“Türk Askeri Kıvanç Demir: Sessizliğin Gücüyle Gelen Zafer”

I. Dağların Kalbinden Gelen Adam

Anadolu’nun tam ortasında, yazın kavurucu sıcağının vurduğu bir vadide, dağların arasında saklanmış bir kışla vardı. Bu kışla, Türkiye’nin en seçkin askerlerini eğiten özel kuvvetler tugayına ev sahipliği yapıyordu. Sac levhalarla kaplı küçük bir toplantı odasında, eski bir tahtanın üzerinde yazılı olan asker isimleri okunuyordu. Oda, heyecan ve merak doluydu.

Bu sıradan bir görev seçimi değildi. Türkiye, yurt dışında düzenlenecek uluslararası bir askeri eğitim ve iş birliği programına katılmak için tek bir temsilci gönderecekti. Bu program, NATO ve diğer partner ülkelerden en seçkin askerlerin bir araya geldiği prestijli bir etkinlikti. Sadece bir eğitim değil, aynı zamanda bir onur ve şeref meselesiydi. Çünkü bir Türk askeri zayıf görülürse, bu sadece bir bireyin değil, göğsünde taşıdığı ay-yıldızın meselesi olurdu.

Yüzbaşı Kan, elinde kırmızı kalemle çizilmiş bir listeyle ayağa kalktı. Gür bir sesle isimleri okumaya başladı. Listedeki isimlerin her biri bir dağ gibi güçlüydü. Üsteğmen Murat, 1.90 boyunda ve dağcılık şampiyonu. Başçavuş Selim, yakın dövüş turnuvalarında yarı finalist. Assubay Cengiz ise komando kökenli ve fiziksel dayanıklılığıyla bilinen bir askerdi.

Herkes, son kararı verecek olan Binbaşı Hakan Yıldırım’a bakıyordu. Binbaşı Hakan, uluslararası görevlerde bulunmuş, askerleri arasında “Pusat” lakabıyla tanınan, çelik gibi bir iradeye sahip bir komutandı. Ancak binbaşı acele etmiyordu. Elindeki listeye bakmadı bile. Masanın köşesine uzandı ve rengi solmuş eski bir mavi dosyayı çekti. Dosyanın üzerinde tek bir isim yazıyordu: Kıvanç Demir.

Oda buz gibi bir sessizliğe gömüldü. Kıvanç Demir, bölüğün en kısa boylu askeriydi. Sadece 1.65 boyunda ve 60 kilodan daha hafifti. Az konuşur, sakin ve kendi halinde bir adamdı. Gösterişli törenlerde ya da önemli görevlerde adı pek geçmezdi. Eğer biri ondan bahsetmese, birliğe yeni katılanlar onu lojistik personeli sanabilirdi. Ama o, kıdemli bir assubaydı.

II. Beklenmedik Seçim

Binbaşı Hakan, dosyayı açtı ve odadaki herkesin önüne koydu. 9 yıllık askerlik hayatı boyunca tek bir disiplin suçu yoktu. En çetin hava koşullarında dahi tek bir gün görevden muafiyet istememişti. Üç yıl önce Batı Karadeniz ormanlarında düzenlenen hayatta kalma eğitiminde, diğer askerler sıtma ve yorgunluk nedeniyle eğitimi bırakırken, Kıvanç tek başına 30 günü tamamlamıştı. Yanında sadece bir komando bıçağı, bir su matarası ve kendi çizdiği bir harita vardı.

Bir keresinde sinyalin olmadığı bir ormanda dört gün boyunca kaybolmuş, ama tam zamanında toplanma noktasına dönmüştü. Omzunda iki metrelik bir yılan taşıyarak.

Yüzbaşı Emre, bu seçime itiraz etti: “Komutanım, Kıvanç’ın boyunun yabancı muhataplarımız üzerinde olumlu bir izlenim bırakmayacağından endişeliyim.”

Binbaşı Hakan, yüzbaşıya dönüp sakin bir şekilde cevap verdi: “Ne ile iyi bir izlenim bırakmak istiyorsun, yüzbaşı? Boyla mı? O zaman en uzun olanı seçelim gitsin.”

Sonra Kıvanç’ın dosyasına elini koyarak ekledi: “Onu seçiyorum. Çünkü o asla pes etmedi. Bana işte böyle bir adam lazım.”

Oda sessizliğe büründü. Kimse itiraz etmedi. Çünkü herkes anlamıştı ki, en zorlu koşullarda ayakta kalan kişi her zaman en iri olan değil, en dayanıklı olandı.

III. Kıvanç’ın Göreve Çağrılması

O akşam Kıvanç Demir çağrıldı. Her zamanki askeri üniformasını giymişti. Sırtı dik, gözleri karşıya bakıyordu. Binbaşı Hakan, onu kenara çekti ve sadece bir cümle söyledi:

“Senin cüssene bakıp bizi yargılayacaklar. Türk askerinin küçük, zayıf olduğunu düşünecekler. Onlarla tartışmana gerek yok. Sadece onlara söyleyecek başka hiçbir şey bırakma.”

Kıvanç başını salladı. O anda binbaşı, onun gözlerinde en ufak bir tereddüt olmadığını gördü. Orada sadece kararlılık vardı.

IV. Uluslararası Kamp ve İlk Günler

Uluslararası askeri eğitim kampına varıldığında, farklı ülkelerden gelen askerler kendi gruplarını oluşturmuştu. Kıvanç ise yalnızdı. Diğer askerler onun boyuna ve görünüşüne bakarak alay ediyorlardı.

“Bu Türk mü? Özel kuvvetlerden çok tercümana benziyor,” diye fısıldıyordu biri. Bir diğeri, “Belki yanlışlıkla buraya geldi,” diyerek kahkaha atıyordu.

Ama Kıvanç, hiçbirine cevap vermedi. Sadece sessizce görevini yapmaya devam etti.

V. Sessizliğin Gücü

İlk testlerde Kıvanç ne birinci oldu ne de sonuncu. Ama asla pes etmedi. Ağır yük taşıma testinde, boyu kısa olduğu için en ağır yükü o taşıdı. Ama bir kez bile şikayet etmedi.

Bir gece çadırların olduğu alana yağmur yağdı. Herkes çadırlarına çekilmişti. Ama Kıvanç, dışarıda unutulan tüm çamaşırları topluyor, naylon torbalara koyuyordu. Kimse ona bunu yapmasını söylememişti. Ama o, başkalarının işini kolaylaştırmayı görev bilmişti.

VI. Dövüş Günü ve Zafer

Kampın son günlerinde dövüş testleri başladı. Kıvanç, devasa bir MMA şampiyonu olan Ivan ile eşleştirildi. Herkes bunun dengesiz bir maç olduğunu düşünüyordu.

Dövüş başladığında Ivan, Kıvanç’ı hafife aldı. Ama Kıvanç, sessizce hareket ediyor, her darbeyi ustalıkla savuşturuyordu. Sonunda, Ivan’ın dengesini bozarak onu yere serdi.

Tüm kamp sessizliğe boğuldu. Ardından alkışlar yükseldi. O an herkes anladı ki, bir askerin asıl gücü boyunda veya kaslarında değil, iradesinde ve zekasında saklıdır.

VII. Mehmetçiğin Gururu

Kıvanç Demir, kampın sonunda sessizce ülkesine döndü. Hiçbir şey paylaşmadı, kimseye anlatmadı. Birliğine döndü ve eski görevine devam etti. Ama o kampta bulunan herkes, o küçük Türk askerini unutamadı.

Birleşmiş Milletler subayı, raporunda şu cümleyi yazdı:
“Kimseyi dış görünüşüne göre yargılamayın. Çünkü bazıları konuşmadan bile başkalarını sessizce dinlemek zorunda bırakır.”

Ve böylece Kıvanç Demir, sessiz ama unutulmaz bir kahraman olarak tarihe geçti.

Son.