Bekar Anne Oğlunu Randevuya Getirdiği İçin Özür Diledi… Adam Gülümsedi Ve Dedi Ki…

.
.

İstanbul’un Kartal ilçesindeki iki odalı küçük daire, Ayşe’nin etrafında kafes gibi sıkışıyordu. Saat 18:30’du ve randevu Bebek Parkı’nda 19:00’daydı. Mehmet, 6 yaşındaki oğlu, eski kanepede oturmuş ona büyük kahverengi gözleriyle bakıyordu. Bu gözler, onu hep babasını hatırlatıyordu. Babasını, Ayşe’nin hamile olduğunu öğrendiğinde terk eden adamı.

Ayşe, çatlak aynadaki yansımasına baktı. 28 yaşında ama sanki bütün bir hayat yaşamış gibiydi. Yüzü güzeldi ama yorgunluk, gözlerinin altındaki gölgelerde, omuzlarının düşüklüğünde, aceleye getirilmiş ve güvensiz hareketlerinde okunuyordu. Emin, önündeki bir giyim mağazasında satış danışmanı olarak çalışıyordu. Mesai uzatıyor, yaşam mücadelesi veren bir maaşla geçiniyordu.

Telefon çaldı. 3. kattaki komşusuydu. Ayşe, “Kusura bakma, bu akşam Mehmet’e bakamam. Annem hastalandı, acil hastaneye gitmem lazım,” dedi. Kalbi bir anlığına durdu. 2 buçuk yıldır ilk randevu. İlk kez tanışma uygulamasından biriyle tanışmayı kabul etmişti. Kerem, farklı görünüyordu. Sohbetlerinde sakin, anlayışlı, olgundu. 35 yaşındaydı ve mimar olarak çalışıyordu. Dedelerinden miras kalan evi yenilediğinden, şehirde yürüyüşlerinden, okuduğu kitaplardan bahsediyordu.

Mehmet’e baktı. Çocuk sessizce tereyağlı bir dilim ekmek yiyor. Mavi süper kahramanlı pijamasıyla. Spor ayakkabıları burun kısmından yırtıktı ve Ayşe, maaş gününe kadar yenisini alamayacağını biliyordu. Mehmet canım diye başladı sesi titreyerek. “Anne, biraz dışarı çıkmam lazım. Benimle birlikte yürüyüşe gelmek ister misin?” Çocuk başını kaldırdı. Gözlerinde, onun yaşında olmaması gereken bir hüzün vardı; hayal kırıklıklarına, değişen planlara, yetişkin dünyasının tutulmayan vaatlerine alışkındı.

“Nereye gidiyoruz, anne?” Ayşe, boğazının düğümlendiğini hissetti. Ona gerçeği söyleyemezdi. Bir randevuya gittiğini, yaşamını değiştirecek birini tanımayı umduğunu, arkadaşlık ve sevgi için çaresizce sustuğunu, bu akşamın belki son mutluluk şansını temsil ettiğini söyleyemezdi. Parka sevgilim, parka, siyah montunu, sahip olduğu en güzelini aldı ve Mehmet’i kalın paltosuyla sardı.

Dışarıda İstanbul Şubatı soğuk ve acımasızdı. Rüzgar ince giysilerinin arasından kesiyordu ve Ayşe’nin elleri yırtık eldivenlerinin içinde donuyordu. Bebek giden 25T otobüsünde aklından Kerem’e söyleyeceği özürleri geçiriyordu. “Üzgünüm, aile acil durumu oldu. Ona bakacak kimseyi bulamadım.” Her özür, onu daha küçük, daha önemsiz, daha yalnız hissettiriyordu. Mehmet yanına büzülmüş, başını onun omzuna dayamış uyuya kalmıştı. Sıcak nefesi montunu hafifçe titretiyordu. Ayşe ona bakıyor ve gözlerinin yaşlarla dolduğunu hissediyordu. Bu çocuk, onun için her şeydi ama bazen yeterli olmadığını hissediyordu. Desteğe, sevgiye, zorlu günlerin yükünü paylaşacak birine ihtiyacı vardı.

Otobüs Bebek’te durdu. Dışarıda park sarımsı sokak lambalarıyla aydınlanmış, Boğaz karanlıkta siyah bir ayna gibi uzanıyordu. Ayşe, Mehmet’i nazikçe uyandırdı. “Vardık canım.” Adımları donmuş patikada çatırdıyordu. Ayşe, gözleriyle Kerem’i arıyor, kalbi delice çarpıyordu. Sonunda onu parkın ortasındaki heykelin yanında gördü. Tam buluşmayı kararlaştırdıkları yerde. Fotoğraflarda göründüğünden daha uzundu. Lacivert mont giymiş ve telefonuna bakıyordu. Çocukla yaklaştığını gördüğünde Kerem, başını kaldırdı. Bir an için zaman durdu.

Ayşe, ondan 3 metre uzakta durdu. Mehmet’in elini tutarak sonsuza dek özür dileyip gitmeye hazırdı. Kerem, Ayşe’ye sonsuza dek sürecekmiş gibi gelen 3 saniye boyunca baktı. Gözleri onun gözlerini aradı. Sonra annesinin bacağının arkasına utangaç saklanmış olan çocuğa kaydı. Ayşe, ağzının kuruduğunu ve kalbinin o kadar hızlı çarptığını hissetti ki parkın sessizliğinde duyulduğundan emindi. “Kerem, kusura bakma,” diye özür dilemeye başladı ama sözleri boğazında düğümlendiğinde yüzünde olan şeyi gördü. Bir gülümseme. Nezaket ya da zoraki değil, gerçek sıcak, bütün bakışını aydınlatan bir gülümseme.

Kerem, hafifçe Mehmet’e doğru eğildi ve elini uzattı. “İyi akşamlar küçük beyefendi. Ben Kerem. Senin adın ne?” Mehmet, onu büyük kahverengi gözleriyle süzdü. Sonra izin istercesine annesine baktı. Ayşe, şok halindeydi. Her şeyi bekliyordu. Ani ayrılışını, sitem etmesini, mahvolmuş bir akşamı, bunu beklemiyordu. Mehmet, “Ben Mehmet,” diye fısıldadı. Çocuk, annesinin bacağının arkasından yavaşça çıkarak. “Güzel bir çocuk için güzel bir isim,” dedi Kerem samimiyetle. “Parkı seviyor musun?” Çocuk utangaçta başını salladı.

Kerem, ayağa kalktı ve Ayşe’ye baktı. Gözlerinde öfke ya da hayal kırıklığı yoktu. Çok daha derin bir şey vardı. Anlayış. Ayşe, nefesinin durduğunu hissetti. “Çünkü ben de fazla hisseden o çocuktum,” dedi basitçe. “Çünkü tek başına savaşan bir annenin nasıl göründüğünü gördüm. Çünkü beni kandırmadın. Bir özür uydurabilir. Onu birinin bakımına bırakabilirdin ama onunla geldin. Bu kim olduğun hakkında çok şey söylüyor.”

Ayşe, fark etmeden yanakları boyunca gözyaşlarının aktığını hissetti. Üzüntüden değil, rahatlamadan, minnettarlıktan, umuttan gelen gözyaşlarıydı. “Ben,” diye başladı ama Kerem elini nazikçe kaldırdı. “Şimdi bana hiçbir şey söylemene gerek yok. Bu akşamın tadını çıkaralım. Sıcak çikolatanın, Mehmet’in eşliğinin gerisi kendiliğinden gelir.”

Mehmet, Kerem’in kolunu çekti ve göle işaret etti. “Bak, ördekler var.” “Haklısın. Onları daha yakından görmek ister misin?” diye sordu Kerem ve cevap beklemeden göl kıyısına doğru yürümeye başladı. Mehmet’le kış hakkında, ördekler hakkında, çocuğu güldüren şeyler hakkında konuşarak Ayşe, onları uzaktan izliyordu. Kalbinin uzun zamandır hissetmediği bir sıcaklıkla dolduğunu hissederek. Kerem, numara yapmıyordu. Etkilemeye çalışmıyordu. Sadece çocuğuyla doğaldı. Onu dinliyor, sorularına ciddi ciddi cevap veriyor, bir yük olarak değil, bir insan olarak davranıyordu.

10 dakika sonra Mehmet, çoktan Kerem’e en sevdiği çizgi filmlerden ve büyüdüğünde pilot olmak istediğinden bahsediyordu. Kerem dikkatle dinliyordu, çocuğun kendini önemli hissetmesini sağlayan zeki gözlemler yapıyor ve akıllı sorular soruyordu. Perşembe akşamı Mehmet uyuduktan sonra Ayşe ve Kerem kanepe’de oturmuş çay içiyorlardı. Dışarı hafifçe kar yağıyor, daire uzun zamandır hissetmediği bir sıcaklıkla doluyordu.

“Kerem!” dedi Ayşe alçak sesle elindeki bardağa bakarak, “Sana bir şey sorabilir miyim?” “Her şeyi,” diye cevapladı. Ama Ayşe omuzlarının gerildiğini fark etti. “Neden bu kadar doğalsın? Yani takdir etmiyorum demek değil ama senin için çok doğal görünüyor.” Kerem, uzun süre sessiz kaldı. Ayşe ona baktı ve gözlerinde eski derin saklamaya çalıştığı bir acı gördü. “Çünkü bir oğlum vardı,” dedi sonunda sesi neredeyse fısıldayarak. Ayşe, nefesinin durduğunu hissetti. “Vardı mı? Adı Denizdi. Şimdi 8 yaşında olurdu.” Kerem, elini saçından geçirdi. Duygulu olduğunda yaptığı alışılagelmiş hareket. “Eski eşim Selin, 27 yaşında hamile kaldığında dünyanın en mutlu adamıydım. Odasını yenilemeye başladım. İyi bir baba olma hakkında kitaplar okumaya başladım. Onu büyürken izlemeyi hayal ediyordum.”

Ayşe, nefes almaya cesaret edemiyordu. Kerem, “Deniz 7 ayda erken doğdu,” diye devam etti. “Üç gün yaşadı. Onu kucağımda tuttuğum, ona şarkı söylediğim, mucizelerin gerçekten var olduğunu umduğum üç gün.” Gözyaşları, fark etmeden Ayşe’nin yanaklarından akmaya başladı. Kerem’e döndü ve onun gözlerinin de yaşlarla dolduğunu gördü. Sonra Selin dayanamadı. Acı, onu mahvetti. İkimizi de aslında iki yıl onarılamayan şeyi onarmaya çalıştık. Sonra o, kız kardeşinin yanına Almanya’ya taşındı. Boşanma 3 yıl önce kesinleşti.

Kerem, “Ben de seni seviyorum,” dedi. “Ama bu kadar hızlı, gerçek bir düğün olmadan, olmadan.” Ayşe, ona uzun uzun baktı. “Kerem, sadece çocuğumu kurtarmak için benimle evlenmeni isteyemem.” “Feda etmiyorum,” diye gülümsedi gözyaşları arasından. “Onu kurtarıyorum. Çünkü artık siz benim hayatımsınız.” Yan odadan Mehmet’in uykulu sesi geldi. Çocuk, mutfak kapısında belirmişti ve onları dinliyordu. Yüzünde yaşı için çok olgun bir ifade vardı.

Kerem, “Ayşe,” diye fısıldadı. “Mehmet’in babasının yerini almaya çalışmadığımı bilmeni istiyorum. Sadece sonsuza dek ikinizin yanında olacak adam olmak istiyorum. Ama ikisi de bu mükemmel akşamın kalplerini tekrar sınıyacak bir haberle kesintiye uğramak üzere olduğunu bilmiyordu. Kapı zili 23:30’da ısrarla çaldı. Ayşe ve Kerem, birbirlerine şaşkınlıkla baktılar. Bu saatte kim olabilirdi? Ayşe, kanepeden kalktı. Kalbi içgüdüsel olarak hızla çarpmaya başladı. Gece yarısından sonra gelen hiçbir şey iyi değildi. Kapı deliğinden baktığında, tanıdık bir siluet gördü. Emre, Mehmet’in babası, hamile olduğunu öğrendiğinde onu terk eden, sorumluluklara hazır olmadığını söyleyerek 7 yıl önce ayrılan adam kim?

“Bu, bu Mehmet’in babası,” diye sordu Kerem yanına yaklaşarak. Sesi sakindi ama Ayşe, onun gerilimini hissediyordu. “Emre, burada ne istiyorsun?” diye sormayı başardı. Gözlerini ona çevirdi. Sonra arkasındaki Kerem’i fark etti. Dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi. “Görüyorum ki problemlerimle ilgilenmek için başka birini bulmuşsun,” dedi kışkırtıcı bir tonla. “Sen kimsin?” diye sordu Kerem, öne çıkarak. Sesi sakindi ama Ayşe, onun gerilimini hissediyordu. “Ben bu çocuğun gerçek babasıyım.” diye kibirle cevapladı Emre. “Peki sen Kerem ve sen ailenin terk eden adamsın.” diye Kerem göz kırpmadan karşılık verdi.

Emre güldü. “Aile mi? Ben hiçbir aileyi terk etmedim. Üstlenmeye hazır olmadığım bir yükten ayrıldım. Ama şimdi işler değişti.” Ayşe, midesi bulandığını hissetti. “Ne demek istiyorsun?” Emre, “Oğlumu almaya geldim,” dedi basitçe. “Artık istikrarlı bir finansal durumum var. Büyük bir evim, organize bir hayatım. Mehmet’e sen asla veremeyeceğin şeyleri sunabilirim.” Hayır!” diye bağırdı Ayşe. Sonra Mehmet’i uyandırabileceğini fark ederek elini ağzına götürdü. “Bunu yapamazsın. Onu hiç istemedin.”

İnsanlar değişir Ayşe. Artık 34 yaşındayım. Lüks arabalarla başarılı bir işim var. Ama daha da önemli, Emre’nin asla sahip olamayacağı bir şeyim var. Senin ve Mehmet’in sevgisi.” Ne demek istiyorsun? Kerem ona baktı ve hiç görmediği bir kararlılık gördü. “Beni al, evlenelim.” “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti. Kerem, onu nazikçe öptü. Sonra Mehmet’i kucakladı ve “Artık gerçek bir aileyiz,” diye çocuğa fısıldadı.

Sonraki dört gün boyunca Kerem, acil durumdan dolayı bütün eşyalarını Ayşe’nin küçük dairesine taşıdı. Büyük evinde kalmalarını isteme konusunda ısrarcı olmadı. “Ev, sizin olduğunuz yerdir,” demişti. Perşembe sabahı mahkemede atmosfer gergindi. Emre, pahalı avukatıyla beraber kusursuz giyinmiş geldi. Ayşe ve Kerem’in el ele girmesini aralarında Mehmet’le gördüğünde alaycı bir şekilde güldü. “Yeni alyanslar gerçekleri değiştirmez,” diye avukatına fısıldadı.

Duruşma tam 10 yıl başladı. Hakim, yaklaşık 50 yaşlarında keskin bakışlı bir kadındı. Dosyaları dikkatle inceliyordu. Emre’nin avukatı ilk savunmayı yaptı. “Sayın Hakim, müvekkilim küçüğün biyolojik babası, istikrarlı finansal durumu olan, lüks araba işinde başarılı bir iş sahibi. Çocuğa özel eğitim, yurt dışı seyahatleri güvenli bir gelecek sunabilir.” Sonra Ayşe’ye soğuk bir gülümsemeyle döndü. “Çocuğun annesi asgari ücretle çalışan bir satış danışmanı, iki odalı küçük bir dairede yaşıyor. Açıkça çaresizlikten sadece hafta tanıdığı bir adamla aceleyle evlendi.” Ayşe, midesi bulandığını hissetti. Doğruydu. Her şey hesaplanmıştı. Acele sahte görünüyordu. Ama sonra Kerem’in tavsiye ettiği avukat konuşmaya başladı.

“Sayın hakim, gerçekleri sunmama izin verin. Emre Yılmaz, bu kadını hamile olduğunu öğrendiğinde 7 yıl önce terk etti. Hiçbir zaman nafaka ödemedi. Çocuğunu 3 yıldır görmedi. Şimdi baba sevgisinden değil, kibirden ve belki de hayatını yeniden kuran bir kadına zarar verme arzusundan geliyor.” Hakim, Emre’ye baktı. “Emre Bey, neden son yıl çocuğunuzla iletişim kurmadınız?” Emre, ilk kez tereddüt eder gibi göründü. “İşlerimle meşguldüm sayın hakim ama şimdi sorumluluklarımı üstlenmeye hazırım.”

“Peki bu ani değişikliğin tetikleyici faktörü neydi?” diye sordu hakim, Emre için hiç de iyi şeyler öngörmeyen bir tonla. O anda Emre’nin avukatı bir fotoğraf kaldırdı. “Sayın Hakim, hanımın istikrarsız bir ilişkide olduğuna dair kanıtlarımız var. Bu adam,” Kerem’i gösterdi. “Problemli bir psikolojik geçmişi var. Kendi çocuğunu kaybettikten sonra ağır depresyon için tedavi gördü.”

Ayşe, dünyanın durduğunu hissetti. Kerem, soldu ama hiçbir şey söylemedi. Ayrıca, “Düğünler evliliği yapmaz, aşk yapar. Ve ben seni ve Mehmet’i birisini sevebileceğimi sandığımdan daha çok seviyorum.” Ayşe, gözyaşları fark etmeden yanaklarından akmaya başladı. “Beni al, evlenelim,” dedi Kerem, “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.”

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti.

Kerem, onu nazikçe öptü. Sonra Mehmet’i kucakladı ve “Artık gerçek bir aileyiz,” diye çocuğa fısıldadı. Sonraki dört gün boyunca Kerem, acil durumdan dolayı bütün eşyalarını Ayşe’nin küçük dairesine taşıdı. Büyük evinde kalmalarını isteme konusunda ısrarcı olmadı. “Ev, sizin olduğunuz yerdir,” demişti. Perşembe sabahı mahkemede atmosfer gergindi. Emre, pahalı avukatıyla beraber kusursuz giyinmiş geldi. Ayşe ve Kerem’in el ele girmesini aralarında Mehmet’le gördüğünde alaycı bir şekilde güldü. “Yeni alyanslar gerçekleri değiştirmez,” diye avukatına fısıldadı.

Duruşma tam 10 yıl başladı. Hakim, yaklaşık 50 yaşlarında keskin bakışlı bir kadındı. Dosyaları dikkatle inceliyordu. Emre’nin avukatı ilk savunmayı yaptı. “Sayın Hakim, müvekkilim küçüğün biyolojik babası, istikrarlı finansal durumu olan, lüks araba işinde başarılı bir iş sahibi. Çocuğa özel eğitim, yurt dışı seyahatleri güvenli bir gelecek sunabilir.” Sonra Ayşe’ye soğuk bir gülümsemeyle döndü. “Çocuğun annesi asgari ücretle çalışan bir satış danışmanı, iki odalı küçük bir dairede yaşıyor. Açıkça çaresizlikten sadece hafta tanıdığı bir adamla aceleyle evlendi.”

Ayşe, midesi bulandığını hissetti. Doğruydu. Her şey hesaplanmıştı. Acele sahte görünüyordu. Ama sonra Kerem’in tavsiye ettiği avukat konuşmaya başladı. “Sayın hakim, gerçekleri sunmama izin verin. Emre Yılmaz, bu kadını hamile olduğunu öğrendiğinde 7 yıl önce terk etti. Hiçbir zaman nafaka ödemedi. Çocuğunu 3 yıldır görmedi. Şimdi baba sevgisinden değil, kibirden ve belki de hayatını yeniden kuran bir kadına zarar verme arzusundan geliyor.”

Hakim, Emre’ye baktı. “Emre Bey, neden son yıl çocuğunuzla iletişim kurmadınız?” Emre, ilk kez tereddüt eder gibi göründü. “İşlerimle meşguldüm sayın hakim ama şimdi sorumluluklarımı üstlenmeye hazırım.” “Peki bu ani değişikliğin tetikleyici faktörü neydi?” diye sordu hakim, Emre için hiç de iyi şeyler öngörmeyen bir tonla. O anda Emre’nin avukatı bir fotoğraf kaldırdı. “Sayın Hakim, hanımın istikrarsız bir ilişkide olduğuna dair kanıtlarımız var. Bu adam,” Kerem’i gösterdi. “Problemli bir psikolojik geçmişi var. Kendi çocuğunu kaybettikten sonra ağır depresyon için tedavi gördü.”

Ayşe, dünyanın durduğunu hissetti. Kerem, soldu ama hiçbir şey söylemedi. Ayrıca, “Düğünler evliliği yapmaz, aşk yapar. Ve ben seni ve Mehmet’i birisini sevebileceğimi sandığımdan daha çok seviyorum.” Ayşe, gözyaşları fark etmeden yanaklarından akmaya başladı. “Beni al, evlenelim,” dedi Kerem, “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.”

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti.

Kerem, onu nazikçe öptü. Sonra Mehmet’i kucakladı ve “Artık gerçek bir aileyiz,” diye çocuğa fısıldadı. Sonraki dört gün boyunca Kerem, acil durumdan dolayı bütün eşyalarını Ayşe’nin küçük dairesine taşıdı. Büyük evinde kalmalarını isteme konusunda ısrarcı olmadı. “Ev, sizin olduğunuz yerdir,” demişti. Perşembe sabahı mahkemede atmosfer gergindi. Emre, pahalı avukatıyla beraber kusursuz giyinmiş geldi. Ayşe ve Kerem’in el ele girmesini aralarında Mehmet’le gördüğünde alaycı bir şekilde güldü. “Yeni alyanslar gerçekleri değiştirmez,” diye avukatına fısıldadı.

Duruşma tam 10 yıl başladı. Hakim, yaklaşık 50 yaşlarında keskin bakışlı bir kadındı. Dosyaları dikkatle inceliyordu. Emre’nin avukatı ilk savunmayı yaptı. “Sayın Hakim, müvekkilim küçüğün biyolojik babası, istikrarlı finansal durumu olan, lüks araba işinde başarılı bir iş sahibi. Çocuğa özel eğitim, yurt dışı seyahatleri güvenli bir gelecek sunabilir.” Sonra Ayşe’ye soğuk bir gülümsemeyle döndü. “Çocuğun annesi asgari ücretle çalışan bir satış danışmanı, iki odalı küçük bir dairede yaşıyor. Açıkça çaresizlikten sadece hafta tanıdığı bir adamla aceleyle evlendi.”

Ayşe, midesi bulandığını hissetti. Doğruydu. Her şey hesaplanmıştı. Acele sahte görünüyordu. Ama sonra Kerem’in tavsiye ettiği avukat konuşmaya başladı. “Sayın hakim, gerçekleri sunmama izin verin. Emre Yılmaz, bu kadını hamile olduğunu öğrendiğinde 7 yıl önce terk etti. Hiçbir zaman nafaka ödemedi. Çocuğunu 3 yıldır görmedi. Şimdi baba sevgisinden değil, kibirden ve belki de hayatını yeniden kuran bir kadına zarar verme arzusundan geliyor.”

Hakim, Emre’ye baktı. “Emre Bey, neden son yıl çocuğunuzla iletişim kurmadınız?” Emre, ilk kez tereddüt eder gibi göründü. “İşlerimle meşguldüm sayın hakim ama şimdi sorumluluklarımı üstlenmeye hazırım.” “Peki bu ani değişikliğin tetikleyici faktörü neydi?” diye sordu hakim, Emre için hiç de iyi şeyler öngörmeyen bir tonla. O anda Emre’nin avukatı bir fotoğraf kaldırdı. “Sayın Hakim, hanımın istikrarsız bir ilişkide olduğuna dair kanıtlarımız var. Bu adam,” Kerem’i gösterdi. “Problemli bir psikolojik geçmişi var. Kendi çocuğunu kaybettikten sonra ağır depresyon için tedavi gördü.”

Ayşe, dünyanın durduğunu hissetti. Kerem, soldu ama hiçbir şey söylemedi. Ayrıca, “Düğünler evliliği yapmaz, aşk yapar. Ve ben seni ve Mehmet’i birisini sevebileceğimi sandığımdan daha çok seviyorum.” Ayşe, gözyaşları fark etmeden yanaklarından akmaya başladı. “Beni al, evlenelim,” dedi Kerem, “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.”

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti.

Kerem, onu nazikçe öptü. Sonra Mehmet’i kucakladı ve “Artık gerçek bir aileyiz,” diye çocuğa fısıldadı. Sonraki dört gün boyunca Kerem, acil durumdan dolayı bütün eşyalarını Ayşe’nin küçük dairesine taşıdı. Büyük evinde kalmalarını isteme konusunda ısrarcı olmadı. “Ev, sizin olduğunuz yerdir,” demişti. Perşembe sabahı mahkemede atmosfer gergindi. Emre, pahalı avukatıyla beraber kusursuz giyinmiş geldi. Ayşe ve Kerem’in el ele girmesini aralarında Mehmet’le gördüğünde alaycı bir şekilde güldü. “Yeni alyanslar gerçekleri değiştirmez,” diye avukatına fısıldadı.

Duruşma tam 10 yıl başladı. Hakim, yaklaşık 50 yaşlarında keskin bakışlı bir kadındı. Dosyaları dikkatle inceliyordu. Emre’nin avukatı ilk savunmayı yaptı. “Sayın Hakim, müvekkilim küçüğün biyolojik babası, istikrarlı finansal durumu olan, lüks araba işinde başarılı bir iş sahibi. Çocuğa özel eğitim, yurt dışı seyahatleri güvenli bir gelecek sunabilir.” Sonra Ayşe’ye soğuk bir gülümsemeyle döndü. “Çocuğun annesi asgari ücretle çalışan bir satış danışmanı, iki odalı küçük bir dairede yaşıyor. Açıkça çaresizlikten sadece hafta tanıdığı bir adamla aceleyle evlendi.”

Ayşe, midesi bulandığını hissetti. Doğruydu. Her şey hesaplanmıştı. Acele sahte görünüyordu. Ama sonra Kerem’in tavsiye ettiği avukat konuşmaya başladı. “Sayın hakim, gerçekleri sunmama izin verin. Emre Yılmaz, bu kadını hamile olduğunu öğrendiğinde 7 yıl önce terk etti. Hiçbir zaman nafaka ödemedi. Çocuğunu 3 yıldır görmedi. Şimdi baba sevgisinden değil, kibirden ve belki de hayatını yeniden kuran bir kadına zarar verme arzusundan geliyor.”

Hakim, Emre’ye baktı. “Emre Bey, neden son yıl çocuğunuzla iletişim kurmadınız?” Emre, ilk kez tereddüt eder gibi göründü. “İşlerimle meşguldüm sayın hakim ama şimdi sorumluluklarımı üstlenmeye hazırım.” “Peki bu ani değişikliğin tetikleyici faktörü neydi?” diye sordu hakim, Emre için hiç de iyi şeyler öngörmeyen bir tonla. O anda Emre’nin avukatı bir fotoğraf kaldırdı. “Sayın Hakim, hanımın istikrarsız bir ilişkide olduğuna dair kanıtlarımız var. Bu adam,” Kerem’i gösterdi. “Problemli bir psikolojik geçmişi var. Kendi çocuğunu kaybettikten sonra ağır depresyon için tedavi gördü.”

Ayşe, dünyanın durduğunu hissetti. Kerem, soldu ama hiçbir şey söylemedi. Ayrıca, “Düğünler evliliği yapmaz, aşk yapar. Ve ben seni ve Mehmet’i birisini sevebileceğimi sandığımdan daha çok seviyorum.” Ayşe, gözyaşları fark etmeden yanaklarından akmaya başladı. “Beni al, evlenelim,” dedi Kerem, “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.”

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti.

Kerem, onu nazikçe öptü. Sonra Mehmet’i kucakladı ve “Artık gerçek bir aileyiz,” diye çocuğa fısıldadı. Sonraki dört gün boyunca Kerem, acil durumdan dolayı bütün eşyalarını Ayşe’nin küçük dairesine taşıdı. Büyük evinde kalmalarını isteme konusunda ısrarcı olmadı. “Ev, sizin olduğunuz yerdir,” demişti. Perşembe sabahı mahkemede atmosfer gergindi. Emre, pahalı avukatıyla beraber kusursuz giyinmiş geldi. Ayşe ve Kerem’in el ele girmesini aralarında Mehmet’le gördüğünde alaycı bir şekilde güldü. “Yeni alyanslar gerçekleri değiştirmez,” diye avukatına fısıldadı.

Duruşma tam 10 yıl başladı. Hakim, yaklaşık 50 yaşlarında keskin bakışlı bir kadındı. Dosyaları dikkatle inceliyordu. Emre’nin avukatı ilk savunmayı yaptı. “Sayın Hakim, müvekkilim küçüğün biyolojik babası, istikrarlı finansal durumu olan, lüks araba işinde başarılı bir iş sahibi. Çocuğa özel eğitim, yurt dışı seyahatleri güvenli bir gelecek sunabilir.” Sonra Ayşe’ye soğuk bir gülümsemeyle döndü. “Çocuğun annesi asgari ücretle çalışan bir satış danışmanı, iki odalı küçük bir dairede yaşıyor. Açıkça çaresizlikten sadece hafta tanıdığı bir adamla aceleyle evlendi.”

Ayşe, midesi bulandığını hissetti. Doğruydu. Her şey hesaplanmıştı. Acele sahte görünüyordu. Ama sonra Kerem’in tavsiye ettiği avukat konuşmaya başladı. “Sayın hakim, gerçekleri sunmama izin verin. Emre Yılmaz, bu kadını hamile olduğunu öğrendiğinde 7 yıl önce terk etti. Hiçbir zaman nafaka ödemedi. Çocuğunu 3 yıldır görmedi. Şimdi baba sevgisinden değil, kibirden ve belki de hayatını yeniden kuran bir kadına zarar verme arzusundan geliyor.”

Hakim, Emre’ye baktı. “Emre Bey, neden son yıl çocuğunuzla iletişim kurmadınız?” Emre, ilk kez tereddüt eder gibi göründü. “İşlerimle meşguldüm sayın hakim ama şimdi sorumluluklarımı üstlenmeye hazırım.” “Peki bu ani değişikliğin tetikleyici faktörü neydi?” diye sordu hakim, Emre için hiç de iyi şeyler öngörmeyen bir tonla. O anda Emre’nin avukatı bir fotoğraf kaldırdı. “Sayın Hakim, hanımın istikrarsız bir ilişkide olduğuna dair kanıtlarımız var. Bu adam,” Kerem’i gösterdi. “Problemli bir psikolojik geçmişi var. Kendi çocuğunu kaybettikten sonra ağır depresyon için tedavi gördü.”

Ayşe, dünyanın durduğunu hissetti. Kerem, soldu ama hiçbir şey söylemedi. Ayrıca, “Düğünler evliliği yapmaz, aşk yapar. Ve ben seni ve Mehmet’i birisini sevebileceğimi sandığımdan daha çok seviyorum.” Ayşe, gözyaşları fark etmeden yanaklarından akmaya başladı. “Beni al, evlenelim,” dedi Kerem, “Ama hiçbiri Emre’nin yenilgiyi kabul etmeyecek olan son kozunu hazırladığını bilmiyordu.”

Beşiktaş Belediyesi’ndeki nikah töreni, Ayşe’nin yaşadığı en duygusal tören oldu. Sadece 15 dakika sürse de en güzel siyah elbisesini giyiyordu. Kerem, ilk buluştukları lacivert takımını, Mehmet ise küçük elleriyle alyansları tutuyor, törenin bir parçası olduğu için gururluydu. Belediye memuru, “Sizi karı koca ilan ediyorum,” dediğinde Ayşe, hayatındaki puzzle parçalarının sonunda yerlerine oturduğunu hissetti.

.