DEMİR LEYDİ’NİN GÖZYAŞLARI | Onu Vuran Kurşun Aslında Kime Sıkılmıştı?

.
.

DEMİR LEYDİ’NİN GÖZYAŞLARI

I. Bölüm: Zaferin Ardındaki Gölge

Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde, ikinci kol orduya ait harekat merkezinin loş salonunda, Korgeneral Ayla Gürkan’ın sesi yankılanıyordu. O gün, askeri tatbikatın ezici zaferi, kolordunun üzerine çökmüş olan ağır güvensiz havayı bir bıçak gibi kesip atmıştı. Gürkan’ın liderlik vasıflarına dair fısıltıyla yayılan şüpheler yerini sarsılmaz bir saygıya ve hatta bir miktar korkuya bırakmıştı. Onun savunduğu ve başta kimsenin anlam veremediği aktif savunma doktrini artık kolordunun yeni iman tazelediği bir savaş felsefesi olmuştu.

Özellikle Kurmay Albay Kenan Sancaktar ve onun etrafında toplanan genç idealist subaylardan oluşan gelenekçi kanat bile Ayla Gürkan’a karşı artık mutlak bir güven beslemeye başlamıştı. Her ne kadar bunu itiraf etmekte zorlansalar da, Gürkan’ın başarısı onları da derinden etkilemişti.

Fakat tüm bu göz kamaştırıcı başarının ardında, Askeri İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı’nın yürüttüğü gizli bir soruşturma sessiz ama bir o kadar da amansız bir şekilde devam ediyordu. Soruşturmanın başındaki İK Daire Başkanı her gece yarısı elde edilen geçici sonuçları doğrudan Korgeneral Gürkan’a rapor ediyordu.

“Komutanım, Asker Ocağı isimli forum sitesindeki o alçakça yazının IP adresini takip ettiğimizde izlerin karargahımıza çok yakın bir sivil internet kafeden çıktığını tespit ettik. Ancak hedef şahıs kimliğini gizlemek için yurt dışı merkezli bir proxy sunucu kullanmış. Kafenin güvenlik kamerası kayıtlarını aldık ve saatlerce süren analizlere başladık. Görüntülerdeki yüzleri tek tek tarıyoruz. Ancak şüpheliyi kesin olarak teşhis etmek biraz daha zaman alacak.”

Ayla Gürkan, sabırsızlığa dair en ufak bir iz göstermeden, “Sessiz ve derinden ilerlemeye devam edin,” dedi. Aceleci bir hamleyle yılanın sadece kuyruğunu yakalamak istemiyordu. O yılanın başını istiyordu. Biliyordu ki bu şanlı ordunun temellerini sarsan bu kirli entrikalar kökünden sökülüp atılmazsa, tatbikatta kazanılan büyük zafer bile her an çökebilecek bir kumdan kaleden farksız olurdu.

DEMİR LEYDİ'NİN GÖZYAŞLARI | Onu Vuran Kurşun Aslında Kime Sıkılmıştı? -  YouTube

II. Bölüm: İhanetin Çözülüşü

Kaderin bir cilvesi olarak belirleyici ipucu hiç beklenmedik bir yerden, en beklemediği kişiden geldi. Tatbikatta Kırmızı Kuvvetler komutanı olarak acı bir yenilgiye uğrayan Albay Murat Ateşoğlu, en güvendiği astsubaylarından birinden şok edici bir bilgi duydu. Bir TEM’nin, tatbikat başlamadan hemen önce lojistik şubeden Kurmay Albay Fikret Yılmaz’dan aldığı bir emirle karargahın dışındaki o meşhur internet kafeye gittiğini görmüştü.

Başta bu duruma bir anlam verememişti. Ancak internette çıkan yazının içeriği ve zamanlaması öyle tuhaf bir şekilde örtüşüyordu ki, bu şüphe bir kurt gibi içini kemirmeye başlamıştı. Ateşoğlu, hayatının en zorlu içsel mücadelesine girmişti. Albay Yılmaz onun yıllardır omuz omuza görev yaptığı silah arkadaşıydı. Hatta Ayla Gürkan’a karşı duydukları hoşnutsuzluğu birçok kez beraber dile getirmişlerdi. Ama Ateşoğlu, tatbikatta kaybetmiş olmasına rağmen bir Türk subayının şerefini lekelememişti. Böyle alçakça bir komplonun parçası olamazdı.

Günlerce uykusuz geceler geçirdi. Vicdanıyla savaştı. Sonunda bir karar verdi ve kurmay başkanı Albay Kenan Sancaktar’ın odasının kapısını çaldı.

“Kurmay başkanım, size arz etmem gereken çok önemli bir husus var,” dedi. Murat Ateşoğlu, duyduğu her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Sancaktar’ın yüzü buz kesti. Damarlarındaki kanın çekildiğini hissetti. Öfkesi beyninin en ücra köşelerine kadar yayıldı.

“O alçaklar kabul edilemez çizgiyi çoktan geçmişler!” diye gürledi. Sancaktar hiç vakit kaybetmeden İK daire başkanını aradı. Ateşoğlu’ndan gelen bu kritik bilgiyle soruşturma çemberini hızla daralttılar. Kafenin kamera kayıtlarındaki genç TEM’nin kimliği saniyeler içinde tespit edildi ve onun tüm hareketleri geriye dönük olarak izlenmeye başlandı.

Sonunda kesin delili TEM’nin şahsi dizüstü bilgisayarında buldular. Albay Fikret Yılmaz ile yaptığı bir mesajlaşma uygulamasındaki yazışmaların dökümü. Konuşma içeriği, Albay Yılmaz’ın o alçakça yazının taslağını TEM’e gönderdiğini ve “Sakın arkanda en ufak bir iz bırakma. Bu işin sonunda hepimiz kazanacağız,” şeklinde net talimatlar verdiğini açıkça ortaya koyuyordu.

III. Bölüm: Gerçeklerin Yüzleşmesi

Tüm deliller toplandığında Korgeneral Ayla Gürkan bir an bile tereddüt etmedi. Ertesi sabah, Kolordu’daki tüm kilit komutanları ve kurmay subayları acil bir komuta toplantısı için bir araya topladı. Toplantı salonundaki hava daha önce hiç olmadığı kadar ağırdı. Herkes, bunun tatbikatın sonuçlarını değerlendirmek için yapılan rutin bir toplantı olduğunu sanıyordu.

Ancak salonun bir köşesinde İK daire başkanı ve soruşturma ekibinin soğuk yüzlerle beklediğini gördüklerinde bir şeylerin fena halde ters gitmekte olduğunu anladılar. Toplantı başladığında Ayla Gürkan hiçbir giriş konuşması yapmadan Asker Ocağı Forumundaki o iftira dolu yazıyı dev ekrana yansıttı.

“Bu yazıyı aranızda bilmeyen yoktur sanırım,” dedi. Sesi çelik gibiydi. “Haftalardır ikinci kolordunun şerefine leke sürdü ve komuta sistemimizi içeriden kemirmeye çalıştı.”

Yavaşça salondaki herkesin gözlerinin içine baktı. Göz göze geldiği subaylar başlarını bir bir önlerine eğdiler.

“Bu yazının basit bir hoşnutsuzluk ifadesi olmadığını, aksine çok net bir amaca hizmet eden planlı bir komplo olduğunu en başından beri biliyordum. Bu sebeple İK daire başkanlığına soruşturma talimatı verdim. Daire Başkanı, soruşturmanın sonuçlarını arz edin.”

İK daire başkanı ayağa kalktı ve soruşturmanın sonuçlarını rapor etmeye başladı. IP takibinden mesajlaşma uygulamasındaki konuşmaların dökümüne kadar her bir kanıt açıklandığında salondaki hava daha da soğuyor, nefes almak imkansızlaşıyordu.

Sonunda daire başkanı yazıyı yayınlayan genç TEM’nin adını ve tüm bu komplonun arkasındaki beynin Albay Fikret Yılmaz olduğunu açıkladığında salondaki tüm gözler ona döndü. Albay Yılmaz’ın yüzü bembeyaz kesilmişti. Titrek bir sesle kendini savunmaya çalıştı.

“Yanlış anlama var komutanım. Bu bir kumpas. Ben böyle bir şey yapmadım.”

Ayla Gürkan, bir soruşturma görevlisine işaret etti. Görevli bilgisayarında bir dosyayı açtı ve salona bir ses kaydı yayıldı. Kayıtta Albay Yılmaz’ın sesi, o genç TEM’e net bir şekilde talimat verirken duyuluyordu.

“İnsanların içine biraz korku salmalıyız ki bu kadının ne kadar tehlikeli olduğunu anlasınlar. Anladın mı beni?”

Kendi sesinin yankılandığı salonda Albay Yılmaz dizlerinin üzerine çöktü. Artık tüm savunmalar anlamsızlaşmıştı.

IV. Bölüm: Adalet ve Merhamet

Ayla Gürkan yavaş adımlarla onun önüne kadar yürüdü. Sesi öfkeyle titriyordu ama duygularını bastırmaya çalışarak konuştu:

“Albay Yılmaz, benim komuta tarzımdan memnun olmama hakkına sahipsin. Bir asker olarak farklı bir görüş belirtmek hem hakkın hem de görevin. Ama sen meşru bir eleştiri veya fikir beyan etme yolunu seçmedin. En alçakça, en kirli yolu seçtin. Anonimliğin karanlık gölgesine saklanarak silah arkadaşlarına iftira attın. Birliğin moralini bozdun ve ulusal güvenliğimizin ön cephesindeki bir kale olan ikinci kol orduyu içeriden çökertmeye çalıştın.”

Bir an durdu. Salondaki tüm kurmay subaylara baktı.

“Bu şahsıma, Ayla Gürkan’a yapılmış bir saldırı değildir. Üzerindeki bu şanlı üniformayı giyen hepimizin onuruna yapılmış bir saldırıdır ve canımız pahasına savunduğumuz bu vatana karşı işlenmiş açık bir ihanet suçudur. Kolordu komutanı olarak buna asla ve asla müsamaha göstermeyeceğim.”

Bu beyanı tüm salonu ezici bir otoriteyle kapladı.

“Bugünden itibaren Albay Fikret Yılmaz’ın tüm rütbe ve görevleri sökülmüştür. 2K derhal tutuklama işlemini gerçekleştirsin. Askeri Ceza Kanununa göre üste hakaret ve askeri disiplini bozma suçlarından hakkında derhal soruşturma ve dava süreci başlatılacaktır. Bu tür karanlıkta oynanan alçakça hançer oyunlarının ordumuzda bir daha asla tekrarlanmaması için ibretlik bir ceza verilecektir.”

Güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkarılırken Albay Yılmaz çaresizlik içinde son bir hamleyle Albay Murat Ateşoğlu’na doğru bağırdı.

“Sen de varsın bu işte Murat. Sen de benimle birlikte şikayet etmedin mi? Şimdi ne diye temiz rolü yapıyorsun?”

Tüm gözler bir anda Murat Ateşoğlu’na döndü. Ateşoğlu ağır adımlarla ayağa kalktı. Ayla Gürkan’ın önüne geldi ve derin bir şekilde başını eğdi.

“Affınızı dilerim komutanım. Ben de sizin komuta tarzınızdan hoşnutsuzluk duydum ve gayri resmi ortamlarda uygunsuz sözler sarf ettim. Tatbikatta sizi yenmek gibi kibirli düşüncelerimde oldu. Her türlü cezayı almaya hazırım.”

Bir an duraksadı. Sonra başını kaldırdı. Gözleri Ayla Gürkan’ın gözlerine kenetlenmişti.

“Ama ben bir askerin şerefini bir kenara atmadım komutanım. Başkalarını arkadan bıçaklamak gibi alçakça bir işe kalkışmadım. Savaş meydanında, tatbikat sahasında dürüstçe savaştım ve kaybettim. Hepsi bu.”

Onun bu samimi itirafı toplantı salonuna ağır başlı bir hava kattı. Ayla Gürkan uzun bir süre sessizce ona baktı. Sonra derin bir sesle konuştu:

“Albay Ateşoğlu, bir asker savaş meydanında kazanabilirdi, kaybedebilirdi. Önemli olan nasıl savaştığıdır. Sen bir asker gibi savaştın ve bir asker gibi yenilgiyi kabul ettin. Yerine geç. Sana bu yenilginin utancını temizlemen için bir fırsat vereceğim. Umarım o kibrini ikinci kol orduya hizmet etmek için kullanırsın.”

Ayla Gürkan’ın bu kararı herkesi şaşkına çevirmişti. Suçluyu acımasızca cezalandırmış, ancak hatasını anlayan ve onurunu korumaya çalışan birine bir şans daha vermişti.

.