Temizlikçi kadına güldüler ve saçını kazıdılar – bir an sonra kocası, bir albay, içeri girdi

.

.

.

✂️ Temizlikçi Kadına Güldüler ve Saçını Kazıdılar – Bir An Sonra Kocası, Bir Albay, İçeri Girdi

 

Bütün ofis güldü. Kahkaha, mermer zeminin ve cam duvarların sesiyle soğuk, acımasız bir senfoni oluşturuyordu.

Ayşe dizlerinin üzerinde duruyordu. Dökülen cila kovasının kokusu, yüzüne vuran lüks bir parfüm kokusuyla karışıyordu. Elindeki fırça, nemli kahverengi saçlarının bir tutamını tutuyordu. Az önce, şirketin en genç müdürü olan Can, saçını makasla kestiği için titreyerek yere düşmüştü.

“Ne oldu, Ayşeciğim? Ağlıyor musun?” Can, gülerek eğildi. “Saçların dökülmeye başlamış. Sana yardımcı oluyorum. Yeni bir moda başlatıyoruz: ‘Temizlikçi Şıklığı’.”

Yanında duran Melis, şirketin halkla ilişkiler müdürü, bu gösteriden keyif alıyordu. “Can, çok komiksin. Ama haklı. Bu saçı kazımalıyız. Daha pratik olur. Saç kılları yerleri kirletmez, değil mi?”

Ayşe başını kaldırdı. 40 yaşındaydı. Gözlerinin altındaki yorgunluk çizgileri, günde on iki saat çalışmanın, iki çocuğu büyütmenin ve hayatının en önemli sırrını saklamanın hikayesini anlatıyordu.

“Yeter,” dedi Ayşe, sesi o kadar alçaktı ki neredeyse duyulmuyordu. “Lütfen… Yeter.”

Ama onlar duymadılar. Duymak istemediler.

Wyśmiali sprzątaczkę i ogolili jej głowę — chwilę później do środka wszedł  jej mąż, pułkownik - YouTube

Gözyaşları ve Mermer

 

Ayşe, altı aydır o holdingde çalışıyordu. Yılmaz Holding, İstanbul’un finans merkezindeki en parlak cam kuleydi. Dışarıdan zenginliğin ve gücün timsaliydi, içeriden ise kibir ve acımasızlığın.

Ayşe buraya zorunluluktan gelmişti. Kocası, Albay Selim Demirkaya, Suriye sınırında önemli bir görevdeydi. Sık sık uzun süreli operasyonlara gidiyor, bazen haftalarca haber alınamıyordu. Selim, evde kaldığı kısa sürelerde bile karısının çalışmasını istemezdi.

“Benim eşim çalışmaz, Ayşe. Senin görevin çocuklara bakmak ve evimizi yuva yapmak.”

Ama Selim’in maaşı, lüks bir hayat sürmeseler de, iki çocuğu, Mert ve Ece’yi özel okullarda okutmaya ve konforlu bir hayat sürmeye yetiyordu. Sorun, Selim’in ailesiydi.

Selim’in babası, emekli bir general, oğlunun Ayşe gibi “sıradan, fakir bir aileden gelen, okumamış” bir kadınla evlenmesini asla kabul etmemişti. Selim, askeri geleneklere aykırı olmasına rağmen evlenmekte ısrar etmiş, ancak ailesinin desteğini kaybetmişti.

Selim, görevdeyken bile babası, Ayşe’nin hayatını zorlaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Ayşe, Selim’in ailesinin gözünde her zaman “eksik parça” olmuştu.

Altı ay önce, beklenmedik bir felaketle karşılaştılar: Selim’in babası, mirasın büyük bir kısmını, sadece torunları için değil, aynı zamanda Selim’in gelecekteki terfii ve askeri saygınlığı için ayrılan önemli bir fonu, riskli bir gayrimenkul yatırımına kaybetmişti. Selim bunu öğrendiğinde öfkelenmişti ama yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Ayşe, Selim’e bu durumu hiç söylemedi. Sınırda zaten canı pahasına görev yapan kocasının yükünü artırmak istemedi. Çocukların okulu, evin masrafları… Bir anda her şey Ayşe’nin omuzlarına binmişti.

İşte bu yüzden, Ayşe, Selim’in bilmediği bir şeyi yaptı. Başvurusunda, kendisini “emekli bir subayın eşi” yerine, “Dul ve iki çocuk annesi” olarak göstererek, Yılmaz Holding’deki temizlikçi işine girdi. Maaş iyiydi, sigortalıydı ve kimsenin onu bulamayacağı kadar görünmezdi.

 

Aşağılanma Gösterisi

 

Ancak görünmezlik, aşağılanmaya karşı bir kalkan değildi. Yılmaz Holding’in genç, şımarık çalışanları, Ayşe’yi bir hayalet gibi görüyorlardı. Ona isimleriyle değil, “Temizlikçi” diye hitap ediyorlardı. Onun emeği, varlığı, hisleri önemsizdi.

Bugün, Can ve Melis’in canı sıkılmıştı. Ofis katında kimse yoktu.

Can, elindeki makasla Ayşe’nin uzun, nemli saçını tuttu. “Ayşeciğim, bu kadar saçla çalışmak zor olmalı, değil mi?” diye sordu.

Ayşe, bir anlık şok ve korkuyla elindeki kovayı düşürdü. Ardından kahkahalar patladı. Can, elindeki makasla bir tutam saçı kesti.

“Ay!” diye çığlık attı Melis, kahkahalarla. “Daha fazlasını yap!”

Can, bir tutam daha kesti, sonra bir tutam daha. Saçları darmadağın oldu.

“Sanırım bu saçı komple temizlememiz gerekiyor, Can,” dedi Melis, bir elektrikli tıraş makinesi görerek. “Daha pratik olur. Hem de ona yakışır. Yeni bir başlangıç!”

Ayşe, dizlerinin üzerinde oturuyordu. Başını korumak için ellerini kaldırdı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bu aşağılanma, yıllardır bastırdığı tüm acıyı, korkuyu ve yorgunluğu yüzeye çıkardı.

“Lütfen yapmayın,” diye yalvardı. “Kocam… kocam görmesin.”

Bu sözler, onları daha da eğlendirdi.

“Kocan mı?” diye sordu Can. “Nerede o? Seni o tornavida kokan evde mi bıraktı?”

Melis, elindeki tıraş makinesini çalıştırdı. Tıraş makinesinin sesi, ofisin sessizliğinde korkunç bir gürültü çıkardı. Ayşe’nin kolunu tuttular. Güçlüydüler, sarhoştular ve eğleniyorlardı.

Can, Ayşe’nin başını zorla tuttu. Melis, tıraş makinesini çalıştırdı ve Ayşe’nin başının yan tarafına dayadı. Saç telleri zemine döküldü.

Ayşe, gözlerini kapattı. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. O anda, kapı açıldı.

 

Alayın Sonu

 

Koridorun sonundan, Aralık soğuğunu taşıyan rüzgarla birlikte, ağır bot sesleri yankılandı. Sesler düzenliydi, kararlıydı, ofis mermerinde sertçe yankılanıyordu.

Can ve Melis, sesi duyduklarında kaskatı kesildiler. Melis’in elindeki tıraş makinesi durdu.

Kapının eşiğinde, yağmur damlaları taşıyan siyah palto içinde, Albay Selim Demirkaya duruyordu. Normalde görevden aylar sonra dönerdi. Ama acil bir durum onu erken getirmişti. Onu, buraya getiren şey, öncelikle kocasını arayan bir okul müdürünün tuhaf sesiydi.

Selim, ofisin içindeki manzarayı süzdü:

    Ortada diz çökmüş, yüzü gözyaşlarıyla kaplanmış, saçları kazınmaya başlanmış karısı.
    Yerde dökülmüş pis su.
    Karısının yüzünün dibinde, elinde çalışan bir tıraş makinesi tutan, şoktan kaskatı kesilmiş bir kadın.
    Karısının saçını kesen makasla duran bir adam.

Selim’in yüzü, bir askerin zorluklar karşısında edindiği maskenin arkasında gizliydi. Ama gözleri… Gözleri, buz gibi bir öfkeyle parladı.

Selim yürüdü. Her adımı, mermer zeminde bir emir gibi yankılanıyordu.

“Ne halt ediyorsunuz?” diye sordu Selim, sesi alçaktı, ama o kadar doluydu ki, ofisin camları titreyecek gibi oldu.

Melis, tıraş makinesini yere düşürdü. Can, makası ceketinin içine saklamaya çalıştı.

Selim, Ayşe’nin yanına geldi. Eğildi. Karısının nemli saçını ve yüzünü süzdü. Gözlerindeki acıyı gördü. Yavaşça elini uzattı ve karısının başını okşadı.

“Ayşem, ne oldu?” diye sordu, sesi kısıktı, şok ve şefkat doluydu.

Ayşe, kocasının sesini duyunca daha şiddetli ağlamaya başladı.

Selim yavaşça ayağa kalktı. Boyu ve askeri duruşu, zaten büyük olan Can’ı bir çocuk gibi gösteriyordu.

“Bana bak,” dedi Selim, Can’ın kolunu tutarak. “Karımı neden aşağılıyorsunuz?”

Can, kekelemeye başladı. “B-b-biz… Şaka yapıyorduk. O sadece bir… bir temizlikçi.”

Selim’in yüzü, daha da sertleşti. “Temizlikçi mi? Bu kadın, benim karım. Albay Selim Demirkaya’nın eşi.

Bu sözler, ofiste bir bomba etkisi yarattı. Can’ın yüzü bembeyaz oldu. Melis, duvara yapıştı. Bir Albay mı?

Selim, Ayşe’ye döndü. “Neden burada çalışıyorsun, Ayşe? Neden bana söylemedin?”

Ayşe, gözyaşları içinde, babasının mirasını kaybettiğini, çocukların okulu için korktuğunu anlattı.

Selim, karısının alnındaki yarım kalmış tıraş çizgisine baktı. Öfkesi, kontrol edilemez bir güce dönüştü.

“Şimdi dinleyin beni, çocuklar,” dedi Selim, sesi zehirli bir yılan gibi tıslıyordu. “Karımın saçını düzelteceksiniz. Onu düzgün bir hale getireceksiniz. Sonra bu pisliği temizleyeceksiniz.”

Can, yalvarmaya başladı. “Özür dileriz, Albay’ım. Bilmiyorduk.”

“Özür dilemeyin. Cezanızı çekin.

Selim, telefonunu çıkardı. Önce okul müdürünü aradı. “Müdür Bey, karım Ayşe Demirkaya’ya acilen bir kuaför ayarlayın. En iyi kuaför. Çocukları okuldan alsın, karıma eşlik etsin.”

Sonra Albay, en acımasız darbeyi indirdi. Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı’nın özel hattını aradı.

“Buyurun, Albay Demirkaya,” dedi saygılı bir ses.

“Burada karıma ve onun emeğine saygısızlık yapıldı. Yılmaz Holding’in iki çalışanı, Can ve Melis, karımı fiziksel ve duygusal olarak taciz etti. Kanıtlarım var.”

Selim, bir an bile tereddüt etmedi. “Bu insanların derhal işten çıkarılmasını talep ediyorum. Sadece kovulmalarını değil, kariyerlerinin tamamen bitirilmesini. Eğer 24 saat içinde bu yapılmazsa, karım Yılmaz Holding’in gizli yolsuzlukları hakkında bildiği her şeyi basına açıklayacak.”

Selim, telefonu kapattı. Can ve Melis, çaresizlik içinde yalvarıyorlardı.

“Yapma, Albay’ım. Lütfen. Bizim kariyerimiz…”

Selim, Ayşe’nin yanına eğildi. “Ayşem, artık bu mermerlerde diz çökmen gerekmiyor. Yürü.”

Ayşe, titrek bacaklarıyla ayağa kalktı. Selim, kocasının palto ceketini karısının omuzlarına örttü. Can ve Melis, korkudan ve utançtan titreyerek, yerdeki dökülen saçları ve pis suyu temizlemeye başladılar.

Ayşe ve Albay Selim, Yılmaz Holding’in kapısından dışarı yürüdüler. Ayşe’nin yüzü gözyaşlarıyla kaplıydı, ama kalbi, uzun zaman sonra ilk kez, güvende olduğunu hissediyordu. Kocasının palto ceketinin sıcaklığı, onu hem soğuktan hem de dünyanın acımasızlığından koruyordu.

Arkasında, Yılmaz Holding’in cam kulesi, artık kibirin değil, intikamın ve adaletin soğuk yankısını taşıyordu.

 

Sonuç ve Adalet

 

O gün, Yılmaz Holding’in tarihinde bir dönüm noktası oldu. Yönetim Kurulu Başkanı, Albay Demirkaya’nın taleplerini harfiyen yerine getirdi. Can ve Melis, öğleden sonra işten çıkarıldı ve bu olay, ikisinin de kariyerini kalıcı olarak sona erdirdi.

Ayşe, en iyi kuaförde saçını düzelttirdi. Yeni, zarif ve kısa bir kesim yaptırdı. Eve döndüğünde, Selim’e her şeyi anlattı. Selim, karısının onurunu korumak için, kaybettiği miras fonunun yasal yollarla geri alınması için en iyi avukatları tuttu.

Selim, karısına döndü. “Bir daha asla bana bir şey saklama, Ayşe. Biz ortağız. Zenginlik de fakirlik de bizim.”

Ayşe ve Selim, çocuklarını alıp küçük bir tatile gittiler. Dönüşte, Ayşe artık mermer zeminleri silmiyordu. Selim, Albay olarak görevine devam etti, ama artık karısını ve çocuklarını korumanın, vatanı korumak kadar kutsal olduğunu biliyordu.

Ayşe, Yılmaz Holding’in kapısından son kez geçerken, artık temizlikçi önlüğüyle değil, güçlü bir Albay’ın onurlu eşi olarak yürüyordu. Kocasının sevgisi ve saygısı, onun için en değerli miras olmuştu.

.