KİMSE ONUN HELİKOPTERİ TAMİR EDEBİLECEĞİNE İNANMIYORDU… TA Kİ İMKANSIZI BAŞARANA KADAR

.
.

🚁 Kimse Onun Helikopteri Tamir Edebileceğine İnanmıyordu. Ta ki O İmkansızı Başarana Kadar.

 

Mehmet Yılmaz, İç Anadolu bölgesindeki Eskişehir’in eski hava üssünün avlusunda, paslanmış helikopterin önüne diz çöktü. 67 yıllık hayatının izlerini taşıyan yüzünden yaşlar süzülürken, titreyen elleri soğuk metale dokundu. Uçak, on beş yıldır duruyordu; daha iyi zamanların yadigârı olarak terk edilmişti. Ama onun için, geriye kalan tek umudu temsil ediyordu.

Sekiz yaşındaki küçük torunu Zeynep, Ankara Şehir Hastanesi’nde yatıyor ve her an gelebilecek bir karaciğer nakli bekliyordu. Sorun şuydu ki, şiddetli yağmurlar nedeniyle Kızılırmak Nehri üzerindeki köprü çökmüş, başkente tüm karayolu bağlantıları heyelanlar yüzünden kapanmıştı. Bu helikopter, karaciğer geldiğinde Zeynep’i zamanında hastaneye ulaştırabilecek tek ulaşım aracıydı.

—Vaktinizi boşa harcıyorsunuz Mehmet Bey —dedi 25 yaşındaki genç çavuş Burak Demir, üssün bakımından sorumlu olan genç bir asker. —Bu makine on beş yıldan fazla süredir uçmuyor. Bu imkansız.

Mehmet yavaşça ayağa kalktı. Yağ lekeli elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Havacılık Kuvvetleri’nde otuz yıl boyunca giydiği turuncu teknisyen üniformasını giyiyordu. —Bu helikopterin her bir cıvatasını tanıyorum —diye mırıldandı duygulu bir sesle. —Kaza olmadan önce, onun üzerinde çalışırdım.

Tam o sırada, emekli olmasına rağmen üssün manevi otoritesi olan 70 yaşındaki eski komutan Albay Osman Kaya yaklaştı. Yıllarca Mehmet’in rakibi olmuş, yeteneklerini sorgulamıştı.

—Yılmaz, bunaklık mı başladı sende? Bu helikopter uçan bir tabut. Yılmaz, sen tamamen delirmişsin. Bu hurdanın çalışan motoru yok. Parçaları satıldı. —Albay, denemek zorundayım —diye ısrar etti Mehmet. —Torunum ölüyor. Eğer bu helikopteri üç günde uçurmayı başarırsam, karaciğer geldiğinde bir şansı olacak.

Kaya yüksek sesle güldü. —Üç gün mü? Yılmaz sen tamamen delirmişsin! —Bana bir şans verin. Üç gün başaramazsam, kendim yanıldığımı kabul ederim.

Komutan Kaya, etraftaki askerlere baktı. Dudaklarında zalimce bir gülümseme belirdi. —Pekala Yılmaz, denemene izin vereceğim. Senin halk önünde başarısız oluşunu izlemek eğlenceli olacak.

I. İmkansızın Anatomisi ve Gizli Parçalar

 

İlk iş günü şafaktan önce başladı. Mehmet, hasarlı parçaları sökmeye başladı. Liste iç karartıcıydı: Eksik motor parçaları, sızdıran hidrolik sistem ve en önemlisi, elektronik kontrol modülü tamamen sökülmüştü. Parçaların yasa dışı satıldığını anladı.

Kızı Ayşe, yerel hastanede hemşireydi, üsse geldi. —Baba, Allah aşkına bu çılgınlığı bırak! Zeynep kritik durumda. Sen de bu hurdayla oyalanıyorsun. —Denemek zorundayım. Torunumu öylece izleyip ölüme terk edemem.

Öğle saatlerinde Çavuş Burak, utangaçça yaklaştı. —Mehmet amca, benim de kardeşim lösemi geçirdi. Size yardım edeceğim. Ayrıca, kazadan önce sizin üssün en iyi teknisyeni olduğunuzu söylüyorlar. —Biri kurduğum parçaları sabote etmişti. Başarısız olmamı, yaralanmamı isteyen biri. Ama kanıtlayamadım.

Mehmet, Burak’la birlikte çalıştı. Gerekli parçaların tam listesini çıkardı. En büyük sorunlar yakıt sistemi ve elektronik kontrol. Akşam, eşi Fatma Hanım, ona umut verdi. —Ya imkansız değilse, ya gerçekten başarabilirsen? O zaman Zeynep’in kahramanı olacaksın.

İkinci gün, Albay Osman Kaya, Mehmet’e motorun yakıt sızıntısı yaptığını söyledi. —Motoru çalıştırsan bile beş dakika uçacak yakıtın olmaz. Mehmet, sıradan yakıtı uyarlayabileceğini hesapladı. Eski kimyager meslektaşı Ahmet Çelik’ten yardım aldı. Ahmet, yakıt karışımını hazırlamayı kabul etti.

Ancak, Burak hastaneden kötü haber getirdi: Zeynep’in durumu kötüleşti ve karaciğer geldi. Ameliyat altı saat sonra başlayacaktı. Zamanları hızla tükeniyordu.

O gece, üsse bir fırtına vurdu, yapılan elektrik tesisatının büyük bölümünü mahvetti. Mehmet, üçüncü gün başladığında umutsuzluğa kapıldı. Tam pes etmek üzereyken, Burak ona eski bir hikayeyi hatırlattı: Yıllar önce, Mehmet’in tamamen sökülmüş bir helikopteri sadece hurda parçalarla uçurduğu hikayesi.

—O zaman bunu tekrar yapabilirsiniz!

 

II. Gizli Sandık ve Affedilen İhanet

 

Tam o sırada, bir sürpriz daha yaşandı. Albay Osman’ın eşi Ayşe Hanım, gergin bir şekilde Mehmet’i buldu. —Bay Yılmaz, size on beş yıl önceki kaza hakkında söylemem gereken bir şey var. Kocam Osman, o gün korkunç bir şey yaptı. —Ne yaptı? —Helikoptere taktığınız parçaları sabote etti. Yeteneğinizi kıskanıyordu ve başarısız olmanızı istiyordu. Ama kazanın bu kadar ciddi olacağını tahmin etmemişti.

Ayşe Hanım, kocasının yaptıklarından utanç duyuyordu. Mehmet’i, kimsenin haberi olmayan, üssün arkasındaki kilitli bir depoya götürdü. İçeride, yıllardır saklanan, mükemmel durumdaki orijinal helikopter parçalarını buldular.

Orijinal parçalarla iş hızla ilerledi. Mehmet, yeni bir kontrol modülü taktı, elektrik kablolarını değiştirdi ve hidrolik sistemi ayarladı. Güneş batarken, üçüncü günün sonu yaklaşırken, motoru tekrar test ettiler. Bu sefer mükemmel çalıştı.

Şimdi en zor kısım geliyordu: Uçuş testi.

Osman Kaya, yanına yaklaştı. Yüzünde pişmanlık vardı. —Yaptığım şeyi geri alacak sözler olmadığını biliyorum. Ama şimdi yardım etmeliyim. Senin yardımcı pilotun olacağım. Ankara’ya kadar navigasyonda yardıma ihtiyacın olacak.

Mehmet, yıllardır kendisine eziyet eden bu adamın gözlerindeki samimiyeti gördü. —Tamam, ama bir şey ters giderse sorumluluk bende.

 

III. İmkansız Uçuş ve Yeniden Başlangıç

 

Sabah 6’da, uçuş testi başladı. Mehmet ve Osman helikoptere bindiler. Osman, aletleri okurken Mehmet kolektifi yavaşça çekerek helikopteri yerden yükseltti. Kalabalık alkışladı.

Ancak, helikopterin kuyruğunda garip bir titreşim başladı. 15 yıl önceki kaza gibiydi. Mehmet’in elleri titredi. —Yapamıyorum. İkimizi de öldüreceğim. —Mehmet! —diye bağırdı Osman. —Torunun sana güveniyor. Tanıdığım en iyi pilotsun. Bunu yapabilirsin!

Osman’ın sesi, Mehmet’i gerçekliğe döndürdü. Titreşimi hassas ve hesaplı hareketlerle dengeleyerek motor gücünü ayarladı. Helikopter stabilize oldu.

Otuz dakika sonra, havada manevralarını tamamladılar. İndiklerinde, kalabalık coşkulu alkışlarla patladı. Ama kutlama için zaman yoktu. Zeynep’in ameliyatı üç saat sonra başlayacaktı ve Ankara’ya uçuş iki buçuk saat sürecekti.

Ankara yolunda, Kızılırmak Vadisi üzerinden uçarlarken, motor arızalanmaya başladı. Uyarlanmış yakıt yüksekliğe dayanamıyordu. Helikopter hızla irtifa kaybetmeye başladı.

—Hastane’ye ulaşabilecek miyiz? —diye sordu Osman endişeyle. —Deneyeceğiz —dedi Mehmet.

Onlarca yıllık deneyimiyle, Mehmet helikopteri süzülmeye devam ettirdi ve motor, hastaneye sadece beş kilometre kala durdu.

Tam o sırada, Burak’ın karadan uçuşu takip ettiği bilgisi geldi. Burak, acil servisleri uyarmıştı. Saniyeler içinde, bir ambulans sahaya geldi. Mehmet, Zeynep’i ambulanstan içeri taşıdı. Teslim süresinden on beş dakika önce varmışlardı.

 

IV. Miras ve Sonsuzluk

 

Ameliyat sekiz saat sürdü. Cerrah çıktı: —Ameliyat tam bir başarıyla sonuçlandı. Zeynep stabil durumda ve iyileşiyor.

Üç ay sonra, Zeynep tamamen iyileşmişti. Onu kurtaran helikopteri ziyaret etmek istediğinde, üssün bir havacılık mekaniği okuluna dönüştürüldüğünü gördü. Okulun adı: Yılmazkaya Havacılık Mekaniği Okulu. Mehmet, artık okulun yöneticisiydi. Osman, yardımcısıydı. Burak ise ilk resmi öğrenciydi.

Zeynep, helikoptere sarıldı. —Beni kurtardığın için teşekkür ederim. Mehmet gülümsedi. —Senin bana neler yapabileceğimi keşfetmem için bir sebep verdiğin için teşekkür ederim.

Okul, gençlere sadece mekanik değil, aynı zamanda kararlılık ve dayanışma gibi değerleri de öğretiyordu. Yıllar sonra, Zeynep, babasının onu arayıp bulduğu gibi, kendisi de başka çocuklara rehberlik ediyordu.

Mehmet, onur madalyası aldı ve okul projesi ulusal bir model haline geldi. Torununun yazdığı kompozisyonda okuduğu gibi, “Bana imkansızın, insanların gerçekten denemek istemediklerinde kullandıkları bir kelime olduğunu öğretti.”

Yıllar sonra, Mehmet, kendisi gibi liseyi bitirmemiş olanlara “Sizler sadece teknik bilgiye değil, pratik bilgeliğe sahipsiniz,” diyerek ilham verdi. O, imkansızın üstesinden gelmiş ve en önemlisi, iyi bir insanın merhametiyle bile, ihanet eden bir düşmanın bile ikinci bir şansı hak edebileceğini kanıtlamıştı.

Oğlu, torunu, eski düşmanı ve tüm o gençler, o üç günlük umutsuzluktan sonra inşa edilen yeni hayatın bir parçasıydı. Mehmet, artık bir kahramandı; en büyük başarısı, sadece torununu kurtarmak değil, hayata yeniden bir amaç bulmaktı.

.