MİLYARDER, İKİZLERİ İÇİN ANNE ARARKEN YOKSUL ROLÜNE GİRDİ… OTELİN TEMİZLİKÇİSİ HERKESİ ŞAŞIRTTI!

.
.

Milyarder, İkizleri İçin Anne Ararken Yoksul Rolüne Girdi

İstanbul’un yağmurlu bir Mayıs akşamıydı. Beşiktaş’taki Yıldız Sarayı Oteli’nin önünde, eski ve yırtık paltosuna sarılmış bir adam, kucağında ikiz kızlarıyla kaldırımda oturuyordu. Adamın sakalları uzamış, giysileri kirliydi. Çevreden geçenler için o, sadece iki talihsiz kız çocuğuyla bir dilenciydi. Kimse onun, Arslan Demirer – ülkenin en büyük otel zincirinin sahibi – olduğunu bilmiyordu.

Arslan’ın hayatı iki yıl önce, eşi Nihan’ı trafik kazasında kaybettiğinde değişmişti. O günden beri ikizleri Selin ve Meral konuşmuyordu. Ne gülüyor, ne ağlıyor, ne de dünyaya tepki veriyorlardı. Doktorlar, “Bir anneye ihtiyaçları var,” diyordu ama Arslan için mesele gerçek sevgiyi bulmaktı. Parası için değil, sadece kızları için bir kadını arıyordu. İşte bu yüzden, milyarder kimliğini gizleyip, kendi otelinin önünde yoksul rolüne girmişti.

O gece, otelin temizlikçisi Nesrin Ertunga, servis kapısından bir battaniye ile koşarak geldi. “Yukarıdan sizi gördüm, üşüyorsunuz,” dedi titrek ama kararlı bir sesle. Arslan, rolüne sadık kalıp kaba davransa da Nesrin aldırmadı. Yağmurda diz çöküp kızlara battaniye sardı. “Burada çalışıyorum. Çamaşırhanede sıcak bir yer var. Lüks değil ama kuru ve içinde yemek var,” dedi.

Arslan şaşırmıştı. Nesrin’in gözlerinde hesap yoktu, sadece acıyı tanıyan bir şefkat vardı. “Neden yapıyorsun bunu?” diye sordu. Nesrin, “Bir zamanlar ben de burada oturuyordum… Hiçbir çocuk güvenli bir yatağı hak etmeden büyümemeli,” dedi. O an Selin, aylar sonra ilk kez gözlerini bir başkasına çevirdi. Meral de Nesrin’in sesine doğru kıpırdadı. Arslan’ın kalbinde unutulmuş bir umut kıpırdadı.

Nesrin onları otelin bodrumundaki çamaşırhaneye götürdü. Endüstriyel makinelerin arasındaki köşede, eski bir kanepe, masa ve küçük bir buzdolabı vardı. Nesrin, kızlara sıcak makarna hazırladı. “İsimleri ne?” diye sordu. Kızlar sessizdi ama Nesrin onların seviyesine inip masal anlatmaya başladı. Köpüklerden yapılmış bir şatoda yaşayan prensesin hikayesini dinlerken, Arslan haftalardır ilk defa rahatladığını fark etti. Meral gülümsedi. Selin ise “Bir masal daha anlatır mısın?” diye fısıldadı. İki yıllık sessizlik bozulmuştu.

Haftalar ilerledikçe çamaşırhane gizli bir sığınak oldu. Nesrin, sabahları kahvaltı hazırlıyor, akşamları masal anlatıyor, kızları güldürmek için oyunlar icat ediyordu. Selin ve Meral fısıltılarla da olsa konuşmaya başlamıştı. Nesrin geçmişleri hakkında hiç soru sormuyordu. Sadece şefkat ve varlık sunuyordu.

Bir gün, kızlar uyurken Arslan ve Nesrin köşedeki masada konuştular. “Hiç evlendin mi?” diye sordu Arslan. Nesrin yüzüğünü çevirdi. “Eşim, bebeğimizi kaybettikten sonra baş edemedi. Artık aynı kadın değilsin, dedi ve gitti,” dedi. Arslan, “Eşim Nihan iki yıl önce öldü. O günden beri kızlar sanki bir parçalarını onunla birlikte kaybettiler,” dedi. Nesrin, “Travma çocukları böyle yapar. Ama bak, yeniden güvenmeye başlıyorlar,” dedi.

O gece, Nesrin Arslan’a çarşafları nasıl katlayacağını öğretti. Arslan, “Bütün bunları neden yapıyorsun?” diye sordu. Nesrin, “Siz bana hala sevebildiğimi hatırlatıyorsunuz. Oğlumu kaybettiğimde bu yeteneği de kaybettiğimi sanmıştım. Ama Selin’le Meral’e bakmak, onları koruyuşunu görmek beni yeniden hayata döndürüyor,” dedi. Arslan, iki yıl sonra ilk kez birine aşık oluyordu.

Bir hafta sonra Arslan, Nesrin’e kimliğini açıklamaya karar verdi. “Gerçek adım Arslan Demirer. Bu otel ve daha niceleri bana ait,” dedi. Nesrin şaşırdı ama gözlerinde hesap yoktu. “Neden?” diye sordu. Arslan, “Nihan öldüğünden beri kadınların beni mi, yoksa banka hesabımı mı sevdiğini ayıramıyorum. Ama sen farklıydın. İki yabancı çocuğa yardım etmek için yağmurlu kaldırıma diz çöktün. Kendi yemeğini, alanını paylaştın,” dedi.

Nesrin uzun süre düşündü. Sonunda, “Seninle hissettiklerim minnettarlık değil, gerçek. Çünkü sana baktığımda kızlarını ya da şirketi düşünmüyorum. Geleceği düşünüyorum,” dedi. Tam o sırada Selin, elinde resmiyle geldi: “Bak Nesrin, bu bizim ailemiz.” Dört kişi vardı: iki küçük, bir kadın, bir adam. Kızlar çoktan bir anne seçmişti.

Arslan, Nesrin’e bir vakıf kurmak istediğini söyledi. “Ailesini kaybetmiş çocuklara destek olacak bir vakıf. Senin direktör olmanı istiyorum. Maaş, ev, araba, her şey resmi. Bana maddi olarak bağımlı olmayacaksın. Kendi kariyerini inşa eden bir kadın olacaksın,” dedi. Nesrin, “Neden?” diye sordu. Arslan, “Kızlarım senin sayende gülüyor. Ben senin sayende yeniden aşka inanıyorum. Ve senin benimle kalmayı ihtiyaçtan değil, sevgiden seçtiğinden emin olmak istiyorum,” dedi.

Nesrin, düşünmek için zaman istedi. Ama o akşam Arslan ve kızlarla yemeğe gitti. İki hafta sonra, vakfın direktörlüğü teklifini kabul etti. Kendi avukatına danıştı, her şeyi araştırdı. Otelden ayrılırken mavi üniformasını teslim ettiğinde çok duygulandı. Yeni bir hayata adım atıyordu.

Vakıf kısa sürede büyüdü. Nesrin, çocuk gelişimi ve travma psikolojisi üzerine eğitim aldı. Arslan, onun azmine hayran kaldı. Bir yardım gecesinde, İstanbul sosyetesinin keskin dilli Melike Şahiner, Nesrin’e alaycı sözler söyledi. Nesrin sakinlikle cevap verdi: “Bazen dibe vurmak, başkalarını yukarı çıkarmayı anlamanın tek yoludur.” Masada hayranlık kaldı.

Geçmişinden Kemal ile karşılaştığında, eski kocasının küçümseyici tavrına karşı, “Sen beni en zor anımda gördün ve bunun tek gerçeğim olduğunu sandın. Arslan ise kim olabileceğimi gördü,” dedi. Artık kimsenin onu küçültmesine izin vermeyecekti.

Nihan Demirer Vakfı’nın açılışında Nesrin, “Annelik biyolojik bağlarla tanımlanmaz. Bazen anne olmak, bir çocuğun ihtiyacı olduğunda yanında olmaktır,” dedi. Selin ve Meral ona artık “anne Nesrin” diyordu.

Aylar sonra Arslan, “Kızlar senin resmi olarak anneleri olmanı istiyor,” dedi. Nesrin, “Evet, onların annesi olmak istiyorum,” dedi. Evlat edinme süreci başlatıldı. Nesrin, kızlara bunun ne demek olduğunu anlattı. “Sonsuza dek bizimle kalacak mısın?” diye sordular. “Evet,” dedi Nesrin. Arslan’ın kalbi yıllar sonra ilk kez tamamlanmıştı.

Bir gün, Nesrin’e Oxford Üniversitesi’nden tam burslu yüksek lisans teklifi geldi. Arslan, “Hayallerinin peşinden gitmelisin. Biz seni bekleriz,” dedi. Nesrin, iki yıl boyunca uzakta olacaktı ama aşkları mesafeden korkmuyordu. Kızlar, “Artık bizi sevmiyor musun?” diye ağladılar. Nesrin, “Aşk uzaklıkla küçülmez, büyür,” dedi.

İki buçuk yıl sonra, Nihan Demirer Vakfı ulusal bir referans olmuştu. Yardım galasında Arslan, mikrofonu aldı: “Gerçek aşk mesafeden, zamandan, zorluklardan korkmaz,” dedi. Sonra tüm misafirlerin önünde diz çöküp Nesrin’e evlenme teklif etti. Nesrin gözyaşları içinde “Evet, bin kere evet!” dedi. Salon alkışlarla inledi. Selin ve Meral koşup onlara sarıldılar. Artık yeniden tam bir aileydiler.

O gece, Nesrin ve Arslan sabaha kadar konuştular. Vakfı, ailelerini, geleceği hayal ettiler. Ve bir kez daha anladılar ki, gerçek aşk her engeli aşar, her sınavla daha da güçlenir.

.