ADAM KARISIΝΙΝ MEZARINA GİDER VE BİR ERKEK ÇOCUĞUYLA KARŞILAŞIR… GERÇEK DÜNYASINI SARSAR

.
.

Ahmet’in Hikayesi: Aşk, Kayıp ve Yeniden Buluşma

Ahmet Yılmaz, aile kabristanına doğru attığı her adımda göğsündeki sıkışmayı hissediyordu. Ayşe’nin aramızdan ayrılışının üzerinden iki yıl geçmişti ama acısı hala ilk günkü kadar şiddetliydi. Pazar sabahı, İzmir’deki Zincirli Kuyu Mezarlığı’na her hafta düzenli olarak getirdiği beyaz gül demetiyle vardığında, yine aynı duygular içindeydi. Ancak bu sefer bir şeyler farklıydı.

Tuhaf Karşılaşma

Yaklaşık 10 yaşlarında bir çocuk, karısının mezar taşının yanına oturmuş, bir resim çerçevesine sarılmış ve dünya başına yıkılmış gibi ağlıyordu. Ahmet birkaç metre ötede durup bu tuhaf manzarayı izledi. Çocuğun açık kahverengi saçları vardı ve üzerinde sade ama temiz kıyafetler bulunuyordu. Rüzgarın alıp götürdüğü kelimeleri fısıldarken yanaklarından yaşlar süzülüyordu.

“Evladım, iyi misin?” Ahmet yavaşça yaklaştı, çocuğu korkutmamaya çalışarak. Çocuk, ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini kaldırıp ona baktı. O an Ahmet’in göğsünde tuhaf bir his oluştu. Sanki o gözler ona tanıdık geliyordu.

“Siz Ayşe Hanım’ı tanır mıydınız?” diye sordu çocuk boğuk sesiyle. Karısının ismini o çocuğun ağzından duymak Ahmet’i buz kesti. Bu çocuk onun ismini nereden biliyordu? “Evet, o benim eşimdi ama sen onu nereden tanıyorsun?”

Çocuk, resim çerçevesini bir hazineymiş gibi daha sıkı tuttu. “Büyükannem bana ondan bahsetti. Çok iyi biri olduğunu söyledi ve bir gün büyükbabamla tanışacağımı söyledi. Ama büyükannem sözünü tutamadan aramızdan ayrıldı.”

Ahmet ayaklarının altındaki zeminin sallandığını hissetti. Büyükbaba? O ve Ayşe, 40 yıllık evlilikleri boyunca hiç çocuk sahibi olamamışlardı. “Tuttuğun o resim nedir?” diye sordu.

Çocuk, resim çerçevesini çevirdi ve Ahmet düşmemek için mezar taşına tutunmak zorunda kaldı. Gördüğü Ayşe’ydi ama 20’li yaşlarında genç bir Ayşe, objektife pırıl pırıl gülümsüyordu. Birlikte geçirdikleri tüm ömür boyunca hiç görmediği bir fotoğraftı bu. “Bu resmi nereden buldun?”

“Büyükannem onu diğer eşyalarla birlikte saklardı. Büyük büyükanneme ait olduğunu söylerdi. Ama annem hastalanınca bana gerçeği anlattı. Bu kadının aslında benim büyükannem olduğunu söyledi.”

Geçmişin İzleri

Ahmet’in dünyası o an yıkıldı. Önce çocuğa, sonra fotoğrafa, sonra da mermer mezar taşına kazınmış isme baktı. “Ayşe Nur Yılmaz, sevgili eş ve sadık dost.” “Adın ne evladım?” “Mehmet.”

“Mehmet Demir. Büyükannemin adı Zeynep’ti ama büyükbabamın ismini hiç söylemedi. Sadece iyi bir adam olduğundan ve beni çok seveceğinden emin olduğunu söylerdi.” Zeynep. Bu isim Ahmet’in zihninde uzak bir gök gürültüsü gibi yankılandı. Ayşe, onu rahatsız eden kabuslarında, özellikle de takvimde zor gün diye işaretlediği tarihlerde sıklıkla bu ismi mırıldanırdı. Hep çocukluk arkadaşı ya da uzak bir akraba olduğunu düşünmüştü.

“Mehmet, bana annenin şu an nerede olduğunu söyleyebilir misin?” “Hastanede. Çok hasta ve doktorlar iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyorlar. Bu yüzden evden kaçtım. O olmadan önce gerçek ailemi bulmak istedim.”

Çocuğun sesi titredi. Ahmet kalbine bir hançer saplanmış gibi hissetti. Bu çocuk, onun çok iyi tanıdığı aynı acıyı yaşıyordu. Sevilen birini kaybetme korkusunu. “Mehmet, büyükannenden sana kalan herhangi bir şey var mı? Mektup, belge gibi.”

Çocuk, küçük yıpranmış sırt çantasını açtı ve zamandan sararmış bir zarf çıkardı. Titreyen elleriyle Ahmet’e uzattı. “Büyükannem onu bulduğumda büyükbabama vermemi söyledi.” Ahmet zarfı dikkatle açtı. Yazı hemen tanınıyordu. Ayşe’ye aitti. O el yazısını tanıdığında elleri titredi. Yıllar boyunca yüzlerce sevgi dolu notla okuduğu o yazıyı.

Ayşe’nin Mektubu

Mektup 1978 tarihliydi. 45 yıl öncesinden.

“Sevgili Ahmet’im, eğer bu mektubu okuyorsan demek ki kızımız sonunda seni bulmuş. Açıklama borcum olduğunu biliyorum ve yaptıklarımdan dolayı bana nefret duymaya hakkın olduğunu da. Tanıştığımızda 18 yaşındaydım ve beni kemiren bir sır taşıyordum. 17 yaşımdayken bir kızım oldu Zeynep. Ailem onu evlatlık vermeye zorladı. Kendi iyiliğim için olduğunu, bekar bir annenin geleceği olmayacağını söylediler.

Sana gerçeği anlatmayı defalarca denedim ama seni kaybetmekten hep korktum. Sen o kadar iyi, o kadar saftın ki ben kendimi kirli, kırık hissediyordum. Bu acıyı taşırken senin sevgine nasıl layık olabilirdim? Her yıl Zeynep’in doğum günü olan 15 Mart’ta içimde bir parçamın daha öldüğünü hissediyorum. O gün nasıl tuhaf olduğumu fark etmişsindir ama hiç sormaya cesaret edemedin. Kızımızı yıllarca aradım ama sonunda onu bulduğumda evlenmiş ve bir ailesi vardı. Hayatına müdahale etmek istemedim ama onun da beni aradığını öğrendim. Uzaktan birbirimizi izledik. Anne-kız olması gereken iki yabancı.

Zeynep’in bir oğlu var. Mehmet torunumuz. İyi yürekli gözlerini sana çekmiş çok güzel bir çocuk. Onun büyükannesi olduğumu bilmiyor ve belki de böylesi daha iyi. Eğer her şeyi anlatmaya cesaret edemeden bana bir şey olursa lütfen onlara sahip çık. Onlar bizim ailemiz. Hep hayalini kurduğumuz aile. Tüm sevgim ve affımla, Ayşe.”

Ahmet mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Yeni Bir Başlangıç

“Mehmet, endişeyle yaklaştı. İyi misiniz?” “Adımı nereden biliyorsun?” “Büyükannem söyledi. İnşaat şirketiniz olduğunu, müteahhit olduğunuzu ve tanıdığı en kibar insan olduğunuzu söyledi.” O an Ahmet, Ayşe’nin neden İzmir’deki bazı caddelerden geçmekte ısrar ettiğini, insanlara hep özel bir dikkatle baktığını anladı. Kızını arıyordu. Hiç gerçekleşmeyen bir karşılaşma umuduyla.

“Mehmet, beni annene götür.” Çocuk tereddüt etti. “Hastaneden çıkmamam gerekiyordu. Fatma teyze beni arıyor olmalı.” “Fatma mı?” 60’lı yaşlarda kır saçlı bir hanım. Onu tanıyor musun?” Ahmet o sabah ilk kez gülümsedi. Fatma, 20 yıldan uzun süredir onun evinde çalışıyordu. Hastalığının onu daha kırılgan yaptığı son aylarında Ayşe’ye bakan oydu.

“Fatma, neredeydin? İki saattir seni arıyorum.” Fatma, Ahmet’i görünce duraksadı. “Ahmet Bey, burada ne yapıyorsunuz?” “Fatma, oturmanı istiyorum. Konuşmamız gereken çok şey var.” Ayşe’ye bir anne gibi olan hizmetçi, önce Mehmet’e sonra Ahmet’e baktı ve yüzündeki bir ifade değişti. Her zaman zeki ve gözlemci bir kadın olmuştu. Bu çocuk bu gözler mırıldandı, elini göğsüne götürerek. “Biliyordun değil mi Fatma?”

Fatma, başını öne eğdi ve Ahmet cevabını aldı. “Ayşe Hanım bana asla söylemeyeceğime dair yemin ettirdi. Çok acı çekiyordu Ahmet Bey. Özellikle de son yıllarda kızının da onu aradığını öğrendiğinde ama ilk adımı atmaya cesareti yoktu. Zeynep’in nerede yaşadığını biliyor muydun?” “Hanımefendinin hayatının son yılında öğrendim. Onu bulmamı istedi ama onun nerede çalıştığını öğrendiğimde Ayşe Hanım artık bir şey yapamayacak kadar hastaydı.”

Mehmet her şeyi sessizce dinliyor, bilgileri işlemeye çalışıyordu. Biyolojik büyükannesi onun nerede yaşadığını biliyormuş ama asla yaklaşmamış. “Annemi şimdi görebilir miyim?” diye sordu çocuk. “Tabii oğlum. O 237 numaralı odada.”

Hastane Ziyareti

Odaya girdiklerinde Ahmet yere düşmemek için duvardan destek almak zorunda kaldı. Hastane yatağında yatan kadın, Ayşe’nin 40 yaşındaki haliyle tıp tıp aynıydı. Aynı kestane saçlar, aynı yüz şekli, şimdi hastalığın yorgunluğuyla kapalı olan aynı anlamlı gözler. “Anne,” Mehmet yatağa yaklaştı. “Anne, seninle tanıştırmak için birini getirdim.”

Zeynep, yavaşça gözlerini açtı ve önce oğluna, sonra yanındaki yabancı adama baktı. “Mehmet, neredeydin? Çok endişelendim.” “Anne, bu Ahmet, Ayşe Hanım’ın kocası.” Etkisi anında oldu. Zeynep, acıyı umursamadan yatakta doğruldu ve Ahmet’e şok ve duygu karışımı bir ifadeyle baktı. “Sen, sen gerçek misin Zeynep?” “Senin haberimi yeni aldım. Ayşe bana hiç anlatmadı.”

Kadının yüzünden yaşlar akmaya başladı. “Anlatmamış mı? Bütün bu yıllar boyunca beni istemediğinizi düşündüm. Beni unutmaya karar verdiğinizi.” “Hayır kızım. O bana sadece korktuğu için hiç anlatmadı. Ama her şeyi açıklayan bir mektup bıraktı.” Ahmet, mektubu Zeynep’e uzattı. O da elleri titreyerek okudu. Her satırda daha çok ağlıyordu. “O da beni arıyormuş.” fısıldadı Zeynep.

Yıllar içinde beni defalarca bulmaya çalıştığını bir sosyal hizmetler görevlisinden öğrendim. Ama sonunda onun adresini bulduğumda çoktan hastaydı ve ortaya çıkmaya cesaret edemedim. “Neden cesaret edemedin?” “Çünkü kızgındım Ahmet. Terk edilmiş olmaya, gerçek ailemin kim olduğunu bilmeden büyümüş olmaya kızgındım. Ayrıca sizin beni tekrar reddedeceğinizden de korkuyordum.”

Fatma yatağa yaklaştı ve Zeynep’in elini tuttu. “Annen seni asla terk etmedi canım. O seni vermek zorunda bırakıldı. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.”

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı aşıyordu.

“Kız kardeşim şimdi nerede?” “Sizinle aynı sitede oturuyor.” Zeynep konuşmayı böldü. “Ahmet, ailenle benim yüzümden kavga etmeni istemiyorum.” “Çok zaman geçti. Sadece senin yüzünden değil Zeynep. Ayşe yüzünden de o kız kardeşimin yalanları yüzünden 40 yıl boyunca bu acıyı tek başına taşıdı.”

Her şeyi sessizce dinleyen Mehmet, Ahmet’e yaklaştı. “Dede, artık bizimle ilgilenecek misin?” Dede kelimesi Ahmet’i göğsünden yumruklanmış gibi etkiledi. O gülümsediğinde Ayşe’ye o kadar benzeyen bu çocuğa baktı ve içinde hala hissedebileceğini bilmediği bir sevgiyle kalbinin dolduğunu hissetti. “Hayatımın sonuna kadar sizinle ilgileneceğim Mehmet.”

Yeniden Başlangıç

Sonraki günlerde Ahmet hayatını tamamen yeniden düzenledi. Zeynep’e bakması için İzmir’in en iyi doktorlarını tuttu ve zamanını hastane ile evi arasında paylaşmaya başladı. Evde Mehmet için bir oda düzenlemeye koyuldu. Fatma, değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Sadece yakın birinin bilebileceği detayları anlattı. Ayşe’nin her 15 Mart’ta gizlice ağladığını, dolapta bir kutuda bebek giysileri sakladığını, orada olmayan bir çocuk için her zaman doğum günü hediyeleri aldığını.

“Ahmet Bey, size göstermem gereken bir şey var.” dedi Fatma bir öğleden sonra Ayşe’nin eşyalarını düzenlerken onu giysi dolabına götürdü. Ahmet’in hiç fark etmediği gizli bir çekmece gösterdi. Ayşe Hanım bana buraya asla dokunmamı söylemişti ama sanırım şimdi zamanı geldi. Çekmecede tam bir hazine vardı. Zeynep’in farklı yaşlardaki fotoğrafları, çalıştığı okuldan gazete kupürleri, Mehmet’in bir okul sergisinde yaptığı resimler, karne notları.

Ayşe, kızının ve torunun hayatını uzaktan sevgi dolu bir gölge gibi takip etmişti. Bütün bunları nasıl elde etti? “Ayşe Hanım 10 yıl kadar önce özel bir dedektif tutmuş. Yaklaşmak istiyordu ama her zaman son anda vazgeçiyordu.” Ahmet ayrıca Ayşe’nin yıllar boyunca Zeynep’e yazdığı ama hiç göndermediği mektupları buldu. Onlarcası, hayatından ona duyduğu sevgiden, onu tüketen pişmanlıklardan bahsediyordu.

Geçmişle Yüzleşme

Mektuplardan biri onu özellikle duygulandırdı. “Sevgili Zeynep’im, bugün 40 yaşına girdin. Çalıştığın okulun gazetesinde doğum günü partinin fotoğraflarını gördüm. Gülümsüyordun ama ben o ifadeyi tanıyorum. Üzüntüyü saklamaya çalıştığımda yaptığım ifadeyle aynı. Keşke orada olabilseydim. Seninle birlikte mutlu yıllar şarkısını söyleyebilseydim. Güzel torunum, sana sarılabilseydim.”

Ahmet, çocukken nasılsa öyle gözlerinde aynı iyilik. Kapında belirsem beni affeder miydin? Bu kadar uzun süre cesaret bulmak için neden beklediğimi anlayabilir miydin? Belki de artık çok geç. Belki bana kızgınsındır ve ben anlarım. Ama şunu bil ki seni düşünmediğim tek bir gün bile geçmedi. Sonsuz sevgilerle, annen Ayşe.

Ahmet, mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı aşıyordu.

“Kız kardeşim şimdi nerede?” “Sizinle aynı sitede oturuyor.” Zeynep konuşmayı böldü. “Ahmet, ailenle benim yüzümden kavga etmeni istemiyorum.” “Çok zaman geçti. Sadece senin yüzünden değil Zeynep. Ayşe yüzünden de o kız kardeşimin yalanları yüzünden 40 yıl boyunca bu acıyı tek başına taşıdı.”

Her şeyi sessizce dinleyen Mehmet, Ahmet’e yaklaştı. “Dede, artık bizimle ilgilenecek misin?” Dede kelimesi Ahmet’i göğsünden yumruklanmış gibi etkiledi. O gülümsediğinde Ayşe’ye o kadar benzeyen bu çocuğa baktı ve içinde hala hissedebileceğini bilmediği bir sevgiyle kalbinin dolduğunu hissetti. “Hayatımın sonuna kadar sizinle ilgileneceğim Mehmet.”

Yeniden Başlangıç

Sonraki günlerde Ahmet hayatını tamamen yeniden düzenledi. Zeynep’e bakması için İzmir’in en iyi doktorlarını tuttu ve zamanını hastane ile evi arasında paylaşmaya başladı. Evde Mehmet için bir oda düzenlemeye koyuldu. Fatma, değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Sadece yakın birinin bilebileceği detayları anlattı. Ayşe’nin her 15 Mart’ta gizlice ağladığını, dolapta bir kutuda bebek giysileri sakladığını, orada olmayan bir çocuk için her zaman doğum günü hediyeleri aldığını.

“Ahmet Bey, size göstermem gereken bir şey var.” dedi Fatma bir öğleden sonra Ayşe’nin eşyalarını düzenlerken onu giysi dolabına götürdü. Ahmet’in hiç fark etmediği gizli bir çekmece gösterdi. Ayşe Hanım bana buraya asla dokunmamı söylemişti ama sanırım şimdi zamanı geldi. Çekmecede tam bir hazine vardı. Zeynep’in farklı yaşlardaki fotoğrafları, çalıştığı okuldan gazete kupürleri, Mehmet’in bir okul sergisinde yaptığı resimler, karne notları.

Ayşe, kızının ve torunun hayatını uzaktan sevgi dolu bir gölge gibi takip etmişti. Bütün bunları nasıl elde etti? “Ayşe Hanım 10 yıl kadar önce özel bir dedektif tutmuş. Yaklaşmak istiyordu ama her zaman son anda vazgeçiyordu.” Ahmet ayrıca Ayşe’nin yıllar boyunca Zeynep’e yazdığı ama hiç göndermediği mektupları buldu. Onlarcası, hayatından ona duyduğu sevgiden, onu tüketen pişmanlıklardan bahsediyordu.

Geçmişle Yüzleşme

Mektuplardan biri onu özellikle duygulandırdı. “Sevgili Zeynep’im, bugün 40 yaşına girdin. Çalıştığın okulun gazetesinde doğum günü partinin fotoğraflarını gördüm. Gülümsüyordun ama ben o ifadeyi tanıyorum. Üzüntüyü saklamaya çalıştığımda yaptığım ifadeyle aynı. Keşke orada olabilseydim. Seninle birlikte mutlu yıllar şarkısını söyleyebilseydim. Güzel torunum, sana sarılabilseydim.”

Ahmet, çocukken nasılsa öyle gözlerinde aynı iyilik. Kapında belirsem beni affeder miydin? Bu kadar uzun süre cesaret bulmak için neden beklediğimi anlayabilir miydin? Belki de artık çok geç. Belki bana kızgınsındır ve ben anlarım. Ama şunu bil ki seni düşünmediğim tek bir gün bile geçmedi. Sonsuz sevgilerle, annen Ayşe.

Ahmet, mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı aşıyordu.

“Kız kardeşim şimdi nerede?” “Sizinle aynı sitede oturuyor.” Zeynep konuşmayı böldü. “Ahmet, ailenle benim yüzümden kavga etmeni istemiyorum.” “Çok zaman geçti. Sadece senin yüzünden değil Zeynep. Ayşe yüzünden de o kız kardeşimin yalanları yüzünden 40 yıl boyunca bu acıyı tek başına taşıdı.”

Her şeyi sessizce dinleyen Mehmet, Ahmet’e yaklaştı. “Dede, artık bizimle ilgilenecek misin?” Dede kelimesi Ahmet’i göğsünden yumruklanmış gibi etkiledi. O gülümsediğinde Ayşe’ye o kadar benzeyen bu çocuğa baktı ve içinde hala hissedebileceğini bilmediği bir sevgiyle kalbinin dolduğunu hissetti. “Hayatımın sonuna kadar sizinle ilgileneceğim Mehmet.”

Yeniden Başlangıç

Sonraki günlerde Ahmet hayatını tamamen yeniden düzenledi. Zeynep’e bakması için İzmir’in en iyi doktorlarını tuttu ve zamanını hastane ile evi arasında paylaşmaya başladı. Evde Mehmet için bir oda düzenlemeye koyuldu. Fatma, değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Sadece yakın birinin bilebileceği detayları anlattı. Ayşe’nin her 15 Mart’ta gizlice ağladığını, dolapta bir kutuda bebek giysileri sakladığını, orada olmayan bir çocuk için her zaman doğum günü hediyeleri aldığını.

“Ahmet Bey, size göstermem gereken bir şey var.” dedi Fatma bir öğleden sonra Ayşe’nin eşyalarını düzenlerken onu giysi dolabına götürdü. Ahmet’in hiç fark etmediği gizli bir çekmece gösterdi. Ayşe Hanım bana buraya asla dokunmamı söylemişti ama sanırım şimdi zamanı geldi. Çekmecede tam bir hazine vardı. Zeynep’in farklı yaşlardaki fotoğrafları, çalıştığı okuldan gazete kupürleri, Mehmet’in bir okul sergisinde yaptığı resimler, karne notları.

Ayşe, kızının ve torunun hayatını uzaktan sevgi dolu bir gölge gibi takip etmişti. Bütün bunları nasıl elde etti? “Ayşe Hanım 10 yıl kadar önce özel bir dedektif tutmuş. Yaklaşmak istiyordu ama her zaman son anda vazgeçiyordu.” Ahmet ayrıca Ayşe’nin yıllar boyunca Zeynep’e yazdığı ama hiç göndermediği mektupları buldu. Onlarcası, hayatından ona duyduğu sevgiden, onu tüketen pişmanlıklardan bahsediyordu.

Geçmişle Yüzleşme

Mektuplardan biri onu özellikle duygulandırdı. “Sevgili Zeynep’im, bugün 40 yaşına girdin. Çalıştığın okulun gazetesinde doğum günü partinin fotoğraflarını gördüm. Gülümsüyordun ama ben o ifadeyi tanıyorum. Üzüntüyü saklamaya çalıştığımda yaptığım ifadeyle aynı. Keşke orada olabilseydim. Seninle birlikte mutlu yıllar şarkısını söyleyebilseydim. Güzel torunum, sana sarılabilseydim.”

Ahmet, çocukken nasılsa öyle gözlerinde aynı iyilik. Kapında belirsem beni affeder miydin? Bu kadar uzun süre cesaret bulmak için neden beklediğimi anlayabilir miydin? Belki de artık çok geç. Belki bana kızgınsındır ve ben anlarım. Ama şunu bil ki seni düşünmediğim tek bir gün bile geçmedi. Sonsuz sevgilerle, annen Ayşe.

Ahmet, mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı aşıyordu.

“Kız kardeşim şimdi nerede?” “Sizinle aynı sitede oturuyor.” Zeynep konuşmayı böldü. “Ahmet, ailenle benim yüzümden kavga etmeni istemiyorum.” “Çok zaman geçti. Sadece senin yüzünden değil Zeynep. Ayşe yüzünden de o kız kardeşimin yalanları yüzünden 40 yıl boyunca bu acıyı tek başına taşıdı.”

Her şeyi sessizce dinleyen Mehmet, Ahmet’e yaklaştı. “Dede, artık bizimle ilgilenecek misin?” Dede kelimesi Ahmet’i göğsünden yumruklanmış gibi etkiledi. O gülümsediğinde Ayşe’ye o kadar benzeyen bu çocuğa baktı ve içinde hala hissedebileceğini bilmediği bir sevgiyle kalbinin dolduğunu hissetti. “Hayatımın sonuna kadar sizinle ilgileneceğim Mehmet.”

Yeniden Başlangıç

Sonraki günlerde Ahmet hayatını tamamen yeniden düzenledi. Zeynep’e bakması için İzmir’in en iyi doktorlarını tuttu ve zamanını hastane ile evi arasında paylaşmaya başladı. Evde Mehmet için bir oda düzenlemeye koyuldu. Fatma, değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Sadece yakın birinin bilebileceği detayları anlattı. Ayşe’nin her 15 Mart’ta gizlice ağladığını, dolapta bir kutuda bebek giysileri sakladığını, orada olmayan bir çocuk için her zaman doğum günü hediyeleri aldığını.

“Ahmet Bey, size göstermem gereken bir şey var.” dedi Fatma bir öğleden sonra Ayşe’nin eşyalarını düzenlerken onu giysi dolabına götürdü. Ahmet’in hiç fark etmediği gizli bir çekmece gösterdi. Ayşe Hanım bana buraya asla dokunmamı söylemişti ama sanırım şimdi zamanı geldi. Çekmecede tam bir hazine vardı. Zeynep’in farklı yaşlardaki fotoğrafları, çalıştığı okuldan gazete kupürleri, Mehmet’in bir okul sergisinde yaptığı resimler, karne notları.

Ayşe, kızının ve torunun hayatını uzaktan sevgi dolu bir gölge gibi takip etmişti. Bütün bunları nasıl elde etti? “Ayşe Hanım 10 yıl kadar önce özel bir dedektif tutmuş. Yaklaşmak istiyordu ama her zaman son anda vazgeçiyordu.” Ahmet ayrıca Ayşe’nin yıllar boyunca Zeynep’e yazdığı ama hiç göndermediği mektupları buldu. Onlarcası, hayatından ona duyduğu sevgiden, onu tüketen pişmanlıklardan bahsediyordu.

Geçmişle Yüzleşme

Mektuplardan biri onu özellikle duygulandırdı. “Sevgili Zeynep’im, bugün 40 yaşına girdin. Çalıştığın okulun gazetesinde doğum günü partinin fotoğraflarını gördüm. Gülümsüyordun ama ben o ifadeyi tanıyorum. Üzüntüyü saklamaya çalıştığımda yaptığım ifadeyle aynı. Keşke orada olabilseydim. Seninle birlikte mutlu yıllar şarkısını söyleyebilseydim. Güzel torunum, sana sarılabilseydim.”

Ahmet, çocukken nasılsa öyle gözlerinde aynı iyilik. Kapında belirsem beni affeder miydin? Bu kadar uzun süre cesaret bulmak için neden beklediğimi anlayabilir miydin? Belki de artık çok geç. Belki bana kızgınsındır ve ben anlarım. Ama şunu bil ki seni düşünmediğim tek bir gün bile geçmedi. Sonsuz sevgilerle, annen Ayşe.

Ahmet, mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı aşıyordu.

“Kız kardeşim şimdi nerede?” “Sizinle aynı sitede oturuyor.” Zeynep konuşmayı böldü. “Ahmet, ailenle benim yüzümden kavga etmeni istemiyorum.” “Çok zaman geçti. Sadece senin yüzünden değil Zeynep. Ayşe yüzünden de o kız kardeşimin yalanları yüzünden 40 yıl boyunca bu acıyı tek başına taşıdı.”

Her şeyi sessizce dinleyen Mehmet, Ahmet’e yaklaştı. “Dede, artık bizimle ilgilenecek misin?” Dede kelimesi Ahmet’i göğsünden yumruklanmış gibi etkiledi. O gülümsediğinde Ayşe’ye o kadar benzeyen bu çocuğa baktı ve içinde hala hissedebileceğini bilmediği bir sevgiyle kalbinin dolduğunu hissetti. “Hayatımın sonuna kadar sizinle ilgileneceğim Mehmet.”

Yeniden Başlangıç

Sonraki günlerde Ahmet hayatını tamamen yeniden düzenledi. Zeynep’e bakması için İzmir’in en iyi doktorlarını tuttu ve zamanını hastane ile evi arasında paylaşmaya başladı. Evde Mehmet için bir oda düzenlemeye koyuldu. Fatma, değerli bir müttefik olduğunu gösterdi. Sadece yakın birinin bilebileceği detayları anlattı. Ayşe’nin her 15 Mart’ta gizlice ağladığını, dolapta bir kutuda bebek giysileri sakladığını, orada olmayan bir çocuk için her zaman doğum günü hediyeleri aldığını.

“Ahmet Bey, size göstermem gereken bir şey var.” dedi Fatma bir öğleden sonra Ayşe’nin eşyalarını düzenlerken onu giysi dolabına götürdü. Ahmet’in hiç fark etmediği gizli bir çekmece gösterdi. Ayşe Hanım bana buraya asla dokunmamı söylemişti ama sanırım şimdi zamanı geldi. Çekmecede tam bir hazine vardı. Zeynep’in farklı yaşlardaki fotoğrafları, çalıştığı okuldan gazete kupürleri, Mehmet’in bir okul sergisinde yaptığı resimler, karne notları.

Ayşe, kızının ve torunun hayatını uzaktan sevgi dolu bir gölge gibi takip etmişti. Bütün bunları nasıl elde etti? “Ayşe Hanım 10 yıl kadar önce özel bir dedektif tutmuş. Yaklaşmak istiyordu ama her zaman son anda vazgeçiyordu.” Ahmet ayrıca Ayşe’nin yıllar boyunca Zeynep’e yazdığı ama hiç göndermediği mektupları buldu. Onlarcası, hayatından ona duyduğu sevgiden, onu tüketen pişmanlıklardan bahsediyordu.

Geçmişle Yüzleşme

Mektuplardan biri onu özellikle duygulandırdı. “Sevgili Zeynep’im, bugün 40 yaşına girdin. Çalıştığın okulun gazetesinde doğum günü partinin fotoğraflarını gördüm. Gülümsüyordun ama ben o ifadeyi tanıyorum. Üzüntüyü saklamaya çalıştığımda yaptığım ifadeyle aynı. Keşke orada olabilseydim. Seninle birlikte mutlu yıllar şarkısını söyleyebilseydim. Güzel torunum, sana sarılabilseydim.”

Ahmet, çocukken nasılsa öyle gözlerinde aynı iyilik. Kapında belirsem beni affeder miydin? Bu kadar uzun süre cesaret bulmak için neden beklediğimi anlayabilir miydin? Belki de artık çok geç. Belki bana kızgınsındır ve ben anlarım. Ama şunu bil ki seni düşünmediğim tek bir gün bile geçmedi. Sonsuz sevgilerle, annen Ayşe.

Ahmet, mezar taşının yanındaki banka oturmak zorunda kaldı. Mektubu tekrar okurken gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. 40 yıllık evlilik ve karısı bu yükü tek başına taşımıştı.

Aylin ile Yüzleşme

Aylin, “Evet, öyleydi. O durumda birinin mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Ayşe histerik olmuştu. Sürekli ağlıyor, evden kaçmaktan bahsediyordu. Annemiz ve babamız çaresizdi ve sen onun kollarından bir kız çocuğu almayı seçtin.” Ahmet’in içinde kör bir öfke büyüdü. Aylin her zaman kontrol manyağı ve görüntüye düşkün biriydi. Ama bu her sınırı a

.