Milyoner yolculuktan döner ve oğlunu komşunun çöpünde yiyecek ararken bulur. Keşfettiği şey…

.
.

Bir Milyonerin Uyanışı

Şafak vakti, Kerem Bey seyahatten dönüyordu. Lüks arabasının penceresinden bakarken, konağın arka tarafında sesler duydu. Merakla pencereden dışarı baktığında, 7 yaşındaki oğlu Can’ın komşunun çöpünü karıştırdığını gördü. Kalbi hızlandı. “Üç gündür bana yemek yedirmiyor, baba,” dedi çocuk, yakalanınca sesi fısıldar gibi oldu. Kerem’in aklına üvey annesi Aylin geldi. O an, Kerem’in keşfedeceği şey, kendi evi hakkında bildiğini sandığı her şeyi yıkacaktı.

Kerem Bey’in siyah lüks aracı, konağın demir kapılarından içeri süzüldüğünde güneş daha yeni batmaya başlamıştı. Boğazdan gelen nemli hava yüzüne çarpıyordu. İstanbul’un o tanıdık deniz kokusu akciğerlerini doldurdu. 10 gün süren Dubai gezisi onu bitkin düşürmüştü ama yüzündeki hafif gülümseme, imzalanan kontratların başarısını ele veriyordu. 32 milyon dolarlık anlaşma, şirketinin Ortadoğu’daki en büyük hamlesiydi.

Şoförü bagajdan valizleri indirirken Kerem, telefonuna bakmaya devam etti. Ekrandaki rakamlar etkileyiciydi. Teknoloji şirketinin son çeyrek bilançosu beklentilerin çok üzerindeydi. Yatırımcılar memnundu, borsa analistleri övgü yağdırıyordu. Her şey mükemmeldi ya da öyle görünüyordu. Kerem derin bir nefes aldı. Omuzlarındaki gerginliği atmaya çalıştı. Eve girmek, duş almak, rahat kıyafetler giymek belki bir kadeh viski. Sonra canı görecekti. Oğlunu kaç gündür görmemişti. 10 gün. 10 uzun gün her akşam video aramıştı ama Aylin hep bahaneler bulmuştu. “Can uyuyor,” “Can derslerini yapıyor,” “Can arkadaşıyla oyun oynuyor.” Kerem biraz garip bulmuştu ama çok da üzerinde durmamıştı. İşler yoğundu, kafası başka yerdeydi.

Tam evine girecekken köşedeki gözüyle bir hareket yakaladı. Komşu Ahmet Bey’in bahçesinin yan tarafında çöp tenekelerinin yanında ufak bir gölge kıpırdıyordu. İlk anda durakaldı. Kalbi nedense hızlanmaya başladı. Bir his. İçgüdüsel ve rahatsız edici bir his. İlk başta bir kedi sandı ama gölge insan boyutundaydı, çocuk boyutunda. Kerem’in kalbi bir an için durdu. Yaklaşmaya başladığında ayak sesleri kiremitlerin üzerinde çıtırdadı ve o küçük gölge irkildi. “Can,” dedi Kerem sesi titreyerek. Çöp tenekesinin yanında 7 yaşındaki oğlu dönüp ona baktığında, Kerem dünya onun ayaklarının altından kayıyormuş gibi hissetti. Can’ın elleri kirli plastik bir poşeti tutuyordu. Yüzü leke içindeydi ve gözleri dev gibi açılmıştı. Yakalanmış bir hayvan gibi. “Baba,” dedi çocuk, sesi hışırtıdan bile daha sessizdi.

Kerem koşmaya başladı. Kalbi göğsünü parçalayacak gibi çarpıyordu. Can bir adım geri çekildi ama Kerem ona ulaştığında dizlerinin üzerine çöktü. Bu yakından çocuğun durumu çok daha kötüydü. Yanaklarının çökmesi, kollarının ne kadar incecik olduğu, giysilerinin üzerinde nasıl bol durduğu. “Canım, ne yapıyorsun burada?” Kerem’in sesi çatladı. Can başını eğdi. “Açım baba,” dedi çocuk. Sadece bir fısıltıydı bu. Evde kalan bir şey yoktu. Kerem’in beyni o anda çalışmayı reddetti. Nasıl olabilirdi bu? Onun evi yiyecekle doluydu. Mutfak her zaman tıklım tıklım doluydu. Hizmetçiler, aşçı, üvey anne Aylin hep evdeydi. Ne demek kalan bir şey yoktu?

Kerem, çocuğun elindeki poşeti aldı. İçinde yarım kalmış bir ekmek ve biraz meyve kabuğu vardı. Midesi bulandı. Can’ın dudakları titremeye başladı. “Aylin teyze yemek vermedi,” dedi. “Dedi ki, ‘Zamanı değil.’ Dedi ki, ‘Hak etmedin.’” Çocuğun gözleri yaşla doldu ama gözyaşı bile akmıyordu. Sanki ağlamayı unutmuştu. Kerem oğlunu kollarına aldı. “Çok hafifsin,” dedi. Bir tüy kadar hafif. Can’ın kafası babasının omzuna düştü ve küçük elleri gömlekten yapıştı. “Buradayım,” diye fısıldadı Kerem. “Söz veriyorum, bir daha seni yalnız bırakmayacağım.”

Kerem oğlunu kucağında eve taşıdığında kapıyı şoför açtı ve adamın yüzündeki şok ifadesini gizleyemedi. Ama Kerem umursamadı. Mermer Hold geçerken Aylin salonda oturuyordu. Zarif bir koltukta elinde bir kadeh şarap. Kerem’i görünce ayağa kalktı, yüzünde o tanıdık kusursuz gülümseme vardı. “Hoş geldin aşkım. Seni çok özledim.” Ama sonra Can’ı gördü. Çocuğun kirli hali, Kerem’in kucağında nasıl sıkıştığını. Bir an için gülümseme dondu. Sonra hemen toparlandı. “Can, ne oldu sana böyle? Nerede kirlendin?” Sesi endişeyle doluydu ama Kerem artık o tonu duyabiliyordu. Sahte endişeyi, tiyatral performansı.

“Sen söyle,” dedi Kerem. “Oğlum komşunun çöpünde yemek arıyordu. 10 gündür evden uzaktaydım ve sen bana her gün her şeyin mükemmel olduğunu söyledin.” Aylin’in yüzünde bir an belirsizlik geçti ama hemen ardından masum bir ifade takındı. “Ne diyorsun Kerem? Can çok iyi bakıldı. Her gün yemeklerini yedi. Belki dışarı çıkıp oyun oynadı. Çocuklar böyle şeyler yapar.” “Oyun mu?” Kerem’in sesi yükseldi. “Açlıktan ölmek üzere. Bak ona.”

Bir deri bir kemik kalmış. Aylin gözlerini kırpıştırdı ve yapmacık bir gözyaşı oluşturmayı başardı. “Ben elimden geleni yaptım. Belki o yemek yemek istemedi. İnatçı oldu.” Can Kerem’in boynuna daha da sıkı sarıldı ve küçük bir inilti çıkardı. “Baba, gidince her şey değişti. Yemekleri benden sakladı. Dedi ki, ‘Çok şişmanım.’ Dedi ki, ‘Kimse beni sevmez.’” Kerem’in gözleri yaşardı. “Hayır, hayır, hayır. Hiçbiri doğru değil. Sen benim her şeyimsin.”

Sabahın erken saatlerinde Kerem telefonu eline aldı ve özel doktorunu aradı. “Doktor Mehmet Bey, çocuk sağlığı konusunda İstanbul’un en iyi uzmanlarından biriydi. Acil bir muayene yapmanız gerekiyor,” dedi Kerem. “Oğlum sanırım ihmal edildi.” Bir saat sonra özel muayenehanede doktor Mehmet, Can’ı dikkatle inceledi. Ağırlığını ölçtü, boyunu ölçtü, kan tahlili yaptı. Her ölçüm Kerem’in içini daha da acıttı.

“Kerem Bey,” dedi doktor. Sesi ciddi ve üzgünlüğüyle doluydu. “Can ciddi anlamda düşük kilolu. Yaşına göre olması gereken kilodan %25 daha az. Kan değerlerinde demir eksikliği, vitamin yetersizliği var. Bu bir iki günlük bir şey değil. Bu kronik, en az birkaç aydır yetersiz beslenmiş.” Kerem koltuğa çöktü. “Birkaç ay.” Evet. Ve sadece fiziksel değil, Can’ın davranışlarında da endişe verici şeyler var. Göz teması kurmakta zorlanıyor. Aşırı uysal. Sanki ceza almaktan korkuyor. Bu ihmal değil. Bu sistematik.

Doktor masasındaki formu doldurdu. Resmi bir rapor hazırlayacağım. Bu raporda tıbbi bulgular, Can’ın durumunun kronik ihmalin sonucu olduğu yazacak. Eğer yasal bir süreç başlatacaksanız bu rapor önemli olacaktır. Kerem başını salladı. “Bir şey daha. Can psikolojik destek almalı. Travma yaşamış.” Bir çocuk terapisti öneriyorum. Kerem, telefon numarasını aldı. Kliniği terk ederken Can elinden tutuyordu. “Baba, eve gitmek zorunda mıyız?” diye sordu çocuk. “Oraya gitmek istemiyorum.” Kerem eğildi. Can’ın gözlerinin içine baktı. “Seni koruyacağım,” dedi. “Söz veriyorum.”

Ertesi gün Can’ı çocuk terapisti Doktor Selin Yılmaz’a götürdü. Nişantaşı’ndaki kliniği sıcak ve renkli bir yerdi. Çocuklar için tasarlanmıştı. Bekleme odasında yumuşak koltuklar, oyuncaklar ve rengarenk duvarlar vardı. Doktor Selin, 30’lu yaşlarında güler yüzlü ve sabırlı bir kadındı. Can’ı görünce eğildi. “Merhaba Can. Ben Doktor Selin. Burası benim odam. Burada seninle konuşacağız, oyun oynayacağız. İstersen çizim yapabiliriz.” Can yavaşça başını salladı. İçeri girebilirim. “Harika.”

Kerem, dışarıda bekledi. Kalbi çılgınca çarpıyordu. Sonunda Zeynep Hanım çıktı. “Can’ın anlattıkları çok endişe verici. Kaygı, korku, güvensizlik. Benimle konuşurken çok çekingen, sanki bir hata yaparsa ceza alacakmış gibi. Oyuncak evle oyun oynarken küçük çocuk figürünü sürekli köşeye koydu. Yalnız bıraktı.” Kerem’in yüreği sızladı. “Ne yapabilirim?” Öncelikle güvenli bir ortam sağlamalısınız. Can’ın bilmesi gerekiyor ki artık zarar görmeyecek. Sürekli onunla olun. Konuşun, dinleyin, rutinler oluşturun. Tahmin edilebilir bir yaşam sunun ve terapi devam etmeli. Haftada iki kez en az 6 ay.

Her şeyi yapacağım, dedi Kerem. “Doktor, siz de mahkemede tanıklık eder misiniz? Can’ın durumunu anlatır mısınız?” Zeynep başını salladı. “Evet. Profesyonel bir değerlendirme raporu hazırlayacağım. Çocuğun psikolojik durumu, travma belirtileri hepsi detaylı olarak yazılacak.” “Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Bu çok değerli.”

Kerem, evde Can için özel bir akşam yemeği hazırladı. Hatice Hanım’a yardım etti ama çoğunu kendisi yaptı. Izgara tavuk, pirinç pilavı, sebze. Basit ama besleyici. Can masaya oturduğunda gözleri büyüdü. “Hepsi benim için mi?” “Evet, hepsi senin. Ye canım, istediğin kadar ye.” Can yavaş yavaş yemeye başladı. Küçük ısırıklar alıyordu. Sanki yemek kaçacakmış gibi. Kerem izlerken yüreği sızladı. Aylin salona girdiğinde sofraya baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. Kahvesini aldı ve gazetesini okudu. Kerem ona bakmadı bile.

Kahvaltıdan sonra Kerem Can’ı üst kata gönderdi. “Odana git. Birazdan yanına geleceğim.” Can merdivenleri çıkarken iki kez geriye baktı. Kerem, Aylin’in karşısına geçti. “Doktora gittik,” dedi. “Çocuk sağlığı konusunda İstanbul’un en iyi uzmanlarından biriydi. Acil bir muayene yapmanız gerekiyor.” “Oğlum sanırım ihmal edildi.” Bir saat sonra özel muayenehanede doktor Mehmet, Can’ı dikkatle inceledi. Ağırlığını ölçtü, boyunu ölçtü, kan tahlili yaptı. Her ölçüm Kerem’in içini daha da acıttı.

“Kerem Bey,” dedi doktor. Sesi ciddi ve üzgünlüğüyle doluydu. “Can ciddi anlamda düşük kilolu. Yaşına göre olması gereken kilodan %25 daha az. Kan değerlerinde demir eksikliği, vitamin yetersizliği var. Bu bir iki günlük bir şey değil. Bu kronik, en az birkaç aydır yetersiz beslenmiş.” Kerem koltuğa çöktü. “Birkaç ay.” Evet. Ve sadece fiziksel değil, Can’ın davranışlarında da endişe verici şeyler var. Göz teması kurmakta zorlanıyor. Aşırı uysal. Sanki ceza almaktan korkuyor. Bu ihmal değil. Bu sistematik.

Doktor masasındaki formu doldurdu. Resmi bir rapor hazırlayacağım. Bu raporda tıbbi bulgular, Can’ın durumunun kronik ihmalin sonucu olduğu yazacak. Eğer yasal bir süreç başlatacaksanız bu rapor önemli olacaktır. Kerem başını salladı. “Bir şey daha. Can psikolojik destek almalı. Travma yaşamış.” Bir çocuk terapisti öneriyorum. Kerem, telefon numarasını aldı. Kliniği terk ederken Can elinden tutuyordu. “Baba, eve gitmek zorunda mıyız?” diye sordu çocuk. “Oraya gitmek istemiyorum.” Kerem eğildi. Can’ın gözlerinin içine baktı. “Seni koruyacağım,” dedi. “Söz veriyorum.”

Ertesi gün Can’ı çocuk terapisti Doktor Selin Yılmaz’a götürdü. Nişantaşı’ndaki kliniği sıcak ve renkli bir yerdi. Çocuklar için tasarlanmıştı. Bekleme odasında yumuşak koltuklar, oyuncaklar ve rengarenk duvarlar vardı. Doktor Selin, 30’lu yaşlarında güler yüzlü ve sabırlı bir kadındı. Can’ı görünce eğildi. “Merhaba Can. Ben Doktor Selin. Burası benim odam. Burada seninle konuşacağız, oyun oynayacağız. İstersen çizim yapabiliriz.” Can yavaşça başını salladı. İçeri girebilirim. “Harika.”

Kerem, dışarıda bekledi. Kalbi çılgınca çarpıyordu. Sonunda Zeynep Hanım çıktı. “Can’ın anlattıkları çok endişe verici. Kaygı, korku, güvensizlik. Benimle konuşurken çok çekingen, sanki bir hata yaparsa ceza alacakmış gibi. Oyuncak evle oyun oynarken küçük çocuk figürünü sürekli köşeye koydu. Yalnız bıraktı.” Kerem’in yüreği sızladı. “Ne yapabilirim?” Öncelikle güvenli bir ortam sağlamalısınız. Can’ın bilmesi gerekiyor ki artık zarar görmeyecek. Sürekli onunla olun. Konuşun, dinleyin, rutinler oluşturun. Tahmin edilebilir bir yaşam sunun ve terapi devam etmeli. Haftada iki kez en az 6 ay.

Her şeyi yapacağım, dedi Kerem. “Doktor, siz de mahkemede tanıklık eder misiniz? Can’ın durumunu anlatır mısınız?” Zeynep başını salladı. “Evet. Profesyonel bir değerlendirme raporu hazırlayacağım. Çocuğun psikolojik durumu, travma belirtileri hepsi detaylı olarak yazılacak.” “Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Bu çok değerli.”

Kerem, evde Can için özel bir akşam yemeği hazırladı. Hatice Hanım’a yardım etti ama çoğunu kendisi yaptı. Izgara tavuk, pirinç pilavı, sebze. Basit ama besleyici. Can masaya oturduğunda gözleri büyüdü. “Hepsi benim için mi?” “Evet, hepsi senin. Ye canım, istediğin kadar ye.” Can yavaş yavaş yemeye başladı. Küçük ısırıklar alıyordu. Sanki yemek kaçacakmış gibi. Kerem izlerken yüreği sızladı. Aylin salona girdiğinde sofraya baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. Kahvesini aldı ve gazetesini okudu. Kerem ona bakmadı bile.

Kahvaltıdan sonra Kerem Can’ı üst kata gönderdi. “Odana git. Birazdan yanına geleceğim.” Can merdivenleri çıkarken iki kez geriye baktı. Kerem, Aylin’in karşısına geçti. “Doktora gittik,” dedi. “Çocuk sağlığı konusunda İstanbul’un en iyi uzmanlarından biriydi. Acil bir muayene yapmanız gerekiyor.” “Oğlum sanırım ihmal edildi.” Bir saat sonra özel muayenehanede doktor Mehmet, Can’ı dikkatle inceledi. Ağırlığını ölçtü, boyunu ölçtü, kan tahlili yaptı. Her ölçüm Kerem’in içini daha da acıttı.

“Kerem Bey,” dedi doktor. Sesi ciddi ve üzgünlüğüyle doluydu. “Can ciddi anlamda düşük kilolu. Yaşına göre olması gereken kilodan %25 daha az. Kan değerlerinde demir eksikliği, vitamin yetersizliği var. Bu bir iki günlük bir şey değil. Bu kronik, en az birkaç aydır yetersiz beslenmiş.” Kerem koltuğa çöktü. “Birkaç ay.” Evet. Ve sadece fiziksel değil, Can’ın davranışlarında da endişe verici şeyler var. Göz teması kurmakta zorlanıyor. Aşırı uysal. Sanki ceza almaktan korkuyor. Bu ihmal değil. Bu sistematik.

Doktor masasındaki formu doldurdu. Resmi bir rapor hazırlayacağım. Bu raporda tıbbi bulgular, Can’ın durumunun kronik ihmalin sonucu olduğu yazacak. Eğer yasal bir süreç başlatacaksanız bu rapor önemli olacaktır. Kerem başını salladı. “Bir şey daha. Can psikolojik destek almalı. Travma yaşamış.” Bir çocuk terapisti öneriyorum. Kerem, telefon numarasını aldı. Kliniği terk ederken Can elinden tutuyordu. “Baba, eve gitmek zorunda mıyız?” diye sordu çocuk. “Oraya gitmek istemiyorum.” Kerem eğildi. Can’ın gözlerinin içine baktı. “Seni koruyacağım,” dedi. “Söz veriyorum.”

Ertesi gün Can’ı çocuk terapisti Doktor Selin Yılmaz’a götürdü. Nişantaşı’ndaki kliniği sıcak ve renkli bir yerdi. Çocuklar için tasarlanmıştı. Bekleme odasında yumuşak koltuklar, oyuncaklar ve rengarenk duvarlar vardı. Doktor Selin, 30’lu yaşlarında güler yüzlü ve sabırlı bir kadındı. Can’ı görünce eğildi. “Merhaba Can. Ben Doktor Selin. Burası benim odam. Burada seninle konuşacağız, oyun oynayacağız. İstersen çizim yapabiliriz.” Can yavaşça başını salladı. İçeri girebilirim. “Harika.”

Kerem, dışarıda bekledi. Kalbi çılgınca çarpıyordu. Sonunda Zeynep Hanım çıktı. “Can’ın anlattıkları çok endişe verici. Kaygı, korku, güvensizlik. Benimle konuşurken çok çekingen, sanki bir hata yaparsa ceza alacakmış gibi. Oyuncak evle oyun oynarken küçük çocuk figürünü sürekli köşeye koydu. Yalnız bıraktı.” Kerem’in yüreği sızladı. “Ne yapabilirim?” Öncelikle güvenli bir ortam sağlamalısınız. Can’ın bilmesi gerekiyor ki artık zarar görmeyecek. Sürekli onunla olun. Konuşun, dinleyin, rutinler oluşturun. Tahmin edilebilir bir yaşam sunun ve terapi devam etmeli. Haftada iki kez en az 6 ay.

Her şeyi yapacağım, dedi Kerem. “Doktor, siz de mahkemede tanıklık eder misiniz? Can’ın durumunu anlatır mısınız?” Zeynep başını salladı. “Evet. Profesyonel bir değerlendirme raporu hazırlayacağım. Çocuğun psikolojik durumu, travma belirtileri hepsi detaylı olarak yazılacak.” “Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Bu çok değerli.”

Kerem, evde Can için özel bir akşam yemeği hazırladı. Hatice Hanım’a yardım etti ama çoğunu kendisi yaptı. Izgara tavuk, pirinç pilavı, sebze. Basit ama besleyici. Can masaya oturduğunda gözleri büyüdü. “Hepsi benim için mi?” “Evet, hepsi senin. Ye canım, istediğin kadar ye.” Can yavaş yavaş yemeye başladı. Küçük ısırıklar alıyordu. Sanki yemek kaçacakmış gibi. Kerem izlerken yüreği sızladı. Aylin salona girdiğinde sofraya baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. Kahvesini aldı ve gazetesini okudu. Kerem ona bakmadı bile.

Kahvaltıdan sonra Kerem Can’ı üst kata gönderdi. “Odana git. Birazdan yanına geleceğim.” Can merdivenleri çıkarken iki kez geriye baktı. Kerem, Aylin’in karşısına geçti. “Doktora gittik,” dedi. “Çocuk sağlığı konusunda İstanbul’un en iyi uzmanlarından biriydi. Acil bir muayene yapmanız gerekiyor.” “Oğlum sanırım ihmal edildi.” Bir saat sonra özel muayenehanede doktor Mehmet, Can’ı dikkatle inceledi. Ağırlığını ölçtü, boyunu ölçtü, kan tahlili yaptı. Her ölçüm Kerem’in içini daha da acıttı.

“Kerem Bey,” dedi doktor. Sesi ciddi ve üzgünlüğüyle doluydu. “Can ciddi anlamda düşük kilolu. Yaşına göre olması gereken kilodan %25 daha az. Kan değerlerinde demir eksikliği, vitamin yetersizliği var. Bu bir iki günlük bir şey değil. Bu kronik, en az birkaç aydır yetersiz beslenmiş.” Kerem koltuğa çöktü. “Birkaç ay.” Evet. Ve sadece fiziksel değil, Can’ın davranışlarında da endişe verici şeyler var. Göz teması kurmakta zorlanıyor. Aşırı uysal. Sanki ceza almaktan korkuyor. Bu ihmal değil. Bu sistematik.

Doktor masasındaki formu doldurdu. Resmi bir rapor hazırlayacağım. Bu raporda tıbbi bulgular, Can’ın durumunun kronik ihmalin sonucu olduğu yazacak. Eğer yasal bir süreç başlatacaksanız bu rapor önemli olacaktır. Kerem başını salladı. “Bir şey daha. Can psikolojik destek almalı. Travma yaşamış.” Bir çocuk terapisti öneriyorum. Kerem, telefon numarasını aldı. Kliniği terk ederken Can elinden tutuyordu. “Baba, eve gitmek zorunda mıyız?” diye sordu çocuk. “Oraya gitmek istemiyorum.” Kerem eğildi. Can’ın gözlerinin içine baktı. “Seni koruyacağım,” dedi. “Söz veriyorum.”

Ertesi gün Can’ı çocuk terapisti Doktor Selin Yılmaz’a götürdü. Nişantaşı’ndaki kliniği sıcak ve renkli bir yerdi. Çocuklar için tasarlanmıştı. Bekleme odasında yumuşak koltuklar, oyuncaklar ve rengarenk duvarlar vardı. Doktor Selin, 30’lu yaşlarında güler yüzlü ve sabırlı bir kadındı. Can’ı görünce eğildi. “Merhaba Can. Ben Doktor Selin. Burası benim odam. Burada seninle konuşacağız, oyun oynayacağız. İstersen çizim yapabiliriz.” Can yavaşça başını salladı. İçeri girebilirim. “Harika.”

Kerem, dışarıda bekledi. Kalbi çılgınca çarpıyordu. Sonunda Zeynep Hanım çıktı. “Can’ın anlattıkları çok endişe verici. Kaygı, korku, güvensizlik. Benimle konuşurken çok çekingen, sanki bir hata yaparsa ceza alacakmış gibi. Oyuncak evle oyun oynarken küçük çocuk figürünü sürekli köşeye koydu. Yalnız bıraktı.” Kerem’in yüreği sızladı. “Ne yapabilirim?” Öncelikle güvenli bir ortam sağlamalısınız. Can’ın bilmesi gerekiyor ki artık zarar görmeyecek. Sürekli onunla olun. Konuşun, dinleyin, rutinler oluşturun. Tahmin edilebilir bir yaşam sunun ve terapi devam etmeli. Haftada iki kez en az 6 ay.

Her şeyi yapacağım, dedi Kerem. “Doktor, siz de mahkemede tanıklık eder misiniz? Can’ın durumunu anlatır mısınız?” Zeynep başını salladı. “Evet. Profesyonel bir değerlendirme raporu hazırlayacağım. Çocuğun psikolojik durumu, travma belirtileri hepsi detaylı olarak yazılacak.” “Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Bu çok değerli.”

Kerem, evde Can için özel bir akşam yemeği hazırladı. Hatice Hanım’a yardım etti ama çoğunu kendisi yaptı. Izgara tavuk, pirinç pilavı, sebze. Basit ama besleyici. Can masaya oturduğunda gözleri büyüdü. “Hepsi benim için mi?” “Evet, hepsi senin. Ye canım, istediğin kadar ye.” Can yavaş yavaş yemeye başladı. Küçük ısırıklar alıyordu. Sanki yemek kaçacakmış gibi. Kerem izlerken yüreği sızladı. Aylin salona girdiğinde sofraya baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. Kahvesini aldı ve gazetesini okudu. Kerem ona bakmadı bile.

Kahvaltıdan sonra Kerem Can’ı üst kata gönderdi. “Odana git. Birazdan yanına geleceğim.” Can merdivenleri çıkarken iki kez geriye baktı. Kerem, Aylin’in karşısına geçti. “Doktora gittik,” dedi. “Çocuk sağlığı konusunda İstanbul’un en iyi uzmanlarından biriydi. Acil bir muayene yapmanız gerekiyor.” “Oğlum sanırım ihmal edildi.” Bir saat sonra özel muayenehanede doktor Mehmet, Can’ı dikkatle inceledi. Ağırlığını ölçtü, boyunu ölçtü, kan tahlili yaptı. Her ölçüm Kerem’in içini daha da acıttı.

“Kerem Bey,” dedi doktor. Sesi ciddi ve üzgünlüğüyle doluydu. “Can ciddi anlamda düşük kilolu. Yaşına göre olması gereken kilodan %25 daha az. Kan değerlerinde demir eksikliği, vitamin yetersizliği var. Bu bir iki günlük bir şey değil. Bu kronik, en az birkaç aydır yetersiz beslenmiş.” Kerem koltuğa çöktü. “Birkaç ay.” Evet. Ve sadece fiziksel değil, Can’ın davranışlarında da endişe verici şeyler var. Göz teması kurmakta zorlanıyor. Aşırı uysal. Sanki ceza almaktan korkuyor. Bu ihmal değil. Bu sistematik.

Doktor masasındaki formu doldurdu. Resmi bir rapor hazırlayacağım. Bu raporda tıbbi bulgular, Can’ın durumunun kronik ihmalin sonucu olduğu yazacak. Eğer yasal bir süreç başlatacaksanız bu rapor önemli olacaktır. Kerem başını salladı. “Bir şey daha. Can psikolojik destek almalı. Travma yaşamış.” Bir çocuk terapisti öneriyorum. Kerem, telefon numarasını aldı. Kliniği terk ederken Can elinden tutuyordu. “Baba, eve gitmek zorunda mıyız?” diye sordu çocuk. “Oraya gitmek istemiyorum.” Kerem eğildi. Can’ın gözlerinin içine baktı. “Seni koruyacağım,” dedi. “Söz veriyorum.”

.