FAKİR KADIN ACELEYLE MİLYONERİ HASTANEYE GÖTÜRÜYOR — GÜNLER SONRA HAYATI SONSUZA DEK DEĞİŞİYOR…


https://youtu.be/EzpG1uKjDnQ?si=Rh75m4cr-NnrQrui

İstanbul’un dar sokakları hâlâ sessizliğini koruyordu. Zeynep, birkaç kapı ötede komşu teyzenin balkondaki çiçeklerini sularken mırıldandığı türküyle uyanmıştı. Bu sesler onun, hayatının müziğiydi: sıradan, tanıdık ama bir o kadar da gerçek. Elindeki çay bardağının sıcaklığı avuçlarını ısıtırken gözleri uzaklara daldı.

Üç yıl önce eşi Mehmet’i kaybetmişti. O günden beri hayat onun için ağırdı. Beyoğlu’nda bir temizlik şirketinde gündüzleri, akşamları ise zengin semtlerde mesailer yaparak geçimini sağlıyordu. Sabah çayını bitirip başörtüsünü bağladığında, annesinden kalan mavi çini desenli örtü ile içinde bir güven duygusu taşıdı; sanki anne hâlâ yanında gibiydi.

Evden çıkarken apartmandan sessiz televizyon sesleri geliyordu. Sabah haberleri. Tanıdık bir sabah rutiniydi: Ahmet amcanın bakkalı, berber dükkanı, köşedeki çayevi; İstanbul’un hayat dolu parçaları…

İlk iş adresi Nişantaşı’ndaydı. Lüks vitrinler, kalabalık caddeler, ama Zeynep için hâlâ yabancı alanlardı. Birinci ev soğuk karşılamayla başladı: geç kaldınız denildiğinde yüzündeki mahcubiyeti bastırdı ve işe koyuldu. Yoğun temizlik, sıcak yaz öğle sıcağı; taş duvarlardan yansıyan güneş, terleyen teni bir süre sonra yorulduğunu hissettirdi.

Öğle vaktiydi ki köşe başında bir adam sendeledi, bir adım sonra dizlerinin üzerine çöktü. Takım elbiseli, deri çantalı; pahalı görünüyordu ama adam bayılmak üzereydi. Kalabalık uzak duruyor, bazıları telefonla çekiyor; kimse yardım etmiyordu. Ancak Zeynep öyle yapmadı. Çantası yere düştü; adamın yanına koştu. “Beyefendi, iyi misiniz?” dedi.

Soğuk ter, soluk yüz… Zeynep 112’yi aradı: “Nişantaşı Mim Kemal Öke Caddesi’nde bir adam bayıldı…” adresi verdi. Adam bilincini kaybettiğinde Zeynep alnındaki teri silerken ambulans sirenleri uzaklardan duyuldu. Paramedikler geldi, Zeynep durumu anlattı. Adam kimliğinde Kemal Erdoğan yazıyordu — tanınmış biri olmalıydı.

Hastaneye vardıklarında doktorlar durumun ciddi olduğunu, ama şimdi stabil olduğunu söyledi. Zeynep işi için endişeliydi, ama insan hayatı her şeyden üstündü. Tedavi sürecinde beklerken, içinde bir şey değişiyordu: sadece yardım edilmiş biri değil, biri için umut olmuştu.

Bir gün Kemal Bey bilinci tam olarak yerine gelince, Zeynep’i görmek istiyordu. Zeynep’le hastanede karşılaştıklarında sessizce göz göze geldiler. “Siz misiniz beni kurtaran?” dedi Kemal Bey. Zeynep utangaçça “Evet,” dedi. Kemal Bey sözlerine şöyle devam etti: “Sizin karakterinizi gördüm. Eğitim önemli değil; önemli olan insan olmanız.”

Sonrası, Zeynep için bir dönüm noktasıydı. Kemal Bey ona şirketinde daha iyi bir iş, sigorta, düzenli saatler teklif etti. Zeynep önce şaşırdı, sonra tereddüt etti ama kabul etti. Ona yöneticilik sorumlulukları verdiler; toplum yararına projelerde çalıştı. Fakir mahallelerde yardım dağıttılar; minnettar aileler, dua eden nineler…

Zeynep yalnızca geçimini sağlamak için çalışan bir kadın olmaktan çıktı. Bir insanın yardım eli uzattığında ne kadar fark yaratabileceğini gösterdi. Kemal Bey ise yalnızlıkla dolu dünyasında gerçek anlamda bağ kurduğu bir dostu, bir insanı bulmuştu.

O akşam Galata Köprüsü’nün üzerinde durduğunda, Boğaz’ın ışıkları suya vururken kalbinde bir tatmin vardı: yaptığı iyilik, gördüğü güzellik, karşılaştığı insan… İstanbul hâlâ büyüleyiciydi; ama şimdi içinde iyiliğin de yankısı vardı.