Onu yere serdiler… ta ki deniz komandolarının elinden çıkan bir anahtar tüm spor salonunu altüst edene kadar.

.

KIRMIZI HALIDA DÜŞENLER: Léa Fournier’in Hikayesi

Saint-Astier kışlasının spor salonu, sabahın erken saatlerinde kırmızı halısıyla askeri eğitimlerin darbesini zorla emiyordu. Léa Fournier, bu halının darbeleri ne kadar kötü emdiğini üç haftadır biliyordu. Saint-Astier’e geleli tam yirmi iki gün olmuştu. Sessiz, dikkat çekmeyen, dosyası tertemiz bir askerdi. Kimse geçmişini bilmiyor, kimse onun hakkında konuşmuyordu. Hizmet sonrası kantinde oyalanmaz, brifinglerde hep en arkada yer alır, verilen görevleri sorgusuz yerine getirirdi. Üstleri onu disiplinli ama silik buluyordu; diğer askerler ise zayıf.

Gerçek ise bambaşkaydı. Léa, dikkat çekmekten nefret ediyordu, utangaçlıktan değil, tedbirden. Çünkü Saint-Astier’den önce, bu alaydan önce, hatta kara kuvvetlerine katılmadan önce Léa Fournier, adını kimsenin bilmediği bir birimde dört yıl geçirmişti: Fransız Deniz Komandoları. Lorient’te, Komando Hubert’in eğitim merkezinde, kendisinden iki kat ağır hedefleri üç saniyeden kısa sürede etkisiz hale getirmeyi öğrenmişti. Guyana’daki bir tatbikat sırasında sol dizinden yaralanınca, aktif görevden ayrılıp klasik bir birime yönlendirildi. Tartışmadı, kabul etti. Sayfa çevirmek istiyordu. Artık ringde rakiplerinin gözlerinde, “Bu küçücük sarışın mı?” bakışını görmek istemiyordu. Sadece sessizce hizmet etmek, görünmez olmak istiyordu.

Ama bu sabah, ter ve yanık kauçuk kokan spor salonunda, ona bu lüksün tanınmayacağını anlamıştı. Kevin Dubreuil, iki metrelik, yüz kiloluk, iki yıldır çavuş olan ve sürekli bir şey kanıtlamaya çalışan bir adam, iki haftadır Léa’yı test ediyordu. Koridorda “kazara” çarpışmalar, barfikslerde kilosuna yapılan alaycı yorumlar, soyunma odasında dikilen bakışlar… Bugün, sınırı aşmaya karar vermişti. Yanında, eski rugby oyuncusu Thomas Arnaud ve teknik ama bir o kadar küçümseyici Malik Ferat vardı. Mercier, yakın dövüş eğitimi başlatmıştı: Üç kişi Léa’ya karşı, her dört dakikada rotasyon.

Zil çaldı. Kevin, Léa’yı omzundan yakalayıp hızla arkaya devirdi. Boynu halıya çarptı, boğuk bir ses çıktı. Thomas onun bacaklarını kilitledi, Malik sol kolunu yere bastırdı. Léa, onların ağırlığı altında nefes alamıyordu. Salon sessizdi; bazıları gözlerini kaçırıyor, bazıları gülümsüyordu. Kimse müdahale etmiyordu. Léa, bir an gözlerini kapattı. Ardından açtı; her şey değişti.

Onu yere serdiler… ta ki deniz komandolarının elinden çıkan bir anahtar tüm spor salonunu altüst edene kadar.

Léa, hareketlerini analiz etti. Kevin’in dirseğinin açısı, Thomas’ın bacak pozisyonu, Malik’in bilek kilidi… Birden, kalçasını sola döndürüp Thomas’ı dengesizleştirdi, sağ elini içe kıvırıp Malik’in tutuşundan kurtuldu. Kevin onu tekrar yere bastırmaya çalıştı ama Léa, dizini göğsüne çekip ayak tabanını Kevin’in karnına bastırdı, tüm gücüyle itti. Kevin geriye savruldu, nefesi kesildi. Thomas, düşmemek için Léa’nın bacaklarını bıraktı. Malik, Léa’nın kolunu yakalamaya çalıştı ama Léa, yuvarlanıp çömelerek ayağa kalktı. Salon sessizdi.

Kevin, öfkeli ve yüzü kıpkırmızı, ayağa kalktı. “Bitmedi sanma!” diye bağırdı. Léa geri çekilmedi. Kevin yaklaşınca, Léa sol eliyle onun sağ bileğini yakaladı, sağ kolunu koltuk altından geçirip bir kol kilidi uyguladı. Kevin acı içinde bağırdı, öne eğilmek zorunda kaldı. Thomas yardıma koştu ama Léa, Kevin’i aniden bıraktı, sol bacağı üzerinde dönüp Thomas’ı judo hareketiyle kalçasının üzerinden attı. Thomas yere çakıldı. Malik, elleri havada, iki metre uzakta kaldı. Kevin kolunu tutup nefes nefese yerdeydi. Thomas hareket etmiyordu. Léa, yavaşça doğruldu. Gülmedi, meydan okumadı. Sadece dimdik durdu, elleri yanında sımsıkı. Salon sessizdi.

Mercier, şaşkın bir şekilde ortada durmuştu. Kevin, gözleri kanlı, “Sen kimsin?” diye bağırdı. Léa derin bir nefes aldı, sanki bir rüyadan uyanıyordu. Düşük, neredeyse mekanik bir sesle, “Onbaşı Fournier, eski Deniz Komandosu, Komando Hubert, Lorient, dört yıl aktif hizmet.” dedi.

Salonun üzerine bir sessizlik çöktü. Askerler birbirine bakıyordu. Komando Hubert… Fransız Deniz Kuvvetleri’nin özel birimi. Thomas, kaburgalarını tutarak Léa’ya ilk kez farklı bir gözle baktı. Malik geri çekildi. Kevin’in gururu paramparça olmuştu. Mercier araya girdi, Kevin’i geri çekti, Léa’yı bürosuna çağırdı.

Mercier’in odasında, Léa dikildi. Mercier, “Neden dosyanda komando geçmişin yok?” diye sordu. Léa, “Sayfa çevirmek istedim. Burada kim olduğumu geçmişim değil, davranışlarım belirlesin istedim.” dedi. Mercier, “Saklanmak mıydı, unutmak mıydı?” diye sordu. Léa, “İkisi de,” dedi. Mercier, “Şimdi herkes öğrenecek. Bir saat sonra tüm kışla, özel kuvvetten geldiğini bilecek.” Léa, “Biliyorum,” dedi.

Mercier, “Kontrol edebilirdin, pes edebilirdin, bırakırlardı.” dedi. Léa, “Hayır, bırakmazlardı. Amaçları beni kırmaktı.” Mercier, “Bu bir eğitimdi, savaş değildi.” Léa, “Saygıyla söylüyorum, artık eğitim değildi, aleni bir aşağılamaydı. Ben de bildiğim tek şekilde cevap verdim.”

Mercier, “Dubreuil şikayet edecek, gururu kırıldı. Diğerleri de seni sevmeyecek.” Léa, “Sadece rahat bırakılmak istiyordum.” Mercier, “Artık bir hedef oldun. Dikkatli ol. Hiçbir askeri tekrar bu şekilde aşağılamayacaksın. Kavga çıkarmayacaksın.” Léa, “Biri beni tekrar aşağılamaya kalkarsa?” Mercier, “Susacak, sineye çekeceksin. Anlaşıldı mı?” Léa, gözlerinde buz gibi bir ifadeyle, “Saygım var ama hayır, bir daha ezilmeyeceğim.” dedi.

Léa, odadan çıktı. Koridorda elleri titriyordu. Derin bir nefes aldı, kendini toparladı. Spor salonuna döndü. Kevin, buz torbası kolunda, Thomas ve Malik kenarda. Léa, sessizce çantasını aldı. Kevin, “Bitmedi!” dedi. Léa, “Bitti, Dubreuil.” dedi. Kevin, “Artık dokunulmaz mı oldun? Komando geçmişin var diye mi?” Léa, “Hayır. Sadece bir daha aşağılanmayacağım.” dedi. Kevin, “Bunun bedelini ödeyeceksin.” dedi. Léa, “Dene,” dedi. Kevin, Léa’nın gözlerinde bir şey gördü; sert, durdurulamaz bir şey. Geri çekildi.

Dışarıda, güneş avluyu yakıyordu. Malik, Léa’ya yaklaştı. “Fournier, etkileyiciydi. Geçmişini bilmiyorduk.” Léa, “Ne fark eder?” dedi. “Bilseniz, saygı duyardınız. Bilmeseniz, küçümsersiniz. Ama ben hep aynıyım.” Malik, cevap veremedi.

Ertesi sabah, Léa erkenden kalktı, sahada koştu. Revirde duş aldı, kahvaltı salonuna girdi. Herkes ona bakıyordu. Léa, sessizce bir masaya oturdu. Yanına Lucas Perin geldi. “Merhaba, Lucas. İyi anlaşırız umarım.” Léa, “Göreceğiz,” dedi.

Engelli parkurunda Léa, duvarları, çamurlu hendekleri, halatları kolayca geçti. Lucas, zorlandı, Léa’ya hayran kaldı. “Nasıl bu kadar iyisin?” dedi. Léa, “Antrenman,” dedi. Lucas, “Ama nasıl bir antrenman?” dedi. Léa cevap vermedi.

Atış eğitiminde Léa, beş mermiyle beş isabet aldı. Lucas, dağınık attı. Léa, “Nefesini yanlış alıyorsun,” dedi. Lucas’ın pozisyonunu düzeltti. “Nefes al, verirken ateş et.” Lucas denedi, daha iyi oldu. “Teşekkürler!” dedi. Léa, “Rica ederim,” dedi.

Lucas, “Neden bu kadar mesafelisin?” dedi. Léa, “Böylesi daha kolay,” dedi. Lucas, “Neden?” dedi. Léa, “Her şey için,” dedi. Lucas, daha fazla zorlamadı. Akşam Léa, odasında yalnız kaldı. Gün boyunca olanları düşündü. Artık bir fenomen olmuştu; küçücük onbaşı, üç iri askeri alt etmişti.

Gece, duşta Léa’ya saldırı planlayan Kevin ve üç askeri vardı. Léa, savunmasız, çıplak, dört kişiye karşıydı. Kevin, “Bugün ödeyeceksin,” dedi. Léa, “Dokunursan pişman olursun,” dedi. Kevin güldü, “Artık burada yalnızsın,” dedi. Léa, birden saldırdı; bir askerin dizine tekme, Kevin’in yüzüne tokat, Thomas’ı duvara fırlattı, Malik’i dirsekle yere serdi. Kevin, kan içinde saldırdı, Léa onu yere çaktı. Dört asker yerdeydi. Léa, havlusunu alıp koridora çıktı. Lucas ile karşılaştı, “Ne oldu?” dedi. Léa cevap vermedi.

Odada, Lucas ona destek oldu. “Mercier’e gidelim mi?” dedi. Léa, “Yararı yok,” dedi. “Ben mağdurum ama kimse inanmaz.” Lucas, “Neden burada kalıyorsun?” dedi. Léa, “Kaçmak yenilgidir,” dedi.

Ertesi gün, Kevin’in yüzü morarmıştı. Léa’ya bakınca saf nefretle baktı. Léa karşılık vermedi. Kahvaltıda Lucas yanında oturdu, sessizce destek oldu.

Mercier, Léa’yı çağırdı. “Dubreuil şikayet etti, saldırı diye. Burnu kırık, gözü mor. Senin savunman var mı?” Léa, “Duşta saldırdılar, ben savundum.” Mercier, “Sana inanıyorum ama bir şey değişmez. Artık bir sorunsun.” Léa, “Sorun mu, rahatsızlık mı?” Mercier, “İkisi de. Bir çözüm bulmam gerek. Sana başka birime geçiş teklif ediyorum.” Léa, “Beni göndermek mi istiyorsunuz?” Mercier, “Bir felaket istemiyorum. Yeteneklisin ama uyum sağlayamıyorsun.” Léa, “Beni kabul etmiyorlar.” Mercier, “Sen de uyum göstermiyorsun. Kabul et, başka yerde daha iyi olursun.” Léa, “Nereye?” Mercier, “Aubagne, Légion Etrangère, eğitim birimi. Senin profilin uygun.” Léa, “Légion mu?” Mercier, “Orada yetenek öne çıkar, cinsiyet ya da boy değil.” Léa kabul etti.

Lucas, “Cidden mi?” dedi. Léa, “Evet, daha iyi.” Lucas, “Seni özleyeceğim. Burada en dürüst sendin.” Léa, “Teşekkürler.”

Son hafta hızla geçti. Léa, Lucas ile vakit geçirip, Kevin’den uzak durdu. Son gün, bavulunu topladı, Lucas ile vedalaştı. “Bana bir söz ver,” dedi Lucas, “Bir daha saklanma.” Léa, “Söz,” dedi. Lucas, “Başarılar!” dedi.

Aubagne’de, Léa yeni bir başlangıç yaptı. Eğitim bölümünde, Dalmasso ile tanıştı. “Komando Hubert, etkileyici,” dedi Dalmasso. “Burada konuşmak değil, çalışmak önemlidir.” Léa, “Anladım,” dedi.

Légionerler, ona şüpheyle baktı. Dalmasso, “İşte eğitmeniniz,” dedi. Bir dev, “Cidden mi?” dedi. Dalmasso, “Sorunu olan çıkabilir.” Léa, “Kim denemek ister?” dedi. Dev adamı üç saniyede yere serdi, kol kilidi uyguladı. Herkes şaşkındı. Léa, “Başka?” dedi. Kimse çıkmadı.

Haftalar geçtikçe Léa, ekibe saygı ve hayranlık kazandırdı. Artık cinsiyet veya boy değil, yetenek konuşuyordu. Dalmasso ona daha fazla sorumluluk verdi. Léa, eğitimde, takım ruhunda, kendini buldu.

Bir sabah Lucas’tan mesaj geldi: “Kevin başka birime gönderildi, soruşturma açıldı, tanıklar konuştu, Thomas ve Malik uyarı aldı. Adalet yerini buldu. Seni özleyeceğim.” Léa, “Teşekkürler Lucas. Kendine iyi bak,” diye yanıtladı.

Léa, Aubagne’de, gerçek değerinin anlaşıldığı, saygı gördüğü, özgür olduğu bir hayat buldu. Artık geçmişinden utanmıyor, kimliğini saklamıyordu. Kendisiyle gurur duyuyordu. Bir sabah, eğitim alanında, “Bugün yere düşenler ayağa kalkmayı öğrenecek. Hiçbir mücadelede pes etmeyeceksiniz,” dedi. Légionerler onu dikkatle dinledi.

Saint-Astier’deki spor salonunda başlayan hikaye, Aubagne’de gerçek bir askerin yeniden doğuşuna dönüştü. Léa, artık ne korkuyor ne saklanıyor. Kendi gücünü, onurunu ve kimliğini buldu. Ve en önemlisi, bir daha asla yere serilmeyeceğini biliyor.

.

.