“BUNU ÇEVİR YILLIK MAAŞIM SENİN” DİYE ALAY ETMEK İSTEDİ GENERAL. AMA O, EMEKLİ İSTİHBARAT SUBAYIYDI

.
.

Bunu Çevir, Maaşımı Al: Temizlikçinin Sırrı

Ankara Askeri Üssü’nün soğuk koridorlarında, temizlikçi Ayşe Kaya her zamanki gibi görünmez bir gölgeydi. 53 yaşında, gri üniformasıyla yerleri silerken, arkasında dolaşan subayların bakışlarını görmezden gelmeye alışmıştı. O gün de kimse onun varlığını umursamıyordu. Ta ki toplantı odasının kapısı açılıp, içeri Mehmet Özkan General ve kurmayları girene kadar.

Masada bir telaş vardı. General, elindeki Rusça şifreli belgeyi gösterip, “Bunu yarına kadar çözemezseniz, hepiniz sorumlu olacaksınız!” diye bağırdı. Kimse cesaret edemedi. Ayşe köşede titreyerek paspasını durdurdu. O an, yıllardır gömdüğü anılar bir sel gibi zihnini sardı. Şifre çözme, istihbarat analizi, ulusal güvenlik… Bir zamanlar onun hayatıydı bunlar.

General bir anda, alaycı bir şekilde belgeyi Ayşe’ye fırlattı. “Bunu çevir, maaşımı veririm sana!” dedi. Subaylar alayla güldü. Ayşe’nin kalbi hızla atmaya başladı. Bu, açık bir hakaretti ama aynı zamanda bir fırsattı. “Size yardım edebilirim, General Bey,” dedi beklenmedik bir kararlılıkla. Salonda bir anda sessizlik oldu. General küçümseyerek, “Temizlikçi devlet sırrını mı çözecek? Senin işin süpürge tutmak!” dedi. Ayşe gözlerini yere indirmedi. “Yanılırsam cezayı kabul ederim. Ama haklıysam?” dedi cesurca. General ona belgeyi verdi: “Yarına kadar vaktin var. Başaramazsan kovulursun!”

O gece, Ayşe küçük dairesinde eski sözlüklerini ve notlarını çıkardı. 20 yıl önce Amerika’da, Maryland Ford Meade Üssü’nde yüzbaşıydı. Şifre çözme alanında efsaneydi. Ama bir Afganistan operasyonunda, bilgi sızıntısı suçlamasıyla askeri mahkemeye verilmiş, suçsuz olmasına rağmen üç rütbe indirilmektense onuruyla istifa etmişti. Amerika’daki hayatı bitmiş, Türkiye’ye dönmüştü. Burada ise kimse onun geçmişini, yeteneğini bilmek istememiş, iş bulamayınca temizlikçi olmuştu.

Ayşe o gece belgeyi deşifre etti. Rusya’dan Kuzey Kore’ye giden gizli silah sevkiyatının kodlarını çözdü, haritalar ve raporlar hazırladı. Bu sırada geçmişini, Amerika’da yaşadığı ihaneti, oradaki başarılarını ve Türkiye’deki yalnızlığını düşündü. Ama şimdi, kendini yeniden kanıtlama zamanıydı.

Ertesi sabah, toplantı salonunun kapısında durdu. İçeride General, kurmaylar ve Milli Savunma temsilcileri vardı. Ayşe dosyayı masanın ortasına koydu: “Rusça belgenin tam çeviri ve analizini getirdim.” dedi. General öfkeyle, “Bu ne saçmalık? Kim gönderdi seni?” diye bağırdı. Ayşe sakinlikle devam etti: “Bu belge basit bir lojistik rapor değil, Türk sınırını transit nokta olarak kullanan bir silah kaçakçılık planı. Eğer şu üç noktayı kapatırsak, ağı çökertiriz.” dedi ve haritadaki kırmızı noktaları gösterdi.

Salonda bir anda sessizlik oldu. Milli Savunma temsilcisi, “Bu nasıl mümkün? Temizlikçi nasıl…” diye başladı. Albay Park araya girdi: “Aylarca departmanımıza yardım etti. Sezgileriyle birkaç operasyon kurtarıldı.” General, herkesi dışarı çıkardı. Ayşe ile yalnız kaldı. “Kimsin sen?” diye sordu. Ayşe gözlerinin içine bakarak, “17 yıl Amerika askeri istihbaratında yüzbaşıydım. Şifre analizi ve düşman haberleşme uzmanıydım.” dedi. General şaşkındı ama gözlerinde ilk kez saygı vardı.

O gün, Ayşe’nin analizleri doğrulandı. Operasyon başarıyla tamamlandı, silah kaçakçılığı önlendi. Ayşe’ye küçük bir ofis verdiler. Artık temizlikçi değil, danışmandı. Ama hâlâ resmi bir statüsü yoktu. General bir gün elinde bir dosya ile geldi: “Amerika’da hakkındaki suçlamaların düştüğünü, asıl suçlunun itiraf ettiğini öğrendim. Amerika seni geri istiyor.” dedi. Ayşe gülümsedi: “Yıllar önce bana güvenmeyenlerin arasına dönmek istemiyorum. Ben kendi ülkemde, kendi insanım için çalışmak istiyorum.”

Ayşe kısa sürede üssün en önemli şifre analisti oldu. Türk ve Amerikan metodolojisini birleştirerek, yeni nesil analistlere eğitimler verdi. Onun sayesinde Kuzey Kore ve Rusya’nın iki büyük sızma operasyonu çökertildi. Artık koridorlarda görünmez değildi; subaylar ona selam veriyor, genç analistler fikir danışıyordu.

Yıllar geçti. Ayşe, Binbaşı rütbesiyle Stratejik İstihbarat Merkezi’nin başkan yardımcısı oldu. Yöntemleri ve analizleri, NATO ve diğer ülkelerde ders olarak okutulmaya başladı. Amerika, İngiltere, Japonya gibi ülkeler danışmanlığını talep etti. O ise önceliğinin genç Türk analistlerin yetişmesi olduğunu söyledi.

Bir gün, emekli General Mehmet Özkan bastonuyla ofisine geldi. Veda etmeye gelmişti. “Amerika’da tedavi göreceğim. Ama sana bir şey bırakmak istedim,” dedi ve küçük bir kutu uzattı. İçinde, Amerika’daki yüzbaşı rütbe rozeti vardı. “Bunu nasıl buldunuz?” diye sordu Ayşe gözleri dolarak. “Kendi yöntemlerim var. Çemberin tamamlandığını düşündüm. Yüzbaşıdan generale, temizlikçiden danışmana… Uzun bir yolculuktu.” İkisi de gülümsedi. Mehmet General, “Sende en etkileyici olan, zekân ya da direncin değil. İnsanlığını kaybetmeden acını amaca dönüştürmen,” dedi.

Ayşe Kaya, artık ne sadece Amerikalı ne de sadece Türk’tü. Tüm yaşadıkları, zaferleri ve yenilgileriyle, kendi kimliğini bulmuştu. Artık yalnız değildi. Etrafında yetiştirdiği genç analistler, ilham verdiği yeni nesil vardı. Onun mirası, başarısından fazlasıydı: Adaletin, azmin ve insanlığın zaferiydi.

Telefonu çaldı. Suriye’den yeni bir şifreli mesaj gelmişti. Ayşe derin bir nefes aldı, pencereden Ankara’ya baktı. Artık kim olduğunu biliyordu. Her şeyini kaybetmişti, ama kendini bulmuştu. Ve şimdi, gerçek yerindeydi: Kendi ülkesinde, kendi halkı için, kendi değerleriyle mücadele ediyordu.

.