MİLYONERİN KIZI HİÇ YÜRÜMEMİŞTİ. AMA YENİ BAKICININ GELİŞİYLE İNANILMAZ BİR ŞEY OLDU
.
.
Elif’in Dansı: Bir Milyonerin Kızının Mucizesi
Bodrum’un masmavi Ege Denizi manzarasına bakan lüks bir villanın balkonunda, Tarık Özansoy derin düşüncelere dalmıştı. 7 yaşındaki kızı Elif’in hayatı, kendi zenginliği ve başarısıyla hiçbir zaman tam anlamıyla aydınlanmamıştı. Karısı Dilara’yı kaybettikten sonra, Elif’in iç dünyasında büyüyen sessiz öfke ve kırıklık, onu hem fiziksel hem de duygusal olarak erişilmez kılmıştı.
Tarık, 15 yıldır çocuk bakıcılığı yapan Semiha’nın kolundaki tırnak izlerine bakarken gözlerine inanamadı. Elif’in içindeki öfkenin sessiz ama derin bir tanığıydı bu izler. Semiha, elleri titreyerek eşyalarını topluyordu; çünkü Elif ona yardım etmeye çalışanlara bağırıyor, oyun tekliflerini reddediyor, hatta banyo yaptırmaya çalışan bakıcıyı ısırmıştı. Bu, son 8 ayda Tarık’ın 10. bakıcısıydı; hepsi umutla gelmiş, ancak Elif’in yıkıcı öfkesi karşısında çaresiz kalmıştı.
Tarık, Bodrum’daki villasının balkonunda dururken, Ege’nin sakin sularına bakıyordu ama huzur bulamıyordu. Kızının kalbindeki yara, servetinin hiçbir şeyi iyileştiremeyeceği kadar derindi. Elif’in odasından gelen hıçkırık sesleri, babasını düşüncelerinden çekip aldı. Merdivenlerden ağır ağır çıkarken, her adımda başarısızlıklarının ağırlığını hissediyordu.
Kapının dışından, Elif’in öfke nöbetlerinin yankılarını duyabiliyordu. Eşyalar duvara çarpıyor, küçük kızın öfke dolu hıçkırıkları evin her köşesine yayılıyordu. “Elif, canım kızım, konuşabilir miyiz?” diye seslendi kapının ardından. “Beni rahat bırak!” diye bağırdı Elif. “Yine yalan söyleyeceksin. Yine gidip başka bir bakıcı getireceksin. O da beni seviyormuş gibi yapacak. Sonra o da gidecek. Hepsi öyle yapıyor!”
Tarık olduğu yerde dona kaldı. 7 yaşındaki kızının bu kadar net ve keskin bir şekilde durumu kavraması onu derinden sarstı. Elif, insanların onun ihtiyaçlarıyla ilgilenirken yüzlerindeki rahatsızlık ve tiksinti ifadesini fark ediyordu. Bu gerçek, Tarık’ın kalbini paramparça etti. Kızının bu kadar küçük yaşta, insanların onu gerçekten kabul etmek yerine kabulleniyormuş gibi yaptıklarını anlaması, babası için dayanılmazdı.
Dilara’nın ölümünün ardından Elif’in kendini herkesten soyutlaması ve dünyaya karşı bu kadar öfkeli olması Tarık’ı çaresiz bırakmıştı. Kapının önünde diz çöktü, kalın ahşap kapıya elini koydu; sanki bu hareketle kızının kalbine dokunabilirmiş gibi. “Biliyorum canım, çok zor ama yalnız değilsin. Ben hep buradayım,” dedi titrek bir sesle.
Elif, “Sen de yalan söylüyorsun! Hep iştesin, telefonla konuşuyorsun. Beni sevmiyorsun, benden utanıyorsun,” diye bağırdı. Tarık’ın gözleri yaşlarla doldu. Kızının acısını hafifletmek için her şeyini verirdi ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Dilara’nın ölümü onu da derinden sarsmış, acısını işine gömerek kızıyla ilgilenmeyi ihmal etmişti. Şimdi bu ihmalin sonuçlarıyla yüzleşiyordu.
Nermin Hanım, evin kahyası, merdivenlerin başında göründü. “Bey, küçük hanım odasının kapısını kilitledi, oyuncaklarını duvara fırlatıyor,” dedi kederli bir sesle. 30 yıllık hizmetinde hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Tarık ağır adımlarla merdivenleri tırmandı. Koridorda kızının hıçkırıkları arasında duvara çarpan eşyaların sesini duyuyordu. “Elif, canım kızım,” diye seslendi. “Lütfen kapıyı aç, konuşalım.” “İstemiyorum! Yalan söyleme bana! Yine başka birini getireceksin. O da beni seviyormuş gibi yapacak. Yüzüme bakarken gözlerindeki tiksinti ifadesini göreceğim. Hepsi aynı! Beni gerçekten seven tek kişi annemdi. O da beni bırakıp gitti.”
Tarık kapının önünde diz çöktü. “Biliyorum, canım,” dedi. “Çok zor ama yalnız değilsin. Ben hep buradayım.” Elif, “Sen de yalan söylüyorsun,” diye bağırdı. “Hep iştesin, hep telefonla konuşuyorsun. Beni sevmiyorsun, benden utanıyorsun.” Tarık’ın gözleri yaşlarla doldu. Kızının acısını hafifletmek için her şeyini verirdi ama nasıl yapacağını bilmiyordu.
Nermin Hanım yanına yaklaştı ve alçak sesle, “Bey, belki küçük hanımı biraz yalnız bırakmak en iyisi. Sakinleşir,” dedi. Tarık öfkeyle döndü. “7 yaşında bir çocuğun tek başına sakinleşmesini bekleyemem. Annesi öldükten sonra onu yeterince yalnız bıraktım.” Nermin şaşkınlıkla geri çekildi. Tarık’ın sesindeki çaresizlik ve suçluluk onu da ağlatmıştı. “Haklısınız beyefendi,” dedi usulca.
Kapının ardından Elif’in hıçkırıkları azalmıştı. Şimdi sadece sessiz bir ağlama sesi geliyordu. Öfkeden çok derin bir üzüntünün ifadesiydi bu. Tarık kapıya yaslanarak gözlerini kapattı. Kızının yüreğindeki acıyı nasıl iyileştirebileceğini bilmiyordu. Tüm zenginliği, Bodrum’daki gösterişli villa, şirketleri, hesaplarındaki milyonlar, hiçbiri 7 yaşındaki kızının kalbindeki boşluğu dolduramıyordu.
Tam o anda Nermin Hanım, “Bey, kapıda bir genç hanım var. Çocuk bakıcılığı için gelmiş. Özel ihtiyaçları olan çocuklarla deneyimi olduğunu söylüyor,” dedi. Tarık’ın umut dolu bakışları Nermin’in yüzünde gezindi. Kapıdan gelen sessizlik, Elif’in konuşmayı dinlediğini gösteriyordu. Her zaman yaptığı gibi küçük kız her şeyi duyuyor, her detayı kaydediyordu.
Nermin Hanım, kapıda iş arayan genç bir kadın olduğunu söyledi. Özel ihtiyaçları olan çocuklarla deneyimi olduğunu iddia ediyordu. Diğer adaylardan farklı olarak korku göstermiyordu. Tarık, Elif’in her zamanki gibi konuşmaları dinlediğini biliyordu. Kızı yaşından çok daha akıllıydı. Her kelimeyi, kendisiyle ilgili konuşmaların her duygusal nüansını absorbe ediyordu.
Art arda gelen hayal kırıklıklarından sonra, Tarık yeni adayı denemeye karar verdi. “Peki, görelim bakalım,” dedi yorgunlukla. “Ama önce ona durumu açıkça anlatmam gerek. Daha önce gelenlerin hiçbiri Elif’in ne kadar zorlu olabileceğini anlamadı.” Nermin başını salladı. “Bu sefer farklı görünüyor beyefendi. Gözlerinde bir şey var. Anlayış gibi.”
Tarık omuzlarında 8 aylık başarısızlığın ağırlığıyla merdivenleri indi. Salonun kapısında derin bir nefes aldı. Kızını ve özel ihtiyaçlarını yeni gelen yabancıya nasıl anlatacağını düşündü. Kaç kez aynı açıklamayı yapmış, kaç kez umutlanıp hayal kırıklığına uğramıştı. Salona girdiğinde, pencere kenarında duran genç kadını gördü. Güneş ışınları saçlarına vuruyordu. Kadın, “Merhaba, ben Feride Aktaş,” dedi yumuşak ama kendinden emin bir sesle.
Tarık kadını inceledi. 30’lu yaşlarının başında, gösterişsiz ama özenli giyimli, gözlerinde anlayış vardı. “Kızım Elif için bakıcı arıyorum ama önce bilmeniz gerekenler var,” dedi elini uzatarak. Feride başını salladı, “Elbette dinliyorum.” Tarık koltuğa oturmasını işaret etti ve doğrudan başladı: “Elif kolay bir çocuk değil. 7 yaşında, bazı özel ihtiyaçları var. Çok zor bir dönemden geçiyor. Son bakıcı kolunda diş izleriyle ayrıldı.”
Feride’nin yüz ifadesi değişmedi. “Isırdı mı? Öfkeden mi yoksa korkudan mı?” diye sordu sakin bir sesle. Bu soru Tarık’ı hazırlıksız yakaladı. Daha önceki bakıcıların hepsi sadece ısırma eylemine odaklanmıştı; hiçbiri arkasındaki duygusal nedeni sorgulamamıştı.
Feride, “Çocuklar kötülükten ısırmaz, bey. Tehdit altında hissettiklerinde, anlaşılmadıklarında ya da derinden hayal kırıklığına uğradıklarında ısırırlar. Küçük hanım gerçekten zarar vermek için mi ısırdı yoksa içinde hissettiği şeyi ifade edemediği için mi?” dedi.
Tarık bardağını masaya bıraktı. Zihni bu yeni bakış açısıyla meşguldü. “Sanırım korkmuş olabilir. Babası olmama rağmen kızımın duygularını hiç bu açıdan düşünmedim.”
Feride’nin gözleri anlayışla yumuşadı. “Çocuklar duygularını her zaman kelimelerle ifade edemezler. Özellikle de acı çekiyorlarsa. Bazen öfke aslında dile getirilemeyen bir acının dışa vurumudur.”
Tarık, “Elif’i görmek ister misiniz? Şu anda odasında muhtemelen hala öfkeli ve bir yabancıyla konuşmak istemeyecektir,” dedi. Feride’nin cevabı düşündürücüydü: “Bazen konuşmaktan çok dinlemek daha önemlidir.”
Merdivenlerden çıkarken Tarık Feride’yi inceledi. Onun sakin özgüveni, Bodrum’un kalabalık sokaklarında yaşanan telaşlı yaşamdan kopuk gibiydi. Sanki fırtınalı bir denizin ortasında sakin durabilen bir kayaydı.
Üst kata ulaştıklarında Tarık kızının kapısına vurdu. “Elif, canım, seninle tanışmak isteyen biri var.” Cevap anında ve kesindi: “Kimseyi görmek istemiyorum. Gitsin!”
Feride kapıya yaklaştı ve öncekilerden tamamen farklı bir yaklaşım sergiledi. “Merhaba Elif, ben Feride. İstersen kapıyı açmana gerek yok, böyle de konuşabiliriz.”
Takip eden sessizlik beklenti ve bastırılmış merakla doluydu. Tarık, kızının kapının diğer tarafından nefes sesini duyabiliyordu.
“Baban bana ne kadar akıllı olduğunu söyledi,” diye devam etti Feride. “Ve insanların sürekli gidip geldiğini. Bu seni üzüyor olmalı.” Kapının arkasından gelen sessizlik, Feride’nin sözlerinin etkisini gösteriyordu.
“Ben de insanlar gittiğinde kızarım,” dedi Feride içtenlikle. “Kimsenin kalmak istememesi nasıl bir duygu biliyorum. Korkunç değil mi?”
Tarık kapının diğer tarafından hafif bir hareket sesi duydu. Elif yaklaşıyordu. Merakı bu yeni yaklaşımla uyanmıştı. Küçük kızın sesi, 7 yaş için yıkıcı bir olgunlukla geldi: “Sen de gidecek misin?”
Feride’nin cevabı dikkatli ve dürüsttü: “Bilmiyorum. Bu biraz da senin beni isteyip istemediğine bağlı.”
Diğerleri de gitmeyeceklerini söylemişti dedi Elif kuşkuyla. “Ama hepsi gitti. Neden gitmiş olabilirler sence?” diye sordu Feride.
Cevap Tarık’ın kalbini parçaladı: “Çünkü ben çok zordum.” Küçük kız, bakıcıların ayrılmasının sorumluluğunu üstleniyordu.
“Ben öyle düşünmüyorum,” dedi Feride yumuşak bir sesle. “Bence sen inanılmaz derecede cesur bir kızsın.”
Kapının diğer tarafından şaşkın bir sessizlik geldi. Sonra küçük meraklı bir ses: “Cesur mu?”
Tarık, kızının sesindeki şaşkınlığı duyunca gözleri doldu. Kaç kişi onu zor, problemli, özel ihtiyaçları olan diye nitelendirmişti ama cesur kelimesini hiç kimse kullanmamıştı. Ta ki şimdi bu yabancı kadın gelene kadar.
Elif’in kapı kolunu çevirme sesi duyuldu ve kapı hafifçe aralandı. Bir çift mavi göz temkinle dışarı baktı. Feride’yi inceledi. Tarık nefesini tuttu. 8 ayda ilk kez kızı bir yabancıya kapısını açmıştı. Belki de bir umut vardı. Belki de bu sefer farklı olabilirdi.
“Sen sıradan biri olduğumu düşünüyor musun gerçekten?” diye sordu Elif kapı aralığından bakarak. Gözlerindeki şaşkınlık ve ihtiyatlı umut, bu tanımlamanın onun için ne kadar yabancı olduğunu gösteriyordu.
“Evet düşünüyorum,” dedi Feride içtenlikle. “Senin yerinde olsam ben de çok korkardım. Düşünsene sürekli yeni insanlar geliyor. Seni anlamaya çalışıyor. Neyi sevip neyi sevmediğini, neler hissettiğini öğrenmeye çalışıyor. Bu çok zor olmalı.”
Tarık, Feride’nin yaklaşımı karşısında şaşkına dönmüştü. Hiç kimse duruma Elif’in duygusal perspektifinden bakmamıştı.
Kapı biraz daha açıldı. Ağlamaktan kızarmış mavi gözleri ve sarı saçlarıyla 7 yaşındaki kız göründü. “Gerçekten anlıyor musun?” diye sordu Elif, Feride’nin gözlerinin içine bakarak, sanki ruhunu okumaya çalışıyormuş gibi.
“Anlıyorum,” dedi Feride diz çökerek Elif’in göz hizasına geldi. “Ve eğer izin verirsen seni daha iyi tanımak isterim.”
Kapı biraz daha açıldı. Elif’in yüzünde uzun süredir görülmeyen bir ifade vardı: merak.
“Yapamadığım şeyleri yapmaya zorlamayacak mısın?” diye sordu temkinle. Bu soru Tarık’ı derinden sarstı. Kızı insanların onu fiziksel sınırlarının ötesine zorlamaya alışkın olduğunu ima ediyordu. Kaç kez kızının “yapamıyorum” demesini duymazdan gelmişti. Kaç kez doktorların, terapistlerin “denemeliyiz” dediklerini kabul etmişti.
Elif’in duygularını hesaba katmadan, “Hayır,” dedi Feride kararlı bir şekilde. “Seni tanımak istiyorum. Nelerden hoşlandığını, nasıl iyi bir arkadaş olabileceğimi öğrenmek istiyorum.”
“Arkadaş mı?” diye tekrarladı Elif, kelimeyi nadide ve değerli bir şey gibi telaffuz ederek.
“Evet, arkadaş,” diye gülümsedi Feride. “Tabii sen de istersen.”
Tarık, kızının yüzünde aylardır görmediği bir şeyi gördü: küçük ama gerçek bir gülümseme.
Elif kapıyı tamamen açtı ve Feride’ye içeri girmesi için işaret etti.
Elif: “Resmim var. Muốn görmeyi ister misin?”
Feride gülümsedi: “Çok isterim.”
Elif odasına girerken Tarık kapı eşiğinde durdu. Bu beklenmedik gelişmenin şokuyla Elif, son 8 ayda hiçbir yabancıyı odasına almamıştı. Hatta bazen kendisini bile istemiyordu. Şimdi tanışalı sadece birkaç dakika olan Feride’yi içeri davet etmişti. Tarık’ın kalbi umutla doldu ama korku da vardı. Ya bu da geçici bir heves ise? Ya Feride de diğerleri gibi giderse?
Odanın içinden Elif’in heyecanlı sesi duyuluyordu. Feride’ye çizimlerini gösteriyordu: “Bu benim ve annem. Gökyüzünde artık bir melek o.”
Feride içtenlikle, “Çok güzel çizmişsin. Annen çok güzelmiş,” dedi.
Elif, “Öyleydi. Beni sevdiğini söylerdi. Gerçekten sevdiğini. Şimdi kimse beni gerçekten sevmiyor,” diye yanıtladı.
Feride nazikçe, “Henüz seni gerçekten tanıyan kimse olmadı. Çünkü bence tanısalar sevmemek imkansız olurdu,” dedi.
Tarık koridorda bu sözleri dinlerken gözleri doldu. Bu kadın birkaç dakika içinde kızının kalbine dokunmayı başarmıştı; kendisinin aylarca yapamadığı bir şeyi. Odadan Elif’in hafif kahkahası duyuldu.
“Öylesine beklenmedik, öylesine değerli bir ses,” diye düşündü Tarık. Merdivenlerden sessizce indi; bu mucizevi anı bozmak istemiyordu. Belki de kızının kalbindeki yaralar sonunda iyileşmeye başlayabilirdi.
Salonun penceresinden Ege’nin masmavi sularına bakarken ilk kez uzun zaman sonra göğsündeki ağırlığın biraz hafiflediğini hissetti. “Cesur” kelimesi Elif’i gerçekten şaşırtmıştı. Bu terimi sanki hiç duymamış gibi tekrarladı. Feride, küçük kızın odasında onun göz hizasında oturarak Elif’in çizimlerini inceliyordu. Masmavi denizin, küçük balıkların ve gökyüzündeki meleğin olduğu resimler, çocuğun iç dünyasını yansıtıyordu.
Feride, “Neden bana cesur dediğini açıklar mısın?” diye sordu Elif bir yandan yeni bir resim çizerken. Elif’in titreyen ellerini izledi. Fiziksel zorluklar yaşadığı belliydi ama buna rağmen çizmeye devam ediyordu.
“Çünkü öylesin,” dedi samimiyetle. “Hayatında sürekli değişen insanlarla baş etmek, her seferinde yeni birine alışmak… Bunlar kolay şeyler değil. Yine de her gün uyanıp yeni güne başlıyorsun.”
Elif kalemini bıraktı ve doğrudan Feride’nin gözlerine baktı. “Doktorlar ve babam benim özel olduğumu söylüyor ama biliyorum ki bu sadece normal olmadığım anlamına geliyor.”
Feride’nin yüzündeki ifade değişmedi. “Normal nedir ki?” diye sordu.
“Herkes farklıdır Elif. Bazılarımızın farklılıkları sadece daha görünür o kadar,” dedi Feride.
Elif pencereden bahçede oynayan komşu çocuklarını göstererek, “Hareketlerim garip, insanlar bakıyor. İnsanlar her şeye bakar,” dedi.
Feride omuz silkerek, “Bu onların sorunu, senin değil. Sen sadece kendi yolunla hareket ediyorsun, kendi hızında. Bunda utanılacak bir şey yok,” dedi.
Elif’in gözleri parladı. Sanki hayatında ilk kez biri onu sınırlamalarıyla değil, potansiyeliyle görüyormuş gibiydi.
Bir gün Feride, Elif’in fizik tedavi seansına eşlik etti. Normalde bu seanslar gözyaşı ve dirençle doluydu. Ancak bu sefer Elif önce Feride’nin elini tutarak sonra yalnız yürümeye çalışıyordu. Terapist Selma Hanım, “İnanılmaz bir ilerleme var. Kas tonusu iyileşiyor, koordinasyonu gelişiyor. Ne yaptınız da böyle bir değişim sağladınız?” diye sordu Tarık’a.
Tarık sadece gülümsedi.
Feride, “Kendi bedenine olan inancını değiştirdik,” dedi. “Sadece sınırlamalarını değil, potansiyelini de görmesini sağladık.”
Günler haftalara, haftalar aylara dönüştü. Elif’in her küçük ilerlemesi titizlikle belgeleniyordu. Daha iyi tepki veren bir kas, daha akıcı hale gelen bir hareket, birkaç saniye daha uzun süren bir denge… Bu küçük ilerlemeler, sıradan gözlemciler için görünmez olsa da Elif için anıtsal zaferlerdi.
Bir akşam Elif’in odasının kapısında dururken, küçük kızın aynada kendine baktığını gördü. Bacaklarındaki morlukları inceliyordu. Yüzünde acı değil, garip bir gurur vardı.
“Ne yapıyorsun canım?” diye sordu Tarık endişeyle.
“Madalyalarımı sayıyorum,” dedi Elif basitçe.
“Madalyalar mı?”
“Evet,” dedi Elif bir morluğa dokunarak.
Feride, “Her düşüş bir cesaret madalyasıymış. Vazgeçmediğimi gösteriyormuş,” dedi.
Tarık kızının bu dayanıklılığı karşısında şaşkına döndü.
“Acıtmıyor mu?” diye sordu.
“Acıtıyor,” dedi Elif dürüstçe. “Ama dans etmek istiyorum baba. O yüzden acıya katlanabilirim.”
Günler geçtikçe Elif’in fiziksel gücü arttı. 18 ay sonra, tıp biliminin imkansız dediği bir şey gerçekleşti: Elif, destek olmadan titrek ama kontrollü bir şekilde birkaç adım attı. Düştü ama gülümseyerek kalktı. “Yaptım baba! Kendi başıma yürüdüm!” diye bağırdı zaferle.
Bu mucizevi an, Tarık’ın hayatında yeni bir dönemin başlangıcıydı. Elif artık sadece fiziksel değil, duygusal olarak da iyileşiyordu. Kendine olan güveni artıyor, hayata umutla bakıyordu.
Tarık ve Feride, Elif’in dans hayalini desteklemeye başladı. Geleneksel tıp sınırlarının ötesine geçen bu yolculuk, aile için bir şifa kaynağı oldu. Elif, dans stüdyosunda ilk gösterisine çıktığında, kalabalık onun kararlılığına ve azmine hayran kaldı. Her adımı, her hareketi, imkansızın mümkün olabileceğinin somut kanıtıydı.
Yıllar sonra Elif, Ankara’daki büyük bir tıp konferansında hikayesini anlattı. Salondaki doktorlar, terapistler ve aileler, onun cesaretinden ilham aldı. Elif, “Ben bir mucize değilim. Sadece denemekten vazgeçmeyen bir kızım,” dedi. Konuşması, imkansızın sadece bir kelime olduğunu, cesaretin ise bir seçim olduğunu herkese gösterdi.
Elif’in hikayesi, milyonlarca insana umut oldu. Bodrum’un sakin kıyılarında başlayan bu yolculuk, dünyaya ilham veren bir mucizeye dönüştü. Tarık, kızının her adımında, her gülüşünde, gerçek sevginin ve inancın gücünü yeniden keşfetti.
News
पापा को छोड़ दो, मैं उन्हें चलना सिखाऊंगी,” बच्ची ने कहा। अदालत हँसी… लेकिन फिर सब हैरान रह गए!
पापा को छोड़ दो, मैं उन्हें चलना सिखाऊंगी,” बच्ची ने कहा। अदालत हँसी… लेकिन फिर सब हैरान रह गए! ….
गरीब बच्चे ने सड़क पर पड़ा एक लॉटरी टिकट उठाया और कई समय तक उससे खेलता रहा…
गरीब बच्चे ने सड़क पर पड़ा एक लॉटरी टिकट उठाया और कई समय तक उससे खेलता रहा… . . शंकर…
IPS मैडम निरीक्षण के लिए जा रही थी 10 साल पहले खोया बेटा रास्ते में भीख मांगता हुआ मिला फिर,,,
IPS मैडम निरीक्षण के लिए जा रही थी 10 साल पहले खोया बेटा रास्ते में भीख मांगता हुआ मिला फिर,,,…
The famous actor from the film industry passed away at the age of 91.
The famous actor from the film industry passed away at the age of 91. . . Veteran Actor Achyut Potdar…
“70 साल के बुजुर्ग को बैंक में भिखारी समझकर पीटा… फिर जो हुआ.. उसने सबको हिला दिया !!
“70 साल के बुजुर्ग को बैंक में भिखारी समझकर पीटा… फिर जो हुआ.. उसने सबको हिला दिया !! . ….
सड़क किनारे बैठी बेज़ुबान लड़की को देखकर एक करोड़पति ने उसे एक नई जिंदगी दी, लेकिन फिर उस लड़की ने..
सड़क किनारे बैठी बेज़ुबान लड़की को देखकर एक करोड़पति ने उसे एक नई जिंदगी दी, लेकिन फिर उस लड़की ने…..
End of content
No more pages to load