CEO TEMİZLİKÇİYİ AŞAĞILAMAYA ÇALIŞTI. AMA GERÇEK KİMLİĞİNİ ÖĞRENİNCE ŞOKE OLDU

.
.

CEO Temizlikçiyi Aşağılamaya Çalıştı, Ama Gerçek Kimliğini Öğrenince Şoke Oldu

Mart ayının kasvetli bir Salı günüydü. Ankara’nın iş merkezinde bulunan büyük bir ithalat şirketinin koridorlarında, Cevdet Kaya, 42 yaşında, gösterişli takım elbisesiyle yürüyordu. Üzerindeki kıyafet, birçok çalışanının yıllık maaşından daha pahalıydı. Kibir dolu bakışlarıyla temizlik arabasını şiddetle iterek, koridorda sessizce çalışan Emine Yörük’ü azarladı:

“Çekil önümden, önemli biri geçiyor!”

Emine, 50 yaşlarında, yorgun yüzünde hayatın zorluklarını taşıyan sessiz bir kadındı. İki yıldır bu şirkette temizlik işçisi olarak çalışıyor, her gün patronunun ve çalışanların küçümseyici bakışlarına maruz kalıyordu. Ama o, her kelimeyi duyuyor, her hareketi izliyor, tüm bu aşağılamaları içine atıyordu. Çünkü evde hasta bir annesi ve üniversiteye giden bir oğlu vardı. Bu işi bırakmak onun için kolay değildi.

O gün Cevdet’in morali bozuktu. Geçen hafta kaybettiği milyonluk bir anlaşmanın etkisi üzerindeydi. Bu yüzden Emine gibi basit bir temizlikçiyi bile yolundan çekmeye çalışıyordu. Koridordan geçen diğer çalışanlar ise patronlarının bu davranışını görmezden geldi. Kimse onun karşısında duracak cesareti bulamıyordu.

O sırada şirkete bir kurye geldi. Kucağında Macar pullarıyla kaplı kalın bir zarf vardı. Zarf doğrudan Cevdet Kaya’ya hitaben gönderilmişti. Cevdet zarfı açtığında yüzü bembeyaz oldu. İçinde tamamen yabancı bir dilde, garip sembollerle dolu belgeler vardı. Belgeler Macarca yazılmıştı ve telaffuzu imkansız kelimelerle doluydu. Cevdet, belgeleri çöpe atar gibi karıştırırken, sekreteri Semiha yanına geldi.

Semiha belgeleri dikkatle inceledi ve bunun Macaristan veya Doğu Avrupa ülkelerinden gelen resmi belgeler olduğunu söyledi. Ancak Cevdet, bu dili bilen kimsenin olmadığını düşünerek alaycı bir şekilde güldü:

“Türkiye’de kim Macarca konuşur ki? Bu muhtemelen uluslararası bir dolandırıcılık.”

Semiha, “Belki bir tercüman bulmalıyız,” dedi. Cevdet ise belgeleri masasına fırlattı:

“Saçmalama, bu sadece gereksiz kağıt israfı.”

Ancak belgelerdeki avro cinsinden büyük rakamları ve aynı günün tarihini fark edince, durumun ciddiyetini anladı. Semiha’ya hızla bir tercüman bulmasını emretti. Saatler ilerledikçe kimse Macarca bilen bir tercüman bulamadı. Cevdet sabrını kaybetti, çay bardağını ve telefonunu fırlattı. Son çare olarak sosyal medyada yardım çağrısı yapmaya karar verdi.

Ofisteki herkes çaresizdi. Üniversitelerin dil bölümleri, büyükelçilikler arandı ama sonuç yoktu. Bu sırada Cevdet, durumu alaycı bir şakaya çevirdi:

“Bunu çevirebilen varsa, bu ayki maaşımı ona veririm. 180.000 lira!”

Çalışanlar patronlarının bu sözlerine güldüler. Bu rakam çoğunun yıllık maaşından fazlaydı. Ancak kimse bu görünüşte imkansız teklifi ciddiye almadı. Pazarlama departmanından Serdar, “O paraya 5 dakikada Klingonca bile öğrenirim,” diyerek espri yaptı ve ofis kahkahalarla doldu.

Tüm bu gürültü ve alaylar arasında Emine sessizce temizlik arabasını düzenliyordu. Her kelimeyi, her kahkahayı duyuyor, patronunun kibirli tavrını izliyordu. Bu 180.000 lira, onun oğlunun tıp fakültesi masraflarını karşılamak, annesinin ameliyatını yapmak ve hayatını değiştirmek için bir umut ışığıydı. Ama ona kim bakardı? Kim onu ciddiye alırdı?

Cevdet’in elindeki belgeleri görebilecek kadar yaklaştığında gözleri açıldı. Şaşkınlığı, dilin zorluğundan değil, belgelerin içeriğini tamamen anlamasından kaynaklanıyordu. Belgeler, Macaristan’da ölen uzak bir akrabanın Cevdet’i tek yasal mirasçı olarak gösteriyordu. Ancak onay için bugün saat 18:00’e kadar belgelerin gönderilmesi gerekiyordu. Saat 15:30’du ve zaman daralıyordu.

Emine, iki yıldır maruz kaldığı aşağılamalara rağmen bu fırsatı değerlendirmeye karar verdi. İçinde biriken öfke ve umutla, patronuna seslendi:

“Affedersiniz Cevdet Bey, size çeviri konusunda yardımcı olabilirim.”

Ofis bir anda sessizleşti. Herkes patronun alay ettiği temizlikçinin böyle bir teklif yapmasına şaşırmıştı. Cevdet bunu duymadı bile, “Sen ne dedin?” diye sordu. Emine kararlılıkla tekrarladı:

“Belgeleri çevirebilirim. Macaristan Büyükelçiliği’nde resmi tercüman olarak çalıştım. Doğu Avrupa dillerinde uzmanım.”

Ofisteki herkes bu sözlere inanamadı. Temizlikçi kadın, profesyonel bir diplomat ve tercümandı. Cevdet alaycı bir şekilde gülmeye devam etti:

“Macaristan Büyükelçiliği’nde çalıştın da şimdi neden temizlik yapıyorsun?”

Emine cevap vermedi, sadece belgeleri görmek istedi. Cevdet belgeleri ona hor görerek uzattı:

“Göster bakalım ne yapabiliyorsun.”

Emine belgeleri dikkatle inceledi. Yüzündeki ifade değişti, sanki uzun yıllardır uyuyan bir parçası uyanmış gibiydi. Belgelerdeki yasal terimleri ve miras miktarını tam olarak anladı. Mirasın 15 milyon avro değerinde olduğunu ve Cevdet’in tek yasal varisi olduğunu açıkladı. Ancak onay için zamanın çok az olduğunu da hatırlattı.

Cevdet şaşkınlıkla, “Sen gerçekten okuyabiliyor musun?” diye sordu. Emine başını salladı ve belgelerin tam tercümesini yapabileceğini söyledi. Semiha hemen ona bir toplantı odası hazırladı, bilgisayar ve internet sağladı.

Emine bilgisayar başına oturup çalışmaya başladı. Parmakları klavyede hızla hareket ediyor, sadece kelimeleri değil, hukuki detayları da kaçırmıyordu. Ofisteki herkes şaşkınlık ve saygıyla onu izliyordu. İki yıl boyunca görünmez sayılan bu kadın, şimdi ofisin en önemli kişisi haline gelmişti.

Emine, Macaristan’da burslu yüksek lisans yapmış, Budapeşte Üniversitesi’nde Türkoloji okumuş, Macar Dışişleri Bakanlığı’nda tercümanlık yapmıştı. Ancak iki yıl önce yolsuzlukları ortaya çıkardığı için büyükelçilikten kovulmuştu. Eşi kanser tedavisi görürken işsiz kalmış, oğlu Mert’in tıp fakültesi masraflarını karşılamak için bu işi kabul etmişti.

Cevdet, yaptığı hatanın farkına vardı. Ona kötü davranmış, küçümsemişti. Gözleri dolarak özür diledi:

“Bu iki yıl boyunca sana kötü davrandım. Hikayeni bilmiyordum ama bu bir mazeret değil. Kimse böyle muamele görmeyi hak etmiyor.”

Emine, “Teşekkür ederim,” dedi sakinlikle. Cevdet sözünü tuttu ve 180.000 liralık maaşını ona verdi. Ayrıca şirkette tercüme danışmanı olarak aylık 40.000 lira maaşla işe almayı teklif etti.

Emine, bu teklifi düşünmek istediğini söyledi. O akşam evine dönerken, hayatının nasıl bir günde tamamen değiştiğini düşündü. Sabah temizlikçi olarak işe gitmiş, akşam ise potansiyel bir yönetici olarak dönüyordu.

Oğlu Mert onu karşıladı; yorgun ama umut doluydu. Emine gülümsedi:

“Her şey çok daha iyi olacak, oğlum.”

Ve böylece, hayatın en beklenmedik anlarında, en görünmez insanlar bile en büyük değişimlerin kahramanı olabiliyordu.

.