ARAP MILYARDER EVININ YANINDA DILENIYOR VE HOR GÖRÜLÜYOR – SADECE MÜTEVAZI HIZMETÇI ONA ELINI UZATTI

.

.Arap Milyarder ve Mütevazi Hizmetçi

İstanbul’un en prestijli semtlerinden birinde, Boğaza nazır muhteşem bir konak sessizlik içinde uyuyordu. Ahmet Al Raşid, 35 yaşında Türkiye’nin en zengin iş adamlarından biriydi. Dedelerinden kalma milyarlarca liralık serveti, onu bu ülkenin en güçlü insanlarından biri yapmıştı. O sabah Ahmet, her zamanki gibi erken uyanmış, geniş penceresinden boğazın maviliğini seyrediyordu. Lüks yatak odasında tek başına durmuş, içindeki boşluğu hissediyordu. Tüm bu zenginliğe rağmen, gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmiyordu.

“Ahmet Bey, kahvaltınız hazır,” dedi kapıdan içeri giren yaşlı uşak Mehmet. Ahmet başını salladı ve banyo yapmaya gitti. Aynaya baktığında, yorgun gözlerindeki hüznü fark etti. 35 yaşında başarılı, yakışıklı ama yalnızdı. Çevresindeki insanlar ona sadece parası için yaklaşıyordu. Aşağıya indiğinde konağın büyük salonunda kahvaltı masası hazırlanmıştı. Hizmetçiler ona saygıyla yaklaşıyor, her isteğini yerine getiriyordu. Ama Ahmet, bu saygının gerçek olup olmadığını merak ediyordu.

“Günaydın Ahmet Bey,” dedi başmetçi Fatma Hanım. Konakta 10 yıldır çalışıyordu. “Günaydın Fatma Hanım. Bugün yeni başlayan hizmetçi var değil mi?” “Evet efendim. Sibel adında genç bir kız. Köyden gelmiş, çok da mütevazi görünüyor.” Ahmet merakla başını kaldırdı. “Nasıl biri?” “Sessiz, sakin, çok çalışkan görünüyor. Ailesinin maddi durumu iyi değilmiş.”

Tam o sırada salona genç bir kadın girdi. 30 yaşlarında, sade giyimli ama çok güzel bir kadındı. Saçları özenle toplanmış, gözlerinde samimi bir ifade vardı. “Ahmet Bey, bu Sibel,” diye tanıttı Fatma Hanım. Sibel nazikçe eğildi. “Memnun oldum efendim. Size hizmet etmek benim için büyük bir onur.” Ahmet, genç kadına baktı. Diğer hizmetçilerden farklı bir samimiyet vardı sesinde. Gözlerinde para hırsı değil, sadece dürüstlük okuyordu.

“Ben de memnun oldum Sibel. Umarım burada rahat edersin.” “Teşekkür ederim efendim,” dedi Sibel. Çıktıktan sonra Ahmet düşüncelere daldı. Bu genç kadında farklı bir şey vardı. Belki de aradığı samimiyet buydu. O gün boyunca Ahmet Sibel’i gözden geçirdi. Diğer hizmetçilerle konuşurken bile kibirli değildi. Herkese eşit saygı gösteriyordu.

Akşam olduğunda Ahmet balkonunda oturmuş denizi seyrediyordu. İçindeki merak duygusu giderek artıyordu. Çevresindeki insanların gerçek yüzlerini merak ediyordu. Ertesi sabah Ahmet erken uyandı. Kafasında garip bir plan oluşmaya başlamıştı. Çevresindeki insanların gerçek karakterlerini öğrenmenin bir yolu olmalıydı. Duşunu aldıktan sonra gardırobuna gitti ve en eski kıyafetlerini aradı. Dolabının en arkasında yıllar önce köydeki akrabalarını ziyaret ederken giydiği eski yıpranmış kıyafetleri buldu. Onları giydi ve aynaya baktı. Saçını dağıttı.

Artık zengin Ahmet Al Raşid değil, sokakta yaşayan bir dilenci gibiydi. Konaklarının arka bahçe kapısından çıktı. Hiç kimse onu görmemişti. Sokakta yürürken insanların ona baktığı şekil değişmişti. Artık saygıyla değil, tiksintiyle bakıyorlardı. Ahmet bu deneyimin kendisini nasıl etkilediğini hissediyordu. Zenginken herkes ona gülümsüyordu, şimdi aynı insanlar ondan kaçınıyordu. Bir saat sonra kendi konağının ön kapısına geldi. Kapıyı çaldı ve bekledi.

Kapıyı açan genç uşak Kemal, “Ne istiyorsun?” diye sert bir şekilde sordu. “Efendim, ben biraz yardıma ihtiyacım var. Çok açım,” dedi Ahmet sesini değiştirerek. “Defol buradan, burada senin gibiler için yer yok,” diye bağırdı Kemal. Ahmet şaşırmıştı. Kemal ona yıllardır hizmet ediyordu ama şimdi onu tanımıyordu bile. “Lütfen, sadece bir parça ekmek.” “Seni bir daha burada görürsem polisi ararım,” diye tehdit etti Kemal ve kapıyı çarparak kapattı.

Ahmet’in kalbi kırılmıştı ama deney daha bitmemişti. Yan bahçeye gitti ve mutfak penceresinin altında bekledi. Az sonra başmetçi Fatma Hanım dışarı çıktı. “Fatma Hanım, lütfen bana yardım edin,” dedi Ahmet. Fatma Hanım ona baktı ve yüzünü buruşturdu. “Sen kimsin? Burada ne işin var?” “Sadece biraz yemek istiyorum. Çok açım.” “Burada senin gibiler için yemek yok. Git buradan yoksa güvenliği çağırırım.” Ahmet daha da şaşırmıştı. Fatma Hanım’a 10 yıldır güveniyordu ama kadın ona hiç acımıyordu.

Diğer hizmetçiler de benzer tepkiler gösterdi. Hepsi onu kovdu. Ahmet’in kalbi kırılıyordu. Bu insanlar ona yıllardır hizmet ediyordu ama gerçek karakterleri buydu. Tam umutsuzluğa kapılmışken mutfak kapısı açıldı ve Sibel dışarı çıktı. Ahmet’i görünce durdu. “Merhaba, iyi misiniz?” diye sordu Sibel endişeli bir sesle. “Ben, ben çok açım. Kimse bana yardım etmiyor,” dedi Ahmet. Sibel ona yaklaştı. Gözlerinde gerçek bir şefkat vardı. “Bekleyin, burada size yemek getireyim. Ama diğerleri kızabilir.” “Önemli değil. İnsanlık önemli.”

Sibel içeri girdi ve kısa süre sonra elinde bir tabak yemek ve bir bardak çayla döndü. “Buyurun, afiyet olsun.” Ahmet tabağı aldığında Sibel’in ellerinin titrediğini fark etti. Genç kadın muhtemelen kendi yemeğini ona veriyordu. “Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun.” “Rica ederim. Hepimiz zor durumda kalabiliriz.” Sibel Ahmet’in yanında oturdu. “Nerelisiniz?” “Uzak bir köyden geliyorum. İş aramaya geldim İstanbul’a.” “Ben de köylüyüm. Burada çalışmaya başladım. Zor ama ailemi geçindirmem gerekiyor.”

Ahmet genç kadının fedakarlığına hayran kaldı. Para için değil, ailesi için çalışıyordu. “Peki burası nasıl? Alıştınız mı?” “İnsanlar farklı burada. Köyde herkes birbirini tanır, yardım eder. Burada herkes kendi derdinde.” “Sizi anlıyorum. Siz nerelisiniz?” “Uzak bir köyden.” “Ailem öldü. Tek başımayım.” Sibel’in gözleri yaşardı. “Çok üzgünüm. Hiç kimseniz yok mu?” “Hayır, bu yüzden zor anlıyorum.”

“Ben de bazen yalnız hissediyorum burada.” O gece Ahmet Sibel’in ne kadar iyi kalpli olduğunu bir kez daha anlamıştı. Ama aynı zamanda ona karşı hissettiği şey sadece hayranlık mıydı? Ahmet ertesi gün yine eski kıyafetleri giyip dilenci kılığına girerek konağın kapısına gitti. Ve her seferinde sadece Sibel ona yardım ediyordu. Diğer hizmetçiler onu görünce kapıyı yüzüne kapatıyor, hatta bazen küfürler savuruyorlardı. Bir akşam Ahmet yine kapıya geldiğinde Sibel onu bekliyormuş gibiydi.

“Her gün aynı saatte geliyorsunuz,” dedi Sibel gülümseyerek. “Size bir yer ayarladım.” Ahmet şaşırdı. “Nasıl yani?” “Bahçedeki kulübede kalabilirsiniz. Kimse görmez sizi.” “Ama bu çok riskli sizin için.” “Risk almaya alışığım. Hayat zaten risk dolu.” Sibel onu bahçenin ucundaki küçük kulübeye götürdü. İçeride temiz bir yatak, battaniye ve su vardı. “Burası sizin eviniz artık,” dedi Sibel. “Ama dikkatli olun. Sabah erkenden çıkın.”

Ahmet’in kalbi dolu doluydu. Neden bunu yapıyorsunuz? “Çünkü herkesin bir yuvası olmalı. Siz de insan değil misiniz?” O gece Ahmet kulübede yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Para ve güç değil, gerçek insanlık onu mutlu ediyordu. Sabah erkenden kulübeden çıkarken Sibel ona kahve ve simit getirmişti. “Günaydın. İyi uyudunuz mu?” “Çok iyi. Teşekkür ederim. Ama siz neden bu kadar erken kalktınız?” “Ben hep erken kalkarım. İş çok.”

Ahmet ona baktı. Sibel’in yüzünde yorgunluk vardı ama gözlerinde hala o sevecen ışık parlıyordu. “Sibel, ben size bir şey sormak istiyorum.” “Buyurun.” “Siz, siz hiç evlenmeyi düşündünüz mü?” Sibel duraksadı. “Düşündüm tabii ama şimdi ailem öncelik. Nasıl biri olmasını isterdiniz?” “İyi kalpli, dürüst biri olsun yeter.” Ahmet’in kalbi hızlandı. “Peki biri size aşık olsa, sizden fakir biri?” Sibel gülümsedi. “Aşk fark görmez. Kalbim onu seçerse, fakir zengin önemli değil.”

Bu sözler Ahmet’e ders gibiydi. Acaba Sibel haklı mıydı? O andan itibaren Sibel’e karşı hissettiği şeyin ne olduğunu anladı. Bu sadece hayranlık değildi. Bu aşktı. Günler geçtikçe Ahmet’in bu gizli yaşamı daha karmaşık hale geliyordu. Gündüzleri zengin Ahmet Al Raşid, akşamları ise Fakir Hasan’dı. Sibel’e Hasan adını vermiş, ona köyden geldiğini söylemişti. Bir akşam Sibel’le kulübede sohbet ederlerken Ahmet ona sordu. “Sibel, bu konakta nasıl biri çalışıyor? Ahmet Bey nasıl bir insan?”

Sibel düşündü. “Ahmet Bey iyi bir patron, adaletli. Kimseye kötü davranmaz ama çok yalnız görünüyor.” “Yalnız mı?” “Evet. Bazen gözlerinde hüzün görüyorum. Sanki mutlu değil.” “Belki de mutluluğu arayıp bulamıyordur.” “Olabilir. Ama para mutluluk getirmiyor.” “Bu konakta çalışan herkes para için burada, sevgi için değil.” “Ya siz, siz neden buradasınız?” “Ben farklıyım. Ben burada öğrenmek için de varım. İnsanları tanımak için.”

Ahmet merakla sordu. “Nasıl insanları?” “Mesela Fatma Hanım çok sert bir kadın. Ahmet Bey yokken hepimize çok kötü davranıyor ama Ahmet Bey varken melek gibi.” “Diğerleri de öyle mi?” “Çoğu öyle. İnsanlar güçlü olana yaranmaya çalışıyor ama zayıf olana acımıyor.” “Siz acıyorsunuz.” “Ben acımıyorum. Ben anlıyorum. Çünkü ben de zayıftım bir zamanlar.” Ahmet’in merakı arttı. “Nasıl zayıftınız?” “Babam öldüğünde 16 yaşındaydım. Annem hasta, iki küçük kardeşim vardı. Köyde kimse bize yardım etmedi. Yetim kızlar diye bakıyorlardı bize. Çok zor olmalı.”

“Öyleydi ama o zaman öğrendim. İnsanlar güçlü olmadığın zaman seni ezmeye çalışır. Ama ben güçlendim. Kardeşlerimi okuttum. Anneme baktım.” “Nasıl başardınız?” “Çalışarak. Günde 16 saat çalıştım. Tarlalarda, evlerde, her yerde.” Ahmet genç kadının hikayesini dinlerken gözleri doluyordu. Bu kadın gerçek bir savaşçıydı. “Peki şimdi mutlu musunuz?” “Mutluluk. Mutluluk nedir ki?” “Ben huzurluyum. Ailem sağlıklı, kardeşlerim okuyor. Bu bana yetiyor.”

Ahmet o gece köyde yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Sabah olduğunda Sibel’in annesinin ameliyat masrafını ödemeye karar vermişti ama bunu nasıl yapacağını düşünüyordu. Eğer Ahmet Al Raşid olarak parayı verirse Sibel şüphelenirdi. Ama başka türlü nasıl yardım edebilirdi? Kahvaltıda Fatma Hanım’ı çağırdı. “Fatma Hanım, Sibel’in ailevi sorunları varmış. Annesinin ameliyat olması gerekiyormuş.” “Evet efendim. Kız çok üzgün.” “Belki de köyüne döner.” “Dönmesini istemiyorum. İyi çalışıyor. Ona yardım etmek istiyorum.”

Fatma Hanım şaşırdı. “Nasıl yardım efendim?” “Ameliyat masrafını karşılayacağım ama bunu ona şöyle söyle. Konağın sahibi her yıl bir hizmetçiye sosyal yardım yapıyor. Bu yıl o seçilmiş.” “Anlıyorum efendim. Çok iyisiniz. Ama şunu da ekle. Bu konuyu kimseyle paylaşmasın. Diğerleri kıskanabilir.” Ahmet bu planla Sibel’e yardım etmenin bir yolunu bulmuştu ama yalan söylüyordu. Bu durum onu rahatsız ediyordu. O akşam kulübede buluştuklarında Sibel çok mutluydu. “Hasan, inanılmaz bir şey oldu.” “Ne oldu?” “Ahmet Bey’in ailesi her yıl bir çalışana yardım ediyormuş. Bu yıl beni seçmişler. Annemin ameliyat parası hazır.”

Ahmet gülümsedi. “Bu harika. Çok sevindim.” “Ben de inanamıyorum. Sanki mucize.” “Demek Ahmet Bey öyle kötü biri değilmiş.” “Hayır, gerçekten iyi kalpli biriymiş.” O gün Ahmet Sibel’in yanında kalmaya karar verdi. Her akşam eski kıyafetlerini giyip dilenci kılığına girerek konağın kapısına gidiyordu ve her seferinde sadece Sibel ona yardım ediyordu. Diğer hizmetçiler onu görünce kapıyı yüzüne kapatıyor, hatta bazen küfürler savuruyorlardı.

Bir akşam Ahmet yine kapıya geldiğinde Sibel onu bekliyormuş gibiydi. “Her gün aynı saatte geliyorsunuz,” dedi Sibel gülümseyerek. “Size bir yer ayarladım.” Ahmet şaşırdı. “Nasıl yani?” “Bahçedeki kulübede kalabilirsiniz. Kimse görmez sizi.” “Ama bu çok riskli sizin için.” “Risk almaya alışığım. Hayat zaten risk dolu.” Sibel onu bahçenin ucundaki küçük kulübeye götürdü. İçeride temiz bir yatak, battaniye ve su vardı. “Burası sizin eviniz artık,” dedi Sibel. “Ama dikkatli olun. Sabah erkenden çıkın.”

Ahmet’in kalbi dolu doluydu. Neden bunu yapıyorsunuz? “Çünkü herkesin bir yuvası olmalı. Siz de insan değil misiniz?” O gece Ahmet kulübede yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Para ve güç değil, gerçek insanlık onu mutlu ediyordu. Sabah erkenden kulübeden çıkarken Sibel ona kahve ve simit getirmişti. “Günaydın. İyi uyudunuz mu?” “Çok iyi. Teşekkür ederim. Ama siz neden bu kadar erken kalktınız?” “Ben hep erken kalkarım. İş çok.”

Ahmet ona baktı. Sibel’in yüzünde yorgunluk vardı ama gözlerinde hala o sevecen ışık parlıyordu. “Sibel, ben size bir şey sormak istiyorum.” “Buyurun.” “Siz, siz hiç evlenmeyi düşündünüz mü?” Sibel duraksadı. “Düşündüm tabii ama şimdi ailem öncelik. Nasıl biri olmasını isterdiniz?” “İyi kalpli, dürüst biri olsun yeter.” Ahmet’in kalbi hızlandı. “Peki biri size aşık olsa, sizden fakir biri?” Sibel gülümsedi. “Aşk fark görmez. Kalbim onu seçerse, fakir zengin önemli değil.”

Bu sözler Ahmet’e ders gibiydi. Acaba Sibel haklı mıydı? O andan itibaren Sibel’e karşı hissettiği şeyin ne olduğunu anladı. Bu sadece hayranlık değildi. Bu aşktı. Günler geçtikçe Ahmet’in bu gizli yaşamı daha karmaşık hale geliyordu. Gündüzleri zengin Ahmet Al Raşid, akşamları ise Fakir Hasan’dı. Sibel’e Hasan adını vermiş, ona köyden geldiğini söylemişti. Bir akşam Sibel’le kulübede sohbet ederlerken Ahmet ona sordu. “Sibel, bu konakta nasıl biri çalışıyor? Ahmet Bey nasıl bir insan?”

Sibel düşündü. “Ahmet Bey iyi bir patron, adaletli. Kimseye kötü davranmaz ama çok yalnız görünüyor.” “Yalnız mı?” “Evet. Bazen gözlerinde hüzün görüyorum. Sanki mutlu değil.” “Belki de mutluluğu arayıp bulamıyordur.” “Olabilir. Ama para mutluluk getirmiyor.” “Bu konakta çalışan herkes para için burada, sevgi için değil.” “Ya siz, siz neden buradasınız?” “Ben farklıyım. Ben burada öğrenmek için de varım. İnsanları tanımak için.”

Ahmet merakla sordu. “Nasıl insanları?” “Mesela Fatma Hanım çok sert bir kadın. Ahmet Bey yokken hepimize çok kötü davranıyor ama Ahmet Bey varken melek gibi.” “Diğerleri de öyle mi?” “Çoğu öyle. İnsanlar güçlü olana yaranmaya çalışıyor ama zayıf olana acımıyor.” “Siz acıyorsunuz.” “Ben acımıyorum. Ben anlıyorum. Çünkü ben de zayıftım bir zamanlar.” Ahmet’in merakı arttı. “Nasıl zayıftınız?” “Babam öldüğünde 16 yaşındaydım. Annem hasta, iki küçük kardeşim vardı. Köyde kimse bize yardım etmedi. Yetim kızlar diye bakıyorlardı bize. Çok zor olmalı.”

“Öyleydi ama o zaman öğrendim. İnsanlar güçlü olmadığın zaman seni ezmeye çalışır. Ama ben güçlendim. Kardeşlerimi okuttum. Anneme baktım.” “Nasıl başardınız?” “Çalışarak. Günde 16 saat çalıştım. Tarlalarda, evlerde, her yerde.” Ahmet genç kadının hikayesini dinlerken gözleri doluyordu. Bu kadın gerçek bir savaşçıydı. “Peki şimdi mutlu musunuz?” “Mutluluk. Mutluluk nedir ki?” “Ben huzurluyum. Ailem sağlıklı, kardeşlerim okuyor. Bu bana yetiyor.”

Ahmet o gece köyde yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Sabah olduğunda Sibel’in annesinin ameliyat masrafını ödemeye karar vermişti ama bunu nasıl yapacağını düşünüyordu. Eğer Ahmet Al Raşid olarak parayı verirse Sibel şüphelenirdi. Ama başka türlü nasıl yardım edebilirdi? Kahvaltıda Fatma Hanım’ı çağırdı. “Fatma Hanım, Sibel’in ailevi sorunları varmış. Annesinin ameliyat olması gerekiyormuş.” “Evet efendim. Kız çok üzgün.” “Belki de köyüne döner.” “Dönmesini istemiyorum. İyi çalışıyor. Ona yardım etmek istiyorum.”

Fatma Hanım şaşırdı. “Nasıl yardım efendim?” “Ameliyat masrafını karşılayacağım ama bunu ona şöyle söyle. Konağın sahibi her yıl bir hizmetçiye sosyal yardım yapıyor. Bu yıl o seçilmiş.” “Anlıyorum efendim. Çok iyisiniz. Ama şunu da ekle. Bu konuyu kimseyle paylaşmasın. Diğerleri kıskanabilir.” Ahmet bu planla Sibel’e yardım etmenin bir yolunu bulmuştu ama yalan söylüyordu. Bu durum onu rahatsız ediyordu. O akşam kulübede buluştuklarında Sibel çok mutluydu. “Hasan, inanılmaz bir şey oldu.” “Ne oldu?” “Ahmet Bey’in ailesi her yıl bir çalışana yardım ediyormuş. Bu yıl beni seçmişler. Annemin ameliyat parası hazır.”

Ahmet gülümsedi. “Bu harika. Çok sevindim.” “Ben de inanamıyorum. Sanki mucize.” “Demek Ahmet Bey öyle kötü biri değilmiş.” “Hayır, gerçekten iyi kalpli biriymiş.” O gün Ahmet Sibel’in yanında kalmaya karar verdi. Her akşam eski kıyafetlerini giyip dilenci kılığına girerek konağın kapısına gidiyordu ve her seferinde sadece Sibel ona yardım ediyordu. Diğer hizmetçiler onu görünce kapıyı yüzüne kapatıyor, hatta bazen küfürler savuruyorlardı.

Bir akşam Ahmet yine kapıya geldiğinde Sibel onu bekliyormuş gibiydi. “Her gün aynı saatte geliyorsunuz,” dedi Sibel gülümseyerek. “Size bir yer ayarladım.” Ahmet şaşırdı. “Nasıl yani?” “Bahçedeki kulübede kalabilirsiniz. Kimse görmez sizi.” “Ama bu çok riskli sizin için.” “Risk almaya alışığım. Hayat zaten risk dolu.” Sibel onu bahçenin ucundaki küçük kulübeye götürdü. İçeride temiz bir yatak, battaniye ve su vardı. “Burası sizin eviniz artık,” dedi Sibel. “Ama dikkatli olun. Sabah erkenden çıkın.”

Ahmet’in kalbi dolu doluydu. Neden bunu yapıyorsunuz? “Çünkü herkesin bir yuvası olmalı. Siz de insan değil misiniz?” O gece Ahmet kulübede yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Para ve güç değil, gerçek insanlık onu mutlu ediyordu. Sabah erkenden kulübeden çıkarken Sibel ona kahve ve simit getirmişti. “Günaydın. İyi uyudunuz mu?” “Çok iyi. Teşekkür ederim. Ama siz neden bu kadar erken kalktınız?” “Ben hep erken kalkarım. İş çok.”

Ahmet ona baktı. Sibel’in yüzünde yorgunluk vardı ama gözlerinde hala o sevecen ışık parlıyordu. “Sibel, ben size bir şey sormak istiyorum.” “Buyurun.” “Siz, siz hiç evlenmeyi düşündünüz mü?” Sibel duraksadı. “Düşündüm tabii ama şimdi ailem öncelik. Nasıl biri olmasını isterdiniz?” “İyi kalpli, dürüst biri olsun yeter.” Ahmet’in kalbi hızlandı. “Peki biri size aşık olsa, sizden fakir biri?” Sibel gülümsedi. “Aşk fark görmez. Kalbim onu seçerse, fakir zengin önemli değil.”

Bu sözler Ahmet’e ders gibiydi. Acaba Sibel haklı mıydı? O andan itibaren Sibel’e karşı hissettiği şeyin ne olduğunu anladı. Bu sadece hayranlık değildi. Bu aşktı. Günler geçtikçe Ahmet’in bu gizli yaşamı daha karmaşık hale geliyordu. Gündüzleri zengin Ahmet Al Raşid, akşamları ise Fakir Hasan’dı. Sibel’e Hasan adını vermiş, ona köyden geldiğini söylemişti. Bir akşam Sibel’le kulübede sohbet ederlerken Ahmet ona sordu. “Sibel, bu konakta nasıl biri çalışıyor? Ahmet Bey nasıl bir insan?”

Sibel düşündü. “Ahmet Bey iyi bir patron, adaletli. Kimseye kötü davranmaz ama çok yalnız görünüyor.” “Yalnız mı?” “Evet. Bazen gözlerinde hüzün görüyorum. Sanki mutlu değil.” “Belki de mutluluğu arayıp bulamıyordur.” “Olabilir. Ama para mutluluk getirmiyor.” “Bu konakta çalışan herkes para için burada, sevgi için değil.” “Ya siz, siz neden buradasınız?” “Ben farklıyım. Ben burada öğrenmek için de varım. İnsanları tanımak için.”

Ahmet merakla sordu. “Nasıl insanları?” “Mesela Fatma Hanım çok sert bir kadın. Ahmet Bey yokken hepimize çok kötü davranıyor ama Ahmet Bey varken melek gibi.” “Diğerleri de öyle mi?” “Çoğu öyle. İnsanlar güçlü olana yaranmaya çalışıyor ama zayıf olana acımıyor.” “Siz acıyorsunuz.” “Ben acımıyorum. Ben anlıyorum. Çünkü ben de zayıftım bir zamanlar.” Ahmet’in merakı arttı. “Nasıl zayıftınız?” “Babam öldüğünde 16 yaşındaydım. Annem hasta, iki küçük kardeşim vardı. Köyde kimse bize yardım etmedi. Yetim kızlar diye bakıyorlardı bize. Çok zor olmalı.”

“Öyleydi ama o zaman öğrendim. İnsanlar güçlü olmadığın zaman seni ezmeye çalışır. Ama ben güçlendim. Kardeşlerimi okuttum. Anneme baktım.” “Nasıl başardınız?” “Çalışarak. Günde 16 saat çalıştım. Tarlalarda, evlerde, her yerde.” Ahmet genç kadının hikayesini dinlerken gözleri doluyordu. Bu kadın gerçek bir savaşçıydı. “Peki şimdi mutlu musunuz?” “Mutluluk. Mutluluk nedir ki?” “Ben huzurluyum. Ailem sağlıklı, kardeşlerim okuyor. Bu bana yetiyor.”

Ahmet o gece köyde yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Sabah olduğunda Sibel’in annesinin ameliyat masrafını ödemeye karar vermişti ama bunu nasıl yapacağını düşünüyordu. Eğer Ahmet Al Raşid olarak parayı verirse Sibel şüphelenirdi. Ama başka türlü nasıl yardım edebilirdi? Kahvaltıda Fatma Hanım’ı çağırdı. “Fatma Hanım, Sibel’in ailevi sorunları varmış. Annesinin ameliyat olması gerekiyormuş.” “Evet efendim. Kız çok üzgün.” “Belki de köyüne döner.” “Dönmesini istemiyorum. İyi çalışıyor. Ona yardım etmek istiyorum.”

Fatma Hanım şaşırdı. “Nasıl yardım efendim?” “Ameliyat masrafını karşılayacağım ama bunu ona şöyle söyle. Konağın sahibi her yıl bir hizmetçiye sosyal yardım yapıyor. Bu yıl o seçilmiş.” “Anlıyorum efendim. Çok iyisiniz. Ama şunu da ekle. Bu konuyu kimseyle paylaşmasın. Diğerleri kıskanabilir.” Ahmet bu planla Sibel’e yardım etmenin bir yolunu bulmuştu ama yalan söylüyordu. Bu durum onu rahatsız ediyordu. O akşam kulübede buluştuklarında Sibel çok mutluydu. “Hasan, inanılmaz bir şey oldu.” “Ne oldu?” “Ahmet Bey’in ailesi her yıl bir çalışana yardım ediyormuş. Bu yıl beni seçmişler. Annemin ameliyat parası hazır.”

Ahmet gülümsedi. “Bu harika. Çok sevindim.” “Ben de inanamıyorum. Sanki mucize.” “Demek Ahmet Bey öyle kötü biri değilmiş.” “Hayır, gerçekten iyi kalpli biriymiş.” O gün Ahmet Sibel’in yanında kalmaya karar verdi. Her akşam eski kıyafetlerini giyip dilenci kılığına girerek konağın kapısına gidiyordu ve her seferinde sadece Sibel ona yardım ediyordu. Diğer hizmetçiler onu görünce kapıyı yüzüne kapatıyor, hatta bazen küfürler savuruyorlardı.

Bir akşam Ahmet yine kapıya geldiğinde Sibel onu bekliyormuş gibiydi. “Her gün aynı saatte geliyorsunuz,” dedi Sibel gülümseyerek. “Size bir yer ayarladım.” Ahmet şaşırdı. “Nasıl yani?” “Bahçedeki kulübede kalabilirsiniz. Kimse görmez sizi.” “Ama bu çok riskli sizin için.” “Risk almaya alışığım. Hayat zaten risk dolu.” Sibel onu bahçenin ucundaki küçük kulübeye götürdü. İçeride temiz bir yatak, battaniye ve su vardı. “Burası sizin eviniz artık,” dedi Sibel. “Ama dikkatli olun. Sabah erkenden çıkın.”

Ahmet’in kalbi dolu doluydu. Neden bunu yapıyorsunuz? “Çünkü herkesin bir yuvası olmalı. Siz de insan değil misiniz?” O gece Ahmet kulübede yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Para ve güç değil, gerçek insanlık onu mutlu ediyordu. Sabah erkenden kulübeden çıkarken Sibel ona kahve ve simit getirmişti. “Günaydın. İyi uyudunuz mu?” “Çok iyi. Teşekkür ederim. Ama siz neden bu kadar erken kalktınız?” “Ben hep erken kalkarım. İş çok.”

Ahmet ona baktı. Sibel’in yüzünde yorgunluk vardı ama gözlerinde hala o sevecen ışık parlıyordu. “Sibel, ben size bir şey sormak istiyorum.” “Buyurun.” “Siz, siz hiç evlenmeyi düşündünüz mü?” Sibel duraksadı. “Düşündüm tabii ama şimdi ailem öncelik. Nasıl biri olmasını isterdiniz?” “İyi kalpli, dürüst biri olsun yeter.” Ahmet’in kalbi hızlandı. “Peki biri size aşık olsa, sizden fakir biri?” Sibel gülümsedi. “Aşk fark görmez. Kalbim onu seçerse, fakir zengin önemli değil.”

Bu sözler Ahmet’e ders gibiydi. Acaba Sibel haklı mıydı? O andan itibaren Sibel’e karşı hissettiği şeyin ne olduğunu anladı. Bu sadece hayranlık değildi. Bu aşktı. Günler geçtikçe Ahmet’in bu gizli yaşamı daha karmaşık hale geliyordu. Gündüzleri zengin Ahmet Al Raşid, akşamları ise Fakir Hasan’dı. Sibel’e Hasan adını vermiş, ona köyden geldiğini söylemişti. Bir akşam Sibel’le kulübede sohbet ederlerken Ahmet ona sordu. “Sibel, bu konakta nasıl biri çalışıyor? Ahmet Bey nasıl bir insan?”

Sibel düşündü. “Ahmet Bey iyi bir patron, adaletli. Kimseye kötü davranmaz ama çok yalnız görünüyor.” “Yalnız mı?” “Evet. Bazen gözlerinde hüzün görüyorum. Sanki mutlu değil.” “Belki de mutluluğu arayıp bulamıyordur.” “Olabilir. Ama para mutluluk getirmiyor.” “Bu konakta çalışan herkes para için burada, sevgi için değil.” “Ya siz, siz neden buradasınız?” “Ben farklıyım. Ben burada öğrenmek için de varım. İnsanları tanımak için.”

Ahmet merakla sordu. “Nasıl insanları?” “Mesela Fatma Hanım çok sert bir kadın. Ahmet Bey yokken hepimize çok kötü davranıyor ama Ahmet Bey varken melek gibi.” “Diğerleri de öyle mi?” “Çoğu öyle. İnsanlar güçlü olana yaranmaya çalışıyor ama zayıf olana acımıyor.” “Siz acıyorsunuz.” “Ben acımıyorum. Ben anlıyorum. Çünkü ben de zayıftım bir zamanlar.” Ahmet’in merakı arttı. “Nasıl zayıftınız?” “Babam öldüğünde 16 yaşındaydım. Annem hasta, iki küçük kardeşim vardı. Köyde kimse bize yardım etmedi. Yetim kızlar diye bakıyorlardı bize. Çok zor olmalı.”

“Öyleydi ama o zaman öğrendim. İnsanlar güçlü olmadığın zaman seni ezmeye çalışır. Ama ben güçlendim. Kardeşlerimi okuttum. Anneme baktım.” “Nasıl başardınız?” “Çalışarak. Günde 16 saat çalıştım. Tarlalarda, evlerde, her yerde.” Ahmet genç kadının hikayesini dinlerken gözleri doluyordu. Bu kadın gerçek bir savaşçıydı. “Peki şimdi mutlu musunuz?” “Mutluluk. Mutluluk nedir ki?” “Ben huzurluyum. Ailem sağlıklı, kardeşlerim okuyor. Bu bana yetiyor.”

Ahmet o gece köyde yattığında hayatında hiç hissetmediği bir huzur duydu. Sabah olduğunda Sibel’in annesinin ameliyat masrafını ödemeye karar vermişti ama bunu nasıl yapacağını düşünüyordu. Eğer Ahmet Al Raşid olarak parayı verirse Sibel şüphelenirdi. Ama başka türlü nasıl yardım edebilirdi? Kahvaltıda Fatma Hanım’ı çağırdı. “Fatma Hanım, Sibel’in ailevi sorunları varmış. Annesinin ameliyat olması gerekiyormuş.” “Evet efendim. Kız çok üzgün.” “Belki de köyüne döner.” “Dönmesini istemiyorum. İyi çalışıyor. Ona yardım etmek istiyorum.”

Fatma Hanım şaşırdı. “Nasıl yardım efendim?” “Ameliyat masrafını karşılayacağım ama bunu ona şöyle söyle. Konağın sahibi her yıl bir hizmetçiye sosyal yardım yapıyor. Bu yıl o seçilmiş.” “Anlıyorum efendim. Çok iyisiniz. Ama şunu da ekle. Bu konuyu kimseyle paylaşmasın. Diğerleri kıskanabilir.” Ahmet bu planla Sibel’e yardım etmenin bir yolunu bulmuştu ama yalan söylüyordu. Bu durum onu rahatsız ediyordu. O akşam kulübede buluştuklarında Sibel çok mutluydu. “Hasan, inanılmaz bir şey oldu.” “Ne oldu?” “Ahmet Bey’in ailesi her yıl bir çalışana yardım ediyormuş. Bu yıl beni seçmişler. Annemin ameliyat parası hazır.”

Ahmet gülümsedi. “Bu harika. Çok sevindim.” “Ben de inanamıyorum. Sanki mucize.” “Demek Ahmet Bey öyle kötü biri değilmiş.” “Hayır, gerçekten iyi kalpli biriym

.
Videoyu izleyin: