Üvey Baba HASTANEDE küçük KIZI Ziyaret Etti — HEMŞİRE bir GARİPLİK fark ETTİ ve hemen 113’ü ARADI
.
.
Üvey Baba Hastanede Küçük Kızı Ziyaret Etti — Hemşire Bir Gariplik Fark Etti ve Hemen 112’yi Aradı
O akşam, Çamlık Çocuk Hastanesi’nin koridorları sessizliğe bürünmüştü. Güvenlik görevlisi Kenan Erdem rutin devriyesini yaparken, hastanenin tanıdığı hemşirelerine başıyla selam veriyordu. Tavanın floresan lambaları cızırtıyla yanıyor, uzun gölgeler çocuk servisinin koridorlarına düşüyordu. Kenan o gece aslında orada olmaması gerekiyordu. Son anda gelen bir asayiş çağrısı üzerine hastaneye gelmişti. Ancak olay, bekleme salonunda uyuya kalıp panikleyen bir ziyaretçiden ibaret çıkmıştı. Karakola dönmeden önce son turunu atarken gözüne bir şey ilişti.
Yıpranmış deri ceketli bir adam, omzunun üzerinden geriye bakarak 312 numaralı odanın kapısından içeri süzülüyordu. Normalde hastayı ziyarete gelmek garip bir şey değildi ama saat neredeyse 22.00 olmuştu ve ziyaret saatleri çoktan bitmişti. Adamın tedirgin bakışı Kenan’ın adımlarını yavaşlattı. Eli refleksle kemerine gitti, kaşları çatıldı. Kapının yanındaki tabelada “Ela Demirer” yazıyordu. Kenan o küçük kızı o gün daha önce görmüştü. İnce yapılı, solgun tenli, 9 yaşında olmasına rağmen gözleri fazlasıyla olgun bir çocuktu. Son aylarda defalarca bayılma ve karın ağrısı şikayetleriyle yatırıldığını hemşire bankosunda duymuştu.
Kenan kapısı aralık duran odaya yaklaştı. Ziyaretçiye saatlerin bittiğini hatırlatmayı düşünüyordu ki o anda gördü; adam ceketinin iç cebinden bir şey çıkarıyordu. Bu açıdan bile onun bir şırınga olduğunu seçebiliyordu.
“Affedersiniz beyefendi,” dedi Kenan kapıyı açarak.
Adam irkilip şırıngayı hızla cebine geri soktu. Yatakta doğrulmuş halde yatan Ela, gözlerini korku ve merak arasında gidip gelen bir bakışla hem ziyaretçiye hem de kapıda duran polise çevirdi.
“Ziyaret saatleri 20.00’de bitti,” dedi Kenan. Sesini ölçülü ama sert tutarak, “Ben Kenan Erdem, komiser yardımcısıyım.” Adam yüzündeki ifade sertleşti.
“Mert Yaman,” dedi adam. “Ela’nın üvey babasıyım. Hemşireler beni tanır, geç vardiyalarda çalışıyorum. Ancak böyle gelebiliyorum.”
Kenan yavaşça başını salladı. Sahneyi süzdü. Küçük kız tek kelime etmemişti ama bakışlarında polis içgüdülerini alarma geçiren bir şey vardı. “Yine de hastane protokolüne uymanız gerekiyor,” dedi. “Sizi çıkışa kadar eşlik edeyim. Danışmadan özel izin durumunu sorabilirsiniz.”
Mert kısa bir tereddütten sonra sertçe başını salladı. Ela’ya dönerek, “Yarın yine geleceğim. Unutma sana söylediğimi,” dedi. Kapıdan çıkarken Kenan, Ela’nın yüzünde anlık beliren rahatlama ifadesini yakaladı. Ardından kız kendini toparladı.
Kenan üvey babayı asansöre kadar götürdü. Yol boyunca Ela’nın sağlık durumu hakkında gündelik sorular sordu. Mert kısa ve sabırsız yanıtlar verdi. “Onun için doktorlar var,” diye sertçe çıkıştı sonunda. “Bak memur bey, işinizi yaptığınızı anlıyorum ama üvey kızım bana muhtaç. Annesi iş seyahatinde. Onunla ilgilenecek biri lazım.”
Mert gittikten sonra Kenan kendini tekrar Ela’nın odasına dönerken buldu. Küçük kız hala uyanıktı, gecenin karanlığına bakan pencereye dalmıştı.
“Her şey yolunda mı?” diye sordu Kenan kapıdan nazikçe.
Ela yavaşça döndü. O yaşını aşan gözlerle onu dikkatle süzdü ve başını salladı. Kenan güven verici bir gülümseme takındı. “Ben komiser yardımcısı Kenan Erdem. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa buralarda olacağım.” Tam arkasını dönecekken kızın incecik sesi arkasından geldi:
“O her gece geliyor,” diye fısıldadı. Kenan geri döndüğünde Ela gözlerini çoktan kapatmış, uyuyor gibi yapıyordu. Fakat o endişeli bakışların görüntüsü Kenan’ın aklından bir türlü çıkmıyordu.
Ertesi sabah Kenan tekrar Çamlık Çocuk Hastanesi’ndeydi. Görünürde önceki geceki olayla ilgili raporu takip etmeye gelmişti ama aslında niyeti 312 numaralı odadaki küçük kızı kontrol etmekti. Hemşire bankosuna yaklaştığında iki hemşirenin fısıldaşarak hararetli bir şekilde konuştuğunu gördü.
“Günaydın hanımlar,” dedi Kenan dostça bir gülümsemeyle. “Dün geceki olayla ilgili bilgi almaya geldim. Madem buradayım, bir hastayı da soracaktım. Ela Demirer hakkında bir şey biliyor musunuz?”
20 yılı aşkın süredir burada çalışan yaşlıca hemşire Füsun hafifçe kaşlarını çattı. “Zavallı yavrum, aylarca sürekli gelip gidiyor bu gizemli rahatsızlıklarla. Doktorlar çaresiz.”
Kenan sanki laf arasında söylemiş gibi devam etti: “Üvey babası dün gece saatlerden sonra ziyarete gelmişti. Aceleci görünüyordu.”
Füsun hemşire ve genç hemşire Işıl birbirine baktı. “Mert Yaman,” dedi Füsun ölçülü bir sesle, “kızın bakımı konusunda çok titizdir. Sürekli sorular sorar, dosyaları inceler. Ama aramızda kalsın, o gittikten sonra Ela hep daha gergin olur. Kalp atışları yükselir.”
Işıl hemşire başını sallayarak karşı çıktı: “Haksızlık ediyorsun Füsun. Mert Bey ayrıntılara önem veren tek kişi. İlaçlarını, belirtilerini, yemek saatlerini not ediyor. Çoğu veli o kadar özenli davranmaz.”
Çelişkili görüşler Kenan’ın ilgisini çekmişti. “Peki annesi hiç geliyor mu?” diye sordu nazikçe.
“Satış işinde sürekli seyahat ediyor,” diye yanıtladı Füsun hemşire. “Telefonla arıyor ama bu yatışında hiç uğramadı.”
Tam o sırada asansör kapıları açıldı. Yaşlı bir çift çıktı. Kadının elinde küçük bir papatya buketi, adamın kucağında eski bir peluş vardı. Doğrudan Ela’nın odasına yöneldiler.
“Bunlar dedesiyle ninesi,” diye açıkladı sessizce Işıl hemşire. Ela’nın babasının anne ve babası Rıfat ve Nuriye Demirer. Her sabah saat gibi gelirler.
Kenan çiftin odaya girmesini izledi. Kapı aralığından Ela’nın yüzünün bir an parladığını görebildi. “Torunlarıyla daha çok vakit geçirmeye çalışıyorlar,” dedi Füsun hemşire. “Ama üvey babayla aralarında gerginlik var. İkisi bir arada olunca hava hemen değişiyor.”
Kenan hemşirelere teşekkür edip ağır adımlarla odanın önünden geçti. İçeride Nuriye Demirer torunun saçlarını okşuyor, Rıfat Demirer papatyaları küçük bir vazoya yerleştiriyordu. Daha sonra hastaneden çıkarken kafeteryada yaşlı çifti yalnız başına otururken gördü. Bir anlık kararla kahve aldı ve masalarına yaklaştı.
“Bay ve bayan Demirer,” diye kendini tanıtarak. “Ben komiser yardımcısı Kenan Erdem. Dün gece üvey baba ziyarete geldiğinde buradaydım.”
Rıfat Demirer’in yüzü hemen karardı. “Yine mi mesai saatleri dışında? O adamın kurallara zerre saygısı yok.”
Rıfat diye uyardı Nuriye elini eşinin koluna koyarak. Sonra Kenan’a dönüp zoraki bir tebessüm etti. “Ela zor günler geçiriyor. Hepimiz sadece onun için endişeleniyoruz.”
“Peki bu sağlık sorunları hep var mıydı?” diye sordu Kenan nazikçe.
“Hayır,” dedi sertçe Rıfat. “Ta ki…”
“Nuriye lütfen,” diye araya girdi Nuriye. Gözlerinde rica ile. Sonra tekrar Kenan’a dönerek, “Komiser Bey, ilginize minnettarız ama mesele biraz karmaşık,” dedi.
Kenan anlayışla başını salladı. “Ben sadece rutin kontrollerimi yapıyorum. Eğer bilmem gereken bir şey olursa her zaman bana söyleyebilirsiniz.”
Kafeteryadan ayrılırken Nuriye’nin gözlerinde biriken yaşları ve Rıfat’ın masanın üzerinde sıkılı yumruklarını fark etti. Ela Demirer’in durumunda yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve Kenan gerçeği öğrenmeye her geçen gün daha da kararlı hale geliyordu.
Ertesi akşam Kenan yine Çamlık Çocuk Hastanesi’ne giderken kendini buldu. Görünürde rutin devriye güzergahındaydı ama içten içe biliyordu ki onu çeken şey o da 312 numaralı o hüzünlü küçük kızdı.
Odaya yaklaşırken Mert Yaman’ı kızın yanında otururken gördü. Üvey baba onu fark etmiyordu. Bu da Kenan’a sahneyi gizlice izleme fırsatı verdi. Mert yumuşak bir ses tonuyla Ela ile konuşuyor, telefonundan ona bir şey gösteriyordu. Ela başını sallıyor, yorgunluğu kısa süreliğine kaybolmuş gibi ilgiyle bakıyordu. O an bir baba ile çocuk arasındaki doğal, şefkatli bir tablo gibiydi ve Kenan şüphelerinden ötürü kendini neredeyse suçlu hissetti.
Ancak bir hemşire odaya girer girmez sahne değişti. Mert hemen telefonunu cebine koydu, yüz ifadesi sertleşti, savunmacı tavrı geri geldi. Hızla ayağa kalktı ve mahremiyet perdesini çekerek yatağa kapattı.
“Hemşire kontrol yaparken bize biraz mahremiyet lazım,” dedi yüksek sesle. Halbuki hemşire herhangi bir muayeneden söz etmemişti.
Kenan fark edilmemek için yoluna devam etti ama bu ani değişim aklında soru işaretleri bıraktı. İnsanlar genelde izlenmediklerinde farklı davranırdı. Fakat bu kadar keskin bir dönüş tuhaftı.
Bir süre sonra yeniden servisten geçerken koridorda tek başına pencereye bakan Rıfat Demirer’i gördü.
“Bay Demirer!” diye selamladı Kenan. “Her şey yolunda mı?”
Rıfat döndü. Yüzü endişeden gerilmişti.
“Komiser Bey, o yine yanında.”
“Mert Yaman mı?”
Rıfat ciddi bir ifadeyle başını salladı. Nuriye kahve almaya gitti. “Onunla aynı odada duramıyor. Ben o adama asla güvenmedim.”
Kenan kelimelerini özenle seçti. “Size güvenmemeniz için somut bir sebep verdi mi? Her şey Ela’nın yanında değişmesi, tedavi konusunda gizliliği…”
Dün gece Nuriye’nin gözlüğünü almak için geri döndüm. Kapıdan baktım. Elinde bir şırınga vardı. O an Kenan’ın zihninde ilk geceki görüntü canlandı. Mert’in cebine hızla bir şey saklaması.
“Evet, o da bir şırıngaydı. Bunu doktorlara söylediniz mi?” diye sordu Kenan.
“Onlar onun ilaç vermeye yetkili olduğunu söylüyorlar,” diye yanıtladı Rıfat. Sesinde öfke ve çaresizlik vardı. “Ama neden gece? Neden kimse görmezken?”
O sırada kapı açıldı ve Mert Yaman dışarı çıktı. Onları fark etti, gözlerini kısarak yaklaştı.
“Memur bey,” diye kısa bir selam verdi. Ardından Rıfat’a döndü. “Küçük kız anneni soruyor. Nuriye nerede?”
“Kahve alıyor,” dedi Rıfat aynı soğuklukla.
Ortamı rahatsız edici bir sessizlik kapladı. Sonunda Mert başını sallayıp uzaklaştı. Giderken eli ceketinin cebine dokundu. Sanki orada sakladığı bir şeyin hala yerinde olduğundan emin olmak ister gibiydi.
Köşeyi dönüp gözden kaybolduktan sonra Rıfat Kenan’a döndü.
“O adam daha Ela hasta olmadan önce de sorumluydu. Bizim mahallede adı hiç iyi anılmaz. Sonra oğlum öldü ve birkaç ay içinde gelip gelinimle ve Ela ile yaşamaya başladı,” dedi Rıfat Demirer’in sesi titreyerek.
Kenan Erdem bu yeni bilgiyi dikkatle süzdü. “Başınız sağ olsun,” dedi sessizce. Rıfat’ın gözleri doldu. “Ela bize ondan kalan tek şey ve şimdi o da…”
O sırada bir hemşire hızla yanlarından geçip Ela’nın odasına doğru gitti. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. “Tuhaf,” diye mırıldandı hemşire. “Ela’nın bazı tetkik sonuçları yine sistemde görülmüyor.”
Kenan onu izledi. Sonra bakışlarını yeniden Rıfat’a çevirdi. Onun yüzü daha da kararmıştı.
“Gördünüz mü komiser bey?” dedi dişlerini sıkarak. “Mert Yaman söz konusu olduğunda bir şekilde hep bir şeyler kayboluyor.”
Bu hikayenin devamında Kenan Erdem’in şüpheleri artar, Ela’nın durumu kötüleşir ve sonunda Mert’in iyi niyetle ama gizli yürüttüğü özel tedavi ortaya çıkar. Aile içindeki çatışmalar, yanlış anlamalar çözülür ve Ela’nın nadir hastalığına ilişkin özel bir tedavi protokolü geliştirilir. Sonunda aile barışır, Ela iyileşir ve Kenan’ın kararlılığı sayesinde küçük kızın hayatı kurtarılır.
.
News
KAPICI OĞLUNU KUCAĞINDA TAŞIYARAK BİNAYA GİRDİ… VE BİNA SAHİBİ İNANILMAZ BİR ŞEY YAPTI
KAPICI OĞLUNU KUCAĞINDA TAŞIYARAK BİNAYA GİRDİ… VE BİNA SAHİBİ İNANILMAZ BİR ŞEY YAPTI . . Kapıcı Oğlunu Kucağında Taşıyarak Binaya…
MİLYONERİN OĞLU ÇALIŞANINI ISIRDI… AMA SONRA YAPTIĞI ŞEY HERKESİ ŞAŞIRTTI!
MİLYONERİN OĞLU ÇALIŞANINI ISIRDI… AMA SONRA YAPTIĞI ŞEY HERKESİ ŞAŞIRTTI! . . Milyonerin Oğlu Çalışanını Isırdı… Ama Sonra Yaptığı Şey…
FAKİR GENÇ YAŞLI KADINA YARDIM EDER, İŞİNİ KAYBEDER… KADIN TEKLİFLE GELİR
FAKİR GENÇ YAŞLI KADINA YARDIM EDER, İŞİNİ KAYBEDER… KADIN TEKLİFLE GELİR . . Fakir Genç Yaşlı Kadına Yardım Eder, İşini…
MİLYONER, GARSONUN TEKERLEKLI SANDALYEDEKI ÖZEL İHTİYAÇLI ÇOCUĞUNU BESLEDİĞİNİ GÖRÜNCE DONUP KA…
MİLYONER, GARSONUN TEKERLEKLI SANDALYEDEKI ÖZEL İHTİYAÇLI ÇOCUĞUNU BESLEDİĞİNİ GÖRÜNCE DONUP KA… . . Bursa’nın meşhur Uludağ Caddesi’nde, Marmara Alışveriş Merkezi’nin…
“ANNE, ONLAR DA BENİMLE SENİN KARNINDAYDI” DEDİ CEO’NUN KIZI, SOKAKTAKİ KIZLARI İŞARET EDEREK
“ANNE, ONLAR DA BENİMLE SENİN KARNINDAYDI” DEDİ CEO’NUN KIZI, SOKAKTAKİ KIZLARI İŞARET EDEREK . . Bursa’nın meşhur Uludağ Caddesi’nde, Marmara…
TEMİZLİKÇİ KADININ MİLYONER ÇOCUĞU KURTARMASI HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ… SONU İNANILMAZ!
TEMİZLİKÇİ KADININ MİLYONER ÇOCUĞU KURTARMASI HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ… SONU İNANILMAZ! . . İstanbul’un bebek semtinde, şehrin en lüks malikanelerinden birinde…
End of content
No more pages to load