“Hiçbir dadı üçüzlerle bir hafta dayanamadı… ta ki fakir aşçı imkânsızı başarana kadar”
.
.
Hiçbir Dadı Üçüzlerle Bir Hafta Dayanamadı… Ta ki Fakir Aşçı İmkânsızı Başarana Kadar
İstanbul’un en seçkin semtlerinden Bebek’te, Yılmaz ailesinin lüks villası adeta bir saray gibiydi. Mehmet Yılmaz teknoloji devi bir şirketin sahibi, eşi Selin ise başarılı bir iç mimardı. İki katlı, geniş bahçeli, havuzlu bu evde her şey vardı; ama hayatlarının en büyük sorunu, tüm bu zenginliğe rağmen çözümsüz kalmıştı: Üç yaşındaki üçüzleri Emre, Efe ve Elif.
Son altı ayda tam on dadı bu evden kaçmıştı. Her biri eğitimli, deneyimli, sabırlı kadınlardı; ama üçüzler bir araya geldiğinde adeta küçük bir kasırgaya dönüşüyor, evdeki herkesi çıldırtıyorlardı. Emre, grubun doğal lideriydi; Efe, stratejist ve sessiz zekâydı; Elif ise beklenmedik şekilde en gürültülü ve yıkıcı olanıydı. Birlikte, kendi aralarında anlaşabildikleri özel bir dil geliştirmiş, büyüklerin zayıf noktalarını bulup onları pes ettiriyorlardı.
Selin Hanım çaresizdi. Mehmet iş seyahatinde, Selin ise hem kariyerine hem de çocuklarına yetişmeye çalışırken tükenmişti. Dadıların, çocuk psikologlarının, terapistlerin hiçbiri işe yaramamıştı. O akşam, son dadı eşyalarını toplarken Selin mutfakta gözyaşlarına boğulmuştu.
Mutfakta çalışan Ayşe ise, Sivas’ın küçük bir köyünden gelmiş, 35 yaşında, hayatın yükünü erken omuzlamış bir kadındı. Bir yıldır Yılmaz ailesi için yemek yapıyor, sessizce işini yapıyordu. Kocasını bir trafik kazasında kaybetmiş, 12 yaşındaki oğlu Okan’ı köyde büyükannesiyle bırakıp İstanbul’da çalışıyordu. Pedagoji eğitimi yoktu, çocuk psikolojisi kitapları okumamıştı. Ama Ayşe’nin içgüdüleri, sabrı ve büyük kalbi vardı.
O gece, Selin Hanım’a ofisten acil bir çağrı geldi. Mehmet yurtdışındaydı ve Selin’in hemen ofise gitmesi gerekiyordu. Evde üçüzlerle yalnız kalacak kimse yoktu. Selin, gözlerinde yaşlarla Ayşe’ye döndü ve ona bir gece üçüzlerle kalması için yalvardı. Ayşe, korksa da Selin’in çaresizliğine kayıtsız kalamadı ve kabul etti.
Gece başladığında üçüzler hemen Ayşe’yi sınamaya koyuldu. Emre, salondaki büyük palmiyeyi devirdi. Ayşe, bağırmak ya da cezalandırmak yerine, “Palmiye de oynamak istemiş, hadi ona yardım edelim,” dedi. Çocuklar şaşkınlıkla ona katıldı. Ayşe, onlara palmiyenin hikayesini anlattı, birlikte temizlik yaptılar. Sonra akşam yemeği geldi. Ayşe, yemekleri hikayelere dönüştürdü: Jambon sandviç denizde yüzen bir tekne, elma bir korsanın bulduğu hazine, süt sihirli bir iksir oldu. Çocuklar, hikayenin büyüsüne kapılıp yemeklerini bitirdiler.
Banyo zamanı geldiğinde, Ayşe suyu doldurup renkli oyuncaklar ekledi ve küveti bir okyanusa dönüştürdü. Üçüzler, suya coşkuyla atladı, Ayşe denizaltı maceraları anlattı. İlk kez banyo ağlama veya bağırış olmadan bitti. Yatma saatinde ise Ayşe, üç küçük yıldızın masalını anlattı. Çocuklar ona sarıldı, huzur içinde uykuya daldılar.
Sabah olduğunda Selin Hanım eve döndü ve en kötüsünü bekliyordu. Fakat üst kata çıktığında, üçüzlerin Ayşe’ye sarılmış, huzur içinde uyuduğunu gördü. Şaşkınlıkla Ayşe’ye sordu: “Nasıl başardın?” Ayşe, “Bu çocuklar kötü değil. Sadece çok yalnız ve üzgünler. Enerjilerini dikkat çekmek için kullanıyorlar. Aslında sevgiye ihtiyaçları var,” dedi.
Ayşe, çocukların yaramazlıklarının ardındaki gerçek duyguları sezmişti. Emre, liderlik sorumluluğu taşıyordu, Efe zekâsıyla duygularını saklıyordu, Elif ise tek kız olmanın baskısıyla kendini kanıtlamaya çalışıyordu. Selin, Ayşe’nin sözleriyle çocuklarına bakışını değiştirdi.
O günden sonra Ayşe, üçüzlerin hayatında dadıdan fazlası oldu. Çocuklar ona “Anne Ayşe” demeye başladılar. Selin ve Mehmet, Ayşe’ye dadı olarak kalması için ısrar etti, maaşını artırdı, evde oda ve tüm imkânları sundu. Ayşe ise köydeki oğlu Okan’ı düşünüyordu. Okan’ı bırakmak istemiyordu. Selin, Okan’ın da villada yaşamasını teklif etti, ona iyi bir okul, kendi odası ve aile ortamı vaat etti.
Ayşe, oğluyla konuşmak için köye gitti. Okan, annesinin üçüzlere yardım etmekten mutlu olduğunu gördü ve taşınmayı kabul etti, ama bir şartla: Büyükannesini düzenli ziyaret edeceklerdi. Pazar günü Ayşe ve Okan villaya döndü. Üçüzler Ayşe’ye sarıldı, Okan’ı hemen “büyük abi” olarak benimsediler. Okan, başta çekinse de üçüzlerin sevgisiyle açıldı.
Yeni hayatları, beklenenden daha güzel oldu. Ayşe sabahları kahvaltı hazırlıyor, Okan masayı kuruyor, üçüzlere yardım ediyordu. Ayşe, çocuklara yaratıcı oyunlar, hikayeler, masallar sunuyor; Okan okuldan dönünce üçüzlerle oynuyor, kitap okuyor, onlara örnek oluyordu. Üçüzler, Ayşe ve Okan’a saygı gösteriyor, onları sevgiyle dinliyorlardı.
Selin ve Mehmet, evlerindeki mucizeyi hayranlıkla izliyordu. Ev artık kaos değil, huzur doluydu. Üçüzler dengeli, mutlu ve sağlıklı gelişiyordu. Akşam yemekleri ailece yeniyor, herkes gününü anlatıyor, duygularını kelimelerle ifade ediyordu. Yatma vakti ise bir savaş değil, masal ve ninniyle dolu bir ritüeldi.
Ayşe’nin sırrı, karmaşık teoriler değil, sonsuz sabır ve koşulsuz sevgiydi. Her çocuğun en çok ihtiyacı olan şeyin güvenlik, kabul ve sevgi olduğunu içgüdüsel olarak biliyordu. Okan da yeni ailesinde kendini değerli hissediyor, Konstancin’in en iyi okulunda başarılı oluyordu. Ayşe, hayatının anlamını bulmuştu.
Her şey mükemmel giderken, köydeki büyükannesinin hastalığı Ayşe’nin dünyasını sarstı. Pahalı bir ameliyat gerekiyordu, Ayşe’nin birikimi yetmiyordu. Yılmaz ailesinden yardım istemeye çekiniyordu. Ancak Okan yemekte büyükannesinin hastalığını ağzından kaçırınca, Mehmet ve Selin hemen tüm masrafları üstlendiler. Ayşe, gözyaşları içinde teşekkür etti. Yılmaz ailesi ona sadece çalışan değil, gerçek bir aile üyesi gibi davranıyordu.
Büyükannenin ameliyatı başarıyla geçti, üçüzler ona resimler çizip dua ettiler. Okan, ilk kez Mehmet ve Selin’e “Mehmet amca, Selin teyze” dedi. Altı ay sonra, Noel masasında, Ayşe ve Okan artık ailenin ayrılmaz parçasıydı. Üçüzler gülüyor, herkesle mutluluğu paylaşıyordu. Mehmet ve Selin, Okan’ı resmi olarak evlat edinmek istediklerini açıkladı. Okan, gerçek bir aileye kavuştu.
Ayşe, bir yıl önce yalnız ve endişeli bir kadındı. Şimdi ise sevgiyle kucaklanan, üçüzlerin ikinci annesi, Okan’a hayal bile edemeyeceği bir hayat sunan bir aile üyesiydi. Gerçek zenginliğin para değil, sevgi vermek ve almak olduğunu keşfetmişti. Ayşe’nin kalpten gelen bilgeliği, villayı bir sevgi yuvasına dönüştürmüştü.
Üçüzler, Ayşe’de sadece bir bakıcı değil, gerçek bir anne bulmuşlardı. Yılmaz ailesi, Ayşe sayesinde mutluluğun ve aile olmanın değerini öğrenmişti. Ve Ayşe, hayatının anlamını, sevgiyi ve huzuru bulmuştu. Gerçek mucizelerin, temiz kalpli bir insanın dokunuşuyla gerçekleştiğini herkes görmüştü.
.
News
गंगा में डूब रही थी लड़की… अजनबी लड़के ने बचाया | फिर जो हुआ, इंसानियत रो पड़ी
गंगा में डूब रही थी लड़की… अजनबी लड़के ने बचाया | फिर जो हुआ, इंसानियत रो पड़ी एक छोटे से…
बारिश में लड़की ने || टैक्सी ड्राइवर से थोड़ी सी मदद मांगी लेकिन फिर जो टैक्सी
बारिश में लड़की ने || टैक्सी ड्राइवर से थोड़ी सी मदद मांगी लेकिन फिर जो टैक्सी दिल्ली की सर्द रात…
“ANNEM ŞURADA!” – AĞLAYAN ÇOCUK BAĞIRIYORDU… MİLYONER YAKLAŞTIĞINDA ŞOKE OLDU..
“ANNEM ŞURADA!” – AĞLAYAN ÇOCUK BAĞIRIYORDU… MİLYONER YAKLAŞTIĞINDA ŞOKE OLDU.. . . Annem Orada! – Bir Çocuğun Çığlığıyla Değişen Hayat…
“BUNU ÇEVİR YILLIK MAAŞIM SENİN” DİYE ALAY ETMEK İSTEDİ GENERAL. AMA O, EMEKLİ İSTİHBARAT SUBAYIYDI
“BUNU ÇEVİR YILLIK MAAŞIM SENİN” DİYE ALAY ETMEK İSTEDİ GENERAL. AMA O, EMEKLİ İSTİHBARAT SUBAYIYDI . . Bunu Çevir, Maaşımı…
“BİR HAFTA KIZIM OLMAK İSTER MİSİN?” ÖLÜMCÜL HASTA MİLYONER DİLENCİ KIZA SORUYOR..
“BİR HAFTA KIZIM OLMAK İSTER MİSİN?” ÖLÜMCÜL HASTA MİLYONER DİLENCİ KIZA SORUYOR.. . Bir Hafta Kızım Olmak İster Misin? İstanbul’un…
“YEMEK KARŞILIĞINDA TAMİR EDEBİLİR MİYİM” DİYE DALGA GEÇTİLER. AMA O ESKİ BİR OTOMOBİL EFSANESİYDİ
“YEMEK KARŞILIĞINDA TAMİR EDEBİLİR MİYİM” DİYE DALGA GEÇTİLER. AMA O ESKİ BİR OTOMOBİL EFSANESİYDİ . . Yemek Karşılığında Tamir Edebilir…
End of content
No more pages to load