“ANNE, ONLAR DA BENİMLE SENİN KARNINDAYDI” DEDİ CEO’NUN KIZI, SOKAKTAKİ KIZLARI İŞARET EDEREK

.
.

Kayıp Kardeşlerin Hikayesi

Bursa’nın meşhur Uludağ Caddesi’nde, Marmara Alışveriş Merkezi’nin önünde 5 yaşındaki Defne, annesi Sevim’in elini tutarken, karşıdaki meydanda eski bir battaniye üzerinde uyuyan iki küçük kızı işaret etti. “Anne, onlar da benim gibi senin karnındaydı,” dedi Defne’nin masum sesi, Sevim’in yüreğine bıçak gibi saplandı.

Sevim’in kalbi hızla atmaya başladı, başı döndü, dizleri titredi. Defne’nin bahsettiği kızlar, onun hiç tanımadığı kardeşleriydi. Beş yıl önce, annesi Nurten Hanım’ın ve Nişantaşı’ndaki varlıklı ailesinin baskısıyla, taşıdığı üç kızından sadece birini seçmek zorunda kalmıştı. Diğer ikisi, onun haberi olmadan, farklı ailelere verilmişti.

ANNE, ONLAR DA BENİMLE SENİN KARNINDAYDI” DEDİ CEO'NUN KIZI, SOKAKTAKİ  KIZLARI İŞARET EDEREK - YouTube

Sevim, kızının elini çekip oradan uzaklaşmak istedi ama Defne kararlıydı. “Hayır anne, onlar beni çağırıyor. Her gece rüyalarıma geliyorlar. Benimle konuşuyorlar,” dedi. Sevim’in yüreği buz kesildi. Defne’nin bu sözleri nasıl mümkün olabilirdi? Defne, kardeşlerinin isimlerini söyledi: Eylül ve Yasemin. Sevim’in hamileliği sırasında verdiği isimlerdi bunlar, üç güzel çiçeği…

Defne, “Onlara yardım etmeliyiz,” diyerek meydandaki kızlara doğru koştu. Sevim arkasından koştu ama yetişemedi. İki küçük kız, eski battaniyenin üzerinde birbirine sarılmış uyuyordu. Defne, yanlarına diz çöktü, onları kucakladı. Kızlar irkilerek uyandılar. Sevim geldiğinde, üç kızın gözlerinin tıpatıp aynı olduğunu gördü; mavi, badem şeklinde, uzun kirpikli… Sevim’in aynada her gün gördüğü gözlerle birebir aynıydı.

Kahverengi saçlı kız, uykulu gözlerle Defne’ye baktı ve fısıldadı, sarışın olan ise Defne’nin elini tutarak, “Ben senin kardeşinim,” dedi. “Bizi bulacağını biliyordum.” Sevim’in gözlerinden yaşlar süzüldü. Etrafta insanlar toplanmış, bu sıra dışı sahneyi izliyorlardı. Sevim, “Hadi gidelim artık,” dedi titrek bir sesle ama Defne, “Hayır anne, bak açlar. Çok zayıflar,” diye karşı çıktı.

Sevim dikkatlice baktığında, kızların kollarında ve dizlerinde kesikler, ayaklarında yaralar olduğunu fark etti. Yanlarında bayat ekmek parçaları olan bir poşet vardı. Kahverengi saçlı kız boğuk bir sesle, “Lütfen bizi yine terk etmeyin,” dedi. Sevim çaresizce etrafına bakındı. Ramazan’a bir hafta kalmıştı ve Bursa’nın Nisan güneşi bile bu küçük bedenleri yakacak kadar acımasızdı.

Kızların isimlerini sorduğunda, kahverengi saçlı olan “Eylül,” dedi, sarışın olan ise “Yasemin.” Sevim’in kalbi duracak gibi oldu. Defne beklenmedik bir şekilde, “Annem sizi özledi. Geceleri hep ağlıyor,” dedi. Sevim, kızlarının nasıl bunu bildiğini anlayamadı. Defne, “Anne, onları eve götürelim. Benim odamda kalabilirler,” dedi ısrarla.

Meydandaki kalabalık giderek artıyordu, birkaç kişi cep telefonlarıyla video çekmeye başlamıştı. Sevim, kızları orada bırakmanın imkansız olduğunu biliyordu. Tam o sırada, Sosyal Hizmetler Kurumu’ndan Gülsüm Hanım geldi. Kızları tanıyor, “Sizi her yerde arıyoruz. Yurda geri dönmelisiniz,” dedi. Kızlar ise, “Kardeşimizle kalmak istiyoruz,” diyerek ona daha sıkı sarıldılar.

Sevim, Gülsüm Hanım’ın sorularına cevap verirken, Defne, “O bizim annemiz,” dedi kendinden emin bir sesle. Sosyal hizmet görevlisi şaşkınlıkla Sevim’e baktı. Sevim, “Evet, onları tanıyorum,” dedi. Defne, “Babaannem seni zorladı. Sen istemiyordun onları vermeyi,” dedi sertçe. Sevim dondu kaldı; Defne bu bilgileri nereden öğrenmişti?

O sırada, 60 yaşlarında bir kadın kalabalığı yararak yanlarına geldi. Üzerinde Sosyal Hizmetler Kurumu üniforması vardı. Kızları tanıyor gibiydi ve endişeyle, “Eylül, Yasemin, sizi her yerde arıyoruz,” dedi. Bu sırada, doktor Serdar Bey de geldi. 5 yıl önce üçüzlerin doğumunu gerçekleştiren doktor. Kızlara baktığında şok oldu. “Sevim Hanım, bunlar sizin kızlarınız,” dedi titrek bir sesle.

Meydan kalabalığı şaşkınlıkla birbirine bakıyordu. Sevim, 5 yıl boyunca içinde taşıdığı suçluluk duygusuyla boğuluyordu. Annesi Nurten Hanım’ın baskısıyla verdiği en acı kararla yüzleşmek zorundaydı artık. Kızlar, Eylül, Yasemin ve Defne, birbirlerine sıkıca sarılarak gerçek ailelerine kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorlardı.

Ancak bu mutluluk kısa sürdü. Defne aniden sendeledi, alnına dokunulduğunda ateşler içinde olduğu fark edildi. Hemen hastaneye kaldırıldı. Sevim, kızlarının sağlık durumundan endişeliydi. Doktorlar, üçüzlerin genetik bir kan hastalığı taşıdığını, düzenli takip ve tedavi gerektiğini söylediler. En kötü senaryoda kemik iliği nakli gerekebilirdi. Ancak birbirleri için en iyi donörlerdi.

Sevim, kızlarını hastaneye yatırırken, yasal süreçler de başladı. Kızlar yasal olarak Sevim’in çocuklarıydı ama yıllarca sahte belgelerle ellerinden alınmışlardı. Sosyal hizmetler ve avukatlar, geçici velayet kararı için çalışıyordu. Nurten Hanım ise bu duruma şiddetle karşı çıkıyordu.

Mahkeme süreci zorlu geçti ama sonunda Sevim, üç kızının da velayetini aldı. Kızlar artık hem kalben hem de yasal olarak annelerindeydi. Nurten Hanım ise bu süreçte pişmanlığını dile getirip torunlarından af diledi. Sevim, affetmenin gücünü göstererek yeni bir başlangıca adım attı.

Aile, Bursa’daki yeni evlerinde yeni bir hayata başladı. Serpil ve Kerem Çiftçi, kızların yanında kalmaya devam etti. Nurten Hanım ise torunlarına hikayeler okuyarak onlarla bağ kurmaya çalışıyordu. Kızlar, Defne’nin rehberliğinde kardeşlik bağlarını güçlendiriyor, birlikte büyüyordu.

Bir gün, Bursa Üniversitesi Hastanesi’nde kızların sağlık durumu kontrol edildi. Genetik hastalıkları nedeniyle düzenli takipleri gerekiyordu ama birlikte oldukları sürece her zorluğun üstesinden geleceklerdi. Sevim, kızlarının yanında olmanın verdiği güçle her şeye göğüs germeye hazırdı.

Medya ilgisi arttı, hikayeleri ulusal basında yer aldı. İnsanlar, üçüzlerin ayrılıp yıllar sonra nasıl tekrar bir araya geldiklerine hayran kaldı. Sevim, kızlarının bu mucizevi bağının tıbbi olarak açıklanamadığını ama onların kalplerindeki sevginin her şeyden güçlü olduğunu biliyordu.

Zamanla aile, geçmişin acılarını geride bırakarak yeni umutlarla doldu. Sevim, kızlarının mutluluğu için elinden geleni yapıyor, onlara sevgi dolu bir yuva sunuyordu. Üçüzler, kendi odalarında, kendi dünyalarında, artık hiç ayrılmayacaklarını bilerek huzurla uyuyordu.

Ve böylece, Bursa’nın kalbinde, sevgiyle örülmüş bir aile yeniden doğmuştu. Kayıp kardeşlerin hikayesi, sevginin ve umudun gücünü herkese göstermişti.