«Ben, on yıl önce kurtardığın kız çocuğuyum,» dedi güzel kadın mütevazı tamirciye.
.
On Yıl Sonra: Bir İyiliğin Döngüsü
I. Bölüm: Sanayi Sitesinin Gri Günleri
Eylül ayının sonlarıydı. Tekirdağ’ın sanayi sitesinde, güneş oluklu saç çatının üzerine acımasızca vuruyor, küçük tamirhanenin içini adeta bir demir döküm fırınına çeviriyordu. Havada asılı kalan yanık lastik kokusu, egzoz dumanı ve metal tozu, gri tonlarda bir hayatın akışını belirliyordu. 38 yaşındaki Levent, alnında vaktinden önce belirmiş derin çizgiler ve nasır tutmuş elleriyle, yüzünden süzülen teri ve motor yağını silmek için ön kolunu alnına götürdü.
Karşısında kaputu açık duran beyaz renkli eski bir ticari minibüs, ona meydan okurcasına inatla çalışmayı reddediyordu. Levent tam üç buçuk saattir bu aracın elektrik aksamındaki arızayı bulmaya çalışıyordu. Bir zamanlar son teknoloji olan, şimdi ise eskimiş ve yıpranmış cihazlar, her işlemi sabır ve zamanla verilen bir savaşa dönüştürüyordu. Bir zamanlar müşterilerin sıraya girdiği, işlerin tıkırında olduğu o eski dükkan, şimdi yavaş ve acılı bir terk edilmişliğin izlerini taşıyordu.
Duvarların sıvası dökülmüş, altındaki kırmızı tuğlalar birer yara gibi ortaya çıkmıştı. Beton zemin, hiçbir temizlik maddesinin söküp atamadığı yıllanmış yağ lekeleriyle harita gibiydi. Bekleme salonu ise bomboştu. Sadece sallanan bir sehpanın üzerinde duran iki yıl öncesine ait dergiler göze çarpıyordu.
Levent, 18 yıldır bu mesleğin içindeydi. 20 yaşında askerden döner dönmez İstanbul’un en prestijli yetkili servislerinden birinde çırak olarak başlamış, lüks arabaların dilinden anlamayı ve hassas işçiliğin inceliklerini orada öğrenmişti. Motorların gizli fısıltılarını duyabilen doğal yeteneği onu kısa sürede bölgenin aranan ustalarından biri yapmıştı.
Ancak hayat, üç yıl önce ona en acımasız oyununu oynadı. Çocukluk arkadaşı, kardeşi gibi gördüğü ve körü körüne güvendiği ortağı Selim, şirketin tüm sermayesini alıp yurt dışına kaçtı. Geriye ödenmemiş vergiler ve kapıya dayanan öfkeli tedarikçilerden oluşan bir borç dağı kaldı. Levent, alacaklıların karşısında dik durabilmek ve adını temizlemek için dişinden tırnağından artırarak aldığı evini, şahsi arabasını ve dükkandaki en değerli teşhis cihazlarını satmak zorunda kaldı.
Şimdi bu küçük kiralık dükkanda tek başına çalışıyor, kirasını ödeyip evine bir tabak sıcak yemek götürebilmek için var gücüyle savaşıyordu. Düşüşü sert olmuştu ama mesleki gururunu ve dürüstlüğünü asla kaybetmemişti. Müşteriyi tehlikeye atacak kalitesiz bir onarım yapmaktansa o işi reddetmeyi tercih edecek kadar prensip sahibiydi.
II. Bölüm: Sıradışı Bir Karşılaşma
Cuma günü öğleden sonra, uzaktaki fabrika bacalarının gölgeleri tozlu yola düşmeye başladığında Levent, ağır metal kepengi indirmeye hazırlanıyordu. Tam o sırada, can çekişen bir motorun tanıdık ve acı sesini duydu. Keskin bir ıslık sesini uğursuz bir fokurdama takip etti. Siyah, gıcır gıcır bir Mercedes S serisi, dükkanın girişinde aniden fren yaparak durdu ve havaya yoğun bir toz bulutu kaldırdı.
Kaputun altından yükselen yoğun beyaz buhar sütunu, yanık antifrizin tatlımsı ve kimyasal kokusunu etrafa yayıyordu. Bu, Levent’in çok iyi bildiği bir felaket habercisiydi. Aracın sürücü kapısı açıldı ve içinden 28 yaşlarında, gri renkli kusursuz kesimli bir tayör giymiş genç bir kadın indi. Kıyafetleri, bu sanayi mahallesinin köhne atmosferiyle öylesine büyük bir tezat oluşturuyordu ki, sanki başka bir dünyadan ışınlanmış gibiydi.
Kestane rengi saçları sıkı bir topuzla toplanmıştı. Ama genellikle canlı bakan yeşil gözleri, şimdi derin bir endişe ve çaresizlikle gölgelenmişti. Kadın, topuklu ayakkabılarını tehdit eden yerdeki yağ lekelerine aldırmadan hızlı adımlarla Levent’e yaklaştı.
“Affedersiniz, bakar mısınız beyefendi?” dedi sesi titreyerek. “Arabam aniden hararet yaptı. Dumanlar çıkmaya başladı ve sıcaklık göstergesi en sona vurdu. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bana yardım edebilir misiniz? Korkunç bir aciliyetim var. Burada yolda kalamam.”
Levent, elindeki İngiliz anahtarını yağlı tezgahın üzerine bıraktı ve mavi tulumunun arka cebindeki bezle ellerini silerek profesyonel bir sakinlikle araca yaklaştı. “Bir bakalım hanımefendi. Sakin olun,” dedi. Güven veren tok sesiyle kaputu açarken parmaklarını sacın yaydığı ısıdan korumak için kalın bir bez kullandı ve radyatörden hala tıslayarak çıkan kaynar buharın yüzüne gelmemesi için hafifçe geriye çekildi.
Uzman gözleri, bir cerrahın röntgen filmini incelediği gibi motor bloğunu taradı ve saniyeler içinde felaketin kaynağını tespit etti. “Radyatörün üst hortumu,” dedi Levent, parmağıyla siyah, eskimiş ve sertleşmiş kavuçuğun basınca dayanamayıp yarıldığı noktayı işaret ederek. “Basınç yüzünden boydan boya yarılmış. Şu an durmanız büyük şans. Bu halde 5-10 dakika daha gitseydiniz silindir kapak contasını yakardınız ve bu harika araba bir hurda yığınına dönerdi.”
Kadın duydukları karşısında omuzlarındaki yük hafiflemişçesine derin bir nefes verdi. “Tamir edebilir misiniz lütfen? Evet deyin. İki saat içinde Çorlu’da yatırımcılarla hayati bir toplantım var.”
Levent, iki günlük sakallarının batmaya başladığı çenesini kaşıyarak yarı boş raflarındaki sınırlı yedek parça envanterini zihninde taradı. “Bakın hanımefendi,” dedi, “dürüstçe elimde bu araca uydurabileceğim üniversal bir hortum var. Ama bu seviyede bir araba için ideal çözüm bu değildir. Kitaba uygun olanı, bu model için özel üretilmiş orijinal Mercedes parçasını sipariş etmektir. Ancak bugün cuma ve saat çok geç, yedek parça depoları ya kapandı ya da kapanmak üzere. Orijinal parçayı getirtmek en az iki iş günü sürer. Ama elimdeki parçayla yapacağım adaptasyon sizi idare eder.”
Kadın, kararlı bir şekilde başını salladı. “Lütfen işleme başlayın. Yargınıza güveniyorum. Ne gerekiyorsa yapın.”
Takip eden bir saat boyunca Levent, izlemesi bile insana keyif veren bir el çabukluğu ve cerrah titizliği ile çalıştı. Aceleye rağmen hiçbir adımı atlamadı. Motorun yeterince soğumasını bekledi, eski hortumun kalıntılarını söktü, metal bağlantı noktalarını tortu ve kireçten arındırdı. Sonra üniversal hortumu milimetrik bir dikkatle ölçüp tam gereken uzunlukta kesti. Metal kelepçelerin sıkılığını doğru torkla ayarladı. Soğutma sistemini özel durumlar için sakladığı yüksek kaliteli antifrizle doldurdu ve sistemin basınca binmesini bekleyerek başka bir sızıntı veya hava kabarcığı olup olmadığını kontrol etti.
Kadın, Levent’in her hareketini bilimsel bir merakla izliyordu. Ara sıra o parçanın ne olduğunu ya da neden o spesifik hareketi yaptığını soruyordu. Levent ise teknik ama anlaşılır açıklamalarla kadını asla küçümsemeden, aksine ilgisini takdir ederek cevaplıyordu.
“Uzun zamandır mı bu işi yapıyorsunuz?” diye sordu kadın bir ara.
“18 yıl oldu,” dedi Levent, gözlerini motordan ayırmadan genleşme kabının kapağını kapatırken. “Motorlar benim sadece işim değil, hayatım, tutkum.”
Kadın gülümsedi. “İşinizi sevdiğiniz her halinizden belli oluyor. Gösterdiğiniz özenden anlaşılıyor,” dedi.
Levent işini bitirdiğinde motoru çalıştırdı ve dijital göstergedeki hararet ibresini bir hastanın ameliyat sonrası değerlerini kontrol eden doktor gibi izleyerek motoru birkaç dakika rölantide bıraktı. Motor şimdi yumuşak, güçlü ve sessiz bir şekilde en ufak bir hararet belirtisi olmadan mırıldanıyordu.
“Hazır,” dedi Levent ellerini limonlu bir temizleme kremiyle ovuştururken. “Toplantınıza korkmadan gidebilirsiniz ama tavsiyemi unutmayın. En kısa zamanda orijinaliyle değiştirin.”
“Borcum ne kadar?” diye sordu kadın, şık deri çantasını açıp cüzdanını çıkarırken.
Levent, sadece parça maliyetini ve piyasa şartlarına uygun dürüst bir saatlik işçiliği ekledi. “Hortum, sıvı ve işçilik dahil toplam 50 lira,” dedi.
Kadın cüzdanından gıcır gıcır liralık banknot çıkardı ve uzattı. “Üstü kalsın. Beni büyük bir felaketten kurtardınız. O toplantı 50 liradan çok daha değerli. Aradaki farkı hızınız için bir teşekkür olarak kabul edin.”
Levent bir an duraksadı. O ekstra 50 lirayı kabul etme isteği çok güçlüydü. Evdeki buzdolabı tam takır boştu. Elektrik faturası masanın üzerinde duruyordu ve dükkan kirası Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanıyordu. Ama babasından miras aldığı ahlak anlayışı açlığından daha baskındı.
“Hayır hanımefendi,” dedi. Başını nazik ama kararlı bir şekilde iki yana sallayarak para üstünü hazırlamaya başladı. “Ücret 50 lira. Emek harcamadığım, hakkım olmayan parayı kabul etmem. Ben sadece işimi yaptım.”
Kadın, bu jest karşısında donup kaldı. Parayı yavaşça aldı ve Levent’in uzattığı kartviziti kabul etti. “Teşekkür ederim Levent Usta. Levent Yılmaz. Gerçekten teşekkürler. Benim adım Vildan,” dedi ve elini kuvvetle sıktı.
Siyah Mercedes, Tekirdağ’ın akşam trafiğinin kaosuna karışıp gözden kaybolurken, Levent bu sıradan görünen karşılaşmanın hayatının raylarını yerinden oynatmak üzere olduğunu bilmiyordu.

III. Bölüm: Geçmişin İzleri
Levent içinse takip eden günler yavaş ve birbirinin aynısı olarak geçti. Dükkanın rutini sadece hurda haldeki araçların yağ değişimiyle veya patlak egzoz tamirleriyle bozuluyordu. Para az, dert çoktu. Bazen birkaç lira tasarruf etmek için öğle yemeğini atlıyor, evden getirdiği yarım ekmekle günü geçiştiriyordu. Ama akşam olup kepengi indirdiğinde ve yalnızlığın sessizliğini hissettiğinde aynaya bakıyor ve kimseyi kandırmamış olmanın huzurunu yaşıyordu.
Sonraki hafta salı günü öğlen saatlerinde Levent, eski bir aracın paslanmış arka frenleriyle boğuşurken, o güçlü ve zarif motorun tanıdık hırıltısını duydu. Aynı siyah Mercedes yine dükkana geldi. Vildan arabadan indi; bu sefer daha günlük bir kıyafeti vardı üzerinde. Koyu renk kot pantolon, beyaz spor ayakkabılar ve mavi ipek bir gömlek giymişti. Ama duruşundaki o asil ve otoriter hava değişmemişti.
“Merhaba Levent usta,” diye seslendi, dükkanın griliğini aydınlatan güneş gibi bir gülümsemeyle. “Tavsiye ettiğiniz gibi o hortumu orijinaliyle değiştirmeye geldim. Sözünün eri biriyimdir.”
Levent ellerini aceleyle bir beze silip şaşkın ama onu tekrar gördüğü için mutlu bir ifadeyle ona doğru yürüdü. “Hoş geldiniz Vildan Hanım. Tavsiyeme uymanıza sevindim. Aslına bakarsanız ben haddimi aşıp orijinal Mercedes parçasını sizin için temin ettim bile. Birkaç tedarikçiyi arayıp hemen bulmam iki günümü aldı ama işte burada kutusunda.”
Vildan şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. “Daha ben gelmeden sipariş mi verdiniz? Benim tekrar size geleceğimi nereden bildiniz? Daha konforlu, resmi bir servise gideceğimi düşünebilirdiniz.”
Levent mahcup bir tavırla omuz silkti. “Siz güvenliğe ve teknik tavsiyelere önem veren zeki birine benziyordunuz. Ayrıca böyle bir makine saygıyı ve doğru bakımı hak eder. Uydurma bir parçayla gereğinden fazla gezmesi fikrine katlanamadım. Meslek hastalığı diyelim.”
Takip eden bir saat boyunca Levent hortumu bir damar cerrahı titizliğiyle değiştirirken Vildan, dükkandaki eski plastik sandalyelerden birine oturmuş, onu bu sefer daha da yakından izliyordu. Konsantre olduğunda alnının kırışmasını, bir vidayı sıkarken gösterdiği kararlılığı ve sağ elinin üzerindeki ince beyaz yara izini inceliyordu.
Aniden ikindi güneşi dükkanın penceresinden yatay bir açıyla girip Levent’in yüzüne vurduğunda Vildan’ın zihninde bir şimşek çaktı. Yapbozun parçaları gürültülü bir şekilde yerine oturdu ve kalbi boğazında atmaya başladı.
“Levent,” dedi aniden, sadece aletlerin tıngırtısının duyulduğu sessizliği bozarak, sesi heyecandan hafifçe titriyordu. “Hayatın boyunca hep burada, Tekirdağ’ın bu bölgesinde mi çalıştın?”
Levent son kelepçeyi sıkarken, “Bütün ömrümce hanımefendi,” diye yanıtladı. “Hürriyet Mahallesindeki o eski bloklarda doğup büyüdüm. Neden sordunuz?”
Vildan yavaşça ayağa kalktı. Nefesi sıklaşmıştı. “Peki, hiç eski Çorlu yolu üzerindeki Trakya Motor Servisinde çalıştın mı? Yıllar önce kapanan o büyük serviste?”
Levent olduğu yerde dona kaldı. Elindeki anahtar havada asılı kaldı. Yavaşça ona doğru döndü. Yüzünde şaşkın ve sorgulayan bir ifade vardı. “Evet. Çıraklığımı orada yaptım ve ortağımla kendi işimi kurmadan önce neredeyse 10 yıl orada usta başı olarak çalıştım. Ama orası yıllar önce kapandı. Yerine alışveriş merkezi yapıldı. Siz bunu nereden biliyorsunuz?”
Vildan bir adım öne çıktı. Yeşil gözleri şimdi zorlukla tuttuğu gözyaşlarıyla parlıyordu. “Levent, 10 yıl önce yaşanan bir olayı hatırlıyor musun? Kasım ayının sonlarıydı. Hava buz gibiydi ve bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Bir cumartesi akşamıydı…”
IV. Bölüm: Bir Gece, Bir Hayat
Levent kaşlarını çattı. Hafızasının derinliklerine inerek binlerce iş günü arasından o anı bulmaya çalıştı. Yıllar boyunca yüzlerce insana yardım etmişti. “Bana biraz daha detay vermelisiniz hanımefendi. Çok yağmurlar, çok yolda kalmış arabalar gördüm.”
“Sen dükkanı kapatıyordun,” diye anlatmaya başladı Vildan, sesi duygularına yenik düşerek çatallaşmıştı. “Işıkları söndürmüştün. O sırada yolun kenarında ehliyetini yeni almış, 18 yaşında bir kız çocuğu gördün. O sağanak yağmurun altında tekin olmayan bir yerde lastiğini değiştirmeye çalışıyordu. Kız yapayalnızdı, dehşet içindeydi, ağlıyordu. Yakındaki birahaneden çıkan üç sarhoş adam ona yaklaşmış, etrafını sarmış ve iğrenç laflar atarak taciz etmeye başlamıştı. Sen bir saniye bile tereddüt etmedin. Dükkandan fırladın, elinde kocaman bir levye ile yolu geçtin ve kendini o kızla o adamların arasına siper ettin. ‘Def olun gidin!’ diye kükredin. Üç kişiye karşı tek başına bıçaklanmayı göze alarak onları oradan kovdun. Sonra sırıl sıklam bir halde o soğukta beş dakikada lastiği değiştirdin. Yetmedi, o kızın kimse tarafından takip edilmediğinden emin olmak için motosikletine atlayıp şehrin öbür ucuna, evinin kapısına kadar ona eşlik ettin.”
Levent’in sırtından aşağı bir ürperti geçti. Aynı anda hem buz kesti hem de yandı. Görüntü zihninde dün gibi canlandı. Yüzüne kırbaç gibi vuran o soğuk kasım yağmuru, okul forması içindeki o öğrenci, kızın gözlerindeki saf korku, o üç serserinin yaydığı keskin alkol kokusu…
Levent elindeki bezi düşürerek fısıldadı: “O korkmuş küçük kız… O sendin.”
Vildan başını salladı. Yanağından süzülen bir damla gözyaşı nihayet o güçlü yönetici maskesini düşürmüştü. “Benim Levent. 10 yıl önce kurtardığın o kız benim. Yüzünü de cesaretini de asla unutmadım. O gece benim koruyucu meleğim oldun.”
Levent duyduğu bu ifşaatın ağırlığıyla tezgaha yaslandı. Zihni, 10 yıl önceki o kırılgan ürkek öğrenci kızla karşısında duran bu güçlü, kendinden emin iş kadınını üst üste koymakta zorlanıyordu.
“İnanamıyorum,” diye mırıldandı. “Çok gençtin. Çok savunmasızdın. Şemsiye’yi tutarken titrediğini hatırlıyorum.”
Vildan elinin tersiyle yaşları silerken, “O adamlar… Eğer sen müdahale etmeseydin ne olacağını düşünmek bile istemiyorum. Hayatımı, geleceğimi, onurumu kurtardın,” dedi.
Levent her zamanki alçak gönüllülüğüyle elini salladı. “Kötü ihtimalleri düşünme, geçti gitti. Önemli olan şimdi burada sapa sağlam olman ve şuna bak. Ne hale gelmişsin? O gece seni bıraktığımda kenar mahallede mütevazı bir apartmanda oturuyordun. Şimdi bir şirketi yönetiyorsun. Büyük bir savaş vermişsin.”
Vildan minnet ve gurur dolu bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Bugün sahip olduğum her şeyi kısmen o geceye ve öğrendiğim derse borçluyum. Eve döndüğümde babama her şeyi anlattım. Babam sert ama adil bir adamdı. Üç eski kamyoneti olan küçük bir nakliye şirketi vardı. Bana hayatım boyunca pusulam olacak şu sözü söyledi: ‘Vildan, bu dünyada yıkanlar ve yapanlar vardır. O tamirci yapanlardan, inşa edenlerden. Eğer başarılı olmak ve yastığa başını huzurla koymak istiyorsan etrafını onun gibi insanlarla çevir. Dürüst, cesur, kimse bakmadığında bile doğruyu yapan insanlarla.’ Babam senin değerlerine sahip çalışanlar aramaya başladı. Şirket bu ilkelerle büyüdü.”
.
V. Bölüm: Bir Teklif, Bir Dönüşüm
“5 yıl önce o ağır hastalandığında ben üniversiteyi yeni bitirmiştim. Şirketi devraldım ve o felsefeyi her gün uyguladım. Şimdi Vural Lojistik bir dev.”
Levent samimi bir hayranlıkla, “Baban seninle gurur duyardı,” dedi.
Vildan’ın bakışlarına bir hüzün gölgesi düştü. “İki yıl önce onu kaybettik. Ama gitmeden önce bana bir söz verdi. Eğer seni bir gün bulursam o gönül borcunu ödemeliydim. Özel dedektifler tuttum, rehberleri aradım. Ama eski dükkan kapandıktan sonra hayalet gibi ortadan kaybolmuştun.”
Levent utançla başını eğdi. “Ortağım beni dolandırdıktan sonra dibe vurdum. Her şeyimi kaybettim. İzimi kaybettirdim. Sadece hayatta kalmaya çalıştım.”
Vildan ona doğru kararlı bir adım attı. “Levent, sana ciddi bir teklifim var ama önce bana mutlak doğruyu söyle. Neden 10 yıl önce o kıza yardım ettin? Neden hiç tanımadığın biri için üç adamla kavga edip hayatını riske attın?”
Levent bir an durup yağlı ellerine baktı. Sonra iyilerin o silahsızlandırıcı basitliğiyle cevap verdi. “Çünkü yapılması gereken doğru şey buydu. Annem beni tek başına büyüttü. Bana bir erkeğin değerinin cüzdanıyla değil, gücünü zayıfı korumak için nasıl kullandığıyla ölçüldüğünü öğretti. O gece başkaları gibi kafamı çevirip gitseydim ertesi sabah aynaya bakamazdım.”
Vildan memnuniyetle başını salladı. “Ummadığım cevap buydu. Levent, şirketim araç bakımına yılda yüz binlerce lira harcıyor. Beni dolandıran dış servisler, kötü çalışan kendi ustalarım, yatan kamyonlar yüzünden her gün zarar ediyorum. Filomun tüm bakım departmanını yönetecek, körü körüne güvenebileceğim birine ihtiyacım var.”
Levent’in kalbi tekledi. “Ne diyorsun Vildan?”
“Sana iş teklif ediyorum. Vural Lojistik’in bakım müdürü olmanı istiyorum. Şu an kazandığının kat be kat fazlası, maaş, primler, şirket aracı ve tüm yan haklar. Altında 20 kişilik bir ekip ve atölyeyi modernize etmek için devasa bir bütçe olacak.”
Levent nefessiz kaldı. Bu teklif hayal bile edemeyeceği bir şeydi ama gururu yine devreye girdi. “Vildan, minnetini takdir ediyorum ama sadaka istemiyorum. Geçmişteki bir iyiliğin karşılığı olarak uydurulmuş bir iş istemem.”
“Bu bir sadaka değil, Levent,” diye çıkıştı Vildan neredeyse öfkeyle. “Bu stratejik bir yatırım. Son iki gündür senin hakkında araştırma yaptım. Tedarikçilerinle, komşularınla konuştum. Herkes aynı şeyi söylüyor. Tekirdağ’ın en iyi ustası olduğunu ama bu çakallar dünyasında zengin olamayacak kadar dürüst olduğunu. Benim tam da buna ihtiyacım var. Bir yöneticiye lojistiği öğretebilirim ama bir insana dürüstlüğü ve karakteri öğretemem. O ya vardır ya yoktur. Sende bu var.”
Levent dükkanın içinde bir ileri bir geri yürüdü. Yıllardır borç batağında çırpınırken beklediği can kurtaran sandalıydı bu. Ama başarısızlık korkusu midesine kramplar sokuyordu. “Bu gece düşünebilir miyim?” diye sordu boğuk bir sesle.
“Elbette,” dedi Vildan. “Ama yarın sabah benimle merkez binaya gel. Yönetmen gereken kaosu gözlerinle gör.”
VI. Bölüm: Yeni Hayatın Kapısı
Ertesi sabah cumartesi günü erkenden Vildan onu Mercedesiyle aldı. Sessizlik içinde sanayi bölgesinin dışındaki devasa lojistik üssüne sürdüler. Vural Lojistik’in tesislerine vardıklarında Levent’in ağzı açık kaldı. Burası bir şirket değil, adeta küçük bir şehirdi. Göz alabildiğine uzanan depolar, karınca gibi çalışan rengarenk tırlar.
Ana bakım atölyesi kapalı bir futbol sahası büyüklüğündeydi. Son teknoloji liftler, bilgisayarlar vardı ama Levent’in tecrübeli gözü hemen sorunları fark etti. Yerlerde pislik, özensizce atılmış pahalı aletler, çalışmak yerine sigara içip sohbet eden ustalar, rutubetli köşelere yığılmış yeni yedek parçalar…
“Tır kaos,” dedi Levent başını sallayarak. “Milyonluk aletlere çöp muamelesi yapılıyor. Disiplin yok, düzen yok. Ama en önemlisi işe saygı yok.”
Vildan bu acımasız teşhisten memnun kaldı. “Mevcut şefim burayı yönetemiyor. Düzeltebileceğine inanıyor musun?”
Levent artık dağınıklığı değil, potansiyeli gördü. “Evet,” dedi kararlı bir sesle. “Evet, Vildan, burayı bölgenin en iyi servisi yaparım ama bir şartım var. 3 ay deneme süresi. Hemen kadro istemiyorum. Eğer 3 ayda somut sonuç getiremezsem tokalaşır ayrılırız. Bu işi 10 yıl önceki bir jest için hediye olarak değil, hak ederek almak istiyorum.”
Vildan gülümseyerek elini uzattı. “Anlaştık. Pazartesi başlıyorsun.”
VII. Bölüm: Mücadele ve Dönüşüm
İlk aylar tam bir siper savaşıydı. Levent, şafakta geliyor, en son çıkıyordu. Ancak eski usta başı Burhan’ın düşmanlığıyla karşılaştı. Burhan eski düzenin bozulmasından rahatsızdı ve diğer ustaları Levent’e karşı kışkırtıyor, aletleri saklıyor, işleri yavaşlatıyordu.
Levent bağırıp çağırmak yerine örnek olmayı seçti. En pis işlerde çıraklarla birlikte tırların altına yattı. Onlardan daha çok çalıştı. Sabırla hataları düzeltti. Depoyu bizzat temizledi.
Kırılma noktası ikinci ayda yaşandı. Bir cuma gecesi, yepyeni bir soğutuculu tırın elektronik beyni arıza yaptı. Tır Almanya’ya gidecek milyonlarca liralık taze balık yüküyle doluydu. Yarına kadar Münih yoluna çıkmazsa balıklar bozulacak ve şirket devasa bir tazminat ödeyecekti.
Burhan, “Bu araba yürümez, servisi beklemeliyiz,” diyerek kenara çekilirken Levent mucizeyi denemeye karar verdi. Yanına güvendiği üç genç çırağı alarak sabaha kadar çalıştı. Teknolojinin yetmediği yerde sezgilerini kullandı. Devreleri baypas etti, sistemi yeniden kurguladı. Güneş doğarken motor gürledi, tır zamanında yola çıktı ve şirket kurtuldu.
Pazartesi günü Vildan onu odasına çağırdı ve sözleşmesini süresiz olarak uzattı. Levent’in liderliğinde filo verimliliği arttı, maliyetler düştü ama en önemlisi zihniyet değişti. Ustalar artık yaptıkları işle gurur duyuyordu. Burhan bile sonunda inadını kırıp ekibe katıldı.
VIII. Bölüm: İyiliğin Döngüsü
Bir yıl sonra bir cumartesi öğleden sonra Levent, şirket otoparkında eski bir Fiat Punto’nun önünde ağlayan genç bir kız gördü. Adı Selin’di. Temizlik işi için görüşmeye gelmişti ama arabası çalışmıyordu. Hasta annesinin yanına gerekiyordu ve çekici çağıracak parası yoktu.
Levent o kızın çaresizliğinde 10 yıl önceki Vildan’ı ve kendi geçmişini gördü. Depodan aldığı sıfır bir akü getirip 5 dakikada kızın arabasına taktı. “Bana borcun yok,” dedi şaşkın kıza. “Ama söz ver. Bir gün gücün yettiğinde sen de zorda kalan birine yardım et. Zinciri kırma.”
Pencereden her şeyi izleyen Vildan aşağı indi. Gözleri dolmuştu. “Şirketin aküsünü bir yabancıya taktın,” dedi gülümseyerek. Sonra ciddileşti. “Yeni şubeler açıyoruz. Levent, senin ulusal bakım direktörü olmanı ve sokak çocukları için bir çıraklık okulu kurmanı istiyorum. Onlara da bir gelecek ver. Tıpkı bu şirkete verdiğin gibi.”
Levent gözyaşları içinde kabul etti. İki yıl sonra Vural Meslek Okulu ilk 40 mezununu vermişti bile. Bir akşam yemeğinde Vildan, “10 yıl önce o gece beni kurtardığını sanıyordum. Ama sana bu fırsatı vererek belki de ben seni kurtardım,” dedi.
Levent başını salladı. “Birbirimizi kurtardık Vildan. Bu mükemmel bir döngü.”
Tam o sırada Levent’in telefonuna Selin’den bir mesaj geldi. Makine mühendisliği diplomasıyla bir fotoğraf atmıştı. Altında şöyle yazıyordu: “Bana inandığın için teşekkürler Levent abi. Bugün parası olmayan bir öğrenciye kitaplarını aldım. İyiliği devrettim. Çark dönmeye devam ediyor.”
IX. Bölüm: İyiliğin Mimarisi
Levent ve Vildan’ın hayatlarıyla yazdıkları bu hikaye, aslında hepimizin bildiği ama sıkça unuttuğu kadim bir gerçeği fısıldıyordu bize. İyilik asla boşlukta kaybolan sessiz bir çığlık değildir. Rüzgara bırakılmış bir tohum gibidir; en beklemediğiniz yerde ve zamanda, en kurak topraklarda bile filizlenir.
Yetişkinler, hayatın o sert ve törpüleyici çarkları arasında sıkışıp kaldığımızda, her ilişkiyi bir alışveriş, her selamı bir menfaat terazisinde tartmaya başlarız. “Bana ne faydası var?” sorusu kalbimizin kapısını tutan bir bekçi gibi dikilir. Oysa Levent’in o yağmurlu gecede yaptığı gibi, ya da Vildan’ın yıllar sonra uzattığı el gibi, hesapsızca yapılan her iyilik görünmez bir iplikle kaderimizi başkalarına bağlar.
Bu hikaye, bize insanın gerçek değerinin banka hesaplarında ya da makam koltuklarında değil, başka bir insanın hayatına dokunabilme yeteneğinde saklı olduğunu hatırlatır. Birinin yolunu aydınlatmak için yaktığınız mum, aslında sizin de yolunuzu aydınlatır. Belki bugün birine açtığınız kapı, yarın sizin sıkıştığınızda çıkacağınız tek çıkış yolu olacaktır.
Dünya kötülüğün gürültüsüyle ne kadar sarsılırsa sarsılsın, onu ayakta tutan şey sessizce, gösterişsizce, sadece “doğru olan bu” diye yapılan iyiliklerin oluşturduğu o muazzam görünmez mimaridir.
Elinizdeki anahtarı sadece kendi kilitlerinizi açmak için değil, başkalarının zincirlerini kırmak için de kullandığınızda, işte o zaman insan olmanın o derin, huzurlu ve onurlu makamına erişirsiniz.
İyilik yapın, denize atın. Balık bilmezse Halik bilir; ama en önemlisi vicdanınız bilir ve bu dünyadaki en rahat yastıktır.
Son.
.
News
Gökyüzünün Sessiz Avcısı: SİHA Operasyonu
Gökyüzünün Sessiz Avcısı: SİHA Operasyonu I. Bölüm: Diyarbakır Hava Üssü Kasım ayının soğuk bir sabahıydı. Diyarbakır Hava Üssü’nde güneş henüz…
इस वजह से हेमा मालिनी नहीं आई धर्मेंद्र की शौकसभा में ! Dharmendra Prayer Meet
इस वजह से हेमा मालिनी नहीं आई धर्मेंद्र की शौकसभा में ! Dharmendra Prayer Meet धर्मेंद्र का निधन: देओल परिवार…
Dharmendra Birthday Special: What special gift did Sunny-Bobby give Esha?
Dharmendra Birthday Special: What special gift did Sunny-Bobby give Esha? धर्मेंद्र का निधन: देओल परिवार की भावनात्मक यात्रा धर्मेंद्र देओल…
The truth about Dharmendra’s farmhouse that shocked even his family – the real story
The truth about Dharmendra’s farmhouse that shocked even his family – the real story धर्मेंद्र का निधन: देओल परिवार की…
क्या टूट गई 40 साल पुरानी दीवार? सनी देओल रात में क्यों पहुँचे हेमा मालिनी के घर? Dharmendra family
क्या टूट गई 40 साल पुरानी दीवार? सनी देओल रात में क्यों पहुँचे हेमा मालिनी के घर? Dharmendra family सनी…
DEMİR LEYDİ’NİN GÖZYAŞLARI | Onu Vuran Kurşun Aslında Kime Sıkılmıştı?
DEMİR LEYDİ’NİN GÖZYAŞLARI | Onu Vuran Kurşun Aslında Kime Sıkılmıştı? . . DEMİR LEYDİ’NİN GÖZYAŞLARI I. Bölüm: Zaferin Ardındaki Gölge…
End of content
No more pages to load






