Babası duvarcı olduğu için ondan nefret ediyordu – Ta ki gerçeği öğrenene kadar..

.

.

Bir Baba, Bir Kız ve Kırılan Gurur

Sabahın ilk ışıkları, küçük kasabanın dar sokaklarını yumuşak bir turuncu renge boyuyordu. Evlerin çatılarından yükselen dumanlar, yeni bir güne uyanmanın sessiz habercisiydi. Evlerin birinde, küçük bir kahvaltı masasında, genç bir kız ve babası arasında soğuk bir sessizlik hüküm sürüyordu.

Elif, on altı yaşına yeni basmıştı. Gözlerinde hem gençliğin coşkusu hem de içindeki karmaşık duyguların ağırlığı vardı. Babası Hasan ise, yirmi yılı aşkın süredir inşaat işçisi olarak çalışan, elleri nasırlı, yüzü güneşten yanmış bir adamdı. Her gün sabahın erken saatlerinde kalkar, tozlu sokaklarda, taş ve beton arasında hayatını kazanırdı.

Elif’in okuduğu okul, kasabanın en prestijli liselerinden biriydi. Arkadaşlarının çoğu doktor, avukat ya da iş insanlarının çocuklarıydı. Elif ise, babasının işçi olduğunu gizlemek istercesine, onun yorgun ve kirli halini saklamaya çalışıyordu. Bu durum, aralarında görünmez bir duvar örmüştü.

O gün, Elif okuldan dönerken aklında büyük bir heyecan vardı. On altıncı yaş gününü evde arkadaşlarıyla kutlayacaktı. Saatler ilerledikçe ev dolup taşmış, müzik yükselmişti. Kahkahalar, sohbetler evin her köşesini sarmıştı. Elif, arkadaşlarının arasında gülüyor, dans ediyor, hayatın tadını çıkarıyordu. Ancak kapı açıldığında, o an her şey değişti.

ARQUITETA HUMILHA PEDREIRO POR "FAZER PERGUNTA BURRA", MAS ACABOU RECEBENDO  UMA LIÇÃO INESQUECÍVEL - YouTube

Hasan eve geldiğinde, üzeri toz ve betonla kaplıydı. Yorgun adımlarla içeri girdi, üzerindeki eski iş tulumu ve kirli elleri, partinin ışıklarıyla garip bir tezat oluşturuyordu. Arkadaşlarından bazıları fısıldaşmaya başladı, bazıları ise hafifçe gülüştü. Elif’in yüzü kıpkırmızı oldu, utanmıştı.

“Babam, biraz daha geç gelseydi keşke,” diye mırıldandı Elif, arkadaşlarının duyamayacağı kadar sessiz ama içinde büyük bir utançla.

Hasan, kızının bu halini anlamaya çalıştı ama yorucu bir günün ardından sadece duş almak ve dinlenmek istiyordu. Sessizce odasına yöneldi. Elif ise artık dayanamaz hale gelmişti. Arkadaşlarının gözleri önünde, yüksek bir sesle bağırdı:

“Sen ne işe yararsın ki, baba? Hep kirli, hep yorgun, hiçbir işe yaramazsın!”

O an evdeki tüm sesler kesildi. Arkadaşları şaşkınlıkla Elif’e baktılar. Hasan ise, kalbinden bir bıçak saplanmış gibi donakaldı. Gözlerinde yaşlar birikti ama kelimeler boğazında düğümlendi.

Gece ilerledikçe, evdeki atmosfer soğuk ve gergin kaldı. Elif, yaptığı hatanın farkına varmaya başladı ama gururu buna izin vermiyordu. Hasan ise, sessizce odasında, kırık bir adam gibi oturuyordu.

Ertesi sabah Hasan işe gitmek için hazırlandı. Gözleri kanlı, yüzü yorgundu. Elif ise hala içindeki öfkeyle baş etmeye çalışıyordu. Gün boyunca neredeyse hiç konuşmadılar.

Perşembe günü okulda, Elif’in öğretmeni onu yanına çağırdı. “Elif, annen seni almaya geliyor. Baban hastalandı, hastanede,” dedi.

Elif’in kalbi hızla çarptı. Hastaneye vardığında, babasını yatakta, kolu alçıda, yüzünde çiziklerle gördü. O an tüm öfkesi yerini derin bir pişmanlığa bıraktı.

“Babacığım, beni affet,” diye ağladı. “Sana haksızlık ettim.”

Hasan, acı içinde ama sevgi dolu bir gülümsemeyle, “Senin için her şeyi yaparım, kızım,” dedi.

O gece, Elif’in annesi Ayşe, kızına babasının geçmişini anlattı. “Hasan, eskiden muhasebeciydi. İyi bir işi vardı, güzel bir hayatımız vardı. Ama sen küçükken kalbinle ilgili ciddi bir sorun çıktı. Ameliyatın çok pahalıydı ve biz bütün birikimimizi sattık. Hasan işini bırakıp inşaatta çalışmaya başladı, çünkü tek amacı seni kurtarmaktı.”

Elif şaşkınlıkla dinledi. “Neden bana hiç söylemediniz?”

“Çünkü seni üzmek istemedik,” dedi annesi, gözlerinden yaşlar süzülürken.

Günler geçtikçe Elif, babasının iş arkadaşlarıyla konuşmaya başladı. Onlar Hasan’ın ne kadar saygı duyulan, yardımsever bir adam olduğunu anlattılar. Hasan’ın gece kurslarına giderek kendini geliştirdiğini, ailesi için her şeyi yaptığını söylediler.

Elif’in yüreği doldu. Kendi küçüklüğünü, gururunu ve yanlışını düşündü. Arkadaşlarını tekrar çağırdı ve onlara babasının gerçek hikayesini anlattı. Herkes sessizce dinledi, gözlerinde saygı ve hayranlık vardı.

Bir yıl sonra Elif, on yedi yaşına bastığında, babasının yanında bir konuşma yaptı. “Babacığım, seni yanlış anladım. Sen benim kahramanımsın. Seninle gurur duyuyorum.”

Hasan gözleri dolu dolu, “Seninle gurur duyuyorum kızım. Hayat bazen zor, ama sevgi her şeyi aşar.”

Elif, üniversiteye girdi ve inşaat mühendisliği okumaya başladı. Babasının yanında çalışmak, onun mirasını devam ettirmek istedi.

Yıllar geçti, Elif ve Hasan birlikte büyüdüler. Küçük bir inşaat şirketi kurdular, başarılarıyla kasabada tanındılar. Ama en önemlisi, aralarındaki sevgi ve saygı, hayatlarının en değerli köşesi oldu.

Son