Milyonerin hiç mirasçısı yoktu… ta ki sokaktan bir kız yaklaşıp “Merhaba dede!” diyene kadar.

.
.

Merhaba Dede: Bir Miras, Bir Fotoğraf, Bir İkinci Şans

I. Yalnızlığın Rutini

Kenan Soykan, İstanbul’un en zengin iş insanlarından biriydi. 72 yaşında, yıllarını çalışmaya ve başarıya adamış, yalnız bir adamdı. Her sabah 6’da çalar saatine uyanır, İtalyan mermeri banyosunda aynı lüks ürünlerle duşunu alır, titizlikle tıraş olur, gri takım elbisesini giyer ve altın kol düğmelerini takardı. Kahvaltısı her gün aynıydı: siyah kahve, iki dilim tam buğday ekmek, çilek reçeli. Kahyası Nermin Hanım otuz yıldır onun yanında, hayatının tek sabit insanıydı.

Sabahları şoförü Murat onu Bebek’teki malikanesinden alır, 28 katlı aynalı gökdelenin tepesindeki ofisine götürürdü. Kenan’ın günleri toplantıdan toplantıya, rapordan rapora, dijital imzadan dijital imzaya koşarak geçerdi. Herkes onun dehasına, soğukkanlılığına, iş zekasına hayrandı. Ama Kenan’ın hayatında sevgi, aile, dostluk yoktu. Onun dünyasında her şey planlı, öngörülebilir ve yalnızdı.

II. Bir Çocuğun Sesi

O gün de diğer günlerden farksız başlamıştı. Kenan, Japon yatırımcılarla yılın en önemli toplantısına hazırlanırken, lüks gökdelenin mermer merdivenlerinden inerken birdenbire yolu kesildi. Kirli, yırtık giysili, saçları karışık, göğsünde yıpranmış bir ayıcık tutan 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu karşısındaydı.

Kenan yolunu değiştirdi, güvenliği çağırmak üzereydi ki kız net, kararlı bir sesle “Dede!” dedi. Bir anlık sessizlik oldu. Kenan’ın kalbi, yıllardır hissetmediği bir şekilde çarptı. “Karıştırmış olmalısın küçük kız. Ben senin deden değilim. Şimdi önümden çekil,” dedi sertçe. Fakat kız hiç kıpırdamadı. Cebinden sararmış, kenarları yıpranmış bir fotoğraf çıkardı, Kenan’ın göz hizasında tuttu.

Fotoğrafta, 20’li yaşlarının başında, gülümseyen bir genç adam ve yanında genç, güzel bir kadın vardı. Kenan, şok içinde kaldı. O genç adam kendisiydi. Yanındaki kadın ise Meryem’di. Hayatının en büyük aşkı, 50 yıl önce geride bıraktığı, bir daha hiç görmediği Meryem.

“Bunu nereden buldun?” diye sordu Kenan titreyen bir sesle. “Anneannem verdi. Bana ailemi bulmam gerektiğinde seni aramamı söyledi. Bu fotoğrafı her gün gösterdi. Yüzünü, adını ezberletti. Kenan Soykan,” dedi kız. “Adın ne?” diye sordu Kenan. “Elif. Elif Yılmaz Soykan.”

Milyonerin hiç mirasçısı yoktu... ta ki sokaktan bir kız yaklaşıp "Merhaba  dede!" diyene kadar. - YouTube

III. Geçmişin Hayaleti

Sekreteri, Japon yatırımcıların geldiğini hatırlattı. Kenan bir an durdu, sonra “Toplantıyı iptal et,” dedi. Şok olmuş sekreterine aldırmadan Elif’in elini tuttu. “Gel, gidelim buradan.”

Arabada Elif, Kenan’a korku ve umut dolu gözlerle bakıyordu. Kenan ise geçmişin hayaletleriyle boğuşuyordu. Meryem’i, gençlik aşkını, birlikte kurmayı hayal ettikleri hayatı, hepsini hatırlıyordu. Oysa o, başarıyı seçmiş, Meryem’i ve doğacak çocuğunu geride bırakmıştı. Meryem’in ona ulaşmaya çalıştığını, mektuplar gönderdiğini, ama onun sekreterine tüm kişisel mektupları açmadan iade etmesini söylediğini hatırladı.

Malikaneye vardıklarında Nermin Hanım kapıda onları bekliyordu. Elif’i görünce gözleri doldu. “Olamaz… Meryem’in gözleri… Aynı gamze, aynı bakış…” dedi. Kenan, Elif’in temizlenip yemek yemesini istedi. Sonra çalışma odasında eski dostu, avukat Levent’i aradı. “Bir kız çıktı karşıma. Torunum olduğunu söylüyor. DNA testi, geçmiş araştırması, her şeyi öğrenmem lazım. Yardım et bana.”

IV. Gerçeğin Peşinde

O gece Kenan uyuyamadı. Elif’in odasının kapısından ona baktı. Kız, devasa yatakta küçücük, ayıcığına sarılmış uyuyordu. Kenan, kaybolmuş, yalnız bir çocuğun ona sığınmasının ağırlığını hissetti. Ertesi gün Levent ve dedektif Hakan geldiler. Kenan, Meryem’i, aşklarını, neden ayrıldıklarını, oğlundan hiç haberdar olmadığını anlattı. Hakan, Meryem’in Bursa’da yaşadığını, Kenan’ın ardından bir oğul dünyaya getirdiğini, Yusuf’un yıllarca babasız büyüdüğünü, genç yaşta bir inşaat kazasında öldüğünü, karısı Zeynep’in de kısa süre sonra kalp hastalığından vefat ettiğini, Elif’in anneannesi Meryem’le kaldığını, Meryem’in de kanserden öldüğünü ve Elif’in sığınma evine verildiğini ortaya çıkardı.

Kenan, mektup kutusunda Meryem’in ona yazdığı mektupları buldu. Meryem, oğullarını tek başına büyütüşünü, Kenan’a ulaşma çabalarını, Elif’i ona emanet edişini anlatıyordu. “Her zaman hırslıydın Kenan. Ama umarım Elif’i tanıdığında binalardan daha önemli inşaatlar olduğunu anlarsın. Onu sev. Ona iyi bak. Bu senin kefaretin olsun,” diye bitiriyordu mektubu.

V. İkinci Şans

Ertesi gün Kenan, Elif’le çocuk mahkemesine gitti. Sosyal hizmet uzmanı Pınar, Kenan’ın yaşını, yalnızlığını, Elif’in travmasını, Kenan’ın hiç çocuk büyütmemiş olmasını sorguladı. Kenan, “Hazır olup olmadığımı bilmiyorum ama Elif benim ailem. Ona bir şans, bir yuva vermek istiyorum,” dedi. Elif ise, “Dedenle kalmak istiyorum. Anneannem iyi bir adam olduğunu söyledi,” dedi. Geçici velayet Kenan’a verildi.

Kenan, Elif’in odasını, okulunu, terapistini, doktorunu ayarladı. Kızla birlikte yeni bir rutin oluşturdular. Kenan, ilk kez işini geri plana attı, Elif’le kahvaltı etti, okula bıraktı, akşam yemeklerinde konuştu, kitap okudu, kabuslarında yanında oldu. Elif’in güveni yavaş yavaş arttı. Kenan, Elif’in gözünden dünyayı görmeye başladı. Bir gün Elif ona, “Binaları yapan işçiler de bu sayılarda var mı?” diye sordu. Kenan, oğlunun da bir inşaat işçisi olduğunu, aslında onun yaptığı binalarda çalışırken öldüğünü, işçilerin sadece birer maliyet kalemi olmadığını fark etti.

VI. Dönüşüm

Kenan şirketinde devrim yaptı. Tüm şantiyelerde işçi maaşlarını yükseltti, güvenlik ve yaşam koşullarını iyileştirdi, çocuklar için burs programı başlattı. Kârı azaldı ama çalışanların verimliliği arttı, şirketin itibarı değişti. Elif, “Anneannem senin iyi bir kalbin olduğunu, sadece kullanmayı unuttuğunu söylerdi,” dedi.

Bir gece Elif’in okulda yazdığı bir kompozisyonu okuyan Kenan, sığınma evlerinde Elif gibi yüzlerce çocuk olduğunu, onların da bir aileye ihtiyacı olduğunu fark etti. “Bir fikrim var,” dedi Elif’e. “Birlikte, iş insanlarını sığınma evlerindeki çocuklarla buluşturacak bir proje başlatalım. Onlara aile, destek, sevgi verelim.” Elif’in gözleri parladı. “Ben de yardım ederim!”

VII. Umut Bağları

Kenan ve Elif’in başlattığı “Umut Bağları” projesi, iş insanlarını gerçek mentorluk ve koruyucu ailelik için sığınma evlerindeki çocuklarla buluşturdu. Elif, diğer çocuklara umut verdi. Proje büyüdü, yüzlerce çocuk yeni aileler buldu, iş insanları hayatlarında ilk kez gerçek bir amaca sahip oldu.

Kenan ve Elif’in hikayesi gazetelere, televizyonlara konu oldu. Proje ulusal bir harekete dönüştü. Kenan, tüm servetinin %20’sini vakfa bağışladı. Elif, genç mentorluk programının lideri oldu. Sığınma evlerini ziyaret etti, çocuklara ilham verdi. Kenan, “Gerçek mirasım inşa ettiğim binalar değil, kurduğum aileler,” dedi.

VIII. Kapanış

Üç yıl sonra, Kenan ve Elif’in hayatı tamamen değişmişti. Elif, okulunda başarılı, kendine güvenen, empatik bir genç kız olmuştu. Kenan, 75 yaşında, hayatında ilk kez gerçekten evindeydi. Sığınma evlerinden yüzlerce çocuk, Umut Bağları sayesinde aile bulmuştu. Proje artık ülke çapında uygulanıyor, başka ülkelere örnek oluyordu.

Bir gün, Elif ve Kenan, Bursa’da Meryem’in mezarını ziyaret ettiler. Kenan diz çöktü, “Meryem, sana söz veriyorum. Elif’e iyi bakacağım. Onu ve onun gibi yüzlerce çocuğu seveceğim. Bu benim kefaretim,” dedi. Elif de mezara çiçek bıraktı. “Anneanne, sözünü tuttum. Dedemi buldum. Artık yalnız değilim. Ve senin gibi başka çocukların da yalnız kalmaması için çalışıyoruz.”

Akşam, İstanbul’a döndüklerinde, Kenan çalışma odasında Meryem’in mektubunu okudu. Elif yanındaydı. “Dede, sence babam ve anneannem bizi bir yerden izliyor mudur?” diye sordu. “Bilmiyorum,” dedi Kenan, “Ama ben onlara layık olmaya çalışıyorum. Ve seninle gurur duyacaklarına eminim.”

Elif başını Kenan’ın omzuna yasladı. “Sonsuza dek birlikteyiz, değil mi?” “Sonsuza dek,” dedi Kenan. “Ve birlikte daha çok hayatı değiştireceğiz.”

SON

.