak, belki de onunla annesini konuştuğum içindir.” Kemal şaşırmıştı. “Siz karımı tanıyor muydunuz?” “Çok az tanıyordum.” “Bu yarı gerçekti ama tam da değil.” “Ayşe ile Zeynep aslında çok yakın arkadaştı ama bunu söylemek çok riskli olabilirdi.”

O akşam Ayşe, Kemal’e döndü. “Kemal Bey, ben gerçekten o belgeleri almadım.” “Biliyorum.” Kemal sessizce cevap verdi. “Biliyor musunuz, kızımın size olan güveni sizin karakteriniz hakkında her şeyi anlatıyor.” Ayşe şaşırmıştı. “O zaman neden?” “Çünkü karımı kaybettikten sonra Elif’in başka birine bağlanması beni endişelendiriyor.” Bu itiraf beklenmedikti. “Neden korkuyorsunuz?” Kemal uzun bir süre sessiz kaldı. “Çünkü karımı kaybettikten sonra Elif’in başka birine bağlanması beni endişelendiriyor.”

Ayşe, Kemal’e doğru yaklaştı. “Kemal, ben Elif’i asla yarı yolda bırakmam.” “Bunu nasıl bilebilirim?” “Çünkü o benim de kızım gibi.” O anda Kemal, Ayşe’nin gözlerine baktı. “Ayşe, ben seni seviyorum.” “Ben de seni seviyorum.” Ve böylece bir temizlikçinin haksız ithamıyla başlayan bu hikaye, gerçek aşkın ve adaletin zaferiyle son buldu.

Bir yıl sonra Özdemir konağında büyük bir kutlama hazırlanıyordu. Ama bu sefer çok özel bir nedeni vardı. Kemal ve Ayşe’nin evliliklerinin birinci yıldönümü ve aynı zamanda Ayşe’nin doğum günüydü. Kemal sürpriz bir parti organize etmişti. Sadece aile değil, bu hikayeden etkilenen birçok insan da davet edilmişti. Mağdur ailelerin çocukları, Mehmet ve Elif’in okul arkadaşları, hatta televizyon programında onları destekleyen kişiler.

Ayşe hiçbir şeyden habersizdi. O sabah Kemal ona sadece biraz dışarı çıkalım demişti. Nereye gidiyoruz diye sormuştu. “Sürpriz,” demişti Kemal gülümseyerek. Konağa geldiklerinde Ayşe şaşırmıştı. Kapıda “Hoş geldin eve Ayşe anne” yazıyordu. “Bu ne demek?” “Demek ki sen artık bu ailenin kalbi sayılıyorsun.” İçeri girdiklerinde büyük bir alkış koptu. Salon insanlarla doluydu ve hepsi gülümsüyordu. “Sürpriz!” Elif koşarak sarıldı ona. Ayşe gözyaşlarıyla etrafına baktı. Öyle çok insan vardı ki ve hepsi de onları kutlamak için gelmişti.

O akşam beş kişi birlikte yemek yedi. Uzun zamandır özlenen aile sıcaklığı vardı masada. Dede, Elif sordu. “Sen artık bizimle mi kalacaksın?” “Bazen gelirim ama sizin mutluluğunuzu bozmam.” “Sen hiç bozumtusun,” Elif sevinçle ekledi. “Sen de ailemizin bir parçasısın.” Hasan Bey duygulandı. Bu küçük kız çok olgundu.

Ertesi gün Kemal, küçük ama sıcak bir daire kiralamıştı. Para açısından eskisi kadar rahat değillerdi ama mutluluk seviyesi kat kat artmıştı. O sabah Kemal, ofisinde çalışırken telefon çaldı. Arayan kişi onu şaşırttı. Eski müşterilerinden Orhan Bey’di. “Kemal Bey, sizi aramıştım.” “Buyurun Orhan Bey.” “Sizin hikayenizi televizyonda izledik. Çok etkilendik. Şimdi sizinle tekrar çalışmak istiyoruz.” “Gerçekten mi?” “Evet. Çünkü siz dürüst bir insanmışsınız. Para için değil, sevgi için fedakarlık yapan birisiyle çalışmak isteriz.”

Bu çok güzel bir haberdi. Son dönemde benzer aramalar sıklaşmıştı. Eve döndüğünde Ayşe mutfakta çalışıyordu. Kemal, ona çay götürmeye karar verdi. “Kemal Bey, çok yoruldunuz. Biraz dinlenmelisiniz.” “Teşekkür ederim,” Kemal gülümsedi. “Ama bu proje çok önemli.” “Kemal, küçük ama sıcak bir daire kiralamıştı. Para açısından eskisi kadar rahat değillerdi ama mutluluk seviyesi kat kat artmıştı.”

O akşam Kemal, Ayşe’ye döndü. “Bu gerçek mi? Rüya görmüyorum, değil mi?” “Gerçek.” “Ve bu sadece başlangıç.” “Başlangıç mı?” “Evet. Çünkü önümüzde uzun ve mutlu bir hayat var.” “Ayşe, sen bana çok şey kattın.” “Ben de seni çok seviyorum.” Ve böylece bir fakir kızın milyonerin karısı olma hikayesi, gerçek aşkın ve adaletin zaferiyle son buldu.

.