“BANA YİYECEK VERİRSENİZ YARDIM EDEBİLİRİM!” – DİLENCİ ÇOCUĞU AŞAĞILADILAR, GERÇEK ORTAYA ÇIKAN…

.
.

Motor Sesleri Kanımda: Kerem’in Hikayesi

Soğuk bir İstanbul sabahıydı. Şişli’deki eski bir oto tamirhanesinin önünde, yırtık kıyafetleri ve çıplak ayaklarıyla 10 yaşındaki Kerem duruyordu. Gözlerinde, yaşından çok daha büyük birinin acısı vardı. Karnı iki gündür açtı. Belki bugün şansım döner diye düşündü. Tamirhanenin camından içeriye baktığında beş adamın çalıştığını gördü. Ortada ise siyah, lüks bir araba duruyordu. Kerem içgüdüleriyle o arabada bir sorun olduğunu anladı ve cesaretini toplayarak kapıyı itti.

İçeriye girdiğinde kimse onu fark etmedi. Sonra ortadaki adam başını kaldırıp “Hey küçük, burası oyun yeri değil! Defol git!” diye bağırdı. Diğer mekanikler de işlerini bırakıp Kerem’e baktı. Kerem korksa da bir adım daha attı. “Size yardım edebilirim. Bana biraz yemek verirseniz…” dedi titreyen sesiyle. Tamirhane kahkahalarla doldu. En yaşlı mekanik Murat Usta alayla yaklaştı: “Sen mi yardım edeceksin? Sen daha masaya bile yetişemezsin, küçük dilenci!”

Kerem yere baktı ama gitmedi. Açlık onurunu ezmişti. “Lütfen, sadece biraz ekmek. O arabada sorun var, değil mi?” dedi. Murat Usta şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. “Neymiş bakalım sorun?” dedi. Diğer mekanikler gülerken Kerem arabaya yaklaştı. Tamirhanenin tek kadın ustası Ayşe araya girdi: “Bırak çocuğu Murat, üç gündür arabayı çözemedik zaten.” Murat homurdandı ama geri çekildi.

Kerem arabaya yaklaştı, gözlerini kapatıp motorun sesini dinledi. Sonra aniden gözlerini açtı: “Yakıt enjektörü tıkalı, ateşleme bobini arızalı ama asıl sorun timing kayışında. Kayış gevşek, dişliler düzgün oturmuyor.” Herkes şaşkınlıkla birbirine baktı. Murat Usta alayla “Timing kayışını dün değiştirdik.” dedi. Kerem “Kontrol etmediniz mi? Bakın göstereyim.” dedi. Ayşe kaputu açtı. Kerem elleriyle kayışın gevşek ve dişlinin yanlış hizalandığını gösterdi. Murat Usta motorun üstüne eğildi, gözleri büyüdü. Kerem’in dediği gibi, sorun tam buydu.

Ayşe ona öğle yemeği verdi. Kerem aç gözlerle yemeğini yerken Ayşe onun hikayesini merak etti. “Nerede yaşıyorsun Kerem?” diye sordu. Kerem utana sıkıla “Bazen otobüs durağında, bazen parklarda.” dedi. “Ailen yok mu?” diye sordu Ayşe. Kerem başını eğdi, “Artık yok.” dedi. Ayşe daha fazla soru sormadı. Kerem’in bir hikayesi vardı, ama şimdi anlatmak istemiyordu.

Ertesi sabah Kerem tamirhanenin önünde bekliyordu. Ayşe ona kahvaltı hazırladı. Kerem sabahları tamirhaneye erken geliyor, Ayşe’nin hazırladığı kahvaltıyı yiyor, ardından çalışmaya başlıyordu. Küçük elleri en dar yerlere rahatlıkla ulaşıyor, motorların en karmaşık parçalarını anlayabiliyordu. En şaşırtıcı olanı ise motorları sadece dinleyerek teşhis koyabilmesiydi.

Bir gün tamirhaneye lüks bir Mercedes getiren bir iş adamı özellikle Kerem’i sordu. “Arabamda bir ses var, kimse bulamadı. Bir de o baksın.” dedi. Kerem arabayı dinledi, “Egzoz manifoldunda çatlak var, yakıt pompası değişmeli.” dedi. Murat Usta kontrol etti, Kerem haklıydı. İş adamı şaşkınlıkla “Bu inanılmaz!” dedi.

Kerem’in ünü yayıldı. Tamirhane müşterileri artık özellikle onu istiyordu. Kerem aldığı harçlıkların çoğunu yaşlı bir çiftle paylaşıyordu. Bir gün Ahmet Demir adlı zengin bir iş adamı lüks Range Rover’ını getirdi. “Hiçbir servis bulamadı, bakalım sen ne yapacaksın?” dedi. Kerem arabayı dinledi, “Kardan mili balansı bozulmuş, sol arka diferansiyel dişlilerinde aşınma var.” dedi. Servis kontrol etti, Kerem yine haklıydı.

Ahmet Demir ona eğitim ve iş teklif etti. Kerem başta tamirhaneden ayrılmak istemedi, Ayşe’ye çok bağlanmıştı. Ayşe ona “Burası senin evin, ben seni kendi oğlum gibi seviyorum.” dedi. Kerem’in gözleri doldu. Artık bir ailesi vardı.

Kerem’in hikayesi gazetelere çıktı. Motor dehası çocuk tüm Türkiye’de konuşuluyordu. Ama bu şöhretin yanında kıskançlık ve dedikodular da arttı. Tamirhanedeki Murat Usta, Kerem’in başarısını hazmedemiyor, onu küçümsemeye devam ediyordu. Bir gün Murat Usta Kerem’in babasının aslında ünlü bir yarış pilotu olduğunu ortaya çıkardı. Herkes şok oldu. Kerem utandı ama Ayşe ve Ahmet Bey ona destek oldu.

Bir gün babasının eski mekaniklerinden Osman Yılmaz tamirhaneye geldi. Kerem’e babasının ona bıraktığı bir mektup ve anahtar verdi. Mektupta “Motor sesleri senin kanında var oğlum. Benden bile daha iyisin. Sana bıraktığım anahtar eski garajımızın anahtarı. Orada sana bir şey bıraktım.” yazıyordu.

Kerem babasının eski garajına gitti. İçeride tozlu bir branda altında babasının yarış arabasını buldu. Yanında bir paket, içinde babasının yarış eldiveni ve kaskı vardı. Kerem’in gözleri doldu. Babasının mirasını bulmuştu.

Kerem tamirhaneye döndü, babasının arabasını tamir etmeye başladı. Yanında sokak çocukları vardı. Onlara mekanik öğretiyor, bir meslek kazandırıyordu. Hayali, sokak çocukları için bir mekanik okulu açmaktı. Ahmet Bey ona destek sözü verdi.

Aylar geçti. Kerem babasının arabasını tamir etti. Bir yarış pistinde, babasının anısına düzenlenen törende arabayı piste çıkardı. Binlerce kişi onu alkışladı. Mikrofonu eline aldığında “Babam bana motor sesleri senin kanında var oğlum derdi. Şimdi biliyorum ki kanımda sadece motor sesleri değil, hayallerime inanma cesareti ve başkalarına yardım etme arzusu da var.” dedi.

O gün Kerem anladı ki geçmişinden utanmasına gerek yoktu. O sadece bir sokak çocuğu değildi. O, Fikret Aydın’ın oğluydu ve kendi yolunu çiziyordu. Babasının mirası sadece bir araba değil, umut ve ilhamdı. Kerem artık kendi hikayesini yazıyordu ve başkalarına umut oluyordu.

Son

.