İŞADAMI EVSİZ BİRİNİN KIZINA OKUMAYI ÖĞRETTİĞİNİ GÖRÜYOR… VE YAPTIĞI ŞEY HERKESІ ŞOKE EDİYOR

.
.

İstanbul’un kalabalık caddelerinden birinde, işadamı Murat Yılmaz’ın hayatı bir sabah tamamen değişecekti. O sabah, altı yaşındaki kızı Elif’in kaybolduğunu fark ettiğinde, yüreği ağzına geldi. Panik içinde etrafa bakınırken, Elif’i kaldırımda, yıpranmış kıyafetli, gri bereli bir adamın yanında oturmuş buldu. Kızının ellerinde eski bir kitap vardı. Adam sabırla her harfi işaret ediyor, Elif ise dikkatle dinliyordu.

Murat’ın ilk tepkisi öfke oldu. “Elif!” diye bağırdı, kızına doğru koştu. Elif başını kaldırdı, babasının beklediği korku yerine, rahatsız bir ifadeyle, “Baba, dersimi bölüyorsun,” dedi. Murat şaşkınlıkla sustu. Evsiz adam nazikçe ayağa kalktı, “İyi günler beyefendi, eğer bir sorun olduysa özür dilerim,” dedi sakin ve kibar bir sesle.

Murat, “Sen kimsin? Kızımla ne yapıyorsun?” diye sordu. Adam cevap vermeden önce Elif araya girdi: “Baba, bu Profesör Ahmet. Bana okumayı öğretiyor.” Murat şaşkınlıkla adama baktı, “Profesör mü? Sen bir dilencisin!” dedi küçümseyerek. O sırada, yıllardır Elif’e bakan mürebbiye Ayşe Hanım koşarak geldi. “Murat Bey, açıklayabilirim…” dedi ama Murat onu susturdu, Elif’i kolundan tutup götürmek istedi. Ancak Elif kurtulup tekrar adamın elini tuttu: “Profesör Ahmet, lütfen gitme. Hikayeyi bitirmedik.”

O an Murat’ın kafası karıştı. Kızı, daha önce hiç kimseye göstermediği bir kararlılıkla ona karşı çıkıyordu. Ahmet, “Elif, baban endişeleniyor, hikayeyi yarın bitiririz,” dedi. Murat, “Yarın olmayacak! Kızıma bir daha yaklaşmayacaksın,” diye sert çıktı. Elif ağlamaya başladı: “Baba, harfleri anlamama yardım eden tek kişi o!”

Murat bir an durdu. Son iki yıldır Elif için özel öğretmenlere, terapistlere servet harcamıştı, ama hiçbiri Elif’i bu kadar heyecanlandırmamıştı. Diz çöküp Elif’e sordu: “Ne demek istiyorsun?” Elif, “Harfler kafamda karışıyor baba. Ama Profesör Ahmet bana onları görmenin özel bir yolunu öğretti,” dedi gözyaşlarını silerek.

Murat, adamı dikkatle inceledi. Ayşe Hanım’a döndü: “Bunu biliyor muydun?” Ayşe Hanım, “Başta ben de korktum ama Elif ona çok ilgi gösterdi. Adam ona sadece kitap okuyordu, hiç para istemedi, hiç uygunsuz bir davranışta bulunmadı,” diye açıkladı.

Arabaya bindiklerinde Elif hâlâ ağlıyordu. Murat, “Elif, o adamı nereden tanıyorsun?” diye sordu. Elif, “Ayşe Hanım beni parka götürdüğünde o hep büyük ağacın altında kitap okurdu. Önce sadece izliyordum. Sonra sohbet ettik.” Murat, “Ayşe Hanım, bu ne zamandır böyle?” diye sordu. “Bir aydır efendim,” diye fısıldadı kadın.

Murat’ın kafası karmakarışıktı. Elif, “Baba, Profesör Ahmet bana harfleri takip etmek için parmağımı kullanmayı, bazen bir gözümü kapatmayı öğretti. Disleksi diye bir şeyim olduğunu söyledi,” dedi. Murat’ın içi sızladı. Disleksiden şüphelenmişti ama kimse ciddiye almamıştı. Eski eşi Zeynep de ona söylememesini istemişti.

O gece Murat, Elif’in odasında onun kitap okuma çabasını izledi. Elif, “Baba, Profesör Ahmet’in yöntemiyle daha iyi okuyabiliyorum,” dedi. Murat, kızının azmini gördükçe içindeki suçluluk arttı. Ertesi gün, özel bir dedektife Ahmet Yıldırım’ı araştırmasını söyledi.

Kısa sürede gelen raporda Ahmet’in gerçekten de 23 yıl boyunca üniversitede edebiyat ve pedagojisi profesörü olduğu, öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için özel yöntemler geliştirdiği, fakat beş yıl önce ailesini bir trafik kazasında kaybettikten sonra depresyona girip işini ve evini kaybettiği yazıyordu. Hiçbir adli sicili yoktu, tam tersine eski meslektaşları onu dürüst, çocuklara adanmış bir öğretmen olarak tanımlıyordu.

Murat, Ahmet’i tekrar parkta buldu. “Kızımla neden ilgileniyorsun?” diye sordu. Ahmet, “Çünkü onda kendi kızımda gördüğüm işaretleri gördüm,” dedi. “Kızınızda da disleksi mi vardı?” diye sordu Murat. Ahmet başını salladı. “Ona yardım etmek için geliştirdiğim yöntemler başka çocuklara da fayda sağladı.”

Murat, “Size bir teklifim var. Tıbbi tedavinizi karşılayayım, karşılığında Elif’in özel öğretmeni olun,” dedi. Ahmet önce kabul etmek istemedi, ama Murat kararlıydı. “Bu sadaka değil, bir iş. Ayrıca misafir evimde kalırsınız.” Ahmet gözleri dolarak kabul etti.

Murat, ertesi gün Ahmet’i özel bir hastaneye götürdü. Kalp rahatsızlığı vardı ama tedaviyle düzelebilirdi. Sonra ona yeni kıyafetler, kitaplar ve bir bilgisayar aldı. Elif, Ahmet’i evde görünce mutluluktan ağladı. “Artık hep burada mısın?” dedi. Ahmet, “Evet, her gün ders yapacağız,” dedi.

Aylar geçti. Elif’in okuma becerisi hızla gelişti, özgüveni arttı. Murat, Ahmet’in sabrına ve bilgisini hayran kaldı. Bir gün Zeynep de eve gelip Ahmet’le tanışmak istedi. Dersi izledikten sonra, “Doğru olanı yapmışsın,” dedi.

Bir gün, sosyal hizmetlerden bir ihbar geldi: “Evsiz bir adam çocuklarla uygunsuz temas kuruyor.” Murat öfkelendi, ama Ahmet’i savundu. Diğer ailelerle toplantı düzenledi ve herkes Ahmet’in çocuklara nasıl fayda sağladığını anlattı. Toplu bir dilekçeyle Ahmet’in masumiyeti ve değerli katkısı savunuldu. Soruşturma kapandı.

Birkaç ay sonra Murat’ın aklına yeni bir fikir geldi: “Ahmet, daha fazla çocuğa yardım etmek ister misin? Bir eğitim destek merkezi açalım.” Ahmet gözyaşlarıyla kabul etti. Murat, kızının önerisiyle merkeze “Aylin Eğitim Destek Merkezi” adını verdi. Açılışta Ahmet, Elif’e sarıldı: “Seninle gurur duyuyorum.”

Merkez kısa sürede mahallede tanındı, onlarca çocuğa umut oldu. Murat ve Ahmet’in hikayesi gazetelere konu oldu, başka ailelere ilham verdi. Murat, “Kızım bana en büyük derslerin bazen en beklenmedik yerlerden geldiğini öğretti,” dedi bir röportajda.

Bir yıl sonra Elif’in doğum günü ve merkezdeki ilk yıl kutlandı. Elif, “En özel insanların bazen en beklenmedik yerlerde olduğunu öğrendim,” dedi. Murat, Ahmet ve Elif, bahçede birbirlerine sarıldılar. Murat düşündü: İki yıl önce ona evsiz bir adamın kızının hayatını değiştireceği söylenseydi, inanmazdı. Şimdi ise, gerçek başarıyı, gerçek mutluluğu ve ikinci şansların değerini keşfetmişti.

Çünkü bazen, en büyük mucize, bir çocuğun okuma sevincinde ve bir adamın kaybolmuş hayatında yeniden bulduğu anlamda saklıdır.

.