ARAP MİLYARDER DİLENCİ KIYAFETİNDE RESTORANINIZDA YEMEK İSTİYOR – HERKES ONU GÖRMEZDEN GELİYOR…

.
.

“Altın Sofra’nın Sırrı”

İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nda, gökyüzüne uzanan cam binaların arasında şehrin en prestijli restoranlarından biri olan Altın Sofra yer alıyordu. Bu lüks mekanın sahibi Ali İbrahim, sadece 32 yaşında olmasına rağmen milyarlarca liralık bir imparatorluğun başındaydı. Arap asıllı genç iş adamı, babasından devraldığı küçük lokantayı yıllar içinde uluslararası bir zincire dönüştürmüştü. Ali’nin ofisi restoranın en üst katında, şehrin muhteşem manzarasına hakimdi.

Her sabah kahvesini yudumlayarak aşağıdaki hareketli caddeyi izler, insanların acele adımlarla işlerine koşuşturmasını seyrederdi. Ancak son zamanlarda içinde farklı bir his vardı; kendini yalnız ve boş hissediyordu. Tüm bu servet, başarı ve prestije rağmen hayatında gerçek anlamda değer verdiği kimse yoktu.

Bir gün ofisinden aşağıdaki sokağı izlerken, köşede oturan yaşlı bir dilenci dikkatini çekti. Adam saatlerce aynı yerde oturmuş, geçen insanlardan yardım istiyordu. Çoğu onu görmezden geliyor, bazıları ise rahatsızlık duyduklarını belli ediyordu. Ali’nin aklına tuhaf bir fikir geldi: Acaba kendi çalışanları böyle bir durumla karşılaştığında nasıl davranırlardı?

Ertesi sabah erkenden Ali, hiç kimsenin onu tanıyamayacağı bir plan hazırladı. Evinin bodrum katından çıkardığı eski, yırtık kıyafetleri giydi. Yüzüne kir ve toz bulaştırdı, saçlarını dağıttı. Aynaya baktığında karşısında tamamen farklı bir adam görüyordu: Şehrin sokaklarında yaşayan, insanların gözlerinden kaçınarak yürüyen zavallı bir dilenci.

ARAP MİLYARDER DİLENCİ KIYAFETİNDE RESTORANINIZDA YEMEK İSTİYOR - HERKES  ONU GÖRMEZDEN GELİYOR... - YouTube

Restoranına doğru yürürken kalbi hızla çarpıyordu. Bu deney ona çalışanlarının gerçek yüzlerini gösterecekti. İçeride hangi garsonların insanlığını kaybetmediğini, kimlerin gerçekten yardımsever bir kalbe sahip olduğunu görecekti.

Altın Sofra’nın ön kapısından içeri adım attığında, resepsiyon görevlisi Ayşe’nin yüzü buruştu. “Ne istiyorsun sen buradan?” diye sert bir sesle sordu. Ali yalvaran bir sesle, “Lütfen, çok aç kaldım. Sadece küçük bir ekmek parçası rica ediyorum,” dedi. Ayşe tiksintiyle yüzünü buruşturdu. “Burada dilencilik yasak. Hemen çık buradan. Yoksa güvenliği çağırırım.”

Ali’nin kalbi sıkıştı. Yıllardır kendisiyle çalışan Ayşe’nin bu kadar sert olması onu şok etmişti. Pes etmeden devam etti, salondaki diğer çalışanlara yaklaştı. Başgarson Hasan onu görür görmez öfkelendi. “Sen nasıl bu lüks yere girersin? Müşterilerimiz rahatsız olacak. Derhal çık git.” Ali sadece biraz su rica etti. Hasan, “Su da yok, git çeşmeden iç,” diye bağırdı.

Diğer müşterilerin dikkatini çekmemek için sesini alçaltarak konuşuyordu ama Ali’nin içi acıyordu. Tüm bu yıllar boyunca bu insanlara maaş vermiş, ikramiye vermiş, bayramlarda hediye göndermişti. Şimdi ise aynı insanlar ona böcek muamelesi yapıyordu.

Mutfağa doğru yürüdü. Aşçıbaşı Kemal onu görünce elindeki bıçağı sallayarak tehdit etti. “Hadi oradan. Mutfağıma giremezsin. Hijyen kuralları var burada.” Ali yakarışla, “Ustam, sadece küçük bir lokma,” dedi. Kemal azarladı, “Lokma da yok. Git başka yerden dilen. Burada çalışanlar sıkı kurallara uymak zorunda. Sen ise sadece parazitsin.”

Bu sözler Ali’nin yüreğine saplanıyordu. Her girdiği bölümde aynı manzarayla karşılaşıyordu. Çalışanları onu itekliyor, aşağılıyor, sanki görünmez bir yaratıkmışçasına davranıyorlardı. Garsonlardan Fatma onu görünce müşterilerinden özür diledi. “Affedersiniz, bu kişi buraya ait değil. Hemen gönderiyoruz.”

Ali artık umutsuzluğa kapılmak üzereydi. Belki de insanlar gerçekten böyleydi. Belki de dış görünüş her şeyden önemliydi. Tam kapıya doğru yönelirken arkasından yumuşak bir ses duydu. “Efendim, bekleyin.” Döndüğünde daha önce hiç görmediği genç bir kızın kendisine yaklaştığını gördü.

Nur, elinde bir bardak su ve küçük bir tabakla yanına geliyordu. Gözlerinde merhamet ve samimi bir endişe vardı. “Çok aç görünüyorsunuz,” dedi Nur. Sesinde hiçbir yargı ya da tiksinme yoktu. “Bu size yardımcı olabilir.” Ali şaşkınlık içinde kızın uzattığı suyu ve yiyeceği alırken Nur devam etti: “Merak etmeyin, parasını ben ödeyeceğim. Her insanın karnını doyurma hakkı vardır.”

Bu an Ali İbrahim’in hayatında hiç unutamayacağı bir dönüm noktasıydı. Nur’un bu sözleri Ali’nin kalbinde derin bir etki yaratmıştı. Genç kız çevresindeki herkesin görmezden geldiği hatta tiksindiği bu dilenciye şefkat gösteriyordu. Ali elindeki suyu içerken Nur’un yüzündeki samimi endişeyi fark ediyordu.

“Çok teşekkür ederim,” diye mırıldandı Ali. Gerçekten duygulanmış bir sesle, “Böyle iyiliğinizi nasıl ödeyebilirim?” Nur gülümsedi, “Ödemek zorunda değilsiniz. Sadece kendinize iyi bakın. Bu zor günler geçici, mutlaka daha iyisi gelecek.”

Bu sırada Başgarson Hasan bu manzarayı görünce öfkeden deliye dönmüştü. Hızlı adımlarla Nur’un yanına geldi. “Nur, sen ne yapıyorsun?” diye fısıldayarak sordu. “Bu herife neden yemek veriyorsun? Müdür öğrenirse ikimiz de işimizi kaybederiz.”

Nur sakin bir şekilde cevap verdi, “Hasan abi, sadece aç bir insana yardım ettim. Bence bu yanlış bir şey değil. Yanlış değil mi?” Hasan’ın sesi yükselmeye başlamıştı. “Bu lüks restoran böyle insanlar için değil. Müşterilerimiz rahatsız olur.”

Bu tartışma sırasında Ali içeride yaşananları dikkatle gözlemliyordu. Nur’un duruşu, prensipleri uğruna işini riske atması onu derinden etkiliyordu. Böyle cesur ve merhametli bir kalple daha önce karşılaşmamıştı.

“Tamam, gidiyorum,” dedi Ali tabağını Nura geri uzatarak. “Sizin başınızı belaya sokmak istemem.” “Hayır, lütfen,” dedi Nur kararlılıkla. “Yemeğinizi bitirin. Bu benim kararım ve sonuçlarına da katlanırım.”

Hasan artık kontrol edemiyordu kendini. “Bu kadarsı yeter. Müdür beye söyleyeceğim. Sen daha yeni başladın. Kuralları bilmiyorsun belki ama hangi kuralları?” diye araya girdi Nur. “İnsanlık kuralları mı? Merhamet göstermek mi yasak olmuş?”

Bu sırada salon müdürü Selim gürültüyü duyarak geldi. Durumu görünce kaşları çatıldı. “Burada neler oluyor?” Hasan hemen açıklamaya başladı. “Selim Bey, yeni garson Nur bu dilenciye yemek veriyor. Müşterilerimizin rahatsız olmasına neden olacak.”

Selim Ali’ye tepeden tırnağa baktı. “Hanımefendi, böyle davranışlar kabul edilemez. Bu restoranın standartları var.” Nur, “Bu standartlar insanlığı dışlıyor mu?” diye sordu. Sesinde hiç pişmanlık yoktu. Selim sertçe, “Herkesin gelip gidebileceği bir yer değil. Siz eğer bu kuralları kabul edemiyorsanız başka bir iş aramanız gerekir.”

Ali Nur’un gözlerindeki kararlılığı görüyordu. Bu genç kız işini kaybetme riskine rağmen duruşundan taviz vermiyordu. İçinde büyüyen hayranlık duygusunu bastıramıyordu. “Anlıyorum,” dedi Nur sakin bir sesle. “Ama ben yaptığımdan pişman değilim. Aç bir insana yardım etmek her zaman doğru bir davranıştır.”

Bu sırada diğer müşteriler de durumu fark etmeye başlamışlardı. Bazıları rahatsızlık duyarak masalarından kalkıp gitmeyi düşünüyordu. Selim bu duruma çok sinirlenmiş, Nur’a fırça atmaya hazırlanıyordu. Ali artık dayanamıyordu. Bu güzel kalpli kızın kendisi yüzünden işini kaybetmesine izin veremezdi. Ama henüz kimliğini açıklamak için doğru zaman değildi. Önce Nur’u daha yakından tanımak, onun gerçek karakterini keşfetmek istiyordu.

“Ben gidiyorum,” dedi Ali ayağa kalkarken, “Kimse bu hanımefendinin başını derde sokmasın. Ben sadece geçen bir zavallıyım.” Kapıya doğru yürürken arkasından Nur’un sesini duydu. “Bekleyin, isminizi bile öğrenemedim.” Ali durdu, döndü. “Adım Mehmet dedi,” ve sizinkini bilmek isterim.” “Nur,” dedi genç kız gülümseyerek. “Umarım hayat size daha iyi günler getirir, Mehmet abi.”

Bu an Ali için unutulmazdı. Nur’un gözlerindeki samimiyet onu sonsuza kadar değiştirmişti.

Ali restoranından çıktıktan sonra doğruca evine gitti. Banyoda yüzündeki kiri temizlerken aynada gördüğü adam artık eskisi değildi. Nur’un o samimi gülümsemesi, merhametli bakışları zihninden çıkmıyordu. O güne kadar onlarca kadınla tanışmış, zengin ailelerin kızlarıyla yemeklere çıkmış ama hiçbirinde Nur’da gördüğü o saf iyiliği bulamamıştı.

Ertesi gün normal kıyafetleriyle ofisine geldiğinde tüm çalışanları her zamanki gibi saygıyla selamladı. Kimse dün yaşanan olaydan habersizdi. Ali güvenlik kamerası kayıtlarını izleyerek o anları tekrar yaşadı. Nur’un cesur duruşu, diğer çalışanların kayıtsızlığı her şey açık ve netti.

Selim’i ofisime çağır,” dedi sekreteri Zehra’ya. Salon müdürü Selim patronunun çağrısından endişelenmişti. Ali’nin ofisine girdiğinde her zamanki gibi saygılı bir tavırla selamladı. “Selim, dün restoranımızda ne oldu?” diye sordu Ali. Selim şaşırdı, “Patron bu olayı nereden öğrendi?” “Ah, Nur’dan bahsediyorsunuz. Evet, kurallara uymayan bir davranış sergiledi. Bir dilenciye yemek verdi.” “Müşterilerimizin rahatsız olmaması için uyardım kendisini.” “Anlıyorum,” dedi Ali düşünceli bir şekilde. “Bu kız hala çalışıyor mu?” “Evet Ali Bey ama eğer isterseniz hayır,” diye keskin bir şekilde cevapladı Selim. “Aksine onu takdir ediyorum. İnsani değerleri olan çalışanlara ihtiyacımız var. Nur’un maaşını %50 artır.” Selim şaşkınlık içinde kaldı ama Ali Bey kurallara uymadı. Selim, “Asıl kural insanlıktır. Bu konuyu kapatıyoruz.”

O gün boyunca Ali Nur hakkında daha fazla bilgi topladı. İnsan kaynakları dosyasından öğrendiğine göre genç kız İstanbul Üniversitesi İşletme bölümünde son sınıf öğrencisiydi. Ailesi Konya’dan gelmiş, babası küçük bir terzi dükkanı işletiyordu. Nur hem okuyup hem çalışarak hem de ailesine destek oluyordu.

Akşam saatlerinde Ali tekrar restorana geldi. Bu sefer normal kıyafetleriyle, patron olarak değil, sıradan bir müşteri gibi davranmaya karar vermişti. Köşe masalardan birinde oturdu ve menüyü incelemeye başladı. Nur masasına yaklaştığında Ali’nin kalbi hızlandı. Genç kız müşterileriyle konuşurken o kadar doğal ve samimiydi ki insanın içini ısıtıyordu.

“Hoş geldiniz,” dedi Nur gülerek. “Ben Nur. Bu akşam size hizmet edeceğim.” “Memnun oldum,” dedi Ali, sesini olabildiğince normal tutmaya çalışarak. “Adım Ali.” Nur menüdeki özel yemekleri tanıtırken Ali onun konuşmasını, jest ve mimiklerini dikkatle inceliyordu. Bu kızda sahte hiçbir şey yoktu. Her kelimesi, her gülümsemesi gerçekti.

“Öneriniz nedir?” diye sordu Ali. “Akuzu tandırımız çok beğeniliyor,” dedi Nur heyecanla. “Ayrıca tatlılarımız da harika. Özellikle künefe.” “Siz bu işi ne kadar süredir yapıyorsunuz?” “Daha yeni başladım aslında,” dedi Nur utangaç bir gülümsemeyle. “Dün ilginç bir olay yaşadım burada.” Ali’nin kulakları dikildi. “Nasıl bir olay?” “Aç bir adam geldi. Diğer çalışanlar onu kovdu ama ben ona yemek verdim. Belki yanlış yaptım ama neden yanlış olsun? Müdürüm öyle söyledi. Buranın kurallarına aykırıymış. Ama ben bir insanın aç kalmasına dayanamam.”

Ali Nur’un bu samimiyeti karşısında duygulanmıştı. “Siz çok iyi kalpli bir insansınız.” “Teşekkür ederim,” dedi Nur kızarak. “Aslında annem hep söylerdi: ‘Nurum, elinden geldiğince herkese iyilik yap.’ diye.”

Bu konuşma Ali’yi derinden etkilemişti. Yemeğini yavaş yavaş yiyerek Nur’un diğer müşterilerle olan ilişkisini gözlemledi. Yaşlı bir çiftle ilgilenirken ne kadar sabırlı, çocuklu bir aileye ne kadar sevecen davrandığını gördü.

Akşam sona erdiğinde Ali hesabı isterken Nur’a cömert bir bahşiş bıraktı. “Bu çok fazla,” dedi Nur şaşırarak. “Hak ettiğinizi aldınız,” dedi Ali. “İyi geceler, Nur Hanım.” Eve döndüğünde Ali kendini çok değişik hissediyordu. Hayatında ilk kez gerçek sevgiyi yaşayabileceğini düşünüyordu. Ama nasıl? Nur onu sıradan bir müşteri olarak tanıyordu. Eğer gerçek kimliğini açıklarsa ne olurdu?

Ertesi sabah Ali tekrar restorana geldi. Bu sefer farklı bir masa seçti. Nur onu görünce neşeyle selamladı. “Tekrar hoş geldiniz Ali Bey. Dün akşam yemeğinizi beğendiniz mi?” “Çok lezzetliydi. Teşekkür ederim.” “Aslında size bir teklifim var.” “Nasıl bir teklif?” “Yarın akşam benimle yemeğe çıkarmak ister misiniz?” Nur’un yüzü kızardı. Bir müşterinin böyle bir teklifini nasıl karşılayacağını bilemiyordu. “Ben bilmiyorum. Çalışıyorum genellikle akşamları.” “Hangi gün müsaitsiniz?” “Pazartesi günleri izinliyim.” “Müthiş. Pazartesi akşamı size güzel bir yer göstermek istiyorum.” Nur biraz düşündü. Ali ona sempatik gelen kibar bir adamdı. “Peki,” dedi sonunda. “Ama çok pahalı bir yer olmasa.” “Merak etmeyin, size göre bir yer seçeceğim.”

Bu konuşmadan sonra Ali heyecanla evine döndü. Nur’la ilk randevusu olacaktı. Ama ona gerçeği ne zaman söyleyecekti ve söylediğinde Nur’un tepkisi ne olurdu?

Pazartesi akşamı geldiğinde Ali saatlerce ne giyeceğini düşünmüştü. Çok lüks görünürse Nur rahatsız olabilirdi. Sonunda sade bir gömlek ve pantolon tercih etti.

Nur’la buluştukları yer Galata’da mütevazı ama sıcak bir lokantaydı. Nur sade bir elbise giymiş, hafif makyaj yapmıştı. Ali onu görünce nefesi kesildi. “Bu kız nasıl bu kadar güzel olabiliyordu?”

“Hoş geldiniz,” dedi Ali ayağa kalkarken. “Teşekkür ederim. Burası çok şirin bir yer.” Masa boyunca konuştular. Nur ailesinden, hayallerinden bahsetti. İşletme okuyordu çünkü bir gün kendi işini kurmayı hayal ediyordu.

“Küçük bir kafe açmak istiyorum,” dedi Nur gözleri parlarken. “İnsanların rahat edebileceği, kendilerini evde hissedebileceği bir yer.” “Güzel bir hayal,” dedi Ali. “Peki bu hayalinizi gerçekleştirmek için ne yapıyorsunuz?” “Para biriktirmeye çalışıyorum ama kolay değil. Hem okul masrafları hem aile bazen imkansız gibi geliyor.”

Ali ona hemen yardım etmek istedi ama kendini tuttu. Çok erken olurdu. “Asla vazgeçmeyin. Kararlı insanlar her zaman yolunu bulur.” “Peki siz ne iş yapıyorsunuz Ali Bey?” diye sordu Nur. Bu soru Ali’yi zor duruma sokmuştu. Doğruyu söyleyemezdi ama yalan da söylemek istemiyordu. “İşletmecilik,” dedi sonunda. “Aile işletmesi var.” “Ne tür bir işletme?” “Restoran sektörü.” Nur ilgiyle dinledi. “Demek aynı sektörde çalışıyoruz. O zaman benim yaşadıklarımı anlarsınız.” Ali gülümsedi. “Evet, bu sektör kolay değil.”

Akşam boyunca sohbet ettiler. Nur’un doğallığı, samimiyeti Ali’yi büyülüyordu. Bu kız hiç sahte davranmıyor, kendini olduğu gibi gösteriyordu.

“Bir şey sormak istiyorum,” dedi Nur. “O gün restorana gelen adam, ona neden yardım ettiğimi anlayamıyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?” Ali’nin kalbi hızlandı. “Siz çok doğru yapmışsınız. İnsanlık önemli ama işimi kaybedebilirdim.” “Değmezdi. Doğru duruş için risk almak gerekir.”

Bazen Nur ona minnettar bir bakış attı. “Beni anlayan birini tanımak güzel.” Eve dönüş yolunda Ali onu kapısına kadar bıraktı. Nur’un yaşadığı yer eski bir binada küçük bir daireydi. “Bu akşam çok güzeldi,” dedi Nur. “Teşekkür ederim.” “Ben teşekkür ederim. Tekrar görüşebilir miyiz?” “Tabii ki,” dedi Nur utangaç bir gülümsemeyle.

Ertesi günler Ali her akşam restorana gelmeye başladı. Nur’u görmenin bahane, onunla konuşmanın yolunu arıyordu. Diğer çalışanlar patronlarının bu sık ziyaretlerini fark etmiş, bunun sebebini merak ediyorlardı.

Ali Bey, neden bu kadar sık geliyor? diye sordu garson Mehmet Nur’a. “Bilmiyorum. Belki yemeklerimizi çok beğeniyor.” Mehmet şüpheli bir gülümseme attı. “Ya da başka bir şeyi beğeniyor.” Nur kızardı. “Ne demek istiyorsun?” “Hiç. Hiç, sadece dikkat et kendine.”

Bu sırada Ali Nur hakkında daha fazla şey öğrenmeye devam ediyordu. Kızın üniversitede çok başarılı olduğunu, öğretmenlerinin onu çok sevdiğini öğrenmişti. Ayrıca boş zamanlarında yetimhanede gönüllü çalışma yaptığını da keşfetmişti.

Bir gün Ali Nur’u iş çıkışında karşıladı. “Biraz yürüyüş yapmak ister misiniz?” “Çok yorgunum ama.” “Tamam.” Nur Boğaz içine doğru yürürken Ali cesaret etti. “Nur, size bir şey söylemek istiyorum.” “Nedir?” “Siz çok özel bir insansınız. Sizinle geçirdiğim zamanlar çok değerli.” Nur durdu, ona baktı. “Ali Bey, siz de çok kibar bir insansınız ama ben basit bir garsonum. Siz eğitimli, kültürlü bir adamsınız. Aramızdaki fark ya hangi fark?” diye keskin bir şekilde sordu Ali. “İnsan insandır. Eğitim, para, statü bunlar önemli değil.” Kolay söyleniyor ama Ali onun elini tuttu. “Nur, lütfen böyle düşünmeyin. Sizin kalbiniz altın değerinde.”

Bu dokunuş Nur’un kalbini hızlandırmıştı. Ali’ye karşı hissettiği şeylerin farkındaydı ama korkuyordu. “Ben, ben sizi daha yakından tanımak istiyorum,” dedi Ali samimiyetle. Nur’un gözleri dolmuştu. “Ben de ama çok karmaşık.” “Neden karmaşık?” “Çünkü siz farklı bir dünyadan geliyorsunuz. Ben fakir bir ailenin kızıyım. Hayallerim var ama gerçekçi olmaya çalışıyorum.”

Ali ona gerçeği söylemenin zamanının geldiğini düşündü ama henüz hazır değildi. Önce Nur’un kendisine güvenmesini, onu tanımasını istiyordu. “Nur, size söz veriyorum. Her şey zamanında netlik kazanacak. Şimdilik sadece birbirimizi tanımaya odaklanalım.” Nur onun gözlerindeki samimiyeti gördü. “Peki ama yavaş yavaş lütfen.” “Tabii ki.”

O geceden sonra Ali ve Nur daha sık görüşmeye başladılar. Ali her seferinde farklı bahane buluyordu. Bazen iş görüşmesi varmış gibi yapıp restorana geliyor, bazen Nur’un iş çıkışında karşılayıp birlikte zaman geçiriyorlardı. Bu yakınlaşma restoranın diğer çalışanları tarafından da fark ediliyordu. Özellikle Hasan durumdan şüphelenmeye başlamıştı.

“Bu Ali denen adam kim?” diye sordu bir gün Selim’e. “Müşteri işte.” “Neden sordun?” “Çok sık geliyor ve hep Nur’la ilgileniyor.” Selim bu durumdan rahatsızlık duydu. Nur’la konuş. Müşterilerle fazla yakınlaşmasın.

Ancak Ali artık gerçeği saklamanın zorlaştığını hissediyordu. Nur’a olan hisleri her geçen gün derinleşiyor ama aynı zamanda yalanın ağırlığı da artıyordu. Bir akşam Nur ona sordu. “Ali, bazen çok gizemli davranıyorsun. Ailenizden, geçmişinizden pek bahsetmiyorsunuz. Herkesin sırları vardır.” dedi.

Ali, “Önemli olan şimdi.” dedi. “Ama ben sizi tanımak istiyorum.” “Gerçekten?” Bu sözler Ali’nin kalbine dokundu. Artık karar verme zamanıydı. Haftalar geçerken Ali ve Nur arasındaki bağ güçleniyordu. Ali artık her gün restorana geliyor, Nur’la sohbet etmek için fırsatlar yaratıyordu. Genç kız da ona karşı hislerinin değiştiğini fark ediyordu. Ali’nin nazik davranışları, samimi konuşmaları ve ona verdiği değer Nur’u derinden etkiliyordu.

Bir cuma akşamı Ali Nur’u daha özel bir yere götürmek istediğini söyledi. “Cumartesi akşamı müsait misiniz? Size çok güzel bir yer göstermek istiyorum.” Nur biraz tereddüt etti. “Neresi burası?” “Sürpriz olsun. Ama söz veriyorum çok beğeneceksiniz.” “Peki ama çok pahalı bir yer olmasın.” “Ben Nur,” dedi Ali sakin bir sesle. “Lütfen para konusunu düşünmeyin. Bu akşam benim hediyem.”

Cumartesi akşamı Ali Nur’u almaya geldiğinde genç kız sade ama zarif bir elbise giymişti. Ali onu Boğaziçi’ndeki lüks bir restoran yat kulübüne götürdü. Nur manzarayı görünce nefesi kesildi. “Burası muhteşem,” dedi gözleri parlarken. “Ama çok pahalı görünüyor.”

“Bugün özel bir gün,” dedi Ali. “Sadece manzaranın tadını çıkarın.” Akşam yemeği boyunca aralarındaki konuşmalar daha kişisel olmaya başladı. Nur çocukluk anılarını, hayallerini paylaşırken Ali de onun her kelimesini dikkatle dinliyordu.

Ali, “Siz gerçekten farklı bir insansınız.” dedi. Nur, “Hiç kimse bana bu kadar değer vermemişti.” “Çünkü siz değer verilmeyi hak ediyorsunuz.” dedi Ali. Elini onun eline doğru uzatarak. Nur bu dokunuşa karşılık verdi ama içinde bir şeyler onu rahatsız ediyordu.

Ali, “Ben bazen korkuyorum.” “Neden?” “Çünkü siz benden çok farklı bir dünyada yaşıyorsunuz. Bu akşam buna dair işaretler görüyorum. Bu restoran, davranışlarınız. Ben basit bir garsonum.” Ali’nin kalbi sıkıştı. Artık gerçeği söyleme zamanı gelmişti.

“Nur, size önemli bir şey söylemem gerekiyor.” “Nedir?” Ali derin bir nefes aldı. “Ben aslında düşündüğünüz gibi biri değilim.” Nur’un kalbi hızlandı. “Ne demek istiyorsunuz?” “Ben Ali İbrahim, Altın Sofra’nın patronuyum.” Nur sanki yıldırım çarpmış gibi oldu. Gözleri büyüdü, yüzü soldu. “Ne?” “Evet. O gün restorana gelen dilenci, o bendim.”

Nur ayağa fırladı. “Bu mümkün değil. Siz, siz bana yalan söylediniz.” “Nur, lütfen dinleyin.” “Dinlemeyeceğim.” Nur’un gözleri dolmuştu. “Sizin için bu bir oyundu, değil mi? Zavallı garson kızla eğlenmek.” “Hayır, öyle değil.” “Öyleyse nedir? Neden bana yalan söylediniz? Neden gerçeği sakladınız?” Ali ayağa kalktı. Ona yaklaşmaya çalıştı. “Çünkü sizi gerçekten tanımak istedim. Para ve statü olmadan, sadece ben olarak.” Nur’un sesi titriyordu. “Siz hiç kendiniz olmadınız. Her şey yalanmış.”

“Hislerim gerçekti Nur. Size karşı hissettiğim her şey gerçekti.” Nur elini kaldırdı. “Bir dakika! O gün bana yardım ettiğim için başımı derde sokacaklardı. Ama sonra müdür bir şey demedi. Hatta maaşım arttı. Bu sizin işinizdi, değil mi?” Ali başını eğdi. “Evet. Yani beni test ettiniz. Sonra da ödüllendirdiniz.” “Ben sizin için ne? Bir deney faresi.” “Nur, lütfen.” “Hayır. Bıkkınlık verici. Siz zengin insanlar hep böylesiniz. Bizimle oyun oynarsınız.”

Ali’nin sesi yalvarır gibiydi. “Nur, lütfen beni dinleyin. Ben sizi seviyorum.” Bu sözler Nur’u daha da öfkelendirdi. “Sevgi mi? Hangi sevgi? Yalanlar üzerine kurulu sevgi mi?” “Hislerim gerçekti. Her anı, her sözüm.” “Ama kimliğiniz yalandı. Ben sizi başka biri sandım. Sıradan, samimi bir insan. Ama siz milyarder bir patronmuşsunuz.” Nur gözyaşlarıyla masadan uzaklaştı.

Ali arkasından koştu. “Nur, lütfen size açıklamak istiyorum.” “Açıklamaya gerek yok,” dedi Nur dönerek. “Her şey net. Ben basit bir garsonum. Siz patron. Bu kadar. Bu kadar basit.” “Bu kadar basit değil.” Nur elindeki mendili gözlerine bastırdı. “Yarın işimi bırakıyorum.” “Hayır, lütfen işinizi bırakmayın.” “Neden? Aşağılanmaya devam etmek için mi?” “Kimse sizi aşağılamıyor.” “Siz aşağıladınız. Bana yalan söyleyerek, benimle oyun oynayarak.” Ali çaresiz bir şekilde durdu.

Nur taksiyle uzaklaşırken kalbi parçalanıyordu. Her şey berbat olmuştu. Ertesi gün Ali restorana gittiğinde Nur orada yoktu. Selim’den sorduğunda kızın istifa mektubunu verdiğini öğrendi. “Neden istifa etti?” diye sordu Ali endişeyle. “Kişisel sebeplermiş. Başka bir iş bulmuş.”

Ali hemen Nur’un adresine gitti. Kapıyı çaldığında Nur’un annesi açtı. “Nur Hanım burada mı?” “Kim soruyorsunuz?” “Ben Ali, arkadaşıyım.” Nur’un annesi onu süzdü. “Kızım sizden bahsetti. İçeri gelmeyeceksiniz.” “Lütfen teyze, sadece konuşmak istiyorum.” “Kızımı çok üzdünüz. Dün akşamdan beri ağlıyor.” Bu sözler Ali’nin yüreğine saplanıyordu.

“Ben açıklamak istiyorum.” “Açıklama falan istemiyoruz. Gidin buradan.” Kapı yüzüne kapandı. Ali saatlerce dışarıda bekledi ama Nur çıkmadı. Günler geçti. Ali Nur’u her yerde aradı. Üniversitede, yaşadığı mahallede, çalışabileceği restoranlarda ama hiçbir iz bulamadı.

Bir hafta sonra sekreteri Zehra ona haber verdi. “Ali Bey, Nur Hanım size bir mektup bırakmış.” Ali titreyen ellerle mektubu aldı. “Ali Bey, sizin gerçek kimliğinizi öğrendikten sonra çok düşündüm. Belki başka koşullarda tanışsaydık her şey farklı olabilirdi ama maalesef bu şekilde başlayan bir ilişkiye güvenemem. Siz çok iyi bir insan olabilirsiniz ama bana yalan söylediniz. Ben sizi başka biri sandım. O kişiye aşık oldum, size değil. Lütfen beni aramayın. Yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum. İyi şanslar. Nur.”

Ali mektubu okuduktan sonra başını masaya dayadı. Hayatının aşkını yalan yüzünden kaybetmişti. Nur’un mektubunu okumasından sonraki günler Ali için adeta cehennem gibiydi. İş toplantılarında dikkatini toplayamıyor, evde saatlerce pencereden dışarı bakarak duruyordu.

Sekreteri Zehra patronunun bu hali karşısında endişelenmişti. “Ali Bey, bir şeyiniz mi var? Son günlerde çok dalgın görünüyorsunuz.” “Bir şeyim yok Zehra. Sadece yorgun.” Ama gerçek bundan çok farklıydı. Ali, Nursuz yaşamanın nasıl bir acı olduğunu öğreniyordu.

Her gün restorana gidiyor, onun servis yaptığı masalara bakıyor, sanki hala oradaymış gibi hissediyordu. Bir akşam artık dayanamayan Ali Nur’un üniversitesine gitti. Kapıda beklemeye başladı. Saatler geçti ama Nur çıkmadı. Ertesi gün de aynı şeyi yaptı.

Üçüncü gün sonunda Nur’u gördü. Genç kız arkadaşlarıyla birlikte kapıdan çıkıyordu. Ali ona doğru koştu. “Nur, lütfen bekleyin.” Nur onu görünce yüzü değişti. “Arkadaşlarıma ben geliyorum,” deyip ayrıldı. “Ne istiyorsunuz?” diye soğuk bir sesle sordu. “Sizinle konuşmak istiyorum. Lütfen bana bir şans verin.” “Söyleyecek bir şeyimiz yok.” “Var, çok şey var. Ben size her şeyi açıklamak istiyorum.” “Açıkladığınızı sanıyordum.” “Siz milyarder bir patronsunuz. Ben garson. Bu kadar basit.” “Basit değil. Hiç de basit değil.”

Nur etrafına baktı. Diğer öğrenciler onlara bakıyor, fısıldaşıyorlardı. “Burada konuşamayız.” “O zaman başka bir yere gidelim. Lütfen.” Nur biraz düşündü. “Peki. Ama sadece 10 dakika.” Yakındaki parka gittiler.

Ali içini dökmek istediği her şeyi anlatmaya başladı. “Nur, ben hayatım boyunca çevremdeki insanların beni para için sevip sevmediğini merak ettim. Babam öldükten sonra bu işi devraldığımda etrafımda sadece çıkarcı insanlar vardı. Hiç kimse beni gerçekten ben olduğum için sevmedi.”

Nur sessizce dinliyordu. “O gün restorana dilenci kılığında gitmemin sebebi çalışanlarımı test etmekti. Ama sizinle tanıştıktan sonra her şey değişti. Siz bana gerçek iyiliği gösterdiniz ama bana yalan söylediniz.” “Evet, yalan söyledim ve bundan çok pişmanım. Ama hislerim gerçekti. Size karşı hissettiğim her şey gerçekti.”

Nur’un gözleri doldu. “Ali Bey, siz beni çok üzdünüz. Ben sizi sıradan biri sandım. Onun için sevdim. Ben sıradan biriyim. Para, statü. Bunlar beni ben yapmıyor. Asıl ben sizinle olan anlarda ortaya çıktı. Nasıl inanabilirim? Milyarder bir patronla garson arasında ne olabilir ki?” “Aşk olabilir.” Ali’nin sesi çatlıyordu. “Nur, ben sizi seviyorum. Paramı değil, statümü değil. Beni sevmenizi istiyorum.”

Nur ayağa kalktı. “Bu çok karmaşık. Ben buna hazır değilim. Ne yapabilirim size? Nasıl kanıtlayabilirim samimi olduğumu?” “Bilmiyorum. Zamanla belki.” “Zaman mı? Ne kadar zaman?” “Bilmiyorum Ali Bey. Gerçekten bilmiyorum.”

Ali çaresizlik içindeydi. “Peki, en azından arkadaş olamaz mıyız? Sıfırdan başlayalım.” Nur ona baktı. Ali’nin gözlerindeki samimiyeti görüyordu ama hala güvensizdi. “Düşünmem lazım.” “Peki.” “Bekleyeceğim.”

O gün ayrıldıktan sonra Ali umut etmeye başladı. Belki henüz her şey bitmemişti. Belki Nur ona bir şans verebilirdi.

Ertesi hafta Ali farklı bir karar aldı. Nur’un hayalini hatırlıyordu: Kendi kafesini açmak. Belki ona bu konuda yardım edebilirdi ama nasıl? Nur ondan para kabul etmezdi.

Bir gün Nur’un arkadaşı Ayşe ile karşılaştı. Kız üniversite kafeteryasında oturuyordu. “Merhaba,” dedi Ali çekinerek. “Ben Ali. Nur’un arkadaşı.” Ayşe onu tanıdı. “A, siz? Nur sizden çok bahsetmişti. İyi şeyler mi?” “Karışık,” dedi Ayşe gülümsemeyerek, “Oturun bakalım.” Ali yanına oturdu. “Nur nasıl?” “Kötü. Çok üzgün. Her ne

Ali ve Nur arasındaki ilişki, zorluklara rağmen güçlenmeye devam ediyordu. Ancak Fatma Hanım’ın sert tutumu ve toplumun baskısı, genç çiftin önünde büyük engeller oluşturuyordu. Ali, ailesinin onayını almak için büyük çaba sarf ederken, Nur da kendi içindeki korkularla mücadele ediyordu.

Bir gün Ali, annesi Fatma Hanım ile son kez ciddi bir konuşma yaptı. “Anne,” dedi, “Nuru seviyorum ve onunla hayatımı birleştirmek istiyorum. Onun maddi durumu önemli değil. Önemli olan kalbidir.” Fatma Hanım derin bir nefes aldı ve “Oğlum, seni anlıyorum ama toplumun beklentileri farklı. Senin mutluluğun için en iyisini istiyorum,” dedi.

Zamanla Fatma Hanım, Nur’un samimiyetini ve sevgisini gördü. Nuru tanıdıkça, onun gerçekten Ali için doğru kişi olduğunu fark etti. Bu süreçte Nur da ailesiyle olan bağlarını güçlendirdi ve Ali’nin dünyasına uyum sağlamaya başladı.

Üç ay sonra Ali ve Nur nişanlandılar. Nişan töreni mütevazı ama samimi geçti. Ali’nin ailesi zamanla Nur’u kabullenmişti. Altın Sofra’da çalışanlar da Nur’un cesaretini ve iyiliğini takdir ediyordu.

Altı ay sonra Ali ve Nur evlendiler. Düğünleri hem lüks hem de sıcak bir organizasyondu. İki farklı dünya, gerçek aşk sayesinde birleşmişti. Nur hayalini gerçekleştirdi; kendi kafesini açtı. Ali onu her zaman destekledi ama asla ön plana çıkmadı. Kafe kısa sürede çok başarılı oldu çünkü Nur’un samimiyeti müşterileri cezbediyordu.

Bir yıl sonra ilk bebeklerini beklediklerini öğrendiler. Fatma Hanım torunun haberiyle tamamen yumuşadı ve “Nur kızım, sana haksızlık ettim. Sen gerçekten iyi bir gelinsin,” dedi. Nur gözyaşları içinde “Ben de sizi seviyorum,” diye yanıtladı.

Ali ve Nur, zorluklarla dolu bir yoldan geçmiş olsalar da gerçek aşk tüm engelleri aşmıştı. İki farklı dünyadan gelen iki kalp artık tek vücutta atıyordu.

Bir akşam Nur, Ali’ye dönüp “O gün sana yardım etmeseydim ne olurdu?” diye sordu. Ali gülümseyerek “O zaman seni bulmanın başka bir yolunu arardım,” dedi. Çünkü gerçek aşk mutlaka yolunu bulur.

PLAY VIDEO: