“EVLENMEK İÇİN ÇOK YAŞLANDIM” DEDİ DAĞIN ADAMI. TA Kİ KADIN, “BEN SENİ BEKLEDİM” DİYENE KADAR

.
.

Jacob Stone, Colorado dağlarının derinliklerinde, tek başına ve sessiz bir hayat sürüyordu. 63 yaşında, gri saçlı, yüzündeki çizgiler yılların ve kayıpların iziydi. Gençliğinde Montana’da bir çiftlikte çalışırken hayata dair umutları vardı; bir ailesi, bir evi, bir geleceği. Fakat Margaret ve küçük kızını ateşli hastalıkta kaybettikten sonra, hayatı bir anda değişmişti. Keder onu yutmuş, insanlardan ve dünyadan uzaklaşmasına sebep olmuştu. O günden beri, Jacob yalnızlığı ve sessizliği kendine sığınak etmişti. Her sabah şafaktan önce uyanır, kulübesinin soğuk duvarlarında nefesini buğulandıran havayla yüzleşirdi. Hayatta kalmanın ritmini biliyordu: Tuzak kurmak, hayvanları beslemek, odun toplamak, ateşi canlı tutmak. Kendi kendine yetebilmek, ona hem güç hem de bir tür huzur vermişti. Ama en iyi yıllarının geride kaldığına, hayatında ikinci bir şansın olmayacağına inanıyordu.

Kasım ayının ilk sabahı, Jacob yine tuzak hattını kontrol etmek için dışarı çıktı. Kar ağır ve sessizce yağıyordu, zirveler beyaza bürünmüştü. Hayvanlarını besledi, tuzaklarda iki sansar ve bir tilki buldu. Hepsi donmuştu; ama iyi postlardı. Öğleye doğru kulübeye döndü, ateşi yeniden canlandırdı ve yemeğini hazırladı. Tam yemeğe oturmuştu ki, dışarıdan bir atın sesini duydu. 20 yıldır kimse davetsiz gelmemişti. Jacob tüfeğini aldı, pencereye yaklaştı. Karın içinden ağır bir paltoya ve şapkaya bürünmüş genç bir kadın yaklaşıyordu. Atı yedeğinde götürüyordu, bitkin görünüyordu. Kadın kulübenin önünde durdu, Jacob’ın adını seslendi: “Bay Stone!”

Jacob şaşırdı. Kadın şapkasını geri itti, koyu renk gözleriyle ona baktı. “Adım Sarah Wmore,” dedi. “Thomas Wmore babamdı.” Jacob’ın göğsünde bir şeyler değişti. Thomas, yıllar önce Wyoming’de birlikte çalıştığı, ona oğul gibi bağlandığı hevesli bir gençti. Sarah, Thomas’ın kızıydı. Sarah, babasının ölümünden sonra Jacob’ı bulmak için at sırtında 300 mil yol kat etmişti. Babası ona, “Eğer bir gün yardıma ihtiyacın olursa Colorado’nun yükseklerinde Jacob Stone’u bul,” demişti. Sarah, istemediği bir evlilikten, borçlarından ve kendisine sahip olduğunu düşünen bir adamdan kaçıyordu. Hayatta kalmak, kendi ayakları üzerinde durmak istiyordu.

Jacob çok yaşlandığını, başka bir insanın sorumluluğunu alamayacak kadar hasarlı olduğunu düşünüyordu. Ama Thomas’ın kızının çaresiz bakışlarında kendi gençliğini, kaybettiği umudu gördü. “Kar eriyene kadar kalabilirsin,” dedi. “Ama bahar geldiğinde bir sonraki adımına karar vermen gerekecek.” Sarah gözyaşlarını tutarak, “Sizi bulmak için 7 yıldır bekliyorum,” dedi. “Şimdi ne olursa olsun, en azından sonunda olmam gereken yerdeyim.”

Kış, Colorado dağlarında zorlu geçiyordu. Jacob ve Sarah birlikte tuzak hattını kontrol ediyor, avlanıyor, ateşi canlı tutuyor, erzaklarını idareli kullanıyordu. Jacob ona hayatta kalmanın inceliklerini öğretti: Tuzak kurmayı, iz okumayı, hava durumunu tahmin etmeyi, yiyecekleri korumayı. Sarah ise çalışkan, kararlı ve öğrenmeye açık biriydi. Babasının ona öğrettiği her şeyi hatırlıyor, Jacob’ın derslerini hızla kavrıyordu. Bir sabah tuzak hattında bir dağ aslanı ile karşılaştılar. Jacob sakin kaldı, Sarah’ya korksa bile yapılması gerekeni yapmasını öğretti. Cesaret, korkmamak değil, korktuğu halde doğru şeyi yapmaktı. Bu tehlikeli dağlarda, hayatta kalmak için birbirlerine güvenmek zorundaydılar.

Fırtınalı bir gecede, Sarah Jacob’a babasının ölümünü, amcasının onu istemediği bir evliliğe zorladığını anlattı. Borçlar, sahte belgeler, tehditler… Sarah, babasının vasiyetinde Elanena Bren’i yasal vasi olarak atadığını öğrenince biraz rahatladı. Bu, Holloway ailesinin planlarını bozacak güçlü bir yasal korumaydı. Jacob ise Margaret ve Annie’yi kaybetmenin acısını, Thomas’ın ona yeniden umut verdiği günleri, sonra tekrar bağlanmaktan korkup dağlara kaçışını anlattı. Sarah ona, “Sadece yaklaşanla yüzleşecek kadar güçlü olmama yardım etmeni istiyorum,” dedi. Jacob, “O zaman bunu yapacağız,” diyerek ona söz verdi.

Bahar yaklaşırken Holloway’in adamları kulübeye geldi. Jacob ve Sarah savunmalar kurdular, nöbet tuttular, müttefiklerinden yardım istediler. Bir gece Holloway’in adamları kulübeyi kuşattı. Jacob, yıllar önce inşa ettiği gizli tünelden Sarah’yı mağaraya kaçırdı. Fırtına onlara siper oldu. Hayatta kalmak için birbirlerine daha çok bağlandılar. Bu süreçte, Jacob geçmişinden tamamen kopmak yerine, Sarah ile yeni bir hayat kurmaya karar verdi. Margaret’in alyansını kutuya koydu, geçmişi onurlandırdı ama artık şimdiki zamanı yaşamaya hazırdı.

Jacob ve Sarah, kasabaya gidip Elanena ve Clayton’dan yardım aldılar. Holloway’in adamları kasabada tehditler savurdu, ama topluluk Jacob ve Sarah’nın yanında durdu. Şerif, yasal belgeleri onayladı, Holloway’in tehditlerini ciddiye aldı. Sonunda, Willow Creek’te kasabanın önünde Holloway ile yüzleştiler. Jacob, Sarah’nın özgür iradesiyle orada olduğunu, yasal olarak Holloway’in hiçbir hakkı olmadığını açıkça belirtti. Topluluğun desteğiyle, Holloway geri çekilmek zorunda kaldı. Birkaç hafta sonra, Holloway ve adamları yasa dışı eylemleri nedeniyle tutuklandı.

Bahar geldiğinde, Jacob ve Sarah kulübeyi birlikte onardılar. Artık kulübe bir ev olmuştu. Pineridge’te küçük bir kilisede, Elanena ve Clayton’ın şahitliğinde evlendiler. Tüm topluluk yanlarında oldu. Jacob, “Hiçbir zaman yeniden başlamak için çok geç olmadığını, tekrar sevmek için çok geç olmadığını bana gösterdin,” diyerek Sarah’ya yemin etti. Sarah hamile olduğunu öğrendiğinde, Jacob hem korktu hem de büyük bir mutluluk hissetti. Artık hayatlarının yeni bir anlamı vardı. Geçmişin acısı hâlâ oradaydı, ama birlikte kurdukları hayat, umut ve sevgiyle doluydu.

Jacob Stone, bir zamanlar hikayesinin bittiğine inanmıştı. Ama Sarah’nın ısrarı, cesareti ve sevgisi ona hayatın sadece hayatta kalmak değil, paylaşmak, bağ kurmak ve yeniden başlamak olduğunu gösterdi. Dağlarda, zorluklar ve tehlikeler arasında, birlikte inşa ettikleri bu hayat sıradan ama olağanüstüydü. İçeride, Jacob’ın tezgahında yeni bir ahşap at duruyordu. Bebekleri için oyuyordu; gelecek için, umut için. Sarah ise hikâyelerini yazmaya başlamıştı. “Aşkın bir son kullanma tarihi yoktur,” diyordu. “En iyi şeyler, en az beklediğinizde gelir.”

Ve Colorado’nun yükseklerinde, güneş batarken, Jacob ve Sarah verandada yan yana durdular. Artık yalnız değillerdi. Hayatları mükemmel değildi ama gerçekti. Ve mutluluğun, ikinci şansların, sevginin yaşı yoktu.

Jacob ve Sarah’nın hikâyesi, umut, cesaret ve sevginin ne kadar geç olursa olsun hayatı değiştirebileceğini kanıtladı. Dağlarda geçen zorlu yıllardan sonra, evlerini, ailelerini ve birbirlerini bulmuşlardı. Artık birlikte, geçmişin acısına rağmen geleceğe umutla bakıyorlardı. Ve her sabah, yeni bir başlangıca minnettar uyanıyorlardı.

Bu hikaye, hayatta ikinci şansların, topluluğun gücünün ve sevginin zaman tanımadığını anlatır. Her yaşta, her koşulda, umut sizi bulabilir. Yeter ki ona kalbinizi açın.

.