KAYINVALİDESİ DÜĞÜNDE GELİNİ AŞAĞILADI, TA Kİ ANNE BABASININ MÜLTİMİLYONER OLDUĞUNU ÖĞRENENE KADAR..

.
.

Aşkın İki Yakası

İstanbul’un en gösterişli düğün salonlarından birinde, Boğaz manzarası eşliğinde, Zeynep Yılmaz’ın hayatının en mutlu günü olması gerekiyordu. Ancak daha sabah saatlerinde, müstakbel kayınvalidesi Aylin Hanım, sert bakışlarıyla odaya girdi. “O çiçek düzenlemesi ne öyle? Sana pembe güllerle süslenmesini söylemiştim. Neden beyaz laleler var?” dedi. Zeynep, Kerem’le birlikte beyaz laleleri seçtiklerini söylese de, Aylin Hanım’ın sesi odada yankılandı: “Bu ailede kararları ben veririm. Ayrıca o gelinlik de hiç beklediğim gibi değil. Kerem’in ailesine yakışır bir gelin olmak için daha fazla çaba göstermelisin.”

Zeynep altı aydır bu tür müdahalelere katlanıyordu. Kerem’i üniversitede tanımış, arkeoloji bölümünde aşık olmuşlardı. Kerem, İstanbul’un köklü ailelerinden birinin oğluydu. Babası inşaat sektörünün devlerinden, annesi ise eski bir güzellik kraliçesi ve sosyetenin en nüfuzlu kadınlarından biriydi. Zeynep ise görünüşte mütevazı bir aileden geliyordu. Anne babasının yurt dışında film endüstrisinde çalışan sıradan insanlar olduğunu söylemişti. Oysa gerçek çok farklıydı: Babası Ahmet Yılmaz uluslararası üne sahip bir yönetmen, annesi Defne ise Oscar ödüllü bir aktristi. Zeynep, Kerem’le gerçek bir aşk yaşamak istemiş, kimliğini gizlemişti.

Düğün saati yaklaştıkça Aylin Hanım’ın baskısı arttı. Kerem odaya girdiğinde annesi Zeynep’i aşağılamaya devam etti. “Sen sadece şanslı bir kızsın. Benim oğluma denk geldin diye kendini bir şey sanma.” Zeynep, son damlayı yaşadığında, “Belki de bu düğün olmamalı,” dedi. Kerem şaşkınlıkla ona baktı. Zeynep, anne babasını aradı ve gerçeği anlatıp onları düğüne davet etti.

Tam nikah töreni başlamak üzereyken, Boğaz’ın üzerinde bir helikopter sesi duyuldu. Salonun kapıları açıldığında, herkesin gözleri Hollywood’un en büyük yıldızlarından Ahmet ve Defne Yılmaz’a çevrildi. Ahmet Yılmaz, “Kızımı görmek istiyorum,” dedi. Aylin Hanım şok içindeydi. Davetliler fısıldaşıyor, Kerem donup kalmıştı. Zeynep’in anne babası, salonun ortasında tüm gözlerin önünde kızlarını arıyordu.

Koordinatörün rehberliğinde yan odaya geçtiler. Zeynep, anne babasını görünce gözyaşları ile onlara sarıldı. Ardından Kerem içeri girdi. Ahmet korumacı bir tavırla kızının önüne geçti. Zeynep, “Baba o Kerem, nişanlım,” dedi. Kerem, “Bana neden kim olduğunuzu söylemedin?” diye sordu. Zeynep, “Beni kim olduğum için değil, ne olduğum için sevmeni istedim,” dedi. Kerem utançla başını eğdi, “Özür dilerim, seni savunamadım. Ama seni seviyorum, bana bir şans daha ver.”

Tam o sırada Aylin Hanım içeri girdi. Defne Yılmaz soğuk bir bakışla, “Siz kızımızı aşağılayan kadın olmalısınız,” dedi. Ahmet ise, “Kızımızın kimliğini bilseydiniz ona daha iyi mi davranırdınız?” diye sordu. Aylin Hanım cevap veremedi. Zeynep, “Bu düğün olmayacak,” dedi kesin bir sesle. Kerem, “Seni seviyorum, lütfen bir şans daha ver,” dese de, Zeynep kararlıydı. Anne babasıyla birlikte salondan ayrıldı.

Salon şok içindeydi. Kerem annesinden uzaklaştı, “Her şeyi mahvettin,” dedi. Aylin Hanım ise sosyal statüsünü kaybetmenin acısıyla baş başa kaldı. O gece Zeynep ailesiyle Boğaz kıyısındaki bir oteldeydi. Kerem’e bir mesaj yazdı: “Seni seviyorum ama bugün olanlardan sonra birlikte olamayacağımızı anladım. Belki bir gün yollarımız tekrar kesişir.”

Altı ay geçti. Zeynep Los Angeles’ta babasının film şirketinde çalışıyor, Hollywood’un parlak dünyasında yeni bir hayat kuruyordu. Arkeoloji tutkusunu bir kenara bırakmamış, film setlerinde danışmanlık yapıyordu. Dışarıdan bakıldığında mükemmel bir hayatı vardı ama içinde Kerem’i düşünmeden geçirdiği gün yoktu.

Kerem ise İstanbul’da annesinin evinden ayrılmış, arkeoloji üzerine doktora yapmaya başlamıştı. Bir gün Zeynep’in Los Angeles’ta bir kaza geçirdiğini duydu ve hemen ona mesaj attı. Zeynep cevap verdi: “İyiyim, birkaç çürük var. Yarın taburcu olacağım.” Kerem düşünmeden Los Angeles’a gitmeye karar verdi. Zeynep’le yüz yüze konuşmak istiyordu.

Los Angeles’ta Zeynep’in evine gitti. Zeynep, “Seni özledim ama hayatım artık çok farklı,” dedi. Kerem, “Annemi terk ettim, kendi hayatımı kurdum,” dedi. İkisi de değişmişti. Birbirlerini yeniden tanımak istediler. Kerem UCLA’da bir araştırma pozisyonu buldu. Zeynep’in yanında kalmaya karar verdi. Birlikte Hollywood’un göz kamaştırıcı dünyasında yeni bir başlangıç yaptılar.

Ancak Kerem’in içinde hep bir şüphe vardı. Zeynep’in kariyeri Hollywood’da hızla yükseliyordu. Brian adında bir yönetmen Zeynep’e ilgi gösteriyordu. Kerem, “Ben senin dünyanda nasıl yer edinebilirim ki?” diye düşünüyordu. Zeynep ise, “Seni olduğun gibi seviyorum,” diyordu. Bir süre sonra Kerem, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden gelen bir projeyi kabul etti. Zeynep ise Los Angeles’ta filmine odaklandı. Bir süre ayrı kalmaya karar verdiler.

Bir yıl geçti. Kerem İstanbul’da büyük bir başarı elde etti. Zeynep ise Hollywood’da yılın yönetmeni seçildi. Bir basın toplantısında, “Yeni filmimi İstanbul’da çekeceğim. Çünkü köklerim burada ve kalbimin bir parçası İstanbul’da kaldı,” dedi. Kerem’e bir mesaj gönderdi: “Bu akşam Bebek’teki evime gel. Konuşmamız gerek.”

Kerem heyecanla Zeynep’in Boğaz’daki yalısına gitti. Zeynep onu bahçede karşıladı. “Hollywood her zaman orada olacak ama ben seninle olmak istiyorum,” dedi. Kerem cebinden bir yüzük çıkardı: “Benimle evlenir misin Zeynep?” Zeynep gözyaşlarıyla, “Evet Kerem,” dedi.

Aylar sonra Boğaz’da küçük bir kilisede evlendiler. Bu kez düğün tam istedikleri gibi oldu. Aylin Hanım da oradaydı. Zeynep’ten özür dilemiş, ikinci bir şans istemişti. Zeynep ona bu şansı verdi. Düğünden sonra Boğaz kıyısında yıldızları izlerken, Kerem, “Gerçek mutluluk nerede olduğumuzda değil, kiminle olduğumuzda gizli,” dedi.

Geçmişin fırtınaları geride kalmıştı. İki farklı dünyadan gelen iki insan, aşkları sayesinde bir araya gelmişti. Çünkü gerçek aşk, tüm engelleri aşabilirdi.

.
play video: