Yaşlı bir kadının arabasını ücretsiz tamir ettiği için kovuldu — günler sonra kim olduğunu öğrendi

.
.

İyilik Asla Boşa Gitmez: Yaşlı Kadının Arabasını Ücretsiz Tamir Eden Tamircinin Kaderi

 

Öğle yemeğinden döndüğünde, masasında karton bir kutu duruyordu. Murat’ın adının üstünde, patronu Hakan Demir’in sert el yazısıyla bir not vardı. Kutunun içinde iki haftalık maaşı ve beş yıllık sadık çalışmayı paramparça eden kısa bir cümle yatıyordu: “Derhal geçerli.” İşten kovulmuştu. Sebebi, sadece birkaç saat önce yaptığı bir iyilikti. Titreyen elleri ve çalışmayan arabasıyla gelen yaşlı bir kadına bir saatten fazla zaman harcamıştı. Kadın ona annesini hatırlattığı için tamir ücreti almayı reddetmişti. Ve şimdi, bu iyilik ona işine mal olmuştu. Ancak Murat’ın bilmediği şey, kimsenin bilmediği şey, yardım ettiği o yaşlı kadının sıradan biri olmadığıydı. Ve üç gün sonra, tüm hayatı tepetaklak olacaktı. Çünkü bazen iyilik asla hayal edemeyeceğiniz şekillerde ödüllendirilir.

Eylül ayının keskin tazeliğindeki bir Salı sabahı başlamıştı her şey. Murat Yılmaz, Kadıköy’de Yılmaz Otoservis’te oto tamircisi olarak çalışıyordu. Babası, Murat 12 yaşındayken evi terk etmişti. Annesi Fatma, aileyi ayakta tutmak için kendini paralarken, ona hayattaki en önemli şeyin dürüst ve iyi olmak olduğunu öğretmişti. Murat, tamirhanenin en güvenilir teknisyenlerinden biriydi, ancak patron Hakan Demir, verimlilik ve maksimum gelirle ilgilenirdi. Patronun felsefesi basitti: “Zaman paradır ve müşteriler uzmanlık için ödeme yapar, nezaket için değil.”

Saat 10 sularında, yaşlı kadın tamirhaneye girdiğinde Murat bir arabanın altında çalışıyordu. Kadın seksen yaşlarında görünüyordu; yüzü yılların izleriyle kırışmış, ancak gözleri dikkatliydi. Yıpranmış ama temiz bej bir palto giymiş, bastonuna dayanıyordu. Kadın, “Arabam çalışmıyor,” dedi. Murat, otoparktaki eski, paslanmaya yüz tutmuş ama özenle temizlenmiş Renault Toros’u inceledi. Akü bitmiş ve bağlantılar korozyon kaplamıştı. Yaşlı kadın endişeyle sordu: “Ne kadar tutar?” Murat, annesini düşünerek, bu tonun korku olduğunu anladı. Aküyü kontrol ettikten sonra kadına baktı ve kararlı bir sesle: “Önce tamir edeyim, sonra görürüz.” dedi.

Murat, aküyü şarj etti, kutupları temizledi. 20 dakika sonra motor öksürdü, tereddüt etti ve sonra çalıştı. Yaşlı kadın rahatlamış bir gülümsemeyle parladı. “Size ne kadar borcum var?” diye sordu. Murat, annesini düşünerek gülümsedi. “Hiçbir şey, hiçbir borcunuz yok. Bana annemi hatırlatıyorsunuz.” Yaşlı kadın bir an durdu, yüzünden minnettar bir ifade geçti: “Teşekkürler, kutsanmış çocuk,” dedi ve koluna kısa, sıcak bir el koydu.

Murat döndüğünde, Hakan’ın onu izlediğini gördü. Üç saat sonra Hakan, Murat’ın yanına geldi, yüzü kıpkırmızıydı. “Bir arabada çalıştın ve ücret almadın mı? Harcadığın her saat bana para kaybettirir!” Murat, Hakan’ın öfkesine karşı durdu: “Müşteriler beni istiyor çünkü onlara insan gibi davranıyorum.” Ancak Hakan’ın cevabı kesindi: “Kurallar kurallardır. Bir uyarı daha. Bir dahaki sefere buradan gidersin.” Ertesi gün öğle yemeğinden döndüğünde, masada kutu duruyordu. İçinde kendi araçları ve Hakan’ın imzalı işten çıkarma mektubu vardı. Beş yıl, tek bir cümleye indirgenmişti.

Sonraki günler karanlıktı. İş başvuruları yanıtsız kaldı. Murat, haksızlığın verdiği acıyla boğuşurken, doğru olanı yaptığı için cezalandırıldığını hissediyordu. Sekiz gün sonra telefon çaldı. Profesyonel bir kadın sesi: “Merhaba. Murat Yılmaz’la mı görüşüyorum? Adım Zeynep Kara. Hanım Elif Arslan adına arıyorum. Sizinle görüşmek istiyor. Yarın saat 2’de Bebek’te.” Murat, şaşkınlık içinde kabul etti. Adresi Google’da aradığında, yaşlı kadının İstanbul’un en zenginlerinin yaşadığı bölgedeki devasa, tarihi bir villada oturduğunu öğrendi.

Ertesi gün, kütüphanede Elif Arslan, iyi kalitede kıyafetler ve onurlu bir duruşla Murat’ı bekliyordu. “Ben Elif Arslan. Merhum Kemal Arslan’ın duluyum,” dedi. Kemal Arslan, Türkiye’nin en zengin adamlarından biriydi. Elif açıkladı: “İnsanların bana nasıl davrandığını görmek için test etmeye başladım. Ve iki yılda, ücret almayan ilk kişi sendin. Beni bir fırsat olarak değil, bir insan olarak gören ilk kişi.” Hakan’ın onu işten çıkardığını bildiğini söyledi ve masadan bir zarf aldı: “Sana bir iş teklif etmek istiyorum. Bakım şirketimin Operasyon Müdürü olarak. İstanbul’da 30 binamız var. Teknik uzmanlıktan daha değerli olan dürüstlüğün var.” Murat, zarfı açtı. Daha önce kazandığının üç katı maaş. “Bunu neden yapıyorsunuz?” diye sordu. Elif, sıcak bir gülümsemeyle cevapladı: “Çünkü dünya senin gibi daha fazla insana ihtiyaç duyuyor ve iyilik ödüllendirilmeyi hak ediyor.”

Murat, bir ay sonra yeni pozisyonuna başladı. Yöneticilikte bocalasa da, Elif haklıydı. Dürüstlüğü sayesinde saygı kazandı. Elif, onun için bir büyükanne gibi oldu. Bir gün Elif, Murat’a kendi tamirhanesini açması için sıfır faizle borç verdi: “Hayat, sevdiğin şeyi yapmamak için çok kısa.” Murat, kendi tamirhanesini açtı ve bir kural koydu: Emekliler her zaman indirim aldı.

İki yıl sonra Elif hastalandı, 4. evre kanser. Soğuk bir Ocak günü, hastanede Elif, Murat’ın elini tuttu. “Vasiyetim içindesin,” dedi. “Tamirhaneyle ilgilen. İnsanlara yardım et. Bana yardım ettiğin gibi. Söz ver bana.” Üç hafta sonra vasiyet okundu. Elif, Murat’a tamirhaneyi ve büyüme için 2 milyon lira bıraktı. En çok ihtiyaç duyanlara yardım etmeye devam etme talimatıyla. Murat, onu gören bir kadına duyduğu minnettarlıktan ağladı.

Beş yıl sonra, Murat tamirhanenin önünde duruyordu. Dört tamirci çalışıyordu. Kapının üzerinde bir tabela asılıydı: “Arslan ve Yılmaz Otoservis.” Altında daha küçük bir tabela: “Elif Arslan Anısına – Bana İyiliğin Her Zaman Önemli Olduğunu Öğreten.” Murat gülümsedi. İyilik asla boşa gitmez. Her zaman geri döner. Ve bazen, kurtardığımızı düşündüğümüz insanlar, sonunda bizi kurtaran insanlar olur.

.