MİLYONERİN SEVGİLİSİNİN KIZ ARKADAŞI, KIZINI ARABA İÇİNDE KİLİTLİ TUTUYOR, TA Kİ ÇALIŞAN BUNU YAPANA KADAR..

.

.

Eduardo, 38 yaşında, başarılı bir iş adamıydı. Beş yıl önce eşini kaybetmiş, kızı Isabela’yı tek başına büyütüyordu. O gece iş dünyasının önde gelenleriyle sohbet ediyordu. Valentina ise Isabela’yı sert bir şekilde uyardı: “Hizmetçiyi rahatsız etme. Bir hanımefendi gibi davranmalısın.” Carmen araya girdi: “Isabela bir melek, hiçbir rahatsızlık vermiyor.” Valentina, gözleriyle Carmen’i süzdü. Ardından Isabela’yı tuvalete götürmek yerine onu bekletmeye karar verdi. Küçük kız, utancından dudaklarını ısırıyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Yarım saat sonra Carmen, Isabela’yı garaja doğru gizlice ilerlerken gördü. “Nereye gidiyorsun, güzelim?” diye sordu. Isabela, Eduardo’nun siyah Mercedes’inin yanında durdu, utançtan kızarmış yanaklarıyla, “Daha fazla tutamadım,” dedi. Carmen, onu teselli etti: “Merak etme, kimseye söylemeyeceğim.” Isabela, arabada beklerken Carmen temiz giysi almak için eve koştu. Döndüğünde ise arabaların otomatik kilitleri devreye girmişti. Isabela içeride kalmış, kapılar açılmıyordu. Hava giderek ısınıyor, arabanın içi adeta bir fırına dönüşüyordu.

Valentina, arabadan geçerken çocuk kilidini bilerek aktif etmişti. Isabela’yı cezalandırmak istiyordu. Carmen, panikle camlara vurdu, Isabela’nın nefes almakta zorlandığını gördü. Kimse yardıma gelmiyordu. Sonunda Carmen, bir taş alıp camı kırdı; elleri kanlar içinde, Isabela’yı dışarı çıkardı. Küçük kız baygın haldeydi. Carmen, “Eduardo!” diye bağırdı. Bahçedeki şık misafirler, şoku ve merakı bir arada yaşarken Eduardo koşarak geldi. “Ne oldu? Kızıma ne yaptınız?” diye haykırdı.

Carmen, “Arabada kilitli kaldı. Camı kırmak zorunda kaldım,” dedi. Eduardo, arabanın içindeki sıcaklığı görünce dehşete kapıldı. Hemen ambulans çağrıldı. Paramedikler, Isabela’nın ciddi şekilde susuz kaldığını ve sıcak çarpması yaşadığını söyledi. “Beş dakika daha kalsaydı, yaşayamazdı,” dediler. Hastanede, Eduardo ve Carmen endişeyle beklediler. Doktorlar, “Isabela’nın durumu stabil, beyin hasarı yok,” dediğinde Eduardo rahat bir nefes aldı.

Isabela uyandığında ilk olarak Carmen’i sordu. “Teyze Carmen camı kırdı, beni kurtardı,” dedi. Valentina ise hastane odasına girip, “Carmen, arabayı mahvetti. Böyle bir çalışan burada kalamaz,” dedi. Eduardo, öfkeyle Valentina’yı dışarı çağırdı. “Bir çocuğu arabada kilitlemek disiplin mi? O neredeyse ölüyordu!” Valentina ise hâlâ soğukkanlıydı. “Bu kadar abartmaya gerek yok, ayrıca çalışan arabayı mahvetti.”

İki hafta boyunca Carmen, Isabela’nın yanında kaldı. Eduardo, ona misafir odasını tahsis etti, yemeklerde masaya oturmasına izin verdi. Valentina ise Carmen’in evdeki yerinden rahatsızdı. “Sen sadece bir çalışansın, ailenin parçası değilsin,” dedi. Carmen’in kendine güveni arttıkça Valentina daha da sinirlendi. Eduardo ise her geçen gün Carmen’e daha çok yakınlaşıyordu. Bir gece, Isabela kabus gördü. Carmen onu teselli etti, Eduardo da yanlarına gelip eski eşinin söylediği ninnileri söyledi. O an üçü de bir aile gibi hissetti.

Valentina, Carmen ve Eduardo arasındaki yakınlığı fark etti. Bir dedektif tutarak fotoğraflar çektirdi; Carmen ve Eduardo’nun yakın olduğu anlar, Isabela’nın aralarında uyuduğu kareler. Bunları Eduardo’ya göstererek tehdit etti: “Ya benimle evlenirsin ve Carmen’i kovarsın, ya da bu fotoğrafları basına veririm. Şirketin, itibarın, hatta Isabela’nın velayeti tehlikeye girer.” Eduardo, çaresizce Valentina’nın şartlarını kabul etti.

Düğün günü geldiğinde Eduardo, içi paramparça bir haldeydi. Isabela, damat odasında ona, “Teyze Carmen’i seviyorsun, o da seni. Neden mutlu olmuyorsun?” dedi. Eduardo, “Bazen sevdiklerimizi korumak için fedakarlık yapmamız gerekir,” diye yanıtladı. Isabela, “Ama kim senin mutluluğunu koruyacak?” diye sordu.

Kilise kapıları açıldığında, Valentina yerine Isabela koşarak içeri girdi. “Baba, onunla evlenme! Teyze Carmen’le evlen!” dedi. Carmen de peşinden geldi. Eduardo, tüm misafirlere dönüp, “Kızım haklı. Gerçek aşk, fedakarlık ve cesaret ister. Carmen, sen bana ve Isabela’ya gerçek sevgiyi gösterdin. Seninle bir hayat kurmak istiyorum,” dedi. Carmen gözyaşları içinde kabul etti. Misafirler şoktaydı, Valentina ise öfkeden titriyordu. Ama Eduardo, Carmen ve Isabela artık gerçek bir aileydi.

Bir yıl sonra, Toledo yakınlarında mütevazı bir taş evde yaşıyorlardı. Eduardo, şirketinin yarısını kaybetmişti ama ilk kez huzurluydu. Carmen, çocuk bakımı üzerine eğitimini tamamlamış, hastanede yarı zamanlı çalışıyordu. Isabela, hem biyolojik annesinin hem de Carmen’in sevgisiyle büyüyordu. Bir gün mezarlıkta Sofía’nın mezarına gittiler. “Sana söz veriyorum, Isabela’ya hep senin gibi bakacağım,” dedi Carmen. Eduardo, “Sonunda huzuru buldum,” dedi.

O gece, yıldızların altında Eduardo ve Carmen birbirlerine sarıldılar. “Kaybettiklerim için hiç pişman değilim. Gerçek zenginliğim sizsiniz,” dedi Eduardo. Isabela, pencereden onları izlerken gülümsüyordu. Annesinin ona verdiği sözü tutmuştu: Babasına yeniden gerçek sevgiyi bulmasında yardımcı olmuştu. Artık iki annesi, mutlu bir babası ve tamamlanmış bir ailesi vardı.

.