Anne, Kızını Yabancı Bir Adamın Arabasından İnerken Gördü… Sonrası Felaketti!
.
.
İzmir Sokaklarında Karanlık Bir Gölge
İzmir’in dar sokaklarında akşam güneşi hafifçe parıldıyordu. Hava sakin görünüyordu ama Selin Aksoy’un içinde fark etmediği bir huzursuzluk vardı. 27 yaşındaki Selin, marketten aldığı iki kağıt torbayla köşeyi dönüyordu. Sabah kızını okula bırakmış, yarı zamanlı çalıştığı butiğe gitmiş, öğlen kısa bir mola vermiş, akşamüstü ise alışverişini yapmıştı. Aklında sadece yemek hazırlamak ve kızı Duru ile sakin bir akşam geçirmek vardı.
Tam binasına yaklaşırken koyu gri bir araba yavaşça sokağa girdi. Motor sesi yumuşak ama güçlüydü. Aracın direksiyonunda 40’lı yaşlarında, şık giyimli bir adam vardı. Lacivert ceket, beyaz gömlek, temiz tıraş olmuştu ama yüzündeki ifade garipti. Fazla sakin, hatta soğuk bir bakışla etrafı izliyordu. Araba Selin’in binasının önüne yanaştı. O anda Selin’in nefesi kesildi. Ön koltukta 10 yaşındaki kızı Duru oturuyordu. Küçük kız kapıyı kapatmadan önce adama doğru eğilip birkaç kelime söyledi. Adam başını hafifçe salladı. Dudaklarının kenarında kibar gibi görünen ama tuhaf bir gülümseme belirdi. Sonra direksiyonu çevirip sessizce uzaklaştı.
Selin birkaç saniye olduğu yerde kaldı. Elindeki torbalar ağırlaştı. Parmakları soğudu. Kalbi hızlı atıyordu. Zihni ise tek bir soruyla dolmuştu: Bu adam kimdi? Duru neden bana bundan bahsetmedi?
Duru annesini görünce gülümsedi. “Anne!” diye seslendi neşeyle, sanki hiçbir şey olmamış gibi. Selin yanına gelip sakin bir sesle, “O arabada kim vardı?” diye sordu. Duru hafifçe duraksadı. Belki yarım saniye ama Selin o duraksamayı yakaladı. “Bir arkadaşımın babası beni yolda gördü. Bırakmak istedi” dedi. Sözleri çok hızlı, çok hazırlıklıydı.
Selin hangi arkadaşının babası? diye sordu. Duru gözlerini yere indirerek, “Yeni biri, pek tanımazsın” dedi. Selin’in boğazında görünmez bir düğüm oluştu. Yıllardır ona doğruyu söyleyen annelik hissi bu kez bağırıyordu: Bir şey doğru değil!
Eve yürürlerken Duru çantasını iki eliyle sıkıca tutuyor, gözlerini yerden kaldırmadan adımlarını sayar gibiydi. Normalde okuldan dönerken sınıfta olanları, teneffüste oynadıklarını heyecanla anlatırdı. Bu kez sessizlik vardı. Selin, “İyi misin?” diye sordu. Duru başını salladı. “İyiyim anne” dedi ama ses tonu soğuktu. Gülümsemesi yoktu.
O akşam yemek masasında da aynı sessizlik vardı. Selin kızının tabağına makarna koyarken onu dikkatle izledi. “Bugün okulda nasıldı?” diye sordu. “İyiydi” dedi kısaca. “Teneffüste ne yaptınız?” “Oynadık işte.” Normalde saatlerce konuşan bir çocuk böyle kısa cevaplar veriyorsa bir şey ters gidiyordu.
Selin saat 20:00’de kendi kendine karar verdi: Yarın onu okuldan ben alacağım. Gece boyunca uyuyamadı. Gözlerinin önünde o adamın yüzü, arabasının kaldırımdan uzaklaşma anı vardı. Duru’nun arabadan inerkenki hali sanki birbirlerini uzun zamandır tanıyor gibiydi. Bu düşünce Selin’in içini daha da rahatsız ediyordu. Bir noktada aklına kötü bir ihtimal geldi ama devamını düşünmek istemedi.
Ertesi gün okul çıkışından 10 dakika önce okulun önüne vardı. Arabasını biraz uzağa park edip kapıyı net görebileceği bir noktaya geçti. Çocuklar çıkmaya başladı. Koşarak annelerine sarılanlar, son kez top oynayanlar. Selin gözleriyle Duru’yu aradı ve o an gördü. Duru okul kapısından çıkmış, etrafına bakıyordu. Kaldırım kenarında yine aynı gri araba duruyordu. Direksiyondan aynı adam indi. Duru’ya doğru yürüdü. Küçük kız gülümsedi. Aralarında kısa bir konuşma geçti. Adam eliyle arabayı işaret etti.
Selin adımlarını hızlandırdı. “Duru!” diye seslendi sert bir şekilde. Kızı irkilip arkasına döndü. Adam ise soğukkanlıydı. “Anne bu,” diye başladı Duru ama Selin sözünü kesti. “Arabaya binmeyeceksin.” Adam hafifçe gülümsedi. “Hanımefendi, yanlış anladınız. Ben sadece—” Selin sert bir bakışla sözünü kesti. “Kim olduğunuzu bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Kızıma yaklaşmayın.”
Adam başını eğdi. Tek kelime etmeden arabasına bindi. Giderken dikiz aynasından Selin’e uzun bir bakış attı. O bakış Selin’in içine soğuk bir his bıraktı.
O akşam Duru yine çok az konuştu. Sorulara kısa cevaplar verdi. Gözlerinde huzursuzluk vardı. Selin artık emindi. Bu adam tehlikeliydi ama bilinmeyen bir şey vardı. O gri araba hala onların sokağını izliyordu.
Ertesi sabah Selin kızını okula bırakırken bile içindeki sıkıntı geçmemişti. Duru çantasını omzuna asıp okulun bahçesine girerken ona el salladı ama yüzünde alıştığı o sıcak gülümseme yoktu. Selin arabasının direksiyonuna geçti. Çalıştırdı ama motoru bir süre çalıştırmadan oturdu. Gözleri dalgın bir şekilde okulun kapısına takılı kaldı. “Duru’nun arkasından bakarken bu işte bir terslik var,” diye mırıldandı. O gri arabayı, o adamı, dikiz aynasından attığı o soğuk bakışı unutamıyordu.
Gün boyunca butikte çalışırken bile aklı hep Duruda’ydı. Müşterilerle ilgilenirken bile bir kulak kapıdaydı. Sanki o adam içeri girecekmiş gibi bir tedirginlik hissediyordu. Saat öğleden sonra 3’e yaklaşırken dayanamadı. Erken çıkmak için patronundan izin istedi. Patronu yüzüne baktı. “Bir şey mi oldu Selin?” diye sordu. Selin gülümsemeye çalıştı ama sesi titriyordu. “Yok. Ufak bir işim var.” İzni aldıktan sonra hızlı arabasına bindi. Okulun önüne gitmek için yola koyuldu.
Okulun çıkışına 15 dakika kala kapının karşısında uygun bir yere park etti. Arabadan inmedi. Sadece camdan izliyordu. İçinde garip bir his vardı. Sanki birazdan kötü bir şey olacakmış gibi. Çocuklar teker teker çıkmaya başladı. Kimisi annesine koşuyor, kimisi arkadaşlarıyla son bir şaka yapıyordu. Sonra gri araba sokağın köşesinden belirdi. Bu kez motor sesi daha net duyuluyordu. Adam arabayı kaldırım kenarına çekti. Motoru kapatmadan indi. Gözleri kalabalığın arasında Duruyu arıyordu.
Selin’in kalbi hızla atmaya başladı. Elleri direksiyonu sıkıca kavradı. Duru okul kapısından çıktı. Etrafına baktı ve onu gördü. Küçük kızın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Adam Duru’ya doğru yürüdü. Kız çantasını omzundan düzeltti. Hiç tereddüt etmeden adama doğru adım attı. Selin hızla arabasından indi. Adımlarını hızlandırdı. “Duru!” diye seslendi sert bir şekilde. Kızı durdu. Arkasına döndü. Adam da başını kaldırıp ona baktı. Yüzünde hala o tuhaf sakinlik vardı.
Selin kızının yanına gelerek onun kolunu hafifçe tuttu. “Eve gidiyoruz,” dedi kararlı bir sesle. Adam hafifçe gülümsedi. “Hanımefendi, yanlış anlamayın. Ben sadece—” Selin sözünü kesti. “Siz kimsiniz? Kızıma neden yaklaşıyorsunuz?” Adamın gülümsemesi bozuldu. Bakışları sertleşti. “Bunu şimdi açıklayamam ama size zarar vermek gibi bir niyetim yok,” dedi.
Selin, “Kızımdan uzak durun,” diye tekrarladı. Adam bir an durdu. Sonra omuz silkti, arkasını dönüp arabasına bindi. Giderken yine dikiz aynasından baktı. Selin Duru ile eve yürürken hiçbir şey konuşmadı.
Eve vardıklarında kapıyı kapattı. Çantasını kanepeye bıraktı. Duru’nun yüzüne bakarak, “Bana doğruyu söyle. Bu adam kim?” dedi. “Duru sana söyledim. Anne, bir arkadaşımın babası,” dedi. “Selin, peki neden iki gündür bana ismini söylemiyorsun?” diye sordu. Duru sessiz kaldı. “Bak Duru,” dedi Selin sesini yumuşatarak, “Ben senin annenim. Sana zarar gelmesin diye buradayım. Bu adam hakkında bilmem gereken bir şey var mı?”
Duru’nun gözleri doldu. “Anne, bana kızmaz mısın?” dedi. “Selin, kızmam. Yeter ki bana söyle.” Duru başını önüne eğdi. “O adam bana okul çıkışı dondurma aldı. Birkaç gün önce.” Selin’in kaşları çatıldı. “Nerede?” “Parkta.” “Peki neden?” Duru omuz silkti. “Bilmiyorum. Bana senin eski bir arkadaşın olduğunu söyledi. Seni çok iyi tanıdığını.”
Selin’in kalbi hızlandı. “Ne dedi başka?” Duru dudaklarını ısırdı. “Sadece seninle konuşmak istediğini söyledi ama sana söylemememi.” Selin’in boğazı düğümlendi. “Neden söylemememi istedi?” Duru sessiz kaldı. Selin kızının saçlarını okşadı. “Tamam, artık anladım. Bundan sonra bu adamla konuşmayacaksın. Onu gördüğünde hemen bana geleceksin. Tamam mı?” Duru başını salladı.
O gece Selin uyumadı. Kafasında binlerce soru vardı: Bu adam kim? Neden benimle konuşmak istiyor ve neden kızımı kullanıyor?
Sabah olduğunda ilk işi polise gitmek oldu. Durumu anlattı. Plaka numarasını söyledi. Polis memuru başını salladı. “Biz konuyu araştırırız ama şu an size yönelik doğrudan bir tehdit kanıtı yok,” dedi.
Selin memurun sözlerine inanmak istese de içi rahat etmedi. Eve döndüğünde Duru’yu okula bırakmak için hazırlandı. Yolda sürekli aynalara baktı ve gerçekten de birkaç araç arkada o gri araba vardı. Kalbi hızla atmaya başladı. Direksiyonu farklı bir sokağa çevirdi. Araba da peşinden geldi.
Okulun önüne geldiğinde arabayı hızla park etti. “Duru’ya çabuk in,” dedi. Kızı indiğinde gri araba yavaşça yanlarından geçti. Adam camdan bakıp gülümsedi. Sonra yoluna devam etti. Selin’in elleri direksiyonda titriyordu. Artık emindi: Bu adam onları izliyordu.
Selin o gri arabanın her yerde karşısına çıkmaya başlamasıyla artık tek bir şey biliyordu: Bu adam tesadüfen yoluna çıkmıyordu. Günlerdir onu ve kızını izliyordu.
Polis tehdit kanıtı olmadığı için beklemesini söylemişti. Ama Selin’in içindeki anne içgüdüsü beklemenin tehlikeli olduğunu haykırıyordu.
O gece salonda oturmuş, kahvesinden bir yudum bile alamadan pencerenin kenarına bakıyordu. Perdenin aralığından sokağı izledi. Saat gece yarısını geçmişti. Sokak sessizdi ama bir köşede park etmiş, farları kapalı bir araba vardı. Geriydi.
Selin’in kalbi hızlandı. Boğazı kurudu. Telefonunu eline aldı ama polisi aramadan önce emin olmak istedi. Gözleri arabanın ön camına odaklandı. Silueti seçmek zordu ama sanki direksiyonun arkasında birinin omuzları görünüyordu. O an araba yavaşça hareket etti. Köşeyi dönüp gözden kayboldu.
Selin artık yeter, diye mırıldandı.
Ertesi sabah Duru’yu okula götürdü. Dönüşte markete uğradı. Poşetleri taşırken arkadan bir motor sesi duydu. Kafasını çevirdiğinde o gri araba caddenin diğer tarafında yavaşça ilerliyordu. Sürücü ön cama yakın durarak ona bakıyordu.
Selin hızlı adımlarla apartmana girdi. Kapıyı arkasından kilitledi. Elini kalbine bastı. Nefesini toparlamaya çalıştı. Böyle devam edemez, dedi kendi kendine.
O günün öğleden sonrasında en yakın arkadaşı Esra’yı aradı. Ona her şeyi anlattı. Esra endişelenmişti. “Bak Selin, bu iş şakaya gelmez. Plakayı tekrar yaz. Belki tanıdık birinden sorgulatırız,” dedi. Selin de hemen plakayı not etti. Çünkü her ayrıntı önemliydi.
O akşam okul çıkışına yine kendisi gitti. Arabayı biraz uzağa park etti. Kalabalığın arasında bekledi. Çocuklar çıkmaya başladı. Duru’yu gördü. Kızı tam ona doğru yürürken gri araba sokağın köşesinde belirdi. Selin’in kalbi hızlandı. Bu sefer adam arabadan inmedi. Sadece durdu ve baktı.
Selin Duru’yu kolundan tuttu. “Hadi,” dedi, “hızlıca.” Arabaya bindiler. Kapıları kilitledi. Dikiz aynasından baktığında gri araba hala oradaydı ama hareket etmiyordu. Eve gidene kadar aynalardan defalarca kontrol etti. Araba peşlerinden gelmiyordu ama bu Selin’in içindeki tedirginliği azaltmadı.
Gece olunca uyumak zor oldu. Her ses onu irkiltiyordu. Balkona çıktığında sokağın başında duran bir arabanın farları gözüne çarptı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. İçeri girdi. Telefonunu eline aldı ama polisi aramadan önce perdeyi tekrar araladı. Araba artık orada değildi. Belki de yanlış görmüştü. Belki de gerçekti. Bu belirsizlik onu daha da korkutuyordu.
Ertesi gün sabah erken saatlerde Duru’yu okula bırakmak için evden çıktığında hava hala serindi. Yolda birkaç defa aynadan arkaya baktı. Gri araba görünmüyordu. Belki vazgeçti diye düşündü ama okulun önüne yaklaşırken köşede park etmiş aynı arabayı gördü. Adam direksiyonda oturuyor, hiç hareket etmiyordu.
Selin arabayı okulun önünde durdurdu. “Hemen içeri gir, tamam mı?” dedi. Kızı başını salladı. Çantasını alıp koşarak okul kapısından içeri girdi. Selin ise arabayı ileri sürdü. Gri arabanın yanından geçerken dikiz aynasından baktı. Adam başını çevirip ona baktı. Dudaklarında yine o sinir bozucu gülümseme vardı.
Selin artık plan yapması gerektiğini anladı. Eve döndüğünde Esra’yı tekrar aradı. “Bu iş ciddi. Yardımına ihtiyacım var,” dedi. İkisi adamı yakından takip etmeye karar verdiler. Ertesi gün Esra okul çıkışında Selin’in arabasının birkaç metre arkasında bekleyecekti. Eğer gri araba görünürse Esra da arkasına düşecekti.
Plan basitti ama işe yarayabilirdi. Okul çıkışında her şey planlandığı gibiydi. Duru Selin’in arabasına bindi. Selin yavaşça hareket etti. Köşede gri araba belirdi ve yine onları izlemeye başladı. Esra hemen arkasına düştü. Selin dikiz aynasından Esra’nın da peşlerinden geldiğini görünce biraz rahatladı.
Birkaç sokak ilerledikten sonra gri araba aniden sağa döndü. Esra da aynı sokağa girdi. Selin ise düz devam etti. 10 dakika sonra Esra aradı. “Plakayı net aldım. Bir de şu var. Bu adam seni sadece okul çıkışında değil, mahallede de takip ediyor olabilir. İki gündür aynı bölgede park halinde bekliyor.”
Selin’in içi ürperdi. “Peki neden?” dedi kendi kendine. Adamın yüzünü tekrar gözünde canlandırdı. Hiçbir tanıdıklık hissetmiyordu ama Duru’ya söylediği “annenin eski arkadaşıyım” sözü kafasını karıştırdı. Belki de geçmişinden biri. Ama kim?
O gece Selin karar verdi. Bu adamla yüzleşecek, bir şekilde konuşmasını sağlayacak, ne istediğini öğrenecekti. Ama bunun riskli olduğunu da biliyordu. Yine de başka yolu yoktu çünkü polisin umursamaz tavrı onun tek başına kalmasına neden oluyordu.
Yatmadan önce pencereden sokağa baktı. Araba yoktu. İçinde hafif bir umut oluştu. Belki pes etti diye düşündü. Ama bilmiyordu ki fırtına asıl şimdi başlamıştı.
Ertesi sabah okul yolunda her şey normal görünüyordu. Selin Duruyu bıraktıktan sonra eve dönmek yerine arabayı biraz ileride park etti. Yaklaşık yarım saat bekledi ve sonra gri araba okulun önünde belirdi. Adam arabadan inmedi. Sadece bekledi.
Selin derin bir nefes aldı. Kontağa çevirdi ve yavaşça onun yanına doğru sürdü. Adam camını indirdi. Yüzünde o tanıdık gülümseme vardı. “Ne istiyorsunuz?” dedi Selin sert bir şekilde. Adam gözlerini kısarak, “Sadece konuşmak, geçmişten kalan bazı şeyleri anlatmak istiyorum,” dedi.
“Selin, geçmişten mi? Ben sizi tanımıyorum,” diye karşılık verdi. Adam hafifçe başını salladı. “Henüz hatırlamıyorsun ama hatırlayacaksın,” dedi ve camı kaldırarak arabasını çalıştırdı. O an Selin’in içinde tarifsiz bir korku yayıldı.
Selin o sabah yaşadığı konuşmadan sonra gün boyu yerinde duramadı. Adamın “henüz hatırlamıyorsun ama hatırlayacaksın” sözleri kafasında dönüp duruyordu. Ne demek istiyordu? Onu gerçekten tanıyor olabilir miydi? Ama hafızasında bu adamla ilgili tek bir iz bile yoktu.
Duru okuldayken evde tek başına oturdu. Telefonunu eline alıp defalarca polise gitmeyi düşündü ama elinde somut bir kanıt yoktu. Kafasının içinde sürekli o gri arabanın görüntüsü vardı.
Öğleden sonra Esra’yı aradı ve olanları anlattı. Esra, “Bu iş tehlikeli bir hal almaya başladı. Selin, belki de birkaç gün Duruyu okula ben götürüp getiririm. Sen de biraz uzak durursun,” dedi. Ama Selin buna karşı çıktı. “Hayır, ben kızımı yalnız bırakmam. Kim olduğunu öğrenmeden bu iş bitmeyecek.”
O akşam saat 8 civarı mutfakta çorba karıştırırken dışarıdan hafif bir motor sesi duydu. Perdeyi araladığında sokağın köşesinde yine o gri araba duruyordu. Farları kapalıydı ama siluetin netti. Selin’in boğazı kurudu. Tencereyi ocağın üzerine bıraktı ve telefonu eline aldı. Esra’yı aradı. “Burada sokağın köşesinde. Farları kapalı,” dedi. Esra, “Sakın dışarı çıkma. Ben geliyorum,” dedi.
Selin mutfağın ışığını kapattı. Perdenin arkasından dikkatle baktı. Araba yaklaşık 10 dakika boyunca orada bekledi. Sonra yavaşça hareket edip köşeyi dönerek kayboldu.
Ertesi gün Selin kararını verdi. Okul çıkışında adamın karşısına çıkacaktı ama bu kez hazırlıklı olacaktı. Çantasına küçük bir ses kayıt cihazı koydu. Okulun bitiş saatine yakın arabasını biraz uzağa park etti. Duru’yu kapıda beklerken gözleri sürekli etrafı tarıyordu ve tahmin ettiği gibi gri araba köşeden göründü.
Adam bu kez arabadan inmedi ama Duru çıkınca camını indirdi ve elini salladı. Duru adımlarını yavaşlattı. Belli ki kararsızdı. Selin hızlıca kızının yanına gitti. “Arabaya bin,” dedi ve onu kendi arabasına yönlendirdi. Adam hala camdan bakıyordu. Gözleri Selin’in gözleriyle buluştu.
Selin hiç durmadan arabasına bindi. Motoru çalıştırdı. Onlar yola çıkarken gri araba da arkalarından gelmeye başladı. Selin’in elleri direksiyonda sıkı sıkıya kenetlenmişti.
Trafik ışıklarında durduklarında, dikiz aynasından baktığında adamın gözlerini hâlâ üzerinde hissetti. Işık yeşile döner dönmez hızlandı. Birkaç sokağa arka arkaya dönerek peşinden kurtulmaya çalıştı. Bir an için gri arabanın gözden kaybolduğunu sandı ama eve yaklaştığında köşede yeniden belirdiğini gördü.
Selin arabayı hızla apartmanın önüne çekti. Duru’yu yanına çağırdı. “Hemen yukarı çık,” dedi. Kızı şaşkınlıkla, “Anne, ne oluyor?” diye sordu. Selin sert bir sesle, “Yukarı,” dedi. Duru koşarak apartmana girdi.
Selin gri arabaya doğru baktı. Adam hâlâ oradaydı. Selin çantasından telefonunu çıkarıp fotoğrafını çekti. Sonra doğrudan üzerine yürümeye başladı. Adam bir anlık tereddüt yaşadı. Sonra motoru çalıştırıp hızla uzaklaştı.
O gece Selin çektiği fotoğrafı Esra’ya gönderdi. “Artık yüzünü net olarak gördük,” dedi. Esra, “Bu fotoğrafı polise gösterelim. Belki bu sefer ciddiye alırlar,” dedi.
Ertesi gün birlikte karakola gittiler. Polis memuru fotoğrafa baktı. Bilgisayara birkaç bilgi girdi ama başını salladı. “Kimlik bilgileri şimdilik kayıtlarımızda yok. Araştırma yapacağız,” dedi. Selin memurun bu rahat tavrına sinirlendi ama bir şey söylemedi.
Okul çıkışı yaklaşırken Selin’in içi kıpır kıpırdı. Kızı alıp eve dönerken gri araba görünmedi. Selin bu durumun iyi bir işaret olabileceğini düşündü. Ama ertesi sabah Duru’yu okula götürdükten sonra dönüş yolunda sokağın başında gri arabanın park halinde durduğunu gördü.
Direksiyonun arkasındaki adam sigara içiyor, ara sıra telefonuna bakıyordu. Selin onun fark etmemesi için hızla geçti ama kalbi küt küt atıyordu.
O akşam apartmanın önünde Esra ile otururken köşeden gri araba bir kez daha geçti. Bu kez durmadı ama camdan dışarı baktığında göz göze geldiler. Selin’in tüyleri diken diken oldu. Esra, “Bu adam sadece seni korkutmak istemiyor. Bir şeyin peşinde,” dedi. Selin başını salladı. “Evet ama ne?” diye fısıldadı.
İki gün boyunca araba ortalıkta görünmedi. Selin bunun bir son olabileceğine inanmak istedi. Ama üçüncü gün sabah Duru’yu okula bırakmak için kapıdan çıktığında apartmanın hemen ilerisinde gri arabayı gördü. Adam direksiyon başında bekliyordu. Sanki sadece onların çıkmasını izliyordu.
Selin kızını arabaya bindirdi. Hızlıca okulun yolunu tuttu. Adam bu kez peşlerinden gelmedi ama o bakış yine içini titretti.
O gün öğleden sonra Selin pencereden dışarı bakarken apartmanın karşısında duran gri arabayı gördü. Adam bu kez arabadan inmiş kaldırımda duruyordu. Cebinden küçük bir zarf çıkardı. Zarfı apartmanın posta kutusuna bıraktı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi arabasına binip uzaklaştı.
Selin hızla aşağı indi. Posta kutusunu açtı. Zarfın üzerinde ne isim ne adres vardı. İçinde tek bir kağıt: “Geçmiş asla peşini bırakmaz.”
Selin’in elleri titredi. Kağıdı defalarca okudu. Ne demek istiyordu? Hangi geçmiş?
O an beyninde binlerce soru dolaşırken telefonuna bir mesaj geldi. Numara tanıdık değildi. Mesajda sadece şu yazıyordu: “Beni durduramazsın.”
Selin elindeki zarfı defalarca okudu ama anlamı hala kafasında netleşmedi. “Geçmiş asla peşini bırakmaz” cümlesi beyninde yankılanıyordu.
Kızına belli etmemeye çalışsa da o gün boyunca içinde garip bir sıkıntı vardı. Duru okuldan döndüğünde normal davrandı. Ona gülümseyerek yemek hazırladı. Ama gözleri sık sık pencereden sokağa kayıyordu.
Akşam yemeğinden sonra bulaşıkları yıkarken telefonuna yine aynı numaradan mesaj geldi: “Yarın konuşacağız. Tek başına gel.” Mesajın altında okulun yakınındaki eski bir parkın konumu vardı.
Selin’in kalbi hızlandı. Nefesi daraldı. Bu bir tuzak olabilirdi ama artık ne istediğini öğrenmeden rahat edemeyeceğini biliyordu.
O gece uyumadı. Zihninde binlerce ihtimal döndü durdu.
Ertesi sabah Duru’yu okula bıraktıktan sonra eve dönmek yerine doğrudan verilen adrese gitti. Park sabahın erken saatinde neredeyse boştu. Kuş sesleri ve hafif bir rüzgar vardı.
Selin arabasını biraz uzağa park edip etrafı dikkatle inceledi. Birkaç dakika sonra gri araba yavaşça parkın girişine geldi. Adam indi. Üzerinde siyah bir mont. Yüzünde yine o tanıdık ama rahatsız edici gülümseme vardı.
Selin derin bir nefes aldı. Çantasındaki ses kayıt cihazının çalıştığından emin oldu. Adam ağır adımlarla ona yaklaştı. “Sonunda geldin,” dedi.
Selin sert bir sesle, “Bana ne istiyorsun?” diye sordu.
Adam gülümsemesini bozmadan, “Aslında bu soru yanlış. Ben senden bir şey istemiyorum. Ben sadece geçmişte yarım kalan bir hesabı kapatmak istiyorum,” dedi.
Selin kaşlarını çattı. “Seni tanımıyorum,” dedi.
Adam başını iki yana salladı. “Beni tanıyorsun. Sadece hatırlamak istemiyorsun. 10 yıl önce…” cümlesine devam etmeden Selin sözünü kesti. “10 yıl önce ne oldu?”
Adamın gözleri karardı. “O zamanlar kardeşimin başına gelenleri hatırlamıyor musun?”
Selin’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Zihninde eski anılar bulanık şekilde canlanmaya başladı. Üniversite yıllarındaydı. Bir trafik kazası. Karşı taraftaki genç adam ağır yaralanmıştı. O anın görüntüsü gözünde belirdi. Yere düşen motosiklet, kanlar içindeki yüz.
Selin başını salladı. “O bir kazaydı. Ben bilerek yapmadım,” dedi.
Adam bir adım yaklaştı. “Kardeşim o kazadan sonra bir daha yürüyemedi. Sen ise hiçbir ceza almadın. Ailenin tanıdıkları, avukatlar, her şeyi kapattınız.”
Selin’in gözleri doldu. “Ben o zaman da çok üzgündüm ama ne yapabilirdim?”
Adamın sesi soğudu. “Ne yapabilirdin biliyor musun? En azından özür dileyebilirdin ama sen kaybolmayı seçtin. Şimdi ise hesabı kapatma zamanı.”
Selin geri adım attı. “Kızımı bu işe karıştırmaya hakkın yok,” dedi.
Adam başını hafifçe yana eğdi. “Tam tersi, kızın sana en değerli şeyi hatırlatıyor. Onu gördüğümde, senin mutlu hayatını gördüğümde kardeşimin hayatının nasıl mahvolduğunu düşündüm ve bu bana yetmedi.”
Selin’in elleri titriyordu. “Benden ne istiyorsun?”
Adam soğuk bir gülüş attı. “Gerçeği herkesin önünde itiraf etmeni istiyorum. Kazayı, olan biteni, her şeyi. Yoksa senin mutluluğun benim elimde yok olacak.”
Selin derin bir nefes aldı. “Beni tehdit ediyorsun,” dedi.
Adam omuz silkti. “Buna tehdit değil, adalet de diyebilirsin.”
Selin’in gözleri öfkeyle parladı. “Adalet böyle sağlanmaz. Kardeşine üzgünüm ama senin yaptığın doğru değil.”
Adam bir an sustu. Sonra cebinden telefonunu çıkarıp bir video açtı. Videoda Duru okul çıkışında elinde dondurma gri arabanın yanında gülümsüyordu.
Selin’in yüzü bembeyaz oldu. Adam, “Bu sadece küçük bir hatırlatma. Kontrol bende,” dedi.
Selin nefesini toparlamaya çalıştı. “Eğer kızımın saçına dokunursan—”
Adam sözünü kesti. “Dokunmam. Ama sen de bana istediğimi vermezsen herkes bu görüntüleri konuşur. Polis, sosyal hizmetler belki de kızını senden alır.”
Selin’in gözlerinden yaşlar süzüldü. Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra başını kaldırdı. “Tamam ama sen de söz ver. Kızıma zarar vermeyeceksin.”
Adam başını salladı. “Benim işim seninle ama bu iş kameralar önünde bitecek.”
Selin 10 yıl önceki kazanın detaylarını, o gün neler yaşandığını düşünerek parkın çıkışına doğru yürüdü. İçinde korku, öfke ve suçluluk birbirine karışmıştı. Arabasına bindi. Direksiyona tutunarak derin derin nefes aldı.
O sırada telefonuna yeni bir mesaj geldi. “Yarın saat 18:00 eski fabrikanın önünde. Gelmezsen pişman olursun.”
Selin fabrikanın adını görünce kalbi hızlandı. O yer kazadan önce gittiği bir bölgedeydi. Adam belli ki her detayı bilerek seçiyordu.
Eve döndüğünde Duru odasında ders çalışıyordu. Selin kızına sarıldı. Kokusunu içine çekti. Kızına belli etmeden gözlerinden birkaç damla yaş aktı.
O gece pencereden dışarı bakarken sokağın başında gri arabanın durduğunu gördü. Farları kapalıydı ama orada olduğunu biliyordu. Artık sonun yaklaştığını hissediyordu.
Ertesi gün saat 18:00’e yaklaştığında Selin’in kalbi göğsünden çıkacak gibiydi. Duru’yu okuldan erken almış, güvenilir bir komşusuna bırakmıştı. Kızına sadece kısa bir işinin olduğunu, akşam gelip alacağını söylemişti.
Arabasının direksiyonuna geçtiğinde elleri terliyordu. Eski fabrikanın bulunduğu mahalleye doğru ilerlerken etraf gittikçe tenhalaştı. Binalar yıpranmış, duvarlarda eski boyalar kabarmıştı.
Fabrikanın önüne geldiğinde gri araba çoktan oradaydı. Adam kaputun önünde durmuş, onu bekliyordu. Selin derin bir nefes aldı. Çantasındaki kayıt cihazının açık olduğundan emin oldu ve arabadan indi. Adımlarını ağır ama kararlı atıyordu.
Adam onu görünce gülümsedi. “Tam zamanında,” dedi.
Selin sert bir sesle, “Ne istiyorsan söyle. Bu iş bugün bitecek,” dedi.
Adam cebinden telefonunu çıkarıp Selin’e uzattı. “Burada canlı yayına çıkacağız. Herkes gerçeği senden dinleyecek.”
Selin kaşlarını çattı. “Beni kendi istediğin gibi konuşmaya zorlayamazsın.”
Adam bir adım yaklaştı. “Zorlamıyorum. Seçim senin. Ya anlatırsın ya da ben kızının görüntülerini yayarım.”
Selin derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı. 10 yıl önceki kaza kafasında yeniden canlandı. Yağmurlu bir geceydi. Dar bir yolda giderken motosiklet aniden önüne çıkmıştı. Fren yapmasına rağmen çarpışma kaçınılmaz olmuştu. Kardeşi ağır yaralanmış, aylarca hastanede yatmış, sonunda felç kalmıştı.
Selin o zaman gençti. Korkmuştu. Ailesinin yönlendirmesiyle konuyu kapatmışlardı. O günden beri vicdanının bir köşesinde bu yükü taşımıştı.
Gözlerini açtığında adam hâlâ ona bakıyordu. Selin sakin ama kararlı bir sesle konuşmaya başladı.
“Evet. 10 yıl önce bir kaza yaptım. O kazada bir insanın hayatı değişti. O günden beri bunun pişmanlığını taşıyorum ama bilerek yapmadım. O an yapabileceğim tek şey yardım çağırmaktı ve onu yaptım. Yine de onun yaşadıkları benim omzumda bir yük olarak kaldı.”
Adam bu sözleri beklemiş gibi başını salladı. “En azından şimdi kabul ediyorsun.”
Selin gözlerini ona dikti. “Ama bir şeyi bilmelisin. Kızımı tehdit ederek benden intikam alamazsın.”
10 yıl önceki Selin korkmuştu. Sustu ama bugünkü Selin hem kendisi hem de kızı için savaşır.
Adamın gülümsemesi silindi. “Bu senin son şansındı,” dedi ve cebinden telefonunu
çıkarıp tam ekrana basacakken Selin çantasından telefonunu çıkarıp daha önce ayarladığı acil çağrı tuşuna bastı. Birkaç saniye içinde uzaktan siren sesleri duyulmaya başladı. Adamın yüzü gerildi. “Beni mi oyuna getirdin?” diye bağırdı.
Selin geri adım atmadı. “Kızımı korkutmanın bedelini ödeyeceksin.”
Gri araba hızla çalıştırıldı ama fabrikanın iki yanından gelen polis araçları yolu kapattı. Polisler hızla arabadan inip adamı etkisiz hale getirdi. Selin elleri titreyerek olanları izledi. Polislerden biri yanına gelip, “İyi misiniz?” diye sordu. Selin başını salladı. Artık evet.
Adam kelepçelenirken hala öfkeyle, “Bu iş burada bitmez!” diye bağırıyordu ama Selin onun sesini duymuyordu bile. Zihninde tek düşündüğü şey Duruydu.
Polis aracı uzaklaşırken Selin arabasına binip komşusunun evine gitti. Kapıyı açan Duru annesini görünce koşarak boynuna sarıldı. “Anne, iyi misin?” Selin gözyaşlarını tutamadı. “Artık iyiyim kızım.”
O gece Selin pencereden dışarı baktığında sokağın sessiz olduğunu gördü. Gri araba yoktu. İlk kez derin bir nefes aldı.
Ertesi gün polis aradı ve adamın sorgusunda her şeyi itiraf ettiğini, kızına zarar vermeyi planlamadığını ama onu korkutarak kendi istediğini yaptırmak istediğini söylediğini aktardı. Yine de yasalar karşısında tehdit ve takip suçlarından yargılanacağını belirttiler.
Selin telefonu kapattıktan sonra uzun süre pencerenin önünde durdu. İçinde bir huzur vardı ama aynı zamanda geçmişiyle yüzleşmiş olmanın getirdiği bir ağırlık da.
Birkaç hafta sonra mahkemede ifade verdi. Salon kalabalıktı. Basın mensupları, izleyiciler. Adam hakim karşısında başını öne eğmişti.
Selin sakin bir sesle, “10 yıl önce bir kaza yaşandı. Bu kazada bir insanın hayatı değişti. Bunun pişmanlığını yıllarca taşıdım. Ama hiçbir vicdan, tehdit ve korkutma ile temizlenmez. Adalet korkutarak değil, doğruyu bularak sağlanır.” dedi.
Salonda bir sessizlik oldu. Ardından hakim kararını açıkladı. Adam hapis cezasına çarptırıldı.
Selin salonu terk ederken gazeteciler etrafını sardı. Bir muhabir, “Bu olaydan çıkardığınız en önemli ders ne?” diye sordu.
“Geçmişinizden kaçamazsınız ama geleceğinizi korumak için savaşabilirsiniz. Özellikle sevdikleriniz için.” dedi Selin.
Eve döndüğünde Duru onu kapıda karşıladı. Anne ve kız uzun süre birbirlerine sarıldılar.
O günden sonra Selin kızına hem cesareti hem de dürüstlüğü öğretmeye kararlıydı. Geçmişin yükünü hala taşıyordu ama artık korkusu yoktu. Çünkü biliyordu ki gerçek güç sessiz kalmamak ve doğru olanı savunmaktan geliyordu.
News
बुजुर्ग ने बोर्डिंग से पहले सिर्फ पानी माँगा एयर होस्टेस ने कहा “यहाँ भीख नहीं मिलती”
बुजुर्ग ने बोर्डिंग से पहले सिर्फ पानी माँगा एयर होस्टेस ने कहा “यहाँ भीख नहीं मिलती” . . दिल्ली एयरपोर्ट…
14 yaşındaki kız, küçümsendi ama tek hamlede tüm gücü yerle bir etti!
14 yaşındaki kız, küçümsendi ama tek hamlede tüm gücü yerle bir etti! . . Vivien: Sessiz İntikamın Gücü İstanbul’un en…
Milyarder, Garson Kıza Almanca Hakaret Etti – Kızın O Mükemmel Tepkisi, Herkesi Şok Etti!
Milyarder, Garson Kıza Almanca Hakaret Etti – Kızın O Mükemmel Tepkisi, Herkesi Şok Etti! . . .Anna Mohler: Sessiz Gücün…
Motorcu, Teslimatçı Kızı İtti – Ama Kızın Şok Edici İntikamı Herkesi Dondu!
Motorcu, Teslimatçı Kızı İtti – Ama Kızın Şok Edici İntikamı Herkesi Dondu! . . Lena Muur: Şehrin Sessiz Kahramanı Öğle…
Polis, Çarşının Ortasında Genç Kıza Teklif Etti… Cevap Herkesi Dondu Kaldı!
Polis, Çarşının Ortasında Genç Kıza Teklif Etti… Cevap Herkesi Dondu Kaldı! . . Eskişehir’in Kalabalığında Bir Aşk ve Sır Hikayesi…
Alay Edildi ve Ekonomiye Gönderildi… Ta ki Havayolunun Sahibi Olduğu Öğrenilene Kadar!
Alay Edildi ve Ekonomiye Gönderildi… Ta ki Havayolunun Sahibi Olduğu Öğrenilene Kadar! . . Rüzgarın İzinde: Bir Kadının Yolculuğu Kapadokya’nın…
End of content
No more pages to load