Milyoner Avukatsız Kaldı Temizlikçi “BEN SAVUNACAĞIM!” Diyerek Mahkemeyi Şoke Etti
.
.
Milyoner Avukatsız Kaldı, Temizlikçi “BEN SAVUNACAĞIM!” Diyerek Mahkemeyi Şoke Etti
1. İstanbul Anadolu Adliyesi’nde Bir Sabah
İstanbul Anadolu Adliyesi’nde o sabah hava gergindi. Türkiye’nin en büyük iş insanlarından Doruk Saruhan, milyonluk yolsuzluk davasında avukatsız kalmıştı. Mahkeme salonunda herkes nefesini tutmuştu; gazeteciler, izleyiciler, hatta çalışanlar bile. Hakim dosyayı kapatmak üzereyken arka kapı açıldı. Temizlik üniformalı genç bir kadın, elinde bir dosya ile içeri girdi.
“Sayın Hakim, onu ben savunacağım!” dedi Meryem Kara. Salonda alaycı kahkahalar yükseldi. Doruk şaşkınlıkla ona baktı. Kimse bilmiyordu ki bu kadın, Meryem, o dosyayı herkesten daha iyi okuyabilirdi. Her gün adliyede temizlik yaparken, geceleri hukuk okuyan biriydi.
Hakim gözlüklerini indirip Meryem’e baktı. “Hanımefendi, siz de kimsiniz?” Salonda kıkırdamalar yayılırken Meryem adını söyledi: “Adım Meryem Kara, sayın hakim. Doruk Saruhan’ın savunmasını yapmak istiyorum.”
Doruk öfkeyle döndü: “Saçmalamayın. Siz benim evimde çalışan temizlik görevlisisiniz. Lütfen oturun. Bu bir oyun değil.” Savcı Levent Aksoy dudaklarını büzdü: “Hakim Bey, bu durum yargıyı küçümsemektir. Savunmayı yapacak lisanslı bir avukat yoksa duruşmanın ertelenmesi gerekir.”
Hakim elindeki kalemi sertçe masaya bıraktı. “Sakin olun hanımefendi. Siz avukat değilsiniz anladığım kadarıyla.”
Meryem bir adım daha attı. “Hayır efendim değilim ama iki yıl hukuk okudum. Okulu bırakmak zorunda kaldım. Şu anda temizlik işinde çalışıyorum. Yine de bu dava dosyasını baştan sona inceledim.”
Savcı alaycı bir gülüş attı. “Ne yani gece vakti kanun mu çalıştınız? Bu bir televizyon dizisi değil.”
Meryem başını hiç çevirmeden karşılık verdi. “Evet. Kanun çalıştım. Her gece insanların çöpe attığı gazete eklerinden, eski ders kitaplarından, fotokopilerden, bu dosyadaki belgelerin çoğunu sizden önce okudum.”
Salonda fısıltılar arttı. Hakim merakla sordu: “Peki bu davayı savunmayı neden istiyorsunuz?”
Meryem derin bir nefes aldı. “Çünkü bu dosyada bir yanlışlık var Sayın Hakim. Ve Doruk Saruhan’ın imzaladığı iddia edilen o sözleşmede imza sahteciliği olduğunu düşünüyorum.”
Doruk gözlerini büyüttü. “Ne diyorsunuz siz?”
Savcı kaşlarını çattı. “Bununla ilgili uzman incelemesi yapıldı. Hanımefendinin böyle bir iddiayı ortaya atması hukuken geçersiz.”
Meryem dosyasından bir sayfa çıkardı ve hakime uzattı. “Geçersiz olabilir ama yanlış olduğunu düşünmüyorum. Şuraya bakın. Tarif formatı bile farklı. Bu sözleşmeyi hazırlayan kişi Doruk Bey’in şirketinde kullanılan standart şablonu kullanmamış. Ayrıca IP kaydı raporunda bir çelişki var.”
Hakim sayfaya baktı. Kaşları hafifçe kalktı. “Gerçekten ilginç.”
Savcı öne atıldı. “Bunlar tamamen amatör yorumlar.”
Meryem döndü, Levent Aksoy’un gözlerinin içine baktı. “Amatör olabilir ama doğru.”
Salondaki kameramanlar Meryem’in yüzüne odaklanmıştı. Hiçbir şey ondan daha emin görünmüyordu.
Hakim sandalyesine yaslandı. “Sayın Saruhan, bu hanımefendinin geçici savunmanızı yapmasına izin veriyor musunuz?”
Doruk kısık sesle söylendi. “Bu delilik.” Sonra Meryem’e baktı. Gözlerinde küçümseme yoktu artık; yerine garip bir merak vardı. “Peki,” dedi sonunda. “Konuşsun bakalım.”
Meryem başını hafifçe eğdi. Teşekkür eder gibi. Masaya yerleşti. Dosyalarını düzenledi. Savcı Levent küçümseyici bir kahkaha attı. “Hazırsanız başlayalım hanımefendi. Bakalım temizlik kovalarından hukuk kürsüsüne kadar uzanan bu yol ne kadar dayanıklıymış.”
Meryem dosyasını kapattı. Sesi sarsılmazdı. “Dayanıklı olup olmadığını siz değil, kanıtlar belirler.”
Hakim tokmağını vurdu. “Geçici savunma hakkı tanınmıştır. Duruşma yarına ertelenmiştir. Dosyadaki inceleme için zaman gerekecek.”
Mahkeme salonu boşalmaya başlarken Doruk Meryem’e yaklaşıp sordu. “Gerçekten bu dosyayı sen mi inceledin? Hem de çalışırken?”
Meryem yorgun bir gülümseme ile karşılık verdi. “Ben yıllardır herkes uyurken çalışıyorum Doruk Bey. Hem de hiç kimsenin fark etmediği bir yerde.”
Doruk uzun süre cevap veremedi. O an Meryem’in karşısında duran adam ilk kez şunu düşündü: Bu kadın belki de tek şansım.
2. Meryem’in Küçük Dairesinde
Meryem adliyeden çıkıp kalabalığın arasına karıştığında herkesin bakışları hala üzerinde geziniyordu. Basın mensupları sorular yağdırıyor, kameralar yüzüne doğru yaklaşıyordu. “Hanımefendi, temizlik görevlisi olduğunuz doğru mu? Doruk Saruhan’ı gerçekten siz mi savunacaksınız? Bu bir reklam çalışması mı?”
Meryem hiçbirine cevap vermeden yürüdü. Taksiye binip Ümraniye’deki küçük mahallesine döndüğünde günün bütün ağırlığı omuzlarına çöküyordu. Dar sokaklarda çocuklar oynuyor, bakkalın önünde yaşlılar sohbet ediyordu. Hayat herkes için sıradan akıyordu. Ama Meryem’in hayatı bugün tamamen değişmişti.
Evin kapısını açınca içeriye sıcak ve hafif nemli bir hava doldu. Burası eski apartmanın bodrum katında tek gözlü bir daireydi. Bir köşede küçük bir yatak, diğer köşede eski bir masa ve yıpranmış bir sandalye. Duvara bantlanmış, sararmış bir hukuk kitabı posteri hala duruyordu. Meryem ayakkabılarını çıkartıp sandalyeye bıraktı. Su kaynatmak için kettle’ı çalıştırdı. Yorgunluk kemiklerine kadar işlemişti.
Kettle’ın sesi arka planda çalarken çantadan dava dosyalarını çıkardı. Salonun ışığını yakmadan sadece masa lambasının loş ışığında kağıtları incelemeye başladı. Sayfa sayfa, not not. Meryem her satırı tekrar okudu. Bir noktada gözleri takıldı. Sözleşmenin altındaki imza kısmı, tarih formatı gerçekten farklıydı. Ayrıca Doruk’un şirketinin resmi şablonunda kullanılan bir güvenlik damgası bu belgede yoktu.
Meryem fısıldadı. “Bu dosyada bir şey var.”
Telefonunun titreşimi onu irkiltti. Ekranda tanımadığı bir numara yazıyordu. Meryem tereddütle açtı. “Efendim?”
Karşıdan kalın, boğuk bir erkek sesi geldi. “Mahkemede bugün biraz fazla konuşmuşsun.” Meryem’in nefesi kesildi. “Kiminle görüşüyorum?”
“Sana bir tavsiye. Bu işten çekil. Yoksa kendini hiç hoşlanmayacağın yerlerde bulursun. Temizlik işine geri dön Meryem. O davada adını bile bilmediğin insanların canını sıkma.”
Telefon kapandı. Meryem bir süre kıpırdamadan durdu. Elindeki kağıt titriyordu. Korkuyordu. Evet. Ama bu korkunun arkasında başka bir şey vardı. Birilerinin gerçeği saklamak için bu kadar uğraşması dosyanın düşündüğünden çok daha kirli olduğunu gösteriyordu.
Meryem yavaşça derin bir nefes aldı. “Çekilmemi istiyorsunuz demek. Demek ki doğru yoldayım.”
3. Gece ve Savaş Kararı
Meryem yatak kenarına oturdu. Bir an için geçmişini düşündü. Babasının borçlarını, kardeşinin okul masraflarını, üniversiteyi bırakıp evlere temizliğe gitmek zorunda kalışını. İki yıl boyunca hukuk fakültesinde herkes ona çok parlak bir öğrenci demişti. Ama fatura üstüne fatura gelince mutsuz bir karar vermek zorunda kalmıştı.
“Okulu bırakmam, adalet duygumu bırakmam gerektiği anlamına gelmiyor,” dedi kendi kendine ve masanın üzerindeki dosyayı tekrar açtı.
Tam o sırada telefonu tekrar titredi. Bu kez mesajlıydı. Gönderen Doruk Saruhan: “Bugün söylediklerin ilginçti ama bu dava çok büyük. Bence yarın gelme.”
Meryem uzun süre ekrana baktı. Sonunda tek bir cümle yazdı: “Geleceğim.”
Mesajı gönderip defteri kapattı. Yarın ne olacağını bilmiyordu ama bildiği tek bir şey vardı: Bu dava sadece Doruk’u değil, kendini de savunmaktı. Kimsenin inanmaya cesaret edemediği bir adaleti savunmak ve buna artık hazırdı.
O gece uyumadan önce elektrik kesildi. Apartman tamamen karanlığa gömüldü. Meryem pencereden dışarı baktı. Sokağın başında siyah bir araba vardı. Farları kapalıydı. Kıpırdamadan duruyordu. Bir an göz göze gelir gibi oldu. Sonra araba aniden hareket edip kayboldu. Meryem yutkundu. Bu daha başlangıçtı.
4. Doruk’un Villasında Karşılaşma
Ertesi sabah adliyeye gitmeden önce Meryem önce çalıştığı villaya uğramak zorundaydı. Doruk Saruhan’ın Çekmeköy’deki geniş arazinin ortasına kurulmuş modern villası yüksek duvarları ve kamera sistemleriyle tam bir kale gibi görünürdü.
Güvenlik kapısı açılırken görevli şaşırmış bir ifadeyle sordu. “Abla şey bugün resmi çalışma yoktu değil mi?”
Meryem hafifçe gülümsedi. “Biliyorum. Doruk Bey’le konuşmam lazım. Bana izin verir misin?”
Görevli bir an kararsız kaldı ama sonunda kapıyı açtı. “Buyur geç abla ama dikkat et. Doruk Bey’in morali hiç iyi değil.”
Meryem villa’nın büyük salonuna adım attığında Doruk pencerenin önünde elinde kahve bardağıyla düşüncelere dalmıştı. Onu görünce kaşları çatıldı. “Meryem mesajımı almadın mı? Bugün gelme demiştim.”
Meryem sakin ama kararlı bir sesle cevap verdi. “Evet yazmışsınız. Ama gelmek zorundaydım.”
Doruk sinirli bir nefes verdi. “Bak dün yaptığın şey medyada rezalet oldu. Temizlikçi savunma yaptı diye magazin sitelerinde başlıklar dönüyor. Bu dava benim için ölüm kalım meselesi. Amatörlük kaldırmaz.”
Meryem bir adım yaklaştı. “Ben amatör değilim. Sadece diplomam yok. Dosyayı okudum. İmza sahte. Bunu siz bile fark etmemişsiniz.”
Doruk başını çevirdi. “Bana karşı komplo kurulduğunu biliyorum ama bunu ispatlamanın yolu temizlik görevlilerinin sezgileri değil, uzman raporlarıdır.”
Meryem hiç geri adım atmadı. “Peki sorarım o belgeleri son bir yılda kim hazırladı?”
Doruk hafifçe duraksadı. “Genelde Polat hazırlardı. Eski asistanım.”
Meryem dosyasından bir fotoğraf çıkardı. Polat’ın üzerinde oynadığı belgelere ait ekran görüntüsüydü. “Bu ekran görüntüsü Polat’ın bilgisayarında bulunmuş. Zaman damgası davanın açılmasından iki ay önceye ait. Bu belge bir tuzak için hazırlanmış olabilir.”
Doruk şaşkınlıkla fotoğrafa baktı. “Bunu nereden buldun sen?”
“Dün gece incelediğim belgelerde bir tutarsızlık görünce eski dosyalarla karşılaştırdım. Farklı bir şablon kullanılmış. Bu da ancak dışarıdan bir müdahale olduğunu gösterir.”
Doruk bir süre sustu. Sonunda yumuşayan bir ses tonuyla konuştu. “Yani bu işte gerçekten bir hinlik olabileceğini söylüyorsun.”
“Sadece söylüyor değilim. Kanıtlamaya başlıyorum.”
Doruk çaresizce koltuğa oturdu. “Elimdeki en güvendiğim adam oydu. Toplantılara girer, belgeleri hazırlardı. Peki o şimdi nerede?”
Meryem omuzlarını kaldırdı. “Bilmiyorum ama bulmamız gerektiğini biliyorum.”
Doruk ayağa kalktı. “Benim ulaşamadığım birine sen nasıl ulaşacaksın?”
Meryem çantasından küçük bir not defteri çıkardı. “Polat’ın eski çalıştığı muhasebe ofisine dün gece mesaj attım. Bugün oraya gideceğim. Orada bir iz bırakmış olabilir.”
Doruk gözlerini kıstı. “Bu çok tehlikeli bir şey Meryem. Bu adamlar basit insanlar değil.”
“Biliyorum,” dedi Meryem. “Dün gece telefonla tehdit edildim.”
Doruk’un yüzü bir anda gerildi. “Ne? Kim aradı?”
“Bilmiyorum ama beni davadan uzak durmam konusunda uyardı.”
Doruk hırçınca doğruldu. “Bu artık sadece bir dava değil. Bir savaş.”
Meryem çıkmak için kapıya yönelirken Doruk arkasından seslendi. “Meryem, sen bunu neden yapıyorsun? Ücretini bile doğru düzgün alamayan bir temizlik çalışanısın. Bu riskleri alacak bir sebebin ne?”
Meryem omzunu üzerinden baktı. “Çünkü ben bir gün adliyede avukat olmak istiyordum. Bunu elimden aldılar ama adalet duygumu alamadılar.”
Doruk sessiz kaldı. “Ve siz masumsanız,” dedi Meryem. “Bunu ortaya çıkarmak benim de kendi hayatımı geri kazanmam demek.”
5. Kanıt Peşinde
Meryem Polat’ın izini sürmek için Ümraniye’den Kadıköy’e doğru yola çıktı. Kadıköy’ün ara sokaklarındaki eski bir iş hanı Polat’ın bir dönem çalıştığı muhasebe ofislerine ev sahipliği yapıyordu. Binanın kapısını iterek içeri girdi. Hafif bir rutubet kokusu vardı. Merdivenler gıcırtıyla inip çıkıyordu. İkinci katta kapısında hala soluk bir şekilde “Polat Timur finans danışmanı” yazıyordu.
Kapıyı çaldı. Cevap yoktu. Bir kez daha çaldı. Yine sessizlik. Kapı hafifçe aralıktı. Sanki biri aceleyle çıkmış gibi. Meryem tereddütle içeri adım attı. Masa çekmeceleri açık, klasörler dökülmüş. Bilgisayarın yeri boştu. Birileri burayı alelacele toplamış gibiydi.
Masaya eğilip kağıt yığınlarını karıştırırken yerde kıvrılmış bir kağıt parçası dikkatini çekti. Onu açtığında bir banka dekontunun kopyasıyla karşılaştı. Gönderen Polat Timur, alıcı Aksoy Danışmanlık Limited, tutar 480.000.
Tam o sırada arkadan bir kapı gıcırdadı. Kimse yoktu ama iç güdüleri yalnız olmadığını söylüyordu. Ofisten çıkarken iş hanının koridoru olduğundan daha sessiz, daha dar geliyordu.
Kapının yanında siyah montlu bir adam duruyordu. Adam hafif bir tebessümle konuştu. “Dosyaları arıyorsun değil mi?” Meryem geri adım attı. “Siz kimsiniz?”
Adam cevabı duymamış gibi davranarak devam etti. “Polat’ın ofisine giren ilk kişi sen değilsin. Son kişi de olmayacaksın. Ama şöyle bir gerçek var…” Adam bir adım yaklaşınca Meryem nefesini tuttu.
“Sana buranın kapısını açan da o değildi. Şansın yaver gitmiş.”
Meryem sesini toparlamaya çalıştı. “Ne istiyorsunuz?”
Adam gözlerini kısarak fısıldadı. “Bu davadan uzak durmanı. Bu tavsiye değil. Uyarı.”
Meryem kendini toparlamaya çalıştı. “Ben sadece gerçekleri bulmaya çalışıyorum.”
Adam başını yana eğdi. “Gerçeği aramak güzel ama bazen bulanların başına kötü şeyler gelir.”
Meryem’in kalbi hızla çarpıyordu ama geri adım atmadı. Adam son kez konuştu. “Senin yerin mahkeme salonunda değil. Bunu unutma.” Sonra arkasını dönüp çıkış kapısından kayboldu.

6. Gerçeklerin Ortaya Çıkışı
Meryem güvenlik kamerası olan bir kafeye oturup hemen Doruk’u aradı. “Doruk Bey, Polat’ın ofisine gittim. Biri beni takip etti. Ayrıca Polat para almış. Aksoy’la bağlantısı var.”
Doruk bir süre sessiz kaldı. “Bu iş düşündüğümüzden çok daha karanlık.”
“Evet,” dedi Meryem. “Birileri beni susturmaya çalışıyor.”
Doruk’un sesi bir anda değişti. “Meryem, bu davadan çekilmeni istiyorum.”
“Hayır, Doruk Bey. Ben çekilirsem siz tamamen yalnız kalırsınız. Onlar da kazandığını sanar. Bu davayı ben seçtim ama artık bırakmam da mümkün değil.”
Doruk uzun süre konuşmadı. Sonunda kısık bir sesle, “O zaman dikkatli ol. Benim yüzümden başına bir şey gelsin istemem.”
Meryem telefonu kapattı ve kafede defterine notlar almaya başladı. Polat-Aksoy bağlantısı. Ofis dağınık aceleyle kaçmış. Tehdit eden adam profesyonel belli. Dekont önemli kanıt.
O anda bir karar verdi. Aksoy Holding’in içindeki birini bulmalıydı. İçeriden konuşacak birilerini, belki de her şeyi başlatacak genç bir çalışan.
7. Elif’in İtirafı
O gece eve döndüğünde kapıyı açar açmaz telefon çalmaya başladı. Numara yine gizliydi. Meryem hafif titreyen sesle açtı. “Efendim?”
Karşıdan genç bir kadın sesi geldi. Çekingen ama kararlı. “Meryem Hanım lütfen kapatma. Ben… ben Aksoy Holding’de çalışıyorum.”
Meryem bir anda nefesini tuttu. Kadın devam etti. “Adım Elif. Muhasebe departmanındayım. Polat’la çalışan ekipteydim. Onların yaptığını biliyorum.”
Meryem yavaşça oturdu. “Ne biliyorsun Elif? Konuşabilirsin.”
Kadın zorlanıyordu. “Sözleşme sahteciliğini, toplantı ses kayıtlarını, savcıya gönderilen dosyaları hepsini gördüm. Polat sadece aracıydı. Asıl talimatı veren kişi yönetim kurulundan biriydi.”
Meryem’in kalbi hızlandı. “Kim?”
Elif fısıldar gibi söyledi. “Tahir Aksoy. Holding’in en büyük hissedarı. Kendisi bizzat süreci yönetti. Hatta Polat’a gönderdiği parayı da o ayarladı.”
“Peki bunu mahkemede söyleyebilir misin?”
Elif bir anda sessizliğe büründü. “Eğer konuşursam beni bitirirler. Aileme bir şey olur ama yine de susarsam daha kötü hissedeceğim.”
Meryem nazikçe konuştu. “Elif, bu yaptığın cesaret ister. Ben seni yalnız bırakmam. Duruşmaya gelmek zorunda değilsin. Önce güvenliğini sağlarız. Resmi ifade vermeden bile mahkeme bu bilgiyi dikkate alır.”
Elif hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. “Ben konuşacağım ama beni bulmamaları gerekiyor. Beni saklamalısın.”
Meryem kararlı bir nefes aldı. “Tamam bu gece gelme. Yarın uygun bir yerde buluşacağız. Sana yardım edeceğim.”
8. Mahkeme Günü
Ertesi gün adliye binası önünde büyük bir kalabalık vardı. Ulusal kanallar, internet gazeteleri, sosyal medya yayıncıları, herkes oradaydı. Meryem arabadan inince flaşlar ardı ardına patladı. “Temizlikçi hukukçu burada. Doruk Saruhan yanında genç kadını getirdi. Davanın kaderini değiştiren isim.”
Doruk ile yan yana kürsüye çıktılar. Doruk kısa bir giriş yaptı. “Bugüne kadar hakkımdaki suçlamalarla ilgili sessiz kaldım. Ancak öğrendiğim gerçekler beni bugün buraya getirdi. Yanımda duran Meryem Kara, dosyaya benden daha fazla hakim. Ve bugün size bazı gerçekleri açıklayacağız.”
Meryem mikrofonu aldı. “Ben bu davaya bir avukat olarak değil, bir vatandaş olarak adım attım. Dosyayı incelediğimde gördüm ki burada büyük bir yanlışlık var. Bu dava yalnızca bir iş insanını değil, adalet sistemini de hedef alan bir planın parçası.”
Elinde imzanın sahte olduğunu kanıtlayan taslaklar, sahte sözleşmeyi hazırlayanlarla yapılan yazışmalar, toplantı kayıtları ve hukuka aykırı yönlendirmeler vardı. Meryem çantasından USB’nin kopyalarını çıkardı. Gazeteciler heyecanla birbirine baktı.
Bu dosyalarda Polat Timur’un Aksoy Holding’den aldığı para, sahte belge hazırlama talimatları ve hatta savcılığa erken sızdırılan bilgiler bulunuyordu.
Savcı Levent Aksoy ilerliyordu. Yüzü taş kesilmişti. Savcı sertçe konuştu. “Bu iddiaların hepsi asılsız. Bunları basın önünde açıklamanız suçtur.”
Doruk öfkeli bir şekilde karşılık verdi. “Asıl suç sahte delilleri mahkemeye sunmaktır.”
Meryem ise sakin kaldı. “Sayın savcı, iddiaların kanıtları yarın duruşmada sunulacak. Eğer yanlış olduğumu düşünüyorsanız mahkemede görüşürüz.”
9. Zafer ve Yeni Bir Hayat
Ertesi sabah mahkeme salonunda herkes nefesini tutmuştu. Hakim gözlüklerini indirip savcıya baktı. “Sayın Aksoy, dün basında ciddi iddialar yer aldı. Mahkemeyi ilgilendiren deliller sunacağınızı söylediniz. Başlamak ister misiniz?”
Savcı boğazını temizleyip konuşmaya başladı. “Sayın Hakim, basına sızan belgelerin sahte olduğunu düşünüyoruz. Karşı tarafın sunduğu hiçbir deli güvenilir değildir.”
Meryem hafifçe gülümsedi. Bunu bekliyordu. Hakim başını Meryem’e çevirerek, “Sayın Kara, savunma tarafı yeni deliller sunacak mı?”
Meryem ayağa kalktı. Salon bir anda sessizleşti. “Evet sayın hakim. Dosyalarım ve tanığım hazır.” USB belleklerin kopyalarını çıkarıp görevliye teslim etti.
USB’deki kanıtlar ekrana yansıtıldığında herkes bir anda öne eğildi. İlk dosya açıldı. Polat’ın e-postaları. Ekranda şu cümle kırmızıyla işaretlenmişti: “İmza kısmını değiştirin. Tarih formatını Doruk’un şirketine göre ayarlamayın.”
Hakimin kaşları çatıldı. Savcı telaşla itiraz etti. “Bu e-postaların doğruluğu kesin değildir.”
Meryem sakin bir sesle konuştu. “E-postaların meta verileri üç ayrı bilirkişi tarafından doğrulandı. Hepsi burada.”
Bilirkişi raporları da ekrana geldi. Savcı eliyle alnını tuttu. Bu kadarına hazırlıklı değildi.
İkinci dosya açıldı. Sahte sözleşmenin ilk taslağı altında notlar. “Doruk anlamaz.”
Salondan alaycı bir uğultu yükseldi. Doruk başını yere eğmişti ama yüzünde bir utanmadan çok bir öfke vardı.
Meryem üçüncü dosyayı açtı. Toplantı ses kaydı. Ekrandan Polat’ın sesi duyuldu. “Savcıya dosyalar iletildi. Plan tam gaz ilerliyor.”
Salonda bir şok dalgası yayıldı. Hakim bile yerinde doğruldu. Savcı dona kalmıştı. Sandalyeye çöker gibi oturdu.
Meryem son delili gösterdi. 480.000 transfer dekontu. Aksoy Holding sağı gösteren ok. Polat Timur.
Hakim derin bir nefes aldı. “Tanığınızı alalım.”
Güvenlik görevlisinin getirdiği dizüstü bilgisayarda canlı bağlantı açıldı. Elif’in yüzü ekranda belirdi. Gözleri kızarmış ama kararlıydı.
“Adım Elif Yıldız. Aksoy Holding Muhasebe Departmanı çalışanıyım.”
Elif, Polat ve Tahir Aksoy arasındaki süreci kendi gözlerinle gördün mü?
“Evet. Sözleşmenin sahte olduğunu biliyordum. Polat’a ödeme yapıldığını da.”
Hakim bu süreçte herhangi bir baskı gördünüz mü?
“Evet. Babamı tehdit ettiler. Eğer konuşursam iş yerimi kaybedeceğimi, hatta başımıza kötü şeyler geleceğini söylediler.”
Salondan öfkeyle yükselen mırıltılar oldu. Savcı artık itiraz etmiyordu. O bile gerçeğin kendi ayağının altından kaydığını anlamıştı.
Hakim tüm belgeleri bir süre inceledi. Salonda herkes nefesini tutmuştu. Sonunda tokmağını masaya vurdu.
“Sunulan deliller karşı tarafın hiçbir savunmasıyla çürütülememiştir. Sahte sözleşme, manipüle edilmiş belgeler, yasa dışı bilgi sızdırma ve organize planlama tespit edilmiştir. Bu nedenle dava düşmüştür. Sayın Doruk Saruhan tüm suçlamalardan aklanmıştır. Dosya suçlamalarda adı geçen kişi ve kurumlar hakkında ceza soruşturması başlatılması için savcılığa iletilmektedir.”
Salonda bir anda sessizlik oldu. Sonra alkış. Ayakta alkışlayan bile vardı.
Meryem donmuştu. Gözleri doldu ama düşürmedi. Doruk ona baktı. Gözlerinde minnet vardı. Hatta ilk kez gurur fısıltıyla dedi: “Meryem, yaptın. Kazandın.”
Meryem yavaşça cevap verdi. “Biz kazandık.”
10. Bir Yıl Sonra: Halk Adalet Merkezi
Duruşmadan tam bir yıl sonra İstanbul’un Kadıköy semtinde eski bir halk eğitim merkezinin yenilenmiş salonunda kalabalık bir topluluk toplanmıştı. Kapının üzerinde artık büyük bir tabela asılıydı: “Halk Adalet Merkezi – Ücretsiz Hukuk Destek Birimi.”
İçeride işçiler, temizlik görevlileri, hemşireler, şoförler ve üniversite öğrencileri yerlerine oturmuş, heyecanla bekliyordu. Bugün merkezin birinci yılıydı ve herkes çok iyi biliyordu. Bu kapı bir temizlikçinin cesareti sayesinde açılmıştı.
Kurucumuz Meryem Kara’yı sahneye davet ediyoruz. Mikrofonun başına geçtiğinde salon ayakta alkışlıyordu. Bir yıl önce adliye salonunda küçümsenen bu genç kadın şimdi halkın önünde gerçek bir savunucu haline gelmişti.
Meryem ellerini hafifçe kaldırarak kalabalığı sakinleştirdi. Başladı konuşmaya.
“Adalet sadece güçlülerin değil, haklıların yanında olmalıdır. Milyarlarca liralık bir davada konuşma hakkı olmayan biriydim. Diplomam yoktu. İsmimin bir ağırlığı yoktu. Hatta adliye koridorlarında çoğu zaman görünmezdim. Ama bir gün yanlış bir şey gördüm. Bir insanın iftirayla çökertilmek istendiğine tanık oldum ve sustum sanıyorlardı. Sustum sandılar. Oysa ben o gece bilgisayarımın başında sadece şunu düşündüm: Susarsam bu düzen hiç değişmez.”
Bugün burada gördüğünüz bu merkez bir mahkeme zaferinin değil, halkın gücünün sonucudur. Burada bir yılda 400’ü aşkın kişiye ücretsiz hukuki destek verdik. İçlerinden bazıları sizler gibi işçilerdi. Bazıları öğrenciydi. Bazıları da sesini duyurmaya korkan genç kadınlardı.
Arka sırada oturan Elif gözlerini sildi, gülümsedi. Babası da yanındaydı.
Tören bitince Doruk sahneye çıktı. Artık eskisi gibi dev bir şirketin başındaki kibirli iş insanı değildi. Şirketini küçültmüş, yeniden yapılandırmış, etik komisyonları kurmuştu.
Doruk Meryem’e dönüp elini uzattı. “Hala inanmakta zorlanıyorum,” dedi alçak bir sesle. “Beni milyarlarca liralık bir tuzaktan yalnızca adalet duygusuyla kurtardın. Karşılığında hala bir şey istemedin.”
Meryem hafifçe güldü. “Ben karşılığını aldım. Bir insanın hayatı kurtuldu. Üstelik kendi hayatımı da geri kazandım.”
Doruk başını eğdi. “Sana bir teklifim olacak. Şirketimde değil, hayatımda. Ama zamanı geldiğinde…”
Meryem bu sözleri duyunca gözlerini kaçırdı. Bu hukukla davalarla ilgisi olmayan başka bir dünyaya açılan kapı gibiydi. Ama henüz zamanı değildi.
Her birinizin bu hikayeyi sonuna kadar dinlemesi adaletin nasıl sıradan insanların cesaretiyle ayakta kaldığını gösteriyor. Meryem’in yaşadıkları bize şunu hatırlatıyor: Bazen en büyük değişim en küçük bir cesaretle başlar. Gücü parayla, baskıyla, unvanla ölçenler bir gün sesi kısık bir insanın doğruluğu karşısında diz çöker.
Unutmayın, haksızlığa karşı sustuğumuz her an haksızlık güç kazanır. Bir kişi bile konuştuğunda karanlık çatlamaya başlar.
SON
.
News
Dharmendra 90th Birth Anniversary: Sunny Deol & Bobby Deol Celebrate Legend’s Life & Legacy
Dharmendra 90th Birth Anniversary: Sunny Deol & Bobby Deol Celebrate Legend’s Life & Legacy धर्मेंद्र का 90वां जन्मदिन: एक भावनात्मक…
Dharmendra की शोक सभा में बिखर गईं Hema Malini, कही ये बातें | Dharmendra Death News
Dharmendra की शोक सभा में बिखर गईं Hema Malini, कही ये बातें | Dharmendra Death News धर्मेंद्र की शोक सभा:…
Did Sunny Deol recover from the grief of Dharmendra’s death? After 16 days, he announced the good…
Did Sunny Deol recover from the grief of Dharmendra’s death? After 16 days, he announced the good… सनी देओल: पिता…
Dharmendra की आज पहली बर्थ एनिवर्सरी, Sunny-Esha ने किया इमोशनल पोस्ट। बिखरे परिवार की हुई चर्चा
Dharmendra की आज पहली बर्थ एनिवर्सरी, Sunny-Esha ने किया इमोशनल पोस्ट। बिखरे परिवार की हुई चर्चा धर्मेंद्र का जन्मदिन: परिवार…
Dharmendra’s 13th Day: Sunny Deol Gives Hema Her Biggest Right
Dharmendra’s 13th Day: Sunny Deol Gives Hema Her Biggest Right धर्मेंद्र की 13वीं: सनी देओल और हेमा मालिनी के रिश्ते…
धर्मेंद्र के निधन के बाद हेमा मालिनी के घर जाकर सनी देओल ने किया हंगामा | Hema Malini ! Sunny Deol
धर्मेंद्र के निधन के बाद हेमा मालिनी के घर जाकर सनी देओल ने किया हंगामा | Hema Malini ! Sunny…
End of content
No more pages to load






