“BU UÇAĞI ÇALIŞTIRABİLİRSEN, BENİM OLURSUN” DİYE ALAY ETTİ CEO, FAKİR TAMİRCİYLE. SAATLER SONRA…
.
Gökyüzüne Dokunan Hikaye
Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın kalabalık hangarında sabahın erken saatlerinde ağır bir sessizlik hâkimdi. Havalimanının floresan ışıkları, etrafındaki pırıl pırıl uçakları aydınlatırken, hangarın köşesinde mavi tulumuyla bir adam dizlerinin üzerinde çalışıyordu. Eren Yavuz Korkut, elleri yağ ve pas içinde, parmak eklemleri beyazlaşmış bir halde İngiliz anahtarını sıkıca tutuyor, gözlerini karmaşık kablo yığınlarından ayırmıyordu. 26 yıllık hayatında çoğu zaman görmezden gelinmiş, sessizlik ona yabancı olmamıştı. Ama bugün farklıydı. Bugün, hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıyaydı.
Hangarın içinde bir fısıltı dolaşıyordu. Lüks bir jet, Golfstream G650, arızalanmıştı. Hangarın en büyük, en pahalı, en gösterişli uçağı. Yüzlerce tamirci denemiş, başaramamıştı. Eren ise meydan okumayı kabul etmişti. Çünkü kaybedecek çok şeyi vardı; ailesi, onuru, geleceği. Ellerinin titremesine izin veremezdi. Zihni bulanmamalıydı. Kalbi korkuya yenilmemeliydi.
Uçağın sahibi Elif Aslan Turan’dı. Hangarda adı fısıldandığında herkes susardı. 32 yaşında, havacılık imparatorluğunun varisi, şirket toplantılarında adamları titreten, bir bakışıyla kararları değiştiren bir kadın. Merhamet göstermediği, insanları sayılardan ibaret gördüğü söylenirdi. Eren, onun yaklaşmakta olduğunu hissettiğinde, bir şeylerin değişmek üzere olduğunu biliyordu.
Topuklu ayakkabıların ritmik sesi hangarın sessizliğini deldi. Elif Aslan Turan, beyaz elbisesiyle içeri girdiğinde, zaman sanki ona saygı duruşuna geçmişti. Yanında yardımcısı vardı; elinde tablet, yüzünde kaygı. Elif doğruca hangardaki başpilota yöneldi. “Uçağım neden hazır değil?” diye sordu soğuk bir sesle. Pilot, “Elektrik sisteminde beklenmedik bir arıza var. Ana dönüştürücüde ciddi bir problem,” dedi. Elif’in gözleri hangarda gezindi ve Eren’i gördü. “O mu?” dedi küçümseyerek. “O kişi mi benim uçağımı tamir ediyor?”
Eren, Elif’in sesini duydu ama başını kaldırmadı. Elindeki anahtarı sıkıca tuttu ve uçağa yaklaştı. Ana elektrik sistemi arızalıydı. Komplikeydi. Zaman alacaktı. Ama Eren derin bir nefes aldı ve teşhise başladı. Parmakları kablolar arasında gezinirken, her bağlantı, her devre, her telin yeri zihninde canlanıyordu.
Hangar daha da sessizleşti. Elif Eren’e yaklaştı, yukarıdan aşağıya süzdü. “Sen mi sorumlusun?” diye sordu. “Evet,” dedi Eren, gözlerini kaçırmadan. “Peki bana söyle, yüz milyonluk uçağım senin gibi birinin ellerinde güvende mi?” Eren’in çenesi gerildi ama sesini yükseltmedi. “Güvende,” dedi sadece. “İki saat içinde uçağınız hazır olacak.”
Elif alaycı bir şekilde güldü. “İki saat mi? Ciddi misin?” Sonra bir anlaşma teklif etti: “Eğer iki saat içinde bu uçağı uçuracak hale getirirsen, başarılarını kutlarım. Ama başaramazsan, buradaki herkesin önünde yetersiz olduğunu kabul edeceksin.” Eren kabul etti, ama bir şartla: “Başarırsam, siz de buradaki herkesten özür dileyeceksiniz.”
Kronometre başladı. Elif cam duvarlı VIP salonunda oturdu, gözleri her 10 saniyede bir Eren’e kayıyordu. Eren’in geçmişi belirsizdi. Üç yıl önce havalimanına işe girmişti. Öncesi karanlıktı. Sanki hiç var olmamış gibi.
Aşağıda Eren, jetin alt panellerini açmış, karmaşık kablo sistemine bakıyordu. Sorun sandığından derindi. Ana dönüştürücü sadece bir belirtiydi, asıl sorun birkaç ana sistemin birbirine bağlı şekilde arızalanmasıydı. Bir domino etkisi. Eren tüm dünyayı kapattı, sadece tellere, bağlantılara, akımlara odaklandı. Her hareketi hesaplıydı. Sanki bir cerrah ameliyat yapıyordu.
Mehmet Ağ Bey, 45 yaşındaki usta teknisyen, endişeyle izliyordu. “Yardım ister misin oğlum?” diye sordu. “Teşekkürler abi, ama bunu kendim yapmam gerek,” dedi Eren. Bu sadece bir tamir değil, bir ispatlamaydı.
Elif yukarıdan izliyordu. Eren’in hareketlerindeki akıcılığı fark etmişti. Bu sadece eğitimle gelen bir beceri değildi. Dosyaya göre Eren sadece üç yıldır buradaydı. Öncesi yoktu. Peki nereden geliyordu bu ustalık?

Bir saat geçti. Eren, jetin neredeyse tüm elektrik panelini sökmüştü. Her bir bileşeni tek tek test etti, arızalı olanları ayırdı, yenileriyle değiştirdi. Teri alnından süzülüyordu. Tulumu sırtına yapışmıştı. Ama yüzünde çaresizlik yoktu; gözlerinde kararlılık vardı.
Elif, yardımcısı Selin’e sordu: “Ne buldun?” Kayıtlar sınırlıydı. Eren Yavuz Korkut, üç yıl önce işe başlamış, öncesi boşluk. Eğitim geçmişi yok, referansları yok. Sanki üç yıl önce var olmaya başlamış gibi. Elif kaşlarını çattı. “Bu mümkün değil. Herkesin bir geçmişi var.”
Hangarda diğer teknisyenler aralarında konuşuyordu. “İmkansız,” dedi biri. “Ana dönüştürücü değişimi bile iki saat sürer.” Ama Eren hiç duraksamıyordu. “Peki kim bu adam gerçekten?” diye fısıldadı bir diğeri.
30 dakika kaldı. Eren son testi yapıyordu. Multimetre elindeydi. Voltajı ölçüyor, akımı kontrol ediyordu. Her ölçüm beklenen değerleri gösteriyordu. İçinden bir rahatlama duygusu geldi ama yüzüne yansıtmadı. Henüz erken. Asıl test motoru çalıştırmak olacaktı.
Deniz kaptan yaklaştı. “Eren, hazır mısın?” Eren başını kaldırdı. “Hazırım kaptanım. Kokpite geçebiliriz.” İkisi jetin merdivenlerinden tırmandılar. Kaptan koltuğuna oturdu. Eren yanındaki yardımcı koltuğa geçti. Ellerini kontrol panelinin üzerinde gezdirirken, garip bir huzur hissetti. Burası ona yabancı değildi.
Elif camın arkasından kokpite bakıyordu. Kronometreye baktı. 25 dakika. Kalbi hızlanmıştı. Burası sadece bir bahis değildi. İçinde bir şey bu anın önemli olduğunu fısıldıyordu.
Kokpitte sessizlik vardı. Eren ana şalterlere uzandı. “Başlıyorum,” dedi sakin bir sesle. Bir an hiçbir şey olmadı. Sonra küçük yeşil bir ışık yandı. Ardından bir başkası. Kontrol paneli adım adım canlanmaya başladı. Her ekran açılıyor, her gösterge aktif hale geliyordu. Sol motor başlatıldı. Sessizce dönmeye başladı, sonra hızlandı. Hangarın içi jet motorunun sesiyle doldu. Sağ motor da aynı şekilde başlatıldı. İki motor şimdi mükemmel bir uyum içinde çalışıyordu.
Deniz kaptan kontrol listesini tek tek kontrol etti. Elektrik sistemi çalışıyor, hidrolik sistem çalışıyor, iletişim çalışıyor, navigasyon çalışıyor. Her sistem yeşil ışık veriyordu. Kaptanın gözleri nemleniyordu. Eren koltuğundan kalktı. Yorgundu ama içinde tarif edilemez bir rahatlama vardı. Yaptı, başardı. Sözünü tuttu.
Hangar alkışlarla doldu. Eren alçak gönüllülükle başını eğdi. Elif yukarıdan baktı, kronometreye göz attı. İki dakika kalmıştı. Adam sözünü tutmuştu.
Elif merdivenlerden indi. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Hangar sessizleşti. Elif Aslan Turan bahsi kaybetmişti. Eren ellerini temizlemeye çalışıyordu ama yağ derine işlemişti. Elif yaklaştı, karşısında durdu. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra başını eğdi. “Yanılmışım,” dedi. “Seni görünüşüne göre yargıladım. Yeteneklerini küçümsedim ve buradaki herkese karşı saygısızlık yaptım.” Başını kaldırdı. “Özür dilerim.” Sonra etrafındaki teknisyenlere döndü. “Sizlerden de özür diliyorum.”
Alkışlar tekrar başladı. Bu sefer daha gürültülüydü. Elif VIP salonuna doğru yürüdü. “Bekleyin,” dedi Eren. Elif durdu, arkasına bakmadı ama dinliyordu. “Bir şey söylemek istiyorum. Yargılanmak acı verir. Ama bazen bu yargılar bize bir şey hatırlatır. Unuttuğumuz, görmezden geldiğimiz şeyleri. Belki sizin de unuttuğunuz şeyler vardır.”
Elif hafifçe gülümsedi. “İlginç bir insansın Eren Yavuz Korkut. Merak ediyorum senin hikayende neler var.” Eren’in yüzü sertleşti. “Önemli değil,” dedi. “Bence önemli,” dedi Elif. “Senin gibi biri bu hangarda nasıl çalışır? Bu bilgi, bu beceri sadece eğitimle gelmiyor. Neredensin gerçekten?”
Eren cevap vermedi. Elif cebinden bir kartvizit çıkardı, masaya koydu. “Bunu al. Üzerinde özel numaram var. Konuşmak istersen, fikrin değişirse veya yardıma ihtiyacın olursa ara beni.” Eren kartvizite baktı, almadı. “Neden yapıyorsun bunu?” Elif omuz silkti. “Belki ben de yalnızım. Belki güç bazen insanı çok yalnız bırakıyor ve senin gibi biri bana farklı bir perspektif verebilir.”
Elif kapıyı açtı, çıktı. Eren kartvizite baktı, cebine koydu ama ne yapacağını bilmiyordu. Haftalar geçti. Eren kartviziti aramadı. Her gece cebinden çıkarıp bakıyordu. Sonra geri koyuyordu. Aramadı. Çünkü biliyordu ki bir kez başlarsa kontrol edemezdi nereye gideceğini ve kontrol onun için her şeydi.
Ama Elif de pes etmedi. Ara sıra hangara geliyordu. Kısa konuşmalar yapıyorlardı. Yüzeysel şeyler. Ama her konuşmada Elif bir şeyler daha öğreniyordu. Eren’in nasıl düşündüğünü, nasıl konuştuğunu, neye değer verdiğini.
Bir gün Elif karar verdi: Eren ona geçmişini anlatmayacaksa, kendisi öğrenecekti. Özel bir araştırmacı tuttu. İki hafta sonra rapor geldi. Eren Yavuz Korkut gerçek adı değildi. Gerçek adı Eren Polat Yıldız’dı. Bir zamanlar havacılık dünyasının yükselen yıldızıydı. Genç bir mühendis, parlak yenilikçi, cesur. 23 yaşında devrim niteliğinde bir uçak tasarlamıştı. Ama test uçuşunda kaza olmuş, iki pilot ölmüştü. Biri Eren’in en yakın arkadaşıydı. Soruşturma başlamış, Eren sorumlu tutulmuştu. Tasarım hatası, ihmal, suçlamalar. Medyada linç edilmiş, kariyeri yok olmuştu. Şirketi batmıştı. Ama rapor daha derine iniyordu; soruşturmada tutarsızlıklar vardı. Kaza raporu tuhaf şekilde hızla kapatılmıştı. Deliller kaybolmuş, tanıklar susturulmuştu. Eren’in tasarladığı teknoloji, kazadan altı ay sonra başka bir şirkette, Kuantum Savunma’da ortaya çıkmıştı.
Elif dosyayı kapattı. Eller titriyordu. Şimdi anlıyordu: Eren kaçmıyordu, acıdan kaçıyordu, tehlikeden kaçıyordu. Çünkü birisi onun teknolojisini çalmıştı, birisi onu yok etmişti ve muhtemelen hâlâ izliyordu.
Elif Eren’i aradı. “Buluşmamız gerek,” dedi. “Acil. Bu gece senin hakkında bilmem gereken şeyler var.” Eren’in nefesi derinleşti. “Ne öğrendin?” “Telefonda değil, yüz yüze. Saat 9, Güney Park Çeşmesi’nin yanında. Yalnız gel.”
Gece karanlığında park sessizdi. Elif bankta oturuyordu, elinde dosya. Eren karanlıktan çıktı. Yüzü gergindi. “Okudun değil mi?” dedi. “Evet,” dedi Elif. Dosyayı uzattı. Eren dosyaya bakmadı. “O zaman biliyorsun. Kim olduğumu, ne olduğumu ve neden burada olduğumu.”
Elif özür diledi. “Senin başına gelenler için. Sektörüm yaptı. Güç, para, çıkar. Bunlar seni yok etti.” Eren acı bir şekilde güldü. “Hayat böyle. Güçlüler zayıfları ezer. Ama bu doğru değil,” dedi Elif. “Sen masumdun. Teknolojin çalındı. Arkadaşın öldü ve sen suçlandın. Bu adalet değil. Bu cinayet.”
Eren gözyaşlarıyla, “Her gece uyumadan önce onun yüzünü görüyorum. Ayaz, en yakın arkadaşım. Birlikte büyüdük, birlikte hayal kurduk. Birlikte o uçağı tasarladık ve o benim yüzümden öldü.” Elif koluna dokundu. “Senin yüzünden değil. Bu bir komploydu. Biri seni kasten yok etti ve o birisi Kuantum Savunma.”
Eren başını salladı. “Hep biliyordum ama kanıtlayamadım. Kimse dinlemedi. Medya onların tarafındaydı. Mahkemeler onların tarafındaydı. Herkes onların tarafındaydı. Ben sadece bir gençtim. Hayalperest aptal.” Elif’in sesi sertleşti. “Aptal değildin. Cesurdun. Yenilikçiydin. Tehlikeliydin onlar için. Bu yüzden seni yok ettiler.”
Eren ona baktı. “Neden önemsiyorsun? Benim için neden bu kadar çaba harcıyorsun?” Elif duraksadı. “Çünkü sen bana gerçeği hatırlattın. Kendi dünyamda güçlüydüm ama kördüm. Görmek istemediklerimi görmüyordum ama sen bana gösterdin. Eğer senin başına gelen başkalarının da başına geldiyse, sektör bu kadar çürümüşse, sessiz kalamam.”
“Ne yapmak istiyorsun?” diye sordu Eren. “Savaşmak. Seninle birlikte gerçeği ortaya çıkarmak, Kuantum Savunmayı yargılatmak, Ayaz’ın ölümünün hesabını sormak ve senin adını temize çıkarmak.” Eren başını salladı. “İmkansız. Çok güçlüler.” “Ben de güçlüyüm,” dedi Elif. “Ama en önemlisi adalet duygum var. Ve senin gibi biri, içeriden bilgi, sır, gerçeği bilen biri.”
Eren uzun süre düşündü. Sonra elini uzattı. Elif elini tuttu. “Tamam,” dedi Eren. “Savaşalım.”
Ertesi gün Elif’in özel ofisinde bir toplantı yapıldı. Avukat Zehra, güvenlik şefi Barış, teknoloji uzmanı Derya. Eren, masanın ortasında duruyordu. Elif dosyayı açtı, Eren’in hikayesini anlattı. Sonunda Zehra konuştu. “Çok ciddi suçlamalar. Kanıta ihtiyacımız var.” Derya, Kuantum’un sistemlerine girmeliydi. Barış, Eren’den içeriden bilgi istedi. Eren her detayı hatırlıyordu.
Toplantı bitti. Elif ve Eren yalnız kaldı. “Korkuyor musun?” diye sordu Elif. “Evet. Ama artık kaçamam. Eğer şimdi kaçarsam sonsuza kadar kaçacağım ve bu yaşamak değil.” Elif ona yaklaştı. “Beraber yapabiliriz. İnan bana.” Eren ona baktı. “Neden bu kadar inanıyorsun bana?” “Çünkü seni görüyorum. Gerçek seni ve gördüğüm şey iyi bir insan, haksızlık görmüş bir insan. Ve ben haksızlığa dayanamam.”
O gece Eren’in telefonu çaldı. Soğuk bir ses: “Seni izliyoruz. Elif Aslan Turan’la yaptığın toplantıyı biliyoruz. Dur, yoksa pişman olursun.” Eller titredi. Elif’i aradı. “Bizi dinliyorlar. Kuantum biliyor.” Elif sakin kaldı. “Hazırlıklıyız. Ama şimdi daha hızlı hareket etmeliyiz.”
İki hafta geçti. Derya, Kuantum’un eski yedekleme sunucusuna erişim sağladı. Orada silinmiş dosyalar vardı. Bir e-posta zinciri: Eren’in teknolojisini elde etme planı, test uçuşunu sabote etme, kazayı Eren’e yükleme. Her şey planlanmış, her şey kasıtlı.
Ancak Barış uyardı. “Artık onlar bizim neye yaklaştığımızı biliyorlar ve daha agresif olacaklar.” O gece Eren’in evinde bir koku vardı. Birisi girmişti. Masada bir zarf, içinde Elif’in fotoğrafı: “Dur yoksa o.” Tehdit sadece ona değildi, Elif’e de yönelikti.
.
Sabah Eren Elif’in ofisine koştu. “Bu işi bırakmalıyız,” dedi. Elif fotoğrafı okudu. “Hazırlıklıyım. Korkma.” Eren ilk defa sesini yükseltti. “Bu insanlar Ayaz’ı öldürdüler. Başkalarını da susturmuşlardır. Sen sadece bir hedef daha olursun.” Elif ona yaklaştı. “Bak bana, ben güçlüyüm. Eğer şimdi durursan onlar kazanır. Ayaz’ın ölümü anlamsız olur. Senin acın sonsuza kadar devam eder. Bu mu istiyorsun?” Eren gözyaşlarıyla, “İstemiyorum senin zarar görmeni.” “Zarar görmeyeceğim. Ama birlikte olursak güçlüyüz. Ayrılırsak zayıfız.”
Barış içeri girdi. “Kuantum bugün bir basın toplantısı yapacak. Yeni bir proje açıklayacaklarmış. Askeri drone teknolojisi.” Eren, “Bu benim tasarımımın bir parçası. Otonom uçuş sistemi. Bunu çalmışlar.” Derya içeri girdi. “Kuantumun sunucularına erişimimi kestiler. Güvenlik sistemlerini güncellediler. Artık içeri giremiyorum.”
Zehra, “Daha fazlasına ihtiyacımız var. Fiziksel kanıta, gerçek belgeler, imzalar veya bir tanık.” Barış, “Test uçuşunda kurtulan pilot Teresa. O kaza hakkında gerçeği biliyor. Belki o konuşabilir.” Eren dondu. Teresa Bulut. Son duyduğunda hastanedeydi, komadaydı. Barış, “Kayıtlara göre iyileşmiş, taburcu olmuş ama adresi gizli. Tanık koruma programında olabilir.”
O akşam Derya Teresa’nın adresini buldu. Bursa yakınlarında, sessiz bir kasaba. Yol uzundu. Elif direksiyondaydı, Eren yan koltukta. “Bizi anlatır mı sence?” diye sordu Elif. “Bilmiyorum. Yıllardır saklıyorsa bir nedeni vardır. Belki korku, belki suçluluk, belki her ikisi.”
Kasabaya vardılar. Teresa’nın evine yaklaştıklarında Eren’in kalbi hızlandı. Kapıyı çaldılar. Uzun bir sessizlik. Sonra ayak sesleri. Kapı aralandı. Teresa Bulut. “Kim sizsiniz?” “Benim adım Eren. Belki başka bir isimle tanırsın.” Teresa’nın gözleri büyüdü. “Sen, sen hayır hayır gidin buradan.” Eren elini koydu. “Lütfen, sadece birkaç dakika. Ayaz hakkında konuşmak istiyorum.”
Ayaz’ın adı duyulunca Teresa dondu. Gözleri yaşlandı. “Ayaz,” diye fısıldadı. “Tanrım Ayaz.” Eren, “Sana zarar vermeyeceğiz. Sadece gerçeği öğrenmek istiyoruz.” Teresa uzun süre tereddüt etti. Sonra içeri aldı onları.
Salon sade ama temizdi. “Üç yıl sakladım. Korktuğumdan. Çünkü bildim ki konuşursam beni de öldürürler. Tıpkı Ayaz gibi.” “Onlar mı öldürdü?” dedi Eren. “Kasıtlı mı?” Teresa başını salladı. “Evet. O gün test uçuşundan önce sistemleri kontrol ettim. Her şey normaldi. Ama havalandıktan üç dakika sonra kontroller kayboldu. Uçak cevap vermiyordu. Ve ben ekranda bir şey gördüm. Bir uyarı, dış sinyal müdahalesi. Birisi uzaktan sisteme giriyordu.”
Elif öne eğildi. “Emin misin?” “Evet. Pilotum. Ekranları ezbere bilirim. O uyarı normalde olmamalıydı. Birisi bizi sabote ediyordu.” “Sonra ne oldu?” dedi Eren. Ayaz kontrol almaya çalıştı ama geçti. Uçak düşüyordu. O bana baktı ve dedi ki, ‘Teresa, kurtul. Ben kalamam ama sen kurtulabilirsin.’ Son saniyede beni koltuktan fırlattı. Paraşütüm açıldı ama o içeride kaldı ve uçak parçalandı.”
Eren yüzünü ellerine gömdü. Omuzları titriyordu, ağlıyordu. Üç yıldır tuttuğu acı şimdi taşıyordu. Elif Teresa’ya baktı. “Neden konuşmadın?” “Çünkü korktum. Hastanede adamlar geldi. Takım elbiseli, soğuk. Dediler ki, ‘Unutmalısın gördüklerini. Yoksa aileni kaybedersin.’ Annem, babam, kardeşim hepsini tehdit ettiler. Ben ne yapabilirdim?”
Barış öne eğildi. “Şimdi konuşmaya hazır mısın? Mahkemede tanıklık etmeye?” Teresa baktı. “Eğer beni korursanız, ailemi korursanız, evet konuşurum. Çünkü Ayaz iyi bir insandı ve o hak ediyor gerçeğin bilinmesini.” Eren başını kaldırdı. “Teşekkür ederim Teresa. Ayaz’ın anısına teşekkür ederim.”
Gece karanlığında bir ekip hazırlandı. Amaç: Kuantum Savunma’nın gizli deposuna girmek, kaza enkazının saklandığı yere ulaşmak. Çünkü Ayaz uçağa gizli bir cihaz yerleştirmişti. Uçuş veri kaydedici; resmi olanlardan farklı, kendi tasarımları. Eğer hâlâ oradaysa her şeyi kanıtlayabilirdi.
Tesis İstanbul dışındaydı. Gece vardiyası azdı. Güvenlik sıkıydı ama mükemmel değildi. Derya uzaktan sistemlere sızmıştı. Kameraları kapatmıştı. Kapı kilitlerini devre dışı bırakmıştı. Ama sadece 15 dakika. Yani 15 dakika içinde girip çıkmaları gerekiyordu.
Ekip karanlık giysilerle yaklaştı. Barış öndeydi. Kapıya vardılar. Barış elektronik kilit kırıcıyı kullandı. Kapı sessizce açıldı. İçeride depo enginiydi. Karanlıktı. Sektör D7’ye vardıklarında dev bir kapı vardı. Barış yine kilit kırıcıyı kullandı. Kapı açıldı. İçerisi daha da karanlıktı. El fenerlerini açtılar. Işık metale düştü ve orada enkaz vardı. AT80 uçağının kalıntıları, bükülmüş kanatlar, kırık gövde, yanmış kokpit.
Eren kokpite tırmandı. Koltukların altında aradı. Gizli bir bölme. Metalin altında küçük siyah bir kutu buldu. “Buldum,” diye fısıldadı. Tam o anda deponun ışıkları açıldı. Parlak beyaz kör edici ışıklar. Bir ses yankılandı. Soğuk. Alaycı. “Hoş geldiniz. Sizi bekliyorduk.” Victor Deniz gölgelerden çıktı. Yanında silahlı adamlar vardı. “Eren Yavuz Korkut, ya da gerçek adınla Eren Polat Yıldız, uzun zaman oldu.”
Victor kutuyu istedi. Elif dikkat dağıtmak için ortaklık teklif etti. Zaman kazanıyordu. Victor ilgilenmişti. Ama tam kutuyu almak üzereyken deponun dış kapısı patladı. Siren sesleri. Megafondan bir ses: “Federal polis, ellerinizi kaldırın.” Barış gülümsedi. “Sinyallerin kesildiğini biliyorduk. Bu yüzden dışarıya bir adam bıraktık. Bir şey ters giderse polisi arayacaktı.” Polisler içeri daldı. Victor’un adamları silahlarını düşürdü. Victor öfkeyle Eren’e baktı. “Bu bitmedi. Avukatlarım seni yok edecek.” “Mahkeme beni aklar belki,” dedi Eren. “Ama kutu konuşacak ve dünya dinleyecek.”
Ertesi sabah Zehra’nın ofisinde kutuyu açtılar. Bir teknisyen veriyi çıkarttı. Ekranda grafikler belirdi. Uçuş parametreleri, sistem durumları, her şey kayıtlıydı. Dış sinyal, sistem girişi, kontrol kaybı. Her şey kanıtlıydı. “Birisi uçağa uzaktan erişim sağladı. Güvenlik protokollerini devre dışı bıraktı. Pilotların kontrolünü iptal etti. Bu kasıtlı bir sabotaj. Cinayet.”
Zehra dosyalara baktı. “Şimdi gerçek dava başlayabilir. Bu kanıtla Kuantum Savunma kaçamaz. Victor Deniz kaçamaz. Sorumlu herkes yargılanacak.” Eren pencereden dışarı baktı. Güneş doğuyordu. Yeni bir gün başlıyordu. 3 yıl karanlıkta yaşadıktan sonra ışık geliyordu.
Mahkeme süreci 6 ay sürdü. Her gün yeni kanıtlar ortaya çıktı. Her duruşma Kuantum Savunma’nın duvarlarını biraz daha çatlatıyordu. Medya olayı her yerde konuşuyordu. Victor Deniz, her duruşmada pahalı takım elbiseleriyle geliyordu ama yüzü her seferinde daha solgunlaşıyordu. Kanıtlar çok güçlüydü; e-postalar, teknik raporlar, Teresa’nın tanıklığı ve en önemlisi o küçük siyah kutu.
Duruşma salonunda Eren her gün oturuyordu. Ön sırada Elif yanındaydı. Elleri bazen birbirini tutuyordu. Aralarındaki bağ artık sadece iş değildi. Birlikte savaşmışlardı, birlikte kazanıyorlardı.
Savcı Eren’i tanık kürsüsüne çağırdı. Eren yemin etti ve anlatmaya başladı. Geçmişini, hayallerini, Ayaz’la dostluğunu, o projeyi, o umudu, o hayal kırıklığını. “Biz sadece bir uçak yapmak istiyorduk. Dünyaya katkıda bulunacak bir şey. Ama onlar bunu çaldılar. Ayaz’ı öldürdüler. Beni yok ettiler ve hiç pişman olmadılar.”
Teresa da konuştu. “Ayaz bir kahramandı. Beni kurtardı. Son anında bile başkasını düşündü. Ama o ölmek zorunda değildi. Eğer Kuantum Savunma açgözlülüğü yüzünden sabotaj yapmasaydı, Ayaz bugün hayatta olacaktı.”
Derya teknik kanıtları sundu. Ekranlar, grafikler, veriler, her şey net, her şey çürütülemezdi. “Bu kaza değildi. Bu planlı bir cinayetti. Teknoloji hırsızlığıydı.”
Son söz savcıya aitti. “Önünüzde sadece bir şirket davası yok. Önünüzde insanlık davası var. Açgözlülüğe karşı dürüstlük, güce karşı adalet, karanlığa karşı ışık. Eren Yavuz Korkut yıllarca acı çekti suçsuz yere. Ayaz Şimşek hayatını kaybetti haksız yere. Teresa Bulut sessiz kaldı korktuğu için. Ama şimdi konuştular, gerçeği söylediler ve şimdi sizin sıranız. Adaletin sesini yükseltme sıranız.”
Jüri geri çekildi. 3 saat tartıştılar. Salon bekledi. Eller terliyordu. Kalpler hızlıydı. Jüri geri geldi. Karar açıklandı. Sanık Victor Deniz: kasıtlı insan öldürme, teknoloji hırsızlığı, tanık sindirme suçlarından suçlu bulundu. Kuantum Savunma şirketi tüm suçlamaları kabul etti ve tazminat ödeyecekti.
Salon alkışlarla doldu. Eren gözlerini kapattı. Gözyaşları süzüldü. Ama bu sefer acı değildi; rahatlama gözyaşlarıydı. Elif ona sarıldı. “Başardık. Sonunda başardık.”
Dışarıda güneş parlıyordu. Kameralar, flaşlar, muhabirler doluydu. Ama Eren onları görmüyordu. Sadece gökyüzüne bakıyordu. Orada bulutlar arasında sanki Ayaz’ın gülümsediğini görüyordu. “Hoşça kal dostum. Huzurla uyu. Adaletin yerini buldu.”
.
News
Yetim Çocuk, Mafia Patronuna ‘Köpeğim Kızınızı Bulur’ Dedi — Sonrası Herkesi Şoke Etti
Yetim Çocuk, Mafia Patronuna ‘Köpeğim Kızınızı Bulur’ Dedi — Sonrası Herkesi Şoke Etti . . Yetim Çocuk, Mafya Patronuna “Köpeğim…
“GİTMEK İSTERSEN ANLARIM” DİYE FISILDADI TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ KIZ —O DEDİ: “HİÇBİR YERE GİTMEM”
“GİTMEK İSTERSEN ANLARIM” DİYE FISILDADI TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ KIZ —O DEDİ: “HİÇBİR YERE GİTMEM” . . GİTMEK İSTERSEN ANLARIM I. Yağmurda…
Yirmi ziraat mühendisi bile vizinha rica ekim makinesini tamir edemedi; gizemli bir tamirci devreye girdi.
Yirmi ziraat mühendisi bile vizinha rica ekim makinesini tamir edemedi; gizemli bir tamirci devreye girdi. . . Zengin Komşunun Planterı:…
Milyarder, zavallı tamirci kadının birkaç dakika içinde tekrar araba kullanabileceğine dair söz vermesi üzerine gülüyor; kadın ise ağlayarak cevap veriyor.
Milyarder, zavallı tamirci kadının birkaç dakika içinde tekrar araba kullanabileceğine dair söz vermesi üzerine gülüyor; kadın ise ağlayarak cevap veriyor….
Üç bebeği buzlu bir dereye bıraktılar—kovboy, batmadan önce onları kurtarmak için suya atladı…
Üç bebeği buzlu bir dereye bıraktılar—kovboy, batmadan önce onları kurtarmak için suya atladı… . . Buzlu Derede Üç Bebek 1….
“Ben Onu Savunurum!” Dedi Tamirci — Avukatı Milyarderi Mahkemede Terk Ettikten Sonra
“Ben Onu Savunurum!” Dedi Tamirci — Avukatı Milyarderi Mahkemede Terk Ettikten Sonra . . Ben Onu Savunurum! 1. Düşüşün Başlangıcı…
End of content
No more pages to load






