Milyoner karısının mezarını ziyarete gitti ve yanında uyuyan Fakir Bir Kız gördü, ne keşfeder…

.
.

Mezarın Yanındaki Sır: Zehra’nın Hikayesi

İstanbul’un gri gökyüzü altında, Karaca Ahmet Mezarlığı’na doğru ağır adımlarla ilerleyen Tarık Koray’ın yüzünde her zamanki ifadesizlik vardı. 50’li yaşlarının sonlarında, boğaz manzaralı lüks villasında yaşayan başarılı bir iş adamıydı. Ama beş yıl önce sevgili eşi Meltem’in ani vefatından sonra kocaman evinde yalnız ve sessiz bir hayat sürüyordu. Her yıl eşinin ölüm yıl dönümünde mezarlığa gelir, mezar başında bir mum yakar, birkaç dakika sessizce durur ve hiçbir duygu göstermeden oradan ayrılırdı. Acıyı rutine, aşkı sessizliğe, kederi ise yokluğa dönüştürmüştü.

O soğuk Kasım sabahında ise her şey değişecekti. Tarık, beyaz mermerden yapılmış mezar taşına yaklaşırken beklenmedik bir manzarayla karşılaştı. Mezarın üzerinde yırtık bir battaniyeye sarılmış, çıplak ayaklı küçük bir kız çocuğu yatıyordu. Kollarında solmuş bir fotoğrafı sıkıca tutuyordu. Tarık dikkatlice yaklaştığında, fotoğrafta gülümseyen Meltem’i ve diz çökmüş aynı küçük kızı gördü. Tarık’ın kalbi hızlandı. Bu çocuk, çok iyi tanıdığını sandığı kadının fotoğrafında nasıl olabilirdi?

Kız gözlerini açtığında korkmuş ve derin bakışlarla Tarık’a baktı. “Siz… Meltem teyzenin eşi misiniz?” diye sordu. Tarık, kızın Türkçesindeki hafif aksanı fark etti. “Evet,” dedi kısa bir cevapla. “Ben Zehra,” dedi kız, biraz cesaretlenerek. Meltem teyze beni sık sık yetimhanede ziyaret ederdi. Hikayeler anlatır, çikolata getirirdi. Bir gün beni yanına alacağını söylemişti…”

Tarık’ın kafası karıştı. Eşi çocuk istemediğini söylemişti hep. Ama Zehra, Meltem’in hayatında özel bir yer tutuyordu. Meltem’in yetimhanelere yardım ettiğini biliyordu ama bir çocuğu evlat edinmeyi düşündüğünden haberi yoktu. Zehra, Meltem’in ölümünü öğrendiğinde çok üzülmüş, onu bulmak için mezarlığa gelmişti. Tarık, “Hava çok soğuk. Gel seni buradan götüreyim,” dedi. Zehra tereddütle elini tuttu. Tarık, lüks arabasında arka koltukta sessizce oturan Zehra’ya bakarken kafasında binlerce soru vardı.

Nişantaşı’ndaki lüks apartmana vardıklarında kapıcı Rüstem Bey şaşkınlıkla karşıladı onları. Tarık, “Rüstem Bey, Nesrin Hanım’ı ara. Temiz kıyafetler ve sıcak yemek hazırlasın,” dedi. Nesrin, evin ekonomisini yıllardır yöneten yaşlı bir kadındı. Asansörde Zehra korkuyla etrafına bakındı. Hayatında böyle bir binaya ilk kez giriyordu. “Korkma,” dedi Tarık, beklenmedik bir yumuşaklıkla. Dairenin kapısı açıldığında Zehra’nın gözleri büyüdü. Salon, antika eşyalar, dev pencerelerden boğaz manzarası… Ama Zehra’nın bakışları hemen Meltem’in büyük portresine odaklandı. “Meltem teyze…” dedi fısıltıyla, “tam da onu hatırladığım gibi gülümsüyor.”

Tarık boğazındaki düğümü yutkunarak geçirmeye çalıştı. Zehra, Meltem’in bir gün mezarlıkta olacağını söylemesiyle fotoğrafın arkasındaki yazıya bakıp mezarı bulduğunu anlattı. 10 yaşında bir çocuğun İstanbul’da tek başına bu yolu kat etmiş olması Tarık’ı hayrete düşürdü.

Nesrin Hanım, Zehra’yı sıcak bir banyoya ve temiz kıyafetlere kavuşturdu. Tarık ise çalışma odasında Meltem’in özel kutusunu açtı. İçinde Meltem’in günlükleri, fotoğraf albümleri ve özel mektupları vardı. Albümü karıştırırken Meltem’in Zehra ile çekilmiş fotoğraflarını buldu. Dahası, bir zarfın içinde evlat edinme formlarını gördü. Meltem, Zehra’yı evlat edinme sürecini başlatmıştı. Tarih, Meltem’in ölümünden bir hafta öncesini gösteriyordu.

O gece Zehra misafir odasında uyurken Tarık salonda düşüncelere daldı. Eşi, çift hayat mı yaşamıştı? Neden çocuk istemediğini söylemişti? Sabah olduğunda Tarık kararlıydı. Zehra’yı yetimhaneye götürecek, gerçeği öğrenecekti. Zehra kahvaltıda neredeyse hiçbir şey yemedi. “Geri mi götüreceksiniz beni?” diye korkuyla sordu. “Hayır, sadece konuşmak için,” dedi Tarık, “Seni bırakmayacağım. Söz veriyorum.”

Küçük Kuşlar Yuvası, İstanbul’un varoşlarında eski bir binaydı. Zehra, Tarık’ın elini tutup içeri yönlendirdi. Müdire Melek Hanım, Tarık’ı şaşkınlıkla karşıladı. Meltem Hanım’ın eşi olduğunu öğrenince onları ofisine aldı. Meltem’in 10 yıl boyunca düzenli olarak Zehra’yı ziyaret ettiğini anlattı. Zehra’yı evlat edinmek istediğini de biliyordu. Tarık, Meltem’in kendi imzasını taklit ederek evlat edinme işlemlerini başlatmasına şaşırdı.

Zehra’nın ailesi doğudan geliyordu. Bir depremde hepsini kaybetmiş, dört yaşında yetimhaneye getirilmişti. Meltem, Zehra’ya özel bir ilgi göstermişti. Melek Hanım, “Sanki ona karşı bir sorumluluğu varmış gibiydi,” dedi. Tarık, Zehra’yı yanına alıp almamayı düşünüyordu. Melek Hanım, “Zehra çok zeki, çok duyarlı ve kırılgan bir çocuk. Onu yanınıza alırsanız büyük bir sorumluluk olacak,” dedi. Tarık, Zehra’nın en azından bir süre kendisiyle kalmasına izin aldı.

Eve dönerken Zehra camdan İstanbul’un manzarasını izliyordu. Boğaz köprüsünü geçerken, “Meltem teyze bir gün beni bu köprüden geçireceğini söylemişti,” dedi. Tarık, Meltem’in bu küçük kıza onunla hiç konuşmadan bir gelecek vadettiğini düşündü.

Eve vardıklarında Nesrin Hanım, Tarık’a Osman Bey’in acil görüşmek istediğini söyledi. Osman, Tarık’ın avukatı ve en yakın arkadaşıydı. Meltem’in vasiyetnamesinde, mal varlığının önemli bir kısmı Zehra’ya bırakılmıştı. Şartlı olarak Tarık, Zehra’yı evlat edinirse. Tarık şaşkınlıkla, “Kim bu çocuk? Neden böyle bir şey yapmış olabilir?” dedi. Osman, “Meltem bu çocuğu çok önemsemiş olmalı. Son isteklerini detaylı planlamış.”

Tarık eve döndüğünde Zehra’yı Meltem’in kitaplığından bir kitap okurken buldu. “Özür dilerim, izin almadan almamam gerekirdi,” dedi Zehra. Tarık, “Sorun değil. İstediğin kitabı okuyabilirsin,” dedi. Zehra, Meltem’in en sevdiği kitabı bulmuştu. Yemekte Zehra, Meltem ile park, müze ve Ayasofya gezilerini anlattı. “Sana hiç benden bahsetti mi?” diye sordu Tarık. Zehra, “Evet, kocasından bahsederdi. Çok çalışkan, çok başarılı bir iş adamı olduğunu söylerdi. Ama çok meşgul olduğunu da…” dedi.

Gece Zehra yatağına yerleştiğinde Meltem’in fotoğrafını yastığının yanına koydu. Tarık, “Yarın ne yapmak istersin?” diye sordu. “Bilmiyorum, siz ne yapmak istersiniz?” dedi Zehra. Tarık, “Belki parka gidebiliriz,” dedi. Zehra’nın yüzü aydınlandı. “Meltem teyze de beni sık sık parka götürürdü. Kuşları beslerdik.”

Tarık, Meltem’in günlüklerini karıştırırken bir USB bellek buldu. İçindeki videoyu açtığında Meltem’in boğaz manzaralı balkonunda çekilmiş bir videosu vardı. “Merhaba sevgilim,” dedi Meltem. “Eğer bu videoyu izliyorsan muhtemelen Zehra’yı bulmuşsun demektir. Sana bir açıklama borçluyum. Zehra’yı ilk gördüğümde gözlerinde tanıdığım bir şey vardı. Yalnızlık, terk edilmişlik. Ben de öyle büyüdüm. Ona yardım etmek istedim. Zamanla onu bir anne gibi sevmeye başladım. Sana söylemek istedim ama son yıllarda o kadar uzaktın ki, hep işinle meşguldün. Ve ben korktum. Ya beni anlamazsan diye. Çünkü sen hep çocuk istemiyoruz dedin. Sana söyleyemedim. Şimdi Zehra’yı sana emanet ediyorum. Ona bir şans ver. Belki sen de seversin benim sevdiğim gibi. Ve eğer seversen ona sahip çık. Ona bir aile ver Tarık. Benim yapamadığımı sen yap.”

Tarık, Meltem’in haklı olduğunu düşündü. Son yıllarda Meltem’den uzaklaşmıştı. Şimdi ise çok geçti. Sabah Zehra ile parka gittiler. Kuşları beslediler, sahilde yürüdüler. Zehra, “Meltem teyze bir gün beni denize götüreceğini söylemişti,” dedi. Öğleden sonra Osman aradı. Zehra’yı evlat edinmek isteyen başka bir aile olduğunu, işlemlerin neredeyse tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Tarık, Zehra’ya, “Burada benimle kalmak ister misin, yoksa başka bir aileye gitmek mi isterdin?” diye sordu. Zehra, “Ben Meltem teyzenin yanında kalmak istiyorum. O benim annem olacaktı. Şimdi o yok. Ama onun evinde, eşyalarının yanında olmak istiyorum. Lütfen beni göndermeyin,” dedi gözleri dolarak.

Tarık, Zehra’yı göndermeyeceğini söyledi. Meltem’in istediği gibi. Zehra’nın gözleri parladı, Tarık’a sarıldı. O akşam Osman’ı arayıp evlat edinme işlemlerini başlatacağını bildirdi.

Ertesi gün Demir ailesiyle tanıştılar. Demir ailesi, Zehra için harika bir oda hazırlamıştı. Zehra, “Çok güzel,” dedi. Tarık, Zehra için özel bir oda hazırlamak gerektiğini anladı. Demir ailesiyle yapılan görüşmelerde ortak velayet fikri ortaya çıktı. Zehra hafta içi Tarık’ta, hafta sonu Demir ailesinde kalacaktı. Zehra iki evi de tanıyacak, sonunda kendi kararını verecekti.

Tarık, Zehra’nın odasını birlikte tasarladı. Duvarlar mor, tavan yıldız lambalı, kitaplık, masa, oyuncaklar… Zehra, “Sen benim babamsın. Ben senin kızınım. O yüzden bizim odamız,” dedi. Tarık, “Haklısın. Bizim odamız olacak,” dedi gülümseyerek.

Bir gün Melek Hanım, Zehra’nın annesiyle ilgili yeni belgeler bulduğunu söyledi. Zehra’nın annesi, Meltem’in uzaktan kuzeniymiş. Meltem, Zehra’ya özel ilgi göstermesinin sebebini bir mektupta anlatmıştı: “Kendi kanımdan birinin çocuğuna yardım etmek istedim. Zamanla bu sorumluluk sevgiye dönüştü. Onu bir kızım gibi sevmeye başladım…”

Tarık, Meltem’in son dileğini yerine getirirken Zehra’yı gerçekten sevmeye başladığını fark etti. Artık yalnız bir adam değildi. Hayatında sevgi, umut ve yeni bir aile vardı. Zehra ise, Meltem’in anısını ve sevgisini iki farklı ailede bulmuştu.

.