Milyarder, Karısının Annesinin Üzerine Kaynar Su Döktüğünü Gördü 😱 | Sonra Ne Yaptı…

.

.

Milyarder, Karısının Annesinin Üzerine Kaynar Su Döktüğünü Gördü 😱 | Sonra Ne Yaptı…

 

Lekki’deki lüks malikaneden bir çığlık yankılandı. Büyükanne Mama Ebie‘nin kırışık derisinin üzerine bir demlik dolusu kaynar su boşaltılmıştı. Acı dolu bir çığlık sessizliği yırtarken, beyaz ipek elbiseli gelin, gözleri buz gibi soğuk, demliği bir kez daha eğdi.

Tam o anda kapı gürültüyle açıldı. Dubai’den uzun bir iş gezisinden dönen siyah takım elbiseli bir adam kapıda dondu.

Amaka, ne yapıyorsun sen? O benim annem!”

Demlik mermer zemine çarptı, kaynar su her yere sıçradı. Yanık et kokusu havayı doldurdu. Annenin gözleri hâlâ açıktı, oğluna bakıyordu; öfkeyle değil, kederle.

“Bazı yaralar deride yaşamaz, yürekte yaşar.”

Billionaire Catches Wife Pouring Boiling Water on His Mom 😱 | What He Did  Next... - YouTube

I. Makoko’nun Külü ve Yükselen Işık

 

Makoko’nun bulanık kanalı kenarında, tahta evlerin su üzerinde dengesizce yüzdüğü yerde, insanlar sık sık Mama Ebie’yi görürdü. Gümüş saçları duman iplikleri gibiydi, paslı tekerlekli sandalyesinde sessizce otururdu. Gençliğinde Mama Ebie, Makoko’nun en güçlü kadınıydı. Oğlu Chike‘yi (Cheeky) güneş yanığı elleri ve sarsılmaz bir inançla büyütmüştü: “Fakirler çamurda doğabilir, ama orada ölmek zorunda değiller.”

Chike, fırtınadan sonraki yağmur suyu kadar berrak gözlü, zeki bir çocuktu. Mama Ebie, “Gülümserken, oğlum, duman bile gözlerimi yakmayı unutur,” derdi. Chike, İngiltere’de okumak için burs kazandığında, Makoko sevinçle patladı. Onu gururla Mama Üniversite diye çağırıyorlardı.

Ama sonraki yıllar acımasızdı. Köprüdeki bir kaza onu belden aşağı felç bıraktı. Kömür sobası, yağmurlu gecelerde tek sıcaklığı oldu. Her akşam kapının önünde oturur, insanların geçişini izlerdi.

Bir gün bir yorgun çocuk yaban mersini satarken sordu: “Büyükanne, neden kimse seni ziyaret etmiyor?” Gözleri uzaklara daldı. “İnsanlar ancak köklerini hatırladıklarında geri dönerler. Ama unuttuklarında, gördükleri tek şey yolun tozudur.”

Bir gün postacı, Zion Petroleum Limited adını taşıyan bir mektup getirdi. İçinde, beyaz takım elbiseli, gururla gülümseyen Chike’nin fotoğrafı vardı. Fotoğrafın altında “Daha parlak bir Nijerya için” yazıyordu. Gözyaşları fotoğrafa düşerken fısıldadı: “Işığın çok parlak parlıyor, oğlum. Ama bir zamanlar seni sıcak tutan o küçük alevi hâlâ hatırlıyor musun?”

On yıl süren bekleyişin ardından, bir sabah araba sesleri geldi. Siyah takım elbiseli iki adam göründü. “Mama Ebie, sizi Ecoy’a götürmek için emir aldık. Oğlunuz artık bir milyarder, Bay Chike Ebie.”

 

II. Gurur Sarayı ve Kaynayan Öfke

 

Parlak siyah Range Rover, Lekki malikanesinin otomatik kapılarından döndü. Mama Ebie, tekerlekli sandalyesinde, başka bir dünyada kaybolmuş bir çocuk gibi gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Chike, onu kucakladı. “Mama, sana bir gün kraliçe gibi yaşayacağını söylemiştim.”

Malikanenin balkonunda Chike’nin karısı Amaka göründü. Beyaz ipek elbisesi akıyordu, parfümü pahalı ve keskindi. Gözleri Mama Ebie’nin üzerinden hızla geçti, sonra paslı tekerlekli sandalyenin lekelerine takıldı.

“Hoş geldiniz, Mama,” dedi Amaka, İngiliz aksanıyla. “Sizin için alt katı hazırladık. Üst kat, tekerlekli sandalyeler için uygun değil.” Sözler kibardı, ama gözlerindeki mesafe porselenden daha soğuktu.

Mama Ebie, holün sonundaki küçük, fayanslı odaya yerleştirildi. Orası zarif olmak için tasarlanmıştı, ama kalbi yoktu. İlk gece, Chike petrol anlaşmalarından, milyon dolarlık sözleşmelerden bahsetti. Mama Ebie, Makoko’dan, kendisine yardım eden komşusundan bir hikaye anlatmaya çalıştı, ama Amaka hemen sözünü kesti: “Mama, bu çok hoş. Ama Chike’yle Dubai ortaklığını görüşmeliyiz.”

Günler sessiz bir izolasyona dönüştü. Amaka, öğle saatlerinde odasına girerdi: “Mama, bu ev incelikle gelişiyor. Kömür veya merhem kokusu buraya ait değil. Yerini bilmelisin.”

Ama onu en çok inciten, oğlunun gözleriydi. Ne zaman onu arasa, Chike hâlâ gülümsüyordu. Ama aralarında camdan bir duvar vardı. Artık hikayelerini dinlemiyor, ellerini öpmüyordu. Sözleri, annesiyle değil, hissedarlarıyla konuşan bir adama aitti.

 

III. Kaynar Suyun Hükmü

 

Yağmurlu bir gece, Mama Ebie pencereden dışarı bakarken fırtına gürledi. Duvarlardaki çatlaklardan sızan rutubet kokusunu aldı. Pencereden dışarı baktı, Lekki yağmurunun birkaç damlasını hissetmeyi umarak. Ama kapıyı kapatan hizmetçi, “Hanımefendi, dışarı çıkamazsınız. Zemin kirlenir,” dedi.

Mama Ebie yavaşça gülümsedi. “Canım, yağmur toprağı kirletmez. Sadece unutanların tozunu yıkar.”

O gece Chike eve geç döndü. “Chike, mutlu musun?” diye sordu annesi.

“Elbette, mama. Bir erkeğin hayal edebileceği her şeye sahibim.”

Annesi, titreyen bir gülümsemeyle başını salladı. “Her şeye mi? Peki ya yüreğinde kömür kokusunu hâlâ duyuyor musun?”

Chike, eğilip annesinin elini öptü, ama o öpücük her zamankinden daha soğuktu. Odadan çıktıktan sonra, Mama Ebie masadaki orkideye baktı. Çiçek güzeldi, ama kökleri saksıda hapsolmuştu. “Belki oğlumun hayatı da böyledir,” diye düşündü.

Dışarıda yağmur mavi kiremitli çatının üzerine düşerken, mutfaktaki elektrikli su ısıtıcısından ilk damlalar parlayan çelikten yere düştü. Bir şeyler kaynamaya başlamıştı. Sadece su değil, kocasını geçmişle paylaşmayacağına yemin eden bir kadının sessiz, yakıcı öfkesi.

 

IV. Kanatılan Onur

 

Ertesi sabah, Chike yatırımcılarla buluşmak üzere Abuja’ya gitti. Karısını yanağından öperek: “Anneyi bana emanet ediyorum,” dedi.

Amaka, dudaklarını tatlı bir şekilde kıvırdı, ama gözleri soğuktu. “Merak etme,” dedi usulca. “Ona çok iyi bakacağım.”

Kapı kapandıktan sonra malikane sessizliğe büründü. Mama Ebie, tekerlekli sandalyesini verandaya doğru çevirmeye çalışırken Amaka’nın topuk sesleri yaklaştı.

“Neden hâlâ o eski battaniyeyi kullanıyorsun, Mama?”

“Çünkü o hâlâ Chike küçükken kolları gibi sıcak.”

Amaka, acı bir kahkaha attı. “O artık Makoko’nun kirli çocuğu değil. O yüksek sosyetenin bir adamı. Yerini bilmelisin.”

Mama Ebie, kızı sessizdi: “Asalet mermer duvarlarda değil. Hâlâ nasıl eğileceğini bilen yürektedir.”

Amaka, demliği fişten çekti. Buhar şiddetle dışarı fışkırdı. Gözleri nefretle yanıyordu. “Senetleri imzalamayacaksın, değil mi? Tamam. Belki buranın gerçek sahibinin kim olduğunu öğrenmek için küçük bir derse ihtiyacın var.”

Amaka, kaynar suyu demlikten boşalttı. ŞLAK! Kaynar su boşaldı. Odadan bir çığlık koptu. Mama Ebie’nin vücudu kasıldı, kırışık derisi kızararak yandı. Demlik yere çarptı.

Mama Ebie’nin gözleri nefretle değil, acı ve sessiz bir yalvarışla açıktı: “Çocuğum…”

Tam o sırada kapı gürültüyle açıldı. Uçuşunu yarıda kesen, dayanılmaz bir korkuyla geri dönen Chike, kapıda dondu. Buhar odayı doldurmuştu. Yanık et kokusu havayı boğuyordu.

“Amaka!” diye kükredi. “Tanrı aşkına, ne yaptın sen?”

Chike, annesinin yanına diz çöktü. Gözyaşları yağmur gibi akıyordu. Mama Ebie’nin sesi zar zor duyuluyordu: “Oğlum, ondan nefret etme. Merhametin bıçak olmasına izin verme.”

Amaka, yüzü bembeyaz kesilmiş, sendeleyerek geri çekildi. “Ben… ben istemedim. Sadece onu korkutmak istedim. Senetleri imzalasın diye…”

Chike, annesini kucağına alarak koştu. Yağmur şiddetli, öfkeli bir şekilde yağıyordu. Kaynar su buharı yağmurla karışırken malikanenin ışıkları söndü. Amaka, kapıda diz çöktü, başını tutuyordu; vicdan azabından mı yoksa yakında ödeyeceği bedelin korkusundan mı, anlaşılamıyordu.

 

V. Geri Dönüş ve Köprü

 

Lagos Genel Hastanesi’nin karantina odasında, Mama Ebie yarısının beyaz bandajlarla sarılı olduğu yatakta yatıyordu. Chike, elini sıkıca tutuyordu. “Mama, polisi aradım. Amaka bunun bedelini ödeyecek.”

Annesi gözlerini kapattı. “Hayır, oğlum. Merhametin kılıç olmasına izin verme. Affetmek, ruhunun huzur bulacağı tek yoldur.”

Üç gün sonra, Chike, malikaneye Müfettiş Adawala ile geri döndü. Güvenlik kamerası kayıtları açıldı. Görüntüde Amaka’nın, su kaynarken Mama Ebie’yi engellediği ve kaynar suyu bilerek döktüğü ortaya çıktı. “Amaka sadece imzalamasını istiyordu,” diye mırıldandı müfettiş. “Sadece imzalamasını…”

Chike, ekran karşısında yere yığıldı. “O, gerçekten annemi öldürmeye çalışmış.”

Görüntülerin son saniyelerinde, Chike annesini kucağına alıp kaçarken, Amaka yere yığılmış, bir kâğıt tomarını fırlatıyordu: Hisseleri üzerine alacağı sözleşme kâğıtları.

Chike, Amaka’nın sadece parayı istediğini anlamıştı. Hırsını evine getirmiş ve annesini yakmıştı.

Amaka tutuklandı. Mahkemede, “Onu sevmen beni korkuttu. Seni kaybedeceğimden korktum,” diye hıçkırdı. Hakim, Amaka’yı beş yıl hapis cezasına çarptırdı.

Chike, Amaka’ya baktı, yorgun ve öfkesi dinmişti. “Sen ilk damlayı döktüğün an, kendini terk ettin.”

Mama Ebie, hastane avlusunda tekerlekli sandalyesinde oturuyordu. “Oğlum, öfkenin seni sürüklemesine izin verme. Yalnızca affedenler gerçekten güçlüdür.”

Chike, malikanenin saksısından aldığı mor orkideyi annesine gösterdi. “Onu gerçek toprağa dikeceğim bu sefer.”

“İyi,” dedi annesi. “Çünkü çiçekler ancak kökleri gerçek olduğunda yaşar, tıpkı insanlar gibi.”

Chike, hisselerini satarak annesinin adına bir hayır kurumu kurdu: Ebie Vakfı, taciz mağduru annelere ve engelli kadınlara yardım edecekti. Makoko’ya geri döndü ve annesinin kömür arabasını ittiği eski köprüyü yeniden inşa etti.

Bir yıl sonra, Mama’nın Köprüsü açıldı. Chike, annesinin yanında durdu. Mor şalı rüzgarda dalgalanıyordu. “Oğlum, bağışlama, kalbi sıcak tutan tek yoldur.”

Chike, annesini sevgiyle kucakladı. Artık siyah takım elbise giymiyordu, ama Makoko’da insanlar onu “Suyun Oğlu” diye çağırıyordu. Kaynar suyun cildi yakabileceğini, ama açgözlülük ve nankörlüğün ruhu yaktığını öğrenmişti. O gün, Chike, annesinin yüzündeki huzuru gördü: Affetmek, bir insanın yeniden insan olmasını sağlayan tek yoldu.

.