HERKESİN GÖZÜ ÖNÜNDE: HİZMETÇİ, MİLYONERİN OĞLUNU KURTARDI… VE SONRASINDAKİ SÖZLERİ ŞOK ETTİ!
.
.
Herkesin Gözünde: Hizmetçi, Milyonerin Oğlunu Kurtardı… Ve Sonrasındaki Sözleri Şok Etti!
Kalabalık bir havalimanında binlerce kişi telaş içinde koşuştururken, 9 yaşındaki küçük bir çocuk aniden boğulmaya başladı. Babası çaresizce bağırıyordu: “Oğluma yardım edin!” Ama kimse ne yapacağını bilmiyordu. Tam o anda sıradan bir temizlikçi kadın, hiç düşünmeden kalabalığı yararak öne çıktı ve yaptığı şey, sadece bir çocuğun hayatını değil, üç kişinin kaderini sonsuza dek değiştirdi.
İstanbul Havalimanı’nın terminal 3’ünde öğle vakti yoğunluğu dorukta seyrediyordu. Saat tam 12:30’du ve binlerce yolcu aceleyle dolaşıyordu. Uçak anonsları, bavul sesleri, farklı dillerde konuşmalar havalimanını sanki hiç uyumayan devasa bir kalp gibi kılıyordu. Temizlik görevlisi Zeynep Yılmaz, 28 yaşında, her zamanki gibi sessizce çalışıyordu. Mavi üniforması içinde temizlik arabasını iterken etrafındaki yoğunluğu izliyordu. Anne babasını 12 yaşında trafik kazasında kaybetmiş, o günden beri hayatta kalabilmek için her işe razı olmuştu. Temizlik işinden garsonluğa, bakıcılıktan fabrika işçiliğine kadar her işi yapmış, her zorluğu yaşamıştı. Gözleri yorgundu ama kalbi hala umutla doluydu.
Zeynep, havalimanının lüks restoran bölümünde dikkatini çeken bir manzara vardı. Pahalı takım elbiseli bir adam, küçük oğlu Ege ile yemek yiyordu. Adam telefonda iş konuşması yaparken çocuk aceleyle yemek alıyordu. Zeynep uzaktan izledi. Bu manzara ona anne babasıyla yediği son yemeği hatırlattı. Küçük çocuk, babasının dikkatini çekmek için aceleyle büyük bir lokma aldı. Tam o anda Zeynep’in kalbinde kötü bir his uyandı. Sanki bir şey yanlış gidecekti.
9 yaşındaki Ege Demirhan, babasının telefonunu kapatmasını bekleyemeyip aceleyle et parçasını ağzına attı. Ama parça çok büyüktü ve boğazına kaçtı. İlk başta öksürdü. Sonra sesini çıkaramaz oldu. Gözleri büyüdü, korkuyla babasına baktı. Babası Kaan Demirhan, 35 yaşındaki başarılı inşaat şirketi CEO’su, telefondaki müteahitle konuşurken oğlunun durumunu fark etmedi ama Ege’nin yüzünün kızarmaya başladığını görünce telefonu elinden düştü. “Ege, Ege ne oluyor oğlum?” diye panikle sordu. Çocuk konuşamıyordu. Boğazını işaret ediyor, nefes almaya çalışıyordu ama hiçbir ses çıkmıyordu. Yüzü giderek daha da kızarıyor, gözlerinden yaşlar akıyordu. Kaan ayağa fırladı. “Yardım edin, çocuğum nefes alamıyor. Yardım edin!” diye çaresizce bağırdı. Restoran çalışanları koşmaya başladı ama kimse ne yapacağını bilmiyordu. Müşteriler etraflarını sardı. Herkes şaşkın bakıyordu. Çocuk artık morarmaya başlamıştı. Küçük elleri boğazını kavrayıp duruyordu.
Ambulansı arayın diye bağırdı garson. Hemen ambulansı arayın ama ambulans gelmesi dakikalar alacaktı ve çocuğun dakikaları bile yoktu. Zeynep durumu görür görmez temizlik malzemelerini yere bırakıp koşmaya başladı. Kalbi hızla atıyordu ama kafası berraktı. İlk yardım kursu aldığı günleri hatırlıyordu. Bu durumda ne yapması gerektiğini biliyordu. “Kenara çekilin, müdahale ediyorum!” diye bağırdı. Kalabalığı yararak çocuğa ulaştı. Kaan ona döndü. “Sen kimsin? Ne yapıyorsun?” “İlk yardım biliyorum. Lütfen müdahale etmeme izin verin,” dedi Zeynep. Kararlılıkla çocuğu kucakladı ve hemen Heimlich manevrasını uygulamaya başladı. Küçük gövdesini arkadan sararak mide altı bölgesine ritmik baskılar yapmaya başladı. Ellerini doğru pozisyona yerleştirdi ve yukarı doğru güçlü baskılar yaptı. “Sakin ol küçük prens, seni kurtaracağım,” diye fısıldadı kulağına. “Rahat ol, ben buradayım.” İlk müdahale sonuç vermeyince çocuğu yüzü üstü çevirdi ve sırt kısmına kontrollü vuruşlar yapmaya başladı. Eliyle çocuğun sırtının ortasına, omuz kanatları arasına beş kez sert ama kontrollü vuruş yaptı. Kaan dehşet içinde izliyordu. “Onu incitme, dikkatli ol.” “Sakin olun, müdahale ediyorum,” dedi Zeynep hiç panik yapmadan. Diğer müşteriler çevreyi sarmıştı. Herkes nefesini tutmuş izliyordu. Havalimanı güvenlik görevlileri de koşarak geliyordu. “Devam et, lütfen devam et,” diye yalvarıyordu Kaan. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Zeynep çocuğu tekrar döndürdü ve Heimlich manevrasını tekrarladı. Bu sefer daha güçlü baskı yaptı. Çocuğun küçük vücudu ona güveniyordu. Bu sorumluluğu hissediyordu. Altıncı vuruştan sonra et parçası çocuğun ağzından güçlü bir şekilde fırladı. Ege derin hırıltılı bir nefes aldı ve hemen ardından öksürmeye başladı. Sonra gözyaşları içinde ağlamaya başladı. Yaşıyordu. Nefes alabiliyordu. Zeynep çocuğu sımsıkı kucakladı. “Artık güvendesin küçük prens. Her şey tamam. Sen çok cesur bir çocuksun.” Kaan dizlerinin üstüne çöktü. “Tanrım, oğlum senin hayatını kurtardın.” Restoran içinde alkış sesleri yükseldi. Herkes rahatlayabilmişti. Güvenlik görevlileri geldi. Paramedikler çağrıldı. Ambulans 10 dakika sonra geldi. Paramedikler Ege’yi detaylı bir şekilde muayene etti. Çocuğun vital belirtileri normaldi. Sadece boğazında hafif bir tahriş vardı. “Bu kadın olmasaydı durumun çok farklı olabileceğini söylemeliyim,” dedi başhekim. “Kaan’a mükemmel bir müdahale yapmış. Zamanlama ve teknik kusursuzdu.”
“Nereden biliyorsunuz bunu?” diye sordu Kaan Zeynep’e. “Lise yıllarında ilk yardım kursu almıştım. Sonra çeşitli işlerde çalışırken birkaç kez daha karşılaştım böyle durumlarla. Ama bu kadar kritik olanı ilkti,” dedi Zeynep alçak gönüllülükle. Zeynep sessizce uzaklaşmaya çalışırken Ege onu gördü ve kolunu tuttu. “Anne, nereye gidiyorsun? Sen beni kurtardın.” Çocuk ona “anne” demişti. Bu kelime Zeynep’in kalbini derinden sarstı. Hiç böyle seslenilmemişti ona. “Sen benim kahramanımsın,” diye devam etti. Ege hala gözyaşları içinde. “Gerçek annem gökte ama sen burada beni kurtardın. Sen de benim annemsin şimdi.” Zeynep çöktü çocuğun seviyesine. “Sen çok tatlı bir çocuksun ama ben sadece yardım ettim.” “Hayır, sen beni ölümden kurtardın. Baba değil mi?” diye Kaan’a döndü. Kaan Zeynep’e yaklaştı. Gözlerinde derin minnettarlık vardı. “Lütfen sizi tanımak istiyorum. Adınız nedir?” Zeynep, “Zeynep Yılmaz, ben burada temizlik görevlisiyim,” dedi.
“Zeynep Hanım, siz bugün sadece oğlumun hayatını değil, benim de hayatımı kurtardınız.” “Gerek yok. Herkes yapardı aynısını.” “Hayır, herkes yapmazdı. Siz tereddüt bile etmediniz.” Zeynep gülümsedi. Sonra hızla oradan uzaklaştı. İşine geri dönmesi gerekiyordu. Ama Kaan’ın ve Ege’nin o son bakışları hafızasında kaldı. Kaan o gece Sarıyer’deki malikanesinde oğluyla oturmuş yaşadıkları olayı düşünüyordu. Üç kat, 15 odalı köşk, boğaz manzaralı bahçesiyle muhteşemdi ama soğuktu. 3 yıl önce karısı Elif’i trafik kazasında kaybetmişti ve o günden beri bu ev bir yuva olmaktan çıkmış, sadece yaşanılan bir yer olmuştu. Elif ne kadar güzel bir kadındı. Zarif, asil, mükemmel. Onunla tanıştığında aşık olmuş, evlenmişlerdi. Ege doğduğunda daha da mutlu olmuşlardı. Ama o lanet olası kaza o geceden sonra Kaan adeta taş kesilmişti. Gülmez, konuşmaz olmuş. Hayatın anlamını sadece oğlunda buluyordu. Ege onun yaşama sebebiydi. Tek sevgisiydi. Bugün onu da kaybedecekti. Eğer o kadın olmasaydı.
“Baba, o kadını tekrar görecek miyiz?” diye sordu Ege. Babasının kollarında otururken, “Bilmiyorum oğlum. Havalimanında çalışıyor. Belki bulabiliriz.” “Onu bulmamız lazım baba. O benim hayatımı kurtardı. Ve çok güzeldi değil mi? Annem gibi güzeldi.” Kaan oğlunun saçlarını okşadı. “Evet, evlat çok güzeldi ve çok da cesurdu. Çok da nazikti.” “Ona anne demişim.” Kötü mü oldu? “Hayır evlat. O çok hoşuna gitmiş. Gözlerinde gördüm.” “Baba, sen de onu beğendin mi?” Bu soru Kaan’ı şaşırttı. Ne demek istiyorsun? “Ona bakarken farklıydın. Çok uzun zamandır seni böyle görmemiştim.” Çocuklar ne kadar da keskin görebiliyordu. Bazen ertesi sabah Kaan işe gitmek yerine doğruca havalimanına gitti. İnşaat şirketini arayıp toplantılarını iptal etti. Bugün tek amacı o kadını bulmaktı. Güvenlik müdürüyle görüştü. Kamera kayıtlarını inceledi. Zeynep’in müdahalesini tekrar tekrar izledi. Ne kadar profesyonel, ne kadar kararlı davranmıştı. Hiç panik yapmamış. Tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. “Bu kadını bulmalıyım,” dedi güvenlik müdürüne. “Ona nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.”
Kaan Bey, Zeynep Hanım’ın en değerli çalışanımız olduğunu söyledi. “3 yıldır bizimle çalışıyor. Hiç sorun çıkarmaz. Sessiz sakin çalışır. İşini çok iyi yapar ama biraz içine kapanık. Fazla konuşmaz.” “Niye soruyorsunuz efendim?” “Çünkü o benim oğlumun hayatını kurtardı ve ona çok büyük bir borçluyum.” “Gerçekten mi? Zeynep Hanım böyle bir şey mi yaptı?” “Evet. Havalimanında oğlum boğazına yiyecek kaçırmıştı. O müdahale etti.” “Allah Allah. Bu haberler doğru muymuş demek. Televizyonda da gördük ama Zeynep’in olduğunu anlamadık. Çok mütevazı bir kız. Böyle şeylerden bahsetmez.” “Onunla görüşebilir miyim?” “Tabii efendim. Hemen kendisini arayalım.” Müdür Zeynep’i ofise çağırdı. Telefonda sadece acil bir durum olduğunu söyledi. Zeynep endişeliydi. Son günlerde havalimanında yaşanan olay çok konuşulmuştu. Televizyon haberleri, gazete haberleri, belki de kurallara aykırı davrandığı için işten kovulacaktı. Ya da belki o zengin adam şikayet etmişti. İşte çalışırken sürekli o anı düşünüyordu. Çocuğun korkulu gözleri, babasının çaresizliği, o kritik anlar ve çocuğun ona anne demesi. Bu kelime hala kulaklarında çınlıyordu. Hiç anne denmemişti ona. Kendi annesi çok küçükken ölmüştü. Hiç evlenmemişti. O an çok özel bir andı.
Evet. Bu hikayenin başlangıcı hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçek kahramanların sıradan insanlar olabileceğine inanıyor musunuz? Bu kadar dramatik bir kurtarma sahnesinin ardından neler olacağını merak ediyor musunuz? Zeynep, temizlik şirketinin müdürünün ofisine girdiğinde kalbinin hızla attığını hissetti. Eski nemli ofiste müdürün masasının karşısında pahalı takım elbiseli, etkileyici görünümlü bir adam oturuyordu. Bu çocuğu kurtardığı adamdı. Adam ayağa kalktığında Zeynep nefesinin kesildiğini hissetti. Boy olarak kendisinden çok uzun, geniş omuzlu, yakışıklı ama en dikkat çekici özelliği gözleriydi. Derin, ela renkli gözlerinde hem minnettarlık hem de merak vardı. “Zeynep Hanım, bu beyefendi sizinle görüşmek istiyor,” dedi müdür heyecanlı bir sesle. Müdür de adamın zengin olduğunu kıyafetlerinden, saatinden, genel havasından anlamıştı. Kendileri Kaan Bey.
Kaan öne doğru bir adım attı ve Zeynep’e dikkatle baktı. Karşısındaki kadın, o kaotik anında fark ettiğinden çok daha güzeldi. Sadeliği içinde büyüleyici bir çekiciliği vardı. Temiz, düzgün saçları omuzlarına dökülüyordu. Makyajsız ama ışıldayan yüzü, büyük ela gözleri. Bu kadında özel bir şey vardı. “Siz, siz oğlumun hayatını kurtaran melek misiniz?” diye sordu Kaan, sesinde derin saygı ve minnettarlık vardı. Zeynep utanarak başını eğdi. “Melek falan değilim efendim. Sadece görevimi yaptım. Oğlunuz nasıl şimdi? İyileşti mi?” “Çok iyi ama sürekli sizden bahsediyor. Size melek anne diyor. Hiç kimseye böyle demezdi daha önce.” Zeynep’in kalbi sızladı. Annesini kaybetmiş. “Öğrendim. Çok üzüldüm. Kaç yaşında kaybetti küçük prens?” “6 yaşındayken trafik kazası oldu. Çok acı verici.” “Sizin için de çok zor olmuştur. Tek başına büyütmek.” Kaan başını salladı. “En zor dönemimizdi. Ama şimdi siz, dün siz olmasaydınız sesi titriyordu. Düşünmek bile istemiyorum.”
Herkes alkışlıyordu. Havalimanı müdürü olay yerine geldi. Güvenlik kameraları her şeyi kaydetmişti. Medya temsilcileri bile gelmeye başlamıştı. “Bu olay kameralarda mı?” diye sordu Zeynep endişeyle. “Evet, her şey kaydedildi,” dedi güvenlik müdürü. “Siz gerçek bir kahraman oldunuz.” Zeynep huzursuz oldu. Bu tür dikkat çekmekten hoşlanmıyordu. Hızla oradan uzaklaşmak istedi ama Kaan onu durdurdu. “Lütfen gitmeyin. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.” “Gerek yok. Herkes yapardı aynısını.” “Hayır, herkes yapmazdı. Siz tereddüt bile etmediniz.” Zeynep gülümsedi. Sonra hızla oradan uzaklaştı. İşine geri dönmesi gerekiyordu. Ama Kaan’ın ve Ege’nin o son bakışları hafızasında kaldı.
Kaan o gece Sarıyer’deki malikanesinde oğluyla oturmuş yaşadıkları olayı düşünüyordu. Üç kat, 15 odalı köşk, boğaz manzaralı bahçesiyle muhteşemdi ama soğuktu. 3 yıl önce karısı Elif’i trafik kazasında kaybetmişti ve o günden beri bu ev bir yuva olmaktan çıkmış, sadece yaşanılan bir yer olmuştu. Elif ne kadar güzel bir kadındı. Zarif, asil, mükemmel. Onunla tanıştığında aşık olmuş, evlenmişlerdi. Ege doğduğunda daha da mutlu olmuşlardı. Ama o lanet olası kaza o geceden sonra Kaan adeta taş kesilmişti. Gülmez, konuşmaz olmuş. Hayatın anlamını sadece oğlunda buluyordu. Ege onun yaşama sebebiydi. Tek sevgisiydi. Bugün onu da kaybedecekti. Eğer o kadın olmasaydı.
“Baba, o kadını tekrar görecek miyiz?” diye sordu Ege. Babasının kollarında otururken, “Bilmiyorum oğlum. Havalimanında çalışıyor. Belki bulabiliriz.” “Onu bulmamız lazım baba. O benim hayatımı kurtardı. Ve çok güzeldi değil mi? Annem gibi güzeldi.” Kaan oğlunun saçlarını okşadı. “Evet, evlat çok güzeldi ve çok da cesurdu. Çok da nazikti.” “Ona anne demişim.” Kötü mü oldu? “Hayır evlat. O çok hoşuna gitmiş. Gözlerinde gördüm.” “Baba, sen de onu beğendin mi?” Bu soru Kaan’ı şaşırttı. Ne demek istiyorsun? “Ona bakarken farklıydın. Çok uzun zamandır seni böyle görmemiştim.” Çocuklar ne kadar da keskin görebiliyordu. Bazen ertesi sabah Kaan işe gitmek yerine doğruca havalimanına gitti. İnşaat şirketini arayıp toplantılarını iptal etti. Bugün tek amacı o kadını bulmaktı. Güvenlik müdürüyle görüştü. Kamera kayıtlarını inceledi. Zeynep’in müdahalesini tekrar tekrar izledi. Ne kadar profesyonel, ne kadar kararlı davranmıştı. Hiç panik yapmamış. Tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. “Bu kadını bulmalıyım,” dedi güvenlik müdürüne. “Ona nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.”
Kaan Bey, Zeynep Hanım’ın en değerli çalışanımız olduğunu söyledi. “3 yıldır bizimle çalışıyor. Hiç sorun çıkarmaz. Sessiz sakin çalışır. İşini çok iyi yapar ama biraz içine kapanık. Fazla konuşmaz.” “Niye soruyorsunuz efendim?” “Çünkü o benim oğlumun hayatını kurtardı ve ona çok büyük bir borçluyum.” “Gerçekten mi? Zeynep Hanım böyle bir şey mi yaptı?” “Evet. Havalimanında oğlum boğazına yiyecek kaçırmıştı. O müdahale etti.” “Allah Allah. Bu haberler doğru muymuş demek. Televizyonda da gördük ama Zeynep’in olduğunu anlamadık. Çok mütevazı bir kız. Böyle şeylerden bahsetmez.” “Onunla görüşebilir miyim?” “Tabii efendim. Hemen kendisini arayalım.” Müdür Zeynep’i ofise çağırdı. Telefonda sadece acil bir durum olduğunu söyledi. Zeynep endişeliydi. Son günlerde havalimanında yaşanan olay çok konuşulmuştu. Televizyon haberleri, gazete haberleri, belki de kurallara aykırı davrandığı için işten kovulacaktı. Ya da belki o zengin adam şikayet etmişti. İşte çalışırken sürekli o anı düşünüyordu. Çocuğun korkulu gözleri, babasının çaresizliği, o kritik anlar ve çocuğun ona anne demesi. Bu kelime hala kulaklarında çınlıyordu. Hiç anne denmemişti ona. Kendi annesi çok küçükken ölmüştü. Hiç evlenmemişti. O an çok özel bir andı.
Evet. Bu hikayenin başlangıcı hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçek kahramanların sıradan insanlar olabileceğine inanıyor musunuz? Bu kadar dramatik bir kurtarma sahnesinin ardından neler olacağını merak ediyor musunuz? Zeynep, temizlik şirketinin müdürünün ofisine girdiğinde kalbinin hızla attığını hissetti. Eski nemli ofiste müdürün masasının karşısında pahalı takım elbiseli, etkileyici görünümlü bir adam oturuyordu. Bu çocuğu kurtardığı adamdı. Adam ayağa kalktığında Zeynep nefesinin kesildiğini hissetti. Boy olarak kendisinden çok uzun, geniş omuzlu, yakışıklı ama en dikkat çekici özelliği gözleriydi. Derin, ela renkli gözlerinde hem minnettarlık hem de merak vardı. “Zeynep Hanım, bu beyefendi sizinle görüşmek istiyor,” dedi müdür heyecanlı bir sesle. Müdür de adamın zengin olduğunu kıyafetlerinden, saatinden, genel havasından anlamıştı. Kendileri Kaan Bey.
Kaan öne doğru bir adım attı ve Zeynep’e dikkatle baktı. Karşısındaki kadın, o kaotik anında fark ettiğinden çok daha güzeldi. Sadeliği içinde büyüleyici bir çekiciliği vardı. Temiz, düzgün saçları omuzlarına dökülüyordu. Makyajsız ama ışıldayan yüzü, büyük ela gözleri. Bu kadında özel bir şey vardı. “Siz, siz oğlumun hayatını kurtaran melek misiniz?” diye sordu Kaan, sesinde derin saygı ve minnettarlık vardı. Zeynep utanarak başını eğdi. “Melek falan değilim efendim. Sadece görevimi yaptım. Oğlunuz nasıl şimdi? İyileşti mi?” “Çok iyi ama sürekli sizden bahsediyor. Size melek anne diyor. Hiç kimseye böyle demezdi daha önce.” Zeynep’in kalbi sızladı. Annesini kaybetmiş. “Öğrendim. Çok üzüldüm. Kaç yaşında kaybetti küçük prens?” “6 yaşındayken trafik kazası oldu. Çok acı verici.” “Sizin için de çok zor olmuştur. Tek başına büyütmek.” Kaan başını salladı. “En zor dönemimizdi. Ama şimdi siz, dün siz olmasaydınız sesi titriyordu. Düşünmek bile istemiyorum.”
Herkes alkışlıyordu. Havalimanı müdürü olay yerine geldi. Güvenlik kameraları her şeyi kaydetmişti. Medya temsilcileri bile gelmeye başlamıştı. “Bu olay kameralarda mı?” diye sordu Zeynep endişeyle. “Evet, her şey kaydedildi,” dedi güvenlik müdürü. “Siz gerçek bir kahraman oldunuz.” Zeynep huzursuz oldu. Bu tür dikkat çekmekten hoşlanmıyordu. Hızla oradan uzaklaşmak istedi ama Kaan onu durdurdu. “Lütfen gitmeyin. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.” “Gerek yok. Herkes yapardı aynısını.” “Hayır, herkes yapmazdı. Siz tereddüt bile etmediniz.” Zeynep gülümsedi. Sonra hızla oradan uzaklaştı. İşine geri dönmesi gerekiyordu. Ama Kaan’ın ve Ege’nin o son bakışları hafızasında kaldı.
Kaan o gece Sarıyer’deki malikanesinde oğluyla oturmuş yaşadıkları olayı düşünüyordu. Üç kat, 15 odalı köşk, boğaz manzaralı bahçesiyle muhteşemdi ama soğuktu. 3 yıl önce karısı Elif’i trafik kazasında kaybetmişti ve o günden beri bu ev bir yuva olmaktan çıkmış, sadece yaşanılan bir yer olmuştu. Elif ne kadar güzel bir kadındı. Zarif, asil, mükemmel. Onunla tanıştığında aşık olmuş, evlenmişlerdi. Ege doğduğunda daha da mutlu olmuşlardı. Ama o lanet olası kaza o geceden sonra Kaan adeta taş kesilmişti. Gülmez, konuşmaz olmuş. Hayatın anlamını sadece oğlunda buluyordu. Ege onun yaşama sebebiydi. Tek sevgisiydi. Bugün onu da kaybedecekti. Eğer o kadın olmasaydı.
“Baba, o kadını tekrar görecek miyiz?” diye sordu Ege. Babasının kollarında otururken, “Bilmiyorum oğlum. Havalimanında çalışıyor. Belki bulabiliriz.” “Onu bulmamız lazım baba. O benim hayatımı kurtardı. Ve çok güzeldi değil mi? Annem gibi güzeldi.” Kaan oğlunun saçlarını okşadı. “Evet, evlat çok güzeldi ve çok da cesurdu. Çok da nazikti.” “Ona anne demişim.” Kötü mü oldu? “Hayır evlat. O çok hoşuna gitmiş. Gözlerinde gördüm.” “Baba, sen de onu beğendin mi?” Bu soru Kaan’ı şaşırttı. Ne demek istiyorsun? “Ona bakarken farklıydın. Çok uzun zamandır seni böyle görmemiştim.” Çocuklar ne kadar da keskin görebiliyordu. Bazen ertesi sabah Kaan işe gitmek yerine doğruca havalimanına gitti. İnşaat şirketini arayıp toplantılarını iptal etti. Bugün tek amacı o kadını bulmaktı. Güvenlik müdürüyle görüştü. Kamera kayıtlarını inceledi. Zeynep’in müdahalesini tekrar tekrar izledi. Ne kadar profesyonel, ne kadar kararlı davranmıştı. Hiç panik yapmamış. Tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. “Bu kadını bulmalıyım,” dedi güvenlik müdürüne. “Ona nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.”
Kaan Bey, Zeynep Hanım’ın en değerli çalışanımız olduğunu söyledi. “3 yıldır bizimle çalışıyor. Hiç sorun çıkarmaz. Sessiz sakin çalışır. İşini çok iyi yapar ama biraz içine kapanık. Fazla konuşmaz.” “Niye soruyorsunuz efendim?” “Çünkü o benim oğlumun hayatını kurtardı ve ona çok büyük bir borçluyum.” “Gerçekten mi? Zeynep Hanım böyle bir şey mi yaptı?” “Evet. Havalimanında oğlum boğazına yiyecek kaçırmıştı. O müdahale etti.” “Allah Allah. Bu haberler doğru muymuş demek. Televizyonda da gördük ama Zeynep’in olduğunu anlamadık. Çok mütevazı bir kız. Böyle şeylerden bahsetmez.” “Onunla görüşebilir miyim?” “Tabii efendim. Hemen kendisini arayalım.” Müdür Zeynep’i ofise çağırdı. Telefonda sadece acil bir durum olduğunu söyledi. Zeynep endişeliydi. Son günlerde havalimanında yaşanan olay çok konuşulmuştu. Televizyon haberleri, gazete haberleri, belki de kurallara aykırı davrandığı için işten kovulacaktı. Ya da belki o zengin adam şikayet etmişti. İşte çalışırken sürekli o anı düşünüyordu. Çocuğun korkulu gözleri, babasının çaresizliği, o kritik anlar ve çocuğun ona anne demesi. Bu kelime hala kulaklarında çınlıyordu. Hiç anne denmemişti ona. Kendi annesi çok küçükken ölmüştü. Hiç evlenmemişti. O an çok özel bir andı.
Evet. Bu hikayenin başlangıcı hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçek kahramanların sıradan insanlar olabileceğine inanıyor musunuz? Bu kadar dramatik bir kurtarma sahnesinin ardından neler olacağını merak ediyor musunuz? Zeynep, temizlik şirketinin müdürünün ofisine girdiğinde kalbinin hızla attığını hissetti. Eski nemli ofiste müdürün masasının karşısında pahalı takım elbiseli, etkileyici görünümlü bir adam oturuyordu. Bu çocuğu kurtardığı adamdı. Adam ayağa kalktığında Zeynep nefesinin kesildiğini hissetti. Boy olarak kendisinden çok uzun, geniş omuzlu, yakışıklı ama en dikkat çekici özelliği gözleriydi. Derin, ela renkli gözlerinde hem minnettarlık hem de merak vardı. “Zeynep Hanım, bu beyefendi sizinle görüşmek istiyor,” dedi müdür heyecanlı bir sesle. Müdür de adamın zengin olduğunu kıyafetlerinden, saatinden, genel havasından anlamıştı. Kendileri Kaan Bey.
.
News
Cycle Ka Challan Krny Waly IPS officer ka Kya Injaam Howa – Real Hindi Moral Islamic Story
Cycle Ka Challan Krny Waly IPS officer ka Kya Injaam Howa – Real Hindi Moral Islamic Story लखनऊ की पुरानी…
क्लास में सबके सामने टीचर ने..मासूम बच्चे पर चोरी का इल्ज़ाम लगाया — फिर जो हुआ
क्लास में सबके सामने टीचर ने..मासूम बच्चे पर चोरी का इल्ज़ाम लगाया — फिर जो हुआ एक छोटे से शहर…
भिखारी महिला को करोड़पति आदमी ने कहा — पाँच लाख दूँगा… मेरे साथ होटल चलो, फिर जो हुआ
भिखारी महिला को करोड़पति आदमी ने कहा — पाँच लाख दूँगा… मेरे साथ होटल चलो, फिर जो हुआ एक छोटे…
जिसे पूरी सब्जी वाले समझ रहे थे। उसके एक कॉल से पूरी एयर लाइन बंद हो गई | फिर जो हुआ…
जिसे पूरी सब्जी वाले समझ रहे थे। उसके एक कॉल से पूरी एयर लाइन बंद हो गई | फिर जो…
KIZIM İÇİN ÇORBa KARŞILIĞINDA TAMİR EDERİM! BEKAR BABA MİLYONERE YALVARIYOR…
KIZIM İÇİN ÇORBa KARŞILIĞINDA TAMİR EDERİM! BEKAR BABA MİLYONERE YALVARIYOR… . . Kızım İçin Çorba Karşılığında Tamir Ederim! Bekar Baba…
महिला अपने तलाकशुदा पति से नौकरी मांगने आई… आखिर क्यो पति ने दिया था पत्नी को तलाक
महिला अपने तलाकशुदा पति से नौकरी मांगने आई… आखिर क्यो पति ने दिया था पत्नी को तलाक उत्तराखंड के एक…
End of content
No more pages to load