“KES SESİNİ, OKUMA YAZMA BİLMEZ!” DİYE BAĞIRDI CEO. AMA TAMİRCİ, BİRÇOK DİL KONUŞTUĞUNU GÖSTERDİ
.
.
“Kes Sesini, Okuma Yazma Bilmez!” Diye Bağırdı CEO. Ama Tamirci, Birçok Dil Konuştuğunu Gösterdi
Karadeniz’in hırçın dalgalarının sesini duyabildiğim Trabzon yakınlarındaki köyümüz benim çocukluk anılarımın beşiğiydi. Babam Tahsin usta, herkesin saygı duyduğu bir marangozdu. Annem Nurcan ise mis gibi kokan ekmekler pişirirdi. Yedi kardeştik. Hepimiz alın teri, dürüstlük ve saygı değerleriyle büyütülmüştük.
I. Köyün Ritmi ve Yasaklı Kitaplar
Okulumuz köyün diğer ucundaydı. Her gün kar kış demeden yürürdük. Bu yolculuklar bize doğanın dilini öğretti. Okulumuz tek katlı, mavi boyalı bir binaydı. Öğretmenimiz Şadiye Hanım, bize okumayı, yazmayı ve hesap yapmayı öğretti, ama daha da önemlisi dünya hakkında merak duygusunu aşıladı.
Ergenlik yıllarım, köyümüzün değişmeyen ritmi içinde yeni sorumluluklar getirdi. 14 yaşıma geldiğimde, abeylerim İstanbul’a gittiğinden, babamın sağ kolu ben olmuştum. Babam bana önce basit işleri öğretti: törpülemek, zımparalamak. Sonraları ise daha karmaşık oyma işlerini, sedir yapmayı, kapı süslerini nasıl işleyeceğimi gösterdi. “Elinin hüneri karnını doyurur,” derdi sık sık.
Okula gittiğim günlerde Şadiye öğretmen bende farklı bir yetenek keşfetti: Edebiyat derslerinde okuduğumuz şiirleri herkesten iyi yorumluyordum. “Senin zihnin başka diyarlara yelken açmış, Adnan,” demişti.
Okulun küçük kitaplığı zamanla benim için bir sığınağa dönüştü. Nazım Hikmet’in şiirleriyle, Sabahattin Ali’nin hikayeleriyle tanıştım. Bu kitaplar, köyümün ötesinde koskoca bir dünya olduğunu gösterdi bana.
Evde ise kitaplara olan düşkünlüğüm, özellikle babamı tedirgin ediyordu. “Marangozun oğlu kitap kurdu olursa kimin eli tahtaya değecek?” diye söylenirdi. Annem ise sessizce yanımı tutar, akşamları babam kahveye gittiğinde, bana okuduğum kitapları sorardı. Bir keresinde, dolabın arkasında sakladığı, çeyizinden arta kalan birkaç altını göstererek, “Bunları düğünün için biriktirmiştim, ama senin için saklıyorum artık. Bir gün lazım olur okumak istersen,” demişti.

II. İstanbul Hayali ve Babanın Direnişi
17 yaşıma bastığım yaz, hayatımın akışını değiştirecek beklenmedik bir olay gerçekleşti. Trabzon’dan köyümüze yeni atanan fizik öğretmeni Osman Hoca, bende farklı bir yetenek keşfetti. Bir gün beni yanına çağırdı ve elindeki broşürü önüme koydu: Devlet, köy çocukları için bir sınav düzenliyor. Kazananlar İstanbul’daki en iyi liselerde ücretsiz okuyabilecek.
Kalbim hızla çarpmaya başladı. İstanbul. Hayalini kurduğum şehir.
“Baban izin vermez,” dedim sonunda.
“Ona hemen söylemek zorunda değilsin,” dedi Osman Hoca. “Önce sınava hazırlan. Kazanırsan o zaman konuşursun.”
Gizli bir macera başladı. Gündüzleri babamın yanında çalışıyor, geceleri ise Osman Hoca’nın verdiği kitapları okuyordum. Annem durumu anlamıştı elbette. “Gizlice sınava gideceksin. Öyleyse ben bir bahane uydururum.”
Sınav günü geldiğinde, annem, babama dayımın hastalandığını, ona bakmak için Trabzon’a gitmemiz gerektiğini söyledi. Babam kuşkuyla baktı ama annemin kararlı duruşu karşısında bir şey diyemedi. Sınav 4 saat sürdü. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
Ekim ayının yağmurlu bir öğleden sonrasında köy muhtarı evimize geldi. Elinde, TC Milli Eğitim Bakanlığı damgalı, İstanbul adresli resmi bir zarf vardı. Kabul edilmiştim. İstanbul Galatasaray Lisesi’nde tam burslu okuyabilecektim.
Akşam yemeğinde haberi ailemle paylaşma zamanı gelmişti. Babam yumruğunu masaya vurdu. “Benden habersiz! Ben sana marangozluk öğren diyorum. Sen kalkmış benden gizli…”
“İstanbul seni yutar oğul,” dedi babam, sesi artık öfkeden çok endişe taşıyordu.
Üç gün sonra, babam odama geldi. Elinde, ceviz ağacından oyulmuş bir kalemlik vardı. “Bunu senin için yaptım,” dedi. “İçine ne koyarsan koy ama unutma ki bu kutunun içindeki her şey seni buraya bağlar.” Bu, babamın bana verdiği en büyük destekti. Söylemediği şeyleri bu kutuya işlemişti: gururunu, endişesini, sevgisini.
III. Hukuk Tutkusu ve İlk Mücadele
İstanbul’a vardığımda, şehrin kalabalığı ve gürültüsü beni şaşırttı. Yatakhanede, babamın yaptığı kalemliği yastığımın altına koydum. O ilk gece, kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim.
Galatasaray Lisesi’ndeki son yılımda, hayatımın akışını değiştirecek kararımı verdim: Hukuk okumak istiyorum. Babamın hastaneye kaldırıldığı o günü hatırladım. Adaleti savunmak, hakkı olmayanın sesi olmak istiyordum.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdiğimde, kendimi bir ikilemde buldum. Doktorluk mu, hukuk mu? Sonunda, “Adalet için mücadele etme arzusu” ağır bastı.
İlk yaz tatilinde, Remzi Ağa adında zengin bir arazi sahibi, bana bir şey danıştı: Devlet, köyün yukarısındaki merayı kamulaştırmak istiyordu. Babamın atölyesindeki dürüstlüğü ve Şadiye öğretmenin aşıladığı merakla, köylüler adına bir dilekçe kaleme aldım.
Remzi Ağa, emeğime karşılık para uzattı. “Alamama Remzi amca,” dedim. “Ben köylümüze, akrabalarıma yardım ettim sadece. Daha öğrenciyim. Para almam doğru olmaz.”
Remzi Ağa, takdir dolu gözlerle baktı bana. O an hissettiğim gurur, herhangi bir paradan daha değerliydi. Bu hukuk yolunda attığım ilk gerçek adımdı.
IV. Gönüllü Çalışma ve Defne
Hukuk fakültesinin üçüncü yılında, fakültenin adli yardım bürosunda gönüllü çalışmaya başladım. Maddi durumu yetersiz vatandaşlara hukuki danışmanlık veriyorduk.
Bir çarşamba günü, bürodan çıkmak üzereyken, Fatma Hanım adında, başörtülü, orta yaşlı bir kadın geldi. Sorunu, çalıştığı evin sahibinin üç aydır maaşını ödememesiydi. Kadına haklarını anlattım, dilekçe örneği hazırladım.
“Allah razı olsun evladım,” dedi gözleri dolarak. “Senin gibi okumuşlar olmasaydı biz ne yapardık?”
Bu basit teşekkür, bana fakültedeki tüm başarılardan daha değerli geldi. İşte bunun için hukuk okuyordum.
Defne de benimle birlikte çalışmaya başlamıştı büroda. Yeşim gözlü, zeki bir kızdı. Aile içi şiddet mağdurlarına, boşanma süreçlerinde zorlanan kadınlara destek oluyordu. Onun sadece zeki değil, aynı zamanda ne kadar merhametli ve güçlü olduğunu görüyordum.
Bir akşam, Defne ile sahilde yürüyüşe çıktık. “Ben bir karar verdim,” dedi. “Mezun olunca Kadın Hakları Derneği’nde çalışmak istiyorum.”
Ben de duygularımı açıkça söyleme cesareti buldum: “Defne, sana bir şey söylemek istiyorum. Ben, yani biz, arkadaşlıktan fazlası olduğumuzu düşünüyorum.”
Gülümsedi, elimi tuttu. “Ben de öyle düşünüyorum uzun zamandır ama senin adım atmanı bekliyordum.”
V. Yeni Bir Yuva: Ankara’daki Büro
Hukuk fakültesini bitirdiğimde, Defne ile birlikte Ankara’ya taşınma kararı aldık. Ankara hem Karadeniz’e hem Ege’ye yakındı. Kızılay’da eski bir apartmanın ikinci katında küçük bir ofis buldum. “Korkmaz ve Yılmaz Hukuk Bürosu” tabelamız binanın girişinde gururla parlıyordu. Defne de İzmir’deki işini bırakıp benimle çalışmaya başlamıştı.
İlk davamı büroyu açtıktan bir hafta sonra aldım. Trabzon’dan köyümden bir davaydı: Bir çay fabrikasının atıkları köyün su kaynaklarını kirletiyordu. Köylüler adına fabrikaya dava açtım. 3 yıl sürdü ama sonunda kazandık.
Büromuz büyüdü. Anadolu’nun dört bir yanından davalar gelmeye başladı. Defne ile evlendik. Oğlumuz Deniz doğdu.
Babam ve annem, her fırsatta Ankara’ya geliyorlardı. Babam, artık çalışmadığı halde, büronun önünde durup tabelaya bakardı. Bir gün bana, köyümüzde küçük bir hukuk danışma merkezi açma fikrimi anlattım.
“Demek aslında hiç gitmedin,” dedi babam. “Köyüne hep bağlı kaldın.”
“Elbette baba,” dedim. “İnsan köklerini unutursa dalları da kurur.”
Oğlumuz Deniz büyüdü. Büromuz genişledi. Türkiye’nin dört bir yanında şubeler açtık. Köydeki danışma merkezi bölgede bir model haline geldi. Her başarılı davadan sonra, babamın bana hediye ettiği ahşap kalemliği açar, içindeki teraziyi çıkarır, elimde tutardım.
O küçük terazi, adalet arayışımın, kökenlerime olan bağlılığımın ve babamın bana olan inancının simgesiydi. Ve her seferinde aynı soruyu sorardım kendime: “Bugün adalete ne kadar yaklaştın, Adnan Korkmaz?”
.
News
12 साल के गरीब लड़के ने अरबपति की अंधी पत्नी का इलाज कर दिया 😱❤️
12 साल के गरीब लड़के ने अरबपति की अंधी पत्नी का इलाज कर दिया 😱❤️ अस्पताल का कमरा पूरी तरह…
15 डॉक्टर हार गए, लेकिन एक 12 साल की गरीब बच्ची ने अरबपति का दिल चला दिया!
15 डॉक्टर हार गए, लेकिन एक 12 साल की गरीब बच्ची ने अरबपति का दिल चला दिया! मुंबई का सबसे…
Kocasını kaybettikten sonra sadece nefes almaya çalıştı… beklenmedik bir şey ona tekrar hissettirdi.
Kocasını kaybettikten sonra sadece nefes almaya çalıştı… beklenmedik bir şey ona tekrar hissettirdi. . . KOCASINI KAYBETTİKTEN SONRA SADECE NEFES…
💔AİLESİ ONU “TEKERLEKLİ SANDALYEDE” DİYE SATTI… TA Kİ DAĞ ÇİFTÇİSİ ONUN İÇ GÜZELLİĞİNİ GÖRENE…
💔AİLESİ ONU “TEKERLEKLİ SANDALYEDE” DİYE SATTI… TA Kİ DAĞ ÇİFTÇİSİ ONUN İÇ GÜZELLİĞİNİ GÖRENE… . . Umutlu Dağı’nda Bir Başlangıç…
HERKESİN REDDETTİĞİ SAĞIR KIZI SATIN ALDI… AMA SEVİLİNCE SÖYLENEN HER KELİMEYİ DUYDU
HERKESİN REDDETTİĞİ SAĞIR KIZI SATIN ALDI… AMA SEVİLİNCE SÖYLENEN HER KELİMEYİ DUYDU . . HERKESİN REDDETTİĞİ SAĞIR KIZI SATIN ALDI……
YAŞLI ŞEYHLE EVLENİRKEN GÖZYAŞLARINA BOĞULDU — ama _EVET_ dediği anda ŞOKE EDEN BİR SIRRI AÇIKLADI!
YAŞLI ŞEYHLE EVLENİRKEN GÖZYAŞLARINA BOĞULDU — ama _EVET_ dediği anda ŞOKE EDEN BİR SIRRI AÇIKLADI! . . YAŞLI ŞEYHİN SIRRI…
End of content
No more pages to load






