“10 Dil Biliyorum” — Dedi Genç Sanık… Hakim Güldü Ama Saniyeler İçinde Şaşkına Döndü
.
.
10 Dil Biliyorum: Ayşe’nin Hikayesi
19 yaşındaki Ayşe Yılmaz, İstanbul Anadolu Adliyesi’nde, yırtık ayakkabıları ve dağınık görünümüyle mahkeme salonunda duruyordu. Hırsızlıkla suçlanan genç kız, “On dil konuşuyorum,” dediğinde salondaki herkes kahkahalara boğuldu. Ancak kimse, birkaç dakika içinde herkesin hayatını değiştirecek bir hikaye dinleyeceklerini bilmiyordu. O gün, 14 Ekim 2024’te, mahkeme salonunda yaşananlar kaydedildi ve tüm dünyayı dolaştı.
Ayşe’nin hikayesi, 15 yıl önce İzmir’in küçük bir köyünde başlamıştı. Küçük Ayşe, babasının ağzından hiç çıkmaması gereken sözleri ilk duyduğunda, hayatının ne kadar zor olacağını henüz bilmiyordu. O gün, İstanbul’daki mahkemede, hakim Mehmet Demir, genç kadının yüzüne baktı. Ayşe, yırtık ayakkabıları ve dağınık kıyafetleriyle sıradan bir suçlu gibi görünüyordu. Ancak, içindeki cesaret ve azim, onu diğerlerinden farklı kılacaktı.
Mahkeme salonundaki hava, Marmara’dan gelen sonbahar nemiyle ağırdı. Yüksek pencerelerden İstanbul sabahının solgun ışığı, gerilimli bekleyişin atmosferinde asılı duran tozları aydınlatıyordu. Hakim, “Sanık, suçlamayı kabul ediyor musunuz?” diye sordu. Ayşe, hareketsiz duruyordu, elleri hafifçe titriyordu. Salonda bir sessizlik hâkim oldu. Genç kız başını kaldırdı ve hakimin gözlerinin içine baktı.
“Sayın Hakim, cevap vermeden önce 10 dil konuştuğumu söylemek istiyorum,” dedi. Bu cümle, mahkeme salonunu kahkahalarla doldurdu. Ancak Ayşe’nin sesindeki kararlılık ve sakinlik, kısa sürede gülüşmeleri dindirdi. Hakim, bu durumun ciddiyetinin farkında olduğunu belirtmek için, “Ayşe Hanım, burası bir yetenek yarışması değil,” dedi.
Ayşe, “Almanca,” diye yanıtladı. “Babam Almanya’da çalışıyordu ve eve sarhoş döndüğünde Almanca bağırıyordu.” Salonda bir sessizlik hâkim oldu. Ayşe, ilk dili 4 yaşında öğrendiğini anlatırken, herkes dikkat kesilmişti. “İngilizceyi bir yıl sonra öğrendim. Annem yan odadan gelen çığlıkları duymamak için eski filmler izlemeye başladığında, yanında oturup duyduğum kelimeleri tekrarlardım. Annem, dilleri öğrenmenin bir gün kaçmama yardım edeceğini söylerdi.”
Hakim, Ayşe’nin hikayesinin sıradan bir duruşmadan çok daha fazlası olduğunu hissetmeye başladı. “Fransızca?” diye sordu, merakla. “Yedi yaşında öğrendim,” dedi Ayşe. “İlk çocuk evine gittiğimde orada, yatmadan önce bana okuyan Fransız bir gönüllü vardı. Her dil, özgürlüğe açılan yeni bir kapıydı.”
Mahkeme katibi, gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Ayşe, “Hırsızlık hakkında bize bir şey söylemek ister misiniz?” diye sorulduğunda, “Ekmek, süt ve elma çaldım. Pazartesi günü saat 14:23’te Taksim’deki Migros’tan malın değeri 47 lira 80 kuruştu. Üç gündür bir şey yememiştim,” dedi. Her kelime, cerrahın hassasiyetiyle söylenmişti.
Savcı, Ayşe’nin gözlerindeki acıyı gördüğünde, onun suçlu olmadığını düşündü. “Ayşe Hanım, diğer dillerden bahsedebilir misiniz?” dedi. Ayşe, başını salladı. “İtalyancayı on yaşında öğrendim. İkinci çocuk evinde Roma’dan gelen bir bakıcı vardı. Teresa Hanım, İtalyanca’nın aşk dili olduğunu ve her çocuğun en azından bir dilde sevgi sözcükleri duymayı hak ettiğini söylerdi.”
Ayşe, “İspanyolcayı 12 yaşında öğrendim. Orada bir yıl sonra İspanyol ailesi tarafından geri verilen Miguel adında bir çocuk vardı. İspanyolca, isyan diliydi. Bana hayatta kalmamda yardımcı olan küfürler öğretti,” dedi.
Mahkeme salonunda, herkes Ayşe’nin hikayesini dinlerken derin bir sessizlik hâkim oldu. Ayşe, “Çinceyi bir yıl sonra çocuk evinden kaçtığımda öğrendim. İstanbul’da Haydarpaşa Garı’nda yaşıyordum. Orada Türkçe bilmeyen yaşlı Lee adında bir evsiz vardı. İkimiz de açlık dilini anlıyorduk,” dedi.
Hakim, Ayşe’nin her kelimesinin arkasında bir anlam taşıdığını hissetti. “Arapçayı evsizler barınağında öğrendim. Orada savaşta ailesini kaybetmiş Suriyeli Ahmet vardı. O bana Arapça, ben ona Türkçe öğretiyordum. ‘İnşallah’ Allah izin verirse anlamına gelir, ama bazen Allah, başkalarına yardım etmeyi öğrenmemiz için acı çekmemize izin verir,” dedi.
Ayşe, “Hintçe’yi üç ay önce öğrendim. Evsizler polikliniğinde gönüllü çalışan Hintli doktor Priya Sharma’dan öğrendim. ‘Ahimsa’ şiddet karşıtlığı demektir, herkes bir şansı hak eder,” dedi.
Mahkeme salonundaki herkes, Ayşe’nin hikayesinin derinliğini hissetmeye başladı. “Bu hikayeyi neden anlatıyorsunuz?” diye sordu hakim. Ayşe, “Çünkü o ekmeği çaldığımda 10 dilde teşekkür ederim dediğimi anlamanızı istiyorum. Hayatta kalmamı öğreten her dilde teşekkür ederim. Çünkü o ekmek hırsızlık değildi; yaşamak için bir şanstı,” dedi.
Savcı, “Sayın hakim, davanın düşürülmesini talep ediyorum,” dedi. Ancak Ayşe, “Neden gerçekten burada olduğumu bilmelisiniz,” diye ekledi. “Doktor Priya bana ‘Saç kahna’ doğruyu söylemek demektir. Gerçeğin acıtabileceğini ama yalanın öldürdüğünü söyledi. Burada sadece o ekmek için değil, yıllar boyunca sistemde çocukları inciten tüm kişilere karşı tanıklık etmek istiyorum.”
Ayşe, cebinden buruşturulmuş bir zarf çıkardı. “Bu zarfta, çocukları inciten 15 kişinin ismi var. Kimsenin dinlemek istemediği şeylerin yaşandığı altı kurumun adresi var. Ve benimle birlikte gerçeği söylemeye hazır 17 tanığın telefon numarası var,” dedi.
Mahkeme salonu patladı. Hukuk öğrencisi yerinden fırladı, muhabir telefonunu çıkardı. Mahkeme katibi gözyaşlarına boğuldu. Hakim, “Bu hırsızlık için yargılanmam gerekiyor,” dedi. “Çünkü herkesin bazen yasaları çiğnemenin bizi başarısız eden sistemde hayatta kalmanın tek yolu olduğunu anlamasını istiyorum.”
Mahkeme salonu, 1147 tarihinin anı oldu. Hakim Mehmet Demir, kariyerinin en önemli kararının önünde duruyordu. Mahkeme, hukukun vicdanla buluştuğu, adaletin gerçekle yüzleşmek zorunda kaldığı yere dönüşmüştü.
“Mahkeme, bu davada hukuk daha yüksek adalete yer vermek zorunda kaldığından sadece fiilin önemsizliği nedeniyle değil, davayı düşürür,” dedi hakim.
Salon, sıradan bir alkış değil, bir coşku seliyle doldu. İnsanlar ayağa kalktı, sarıldı, ağladı. Hukuk öğrencisi Murat Kaplan, çocuk gibi ağlıyordu. Mahkeme katibi Nermin Hanım, yıllarca saygı duyduğu tüm protokolleri yıkarak spontane olarak alkışladı.
Ayşe, “Ceza muhakemesi kanunun 60. maddesi gereğince sizi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin çocuk istismarı konusundaki en büyük soruşturmasının ana tanığı olmaya davet ediyorum,” dedi. “Kabul ediyorum,” dedi Ayşe, tereddüt etmeden.
Hakim Demir, “Bu mahkemenin başkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm çocuk kurumlarının acil olarak denetleneceğini ilan ediyorum,” dedi. “İsimler ve delillerin bulunduğu zarfınız doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığına iletilecektir.”
Muhabir, yılın haberini yakaladığını biliyordu. “Bunu kişisel bir şey eklemek istiyorum,” dedi hakim. “Ayşe Hanım, cesaretiniz bana 20 yıldır bilmediğim hukuk hakkında bir şey öğretti.”
Ayşe, “Bana ne öğrettiniz sayın hakim?” diye sordu. “Bazen en büyük adaletin, yasaları soğuk bir şekilde takip etmeyi bırakıp kalbi dinlemeyi gerektirdiğini,” dedi hakim.
Ayşe, o gün ilk kez samimi bir şekilde gülümsedi. “Sayın hakim, bu sözleri İngilizce tekrar edebilir misiniz? Tüm dünyanın anlamasını istiyorum.”
Hakim Demir başını salladı ve yüksek sesle, “Sometimes the greatest justice requires us to stop following the laws coldly and listen to the heart,” dedi.
Alkışlar, 5 dakikadan fazla sürdü. Ayşe, “Söyleyecek bir şeyim daha var,” dedi. “Bu 47 lira 80 kuruşun iddianameyi göstererek suçlanacağım tek hırsızlık olmayacağını bilmenizi istiyorum.”
“Başka bir şey daha çalmayı planlıyorum,” dedi Ayşe. “Yıllardır gerçeği saklayan sistemin sessizliğini çalmayı, acı çeken çocuklara karşı toplumun kayıtsızlığını çalmayı, istismara gözlerini kapatan herkesin huzurunu çalmayı planlıyorum.”
Ayşe, “Bu 47 liralık küçük bir hırsızlık olmayacak. Bu Türkiye tarihinin en büyük hırsızlığı olacak. Her şeyi değiştirdiği söylenecek bir hırsızlık,” dedi.
Üç ay sonra Ayşe Yılmaz, Hakim Demir’in kişisel tavsiye mektubuyla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne tam burslu kabul edilen en genç kişi oldu. İfadeleri, 17 kişinin tutuklanmasına yol açtı. İki çocuk evi müdürü, üç bakıcı ve hatta iki sosyal hizmet uzmanı dahil. Dört kurum kapatıldı ve tüm Avrupa için model olan sistem reformları başlatıldı.
Hikayesi, 47 Dünya Gazetesi’nin manşetinde yayınlandı ve 23 dile çevrildi. BBC belgesel film yaptı, Netflix dizi çekti ve “Sessizliği Çalmak” konulu TED konuşması 50 milyondan fazla izlendi.
Ama en önemlisi, Ayşe’nin hayatında ilk kez sadece hayatta kalma için değil, anlamlı bir yaşam için 10 dilde teşekkür edebilmesiydi. Kararın ardından geceyi, yaşadığı kalabalık dairenin eski balkonunda geçirdi. İstanbul çatılarından Boğaziçi’ne bakarak, sessizce şöyle dedi: “English: Thank you.”
Altı ay sonra Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu’nda 15 Nisan 2025’te, Ayşe Yılmaz, parlamento kürsüsünde duruyordu. Üzerinde şık lacivert bir takım vardı ve saçları özenle düzenlenmişti. Ama gözlerinde, hâlâ Hakim Demir’in o unutulmaz günde İstanbul mahkeme salonunda gördüğü aynı ateş yanıyordu.
Önünde, tüm Avrupa’dan 705 parlamenter oturuyordu. Kabinlerdeki çevirmenler, sözlerini Birliğin 24 resmi dilini aktarmaya hazırlanıyordu. “Sayın parlamenterler,” diye başladı Ayşe. “10 dil konuşuyorum çünkü hayat bana her dilin kendine ait gücü olduğunu öğretti.”
Salon, mutlak sessizlik içinde dinliyordu. “İngilizce, hayal kurmayı öğretti. Annem, babanın bağırışlarını bastırmak için filmi açtığında Fransızca, çocuk evinde yatmadan önce okunan kitaplarla sevgiyi gösterdi. Almanca, öfkeyi yaşamayı öğretti. İtalyanca, her şey yıkılırken bile hayatın güzel olabileceğini, İspanyolca, isyan hakkını verdi. Portekizce, en karanlık anlarda umut sundu.”
Parlamenterler duygulanmıştı. Bazıları mendil çıkarıyordu. “Rusça, çaresizliği yaşayıp güce dönüştürmeyi öğretti. Çince, her krizin gizli bir fırsat olduğunu gösterdi. Arapça, acının bize empati öğretebileceğini, Hintçe, gerçeğin acıttığını ama yalanın ruhları öldürdüğünü.”
Ayşe, bir an durdu. Bakışı salonu taradı. “Bugün 11. dili ekliyorum. Avrupa adaleti dili. Ve bu dilde, size Avrupa genelinde bakım sistemlerindeki çocukların başına gelenlerin raporunu sunuyorum.”
Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 205 numaralı amfide, Profesör Ayşe Yılmaz, “Öğrenciler artık böyle çağırıyor. Çocuk hakları dersi veriyorum. 21 yaşında ve fakülte tarihinin en genç öğretim üyesiyim.”
Dersleri, tıklım tıklım doluydu. “Aranızda Türk çocuk evlerinde kaç dil konuşulduğunu bilen var mı?” diye sordu öğrencilere. Bir el ormanı kalktı. “Türkçeyi, belki İngilizce, Almanca düşünüyorsunuz,” dedi gülümseyerek Ayşe. “Ama ben orada başka diller de duydum. Sözleri olmayan korku dili, duvarlardan fısıldayan umut dili, diğer tüm dillerden daha yüksek bağıran sessizlik dili.”
Öğrencilerden biri elini kaldırdı. “Profesör Yılmaz, hikayenizin Avrupa çocuk koruma hukukunu değiştirdiği doğru mu?”
“Ben hukuku değiştirmedim,” dedi Ayşe. “Gerçek hukuku değiştirdim. Ben sadece dünyanın görmezden gelemeyeceği kadar çok dilde söylemeyi öğrendim.”
İki yıl sonra Stockholm’de, Nobel Barış Ödülü Töreni 10 Aralık 2026’da gerçekleşti. 2026 Nobel Barış Ödülü, çocuk hakları alanındaki öncü çalışması ve Avrupa sosyal bakım sisteminin dönüşümü için Türkiye’den Ayşe Yılmaz’a verildi.
Oslo belediye binasında alkış patlaması. Ayşe şimdi 23 yaşında, yerinden kalkıyor. Duygulanmış ama sakin. Ön sırada oturanlar arasında, çocuk hakları komiseri olan Hakim Mehmet Demir, şimdi çocuklara yönelik şiddete karşı Avrupa ekibini yöneten savcı Ayşe Öztürk ve en yakın arkadaşı ve mentoru haline gelen Doktor Priya Sharma vardı.
Kabul konuşmasında Ayşe, “Bu ödülü sesi olmayan tüm çocuklar adına kabul ediyorum. Barınakta bana Arapça öğreten ve şimdi BM tercümanı olan Ahmet adına, çocuk evinde İspanyolcayı gösteren ve şimdi Barcelona’da çocuklara yardım vakfı yöneten Miguel adına, Garda Çince öğreten ve buluşmamızdan 3 ay sonra ölen ama öğretilerinin meyve verdiğini görmeyi başaran yaşlı Lin adına,” dedi.
Beş yıl sonra, Ayşe’nin ilk dil vakfı Ankara Şehir Merkezi’nde açıldı. Zor evlerden gelen çocukların yabancı dilleri travma terapisi olarak öğrendiği yerdi. Bina aydınlık, renkli, yaşam doluydu. Girişte 11 dilde tabela vardı.
Burada her dil, yeni umuda köprüydü. Açılış törenine, bakım sisteminden geçen tüm Avrupa’dan 200 çocuk katıldı. Her biri en az bir dil konuşuyordu. “Biliyor musun, Ayşe açılışa Brüksel’den uçan Ahmet diyor Arapça, ‘Hayat jadida’, yeni hayat demek. Ama şimdi anlıyorum ki insan bildiği dil sayısı kadar yeni hayata sahip olabilir.”
On yıl sonra, 2034 Uluslararası Çocuk Hakları Günü’nde, Ayşe Yılmaz şimdi iki çocuklu, 29 yaşında bir anne olarak Avrupa Çocuk Hakları Merkezi’ni yönettiği Strasbourg’daki ofisinde oturuyordu. Duvarda, o unutulmaz duruşmadan fotoğraf asılıydı.
Çocukları 4 yaşında Emir ve 2 yaşında Defne halıda oynuyordu. Emir, şimdiden Türkçe, İngilizce ve Fransızca konuşuyordu. Defne, büyükanne Priya’nın öğrettiği Hintçe ilk sözlerini söylüyordu.
Emir, annesine soruyordu, “Neden herkes senin kahraman olduğunu söylüyor?” Ayşe, oğlunu kucağına alıyor. “Çünkü bazen tatlım, dünyayı değiştirmek için gerçeği herkesin anlayabileceği kadar çok dilde söylemek yeterli.”
Telefon çalıyor. TRT’den muhabir, “Profesör Yılmaz, bugün duruşmanızın 10. yılı. Nasıl hissediyorsunuz?”
Ayşe, pencereden parkta oynayan çocuklara bakıyor. “12 dili öğrenmiş biri gibi hissediyorum,” diye yanıtlıyor. “Hangi?”
“Tatmin dili. Ve bu dilde teşekkür ederim, dünyanın her yerinde aynı sesleniyor.”
Bugün bu hikayeyi anlatırken, Ayşe Yılmaz Vakfı 47 ülkede faaliyet gösteriyordu. Dil terapisi metodolojisi, dünya genelindeki binlerce terapi merkezinde uygulanıyordu. Ama en önemlisi, aç bir 19 yaşındaki kızın çaldığı ekmek, süt ve elmaların bedeli olan 47 lira 80 kuruş, bir gerçek hikayenin milyonlarca yaşamı nasıl değiştirebileceğinin sembolü haline gelmişti.
Çünkü bazen “10 dil konuşuyorum” demek, dünyanın her birinde dinlemeye başlaması için yeterliydi.
.
News
मासूम बच्चे ने सिर्फ खाना मांगा था, करोड़पति पति–पत्नी ने जो किया…
मासूम बच्चे ने सिर्फ खाना मांगा था, करोड़पति पति–पत्नी ने जो किया… यह कहानी राजस्थान के झुंझुनू जिले के छोटे…
Sad News for Amitabh Bachchan Fans as Amitabh Bachchan was in critical condition at hospital!
Sad News for Amitabh Bachchan Fans as Amitabh Bachchan was in critical condition at hospital! . . Amitabh Bachchan’s Hospitalization…
Aishwarya Rais Shocking Step Sued with Bachchan Family & Move to Delhi Court for Linkup with Salman?
Aishwarya Rais Shocking Step Sued with Bachchan Family & Move to Delhi Court for Linkup with Salman? . . Bollywood…
कोच्चि दहल उठा: मछली पकड़ने वाली नाव के डिब्बे से 36 शव बरामद, सीमा पर छिपा चौंकाने वाला सच
कोच्चि दहल उठा: मछली पकड़ने वाली नाव के डिब्बे से 36 शव बरामद, सीमा पर छिपा चौंकाने वाला सच ….
एक अरबपति एक टोकरी में एक बच्चे को पाता है और सच्चाई उसे हमेशा के लिए उसकी नौकरानी से जोड़ देती है
एक अरबपति एक टोकरी में एक बच्चे को पाता है और सच्चाई उसे हमेशा के लिए उसकी नौकरानी से जोड़…
Avika Gor’s grand Wedding with Milind Chandwani on National TV with Tv Actors and Family
Avika Gor’s grand Wedding with Milind Chandwani on National TV with Tv Actors and Family . . Avika Gor and…
End of content
No more pages to load