ARAP MİLYARDERİNİN GELİNİ, HAMİLE HİZMETÇİYİ DÜĞÜNDE ŞARKI SÖYLEMEK ZORUNDA BIRAKTI…YAPTIGI ŞEY…

.
.

“Düğünde Yükselen Ses”

İstanbul’un en prestijli semtlerinden birinde, gökyüzüne uzanan cam duvarları ve altın detaylarıyla süslenmiş devasa bir malikane, o akşam şehrin en büyük düğününe ev sahipliği yapıyordu. Bahçelerde binlerce beyaz gül, kristal avizeler altında parıldayan şampanya kadehleri ve Avrupa’nın dört bir yanından gelen seçkin konuklar… Her şey mükemmeldi.

Tarık Bey, 35 yaşında, babadan kalma milyarlık servetin sahibi olan Arap kökenli iş adamı, siyah smokinin içinde karizmatik duruşuyla misafirleri karşılıyor, iş adamları ve siyasetçilerle sohbet ediyordu. Ancak gözlerinde garip bir boşluk vardı. Sanki tüm bu görkemin içinde kaybolmuş gibiydi.

Annesi, elmas küpeleriyle parıldayan Leyla Hanım, heyecanla “Artık hazır mıyız?” diye sordu. Tarık başını salladı ve büyük salona doğru yürüdü. Konuklar yerlerini almış, herkes gelinin gelişini bekliyordu.

Leyla Hanım, İstanbul’un en köklü ailelerinden birinin kızıydı. Güzelliği kadar kibriyle de ünlüydü. Her zaman etrafındaki insanlara tepeden bakmayı seviyordu. Müzik başladığında Leyla göründü. Prenses gelinliği, milyonlarca liralık mücevherleri ve mükemmel makyajıyla gerçekten bir kraliçe gibiydi. Konuklar alkışlarken Tarık gülümsemeye çalıştı. Bu evlilik, iki ailenin işbirliğini güçlendirecek, şirketlerini daha da büyütecekti.

BEN ÇÖZECEĞIM" – DEDI TEMIZLIK GÖREVLISI, 2 MILYAR DOLARLIK TOPLANTIDA ARAP  MILYARDERININ YOKLUĞUNU - YouTube

Tören başladığında her şey planlandığı gibiydi. İmam Efendi dualarını okurken misafirler saygıyla dinliyordu. Ancak salona hakim olan bu ciddi atmosferin dışında, mutfakta ve hizmet alanlarında çalışan personel sessizce işlerini yapıyordu.

Melike, 26 yaşında, 6 aylık hamile genç bir kadın, temizlik işleri yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Bu büyük düğünde çalışmak ona iyi bir para kazandıracaktı. Bebeği için biriktirdiği para çok değerliydi. Sessizce salonun kenarlarında dolaşıyor, masa örtülerini düzeltiyor, dökülen çiçek yapraklarını topluyordu. Kimse onu fark etmiyordu. O da böyle olmayı tercih ediyordu. Sadece işini bitirip eve, küçük dairesine dönmek istiyordu.

Nikah töreni tamamlandıktan sonra konuklar kokteyl bahçesine geçti. Leyla Hanım, arkadaşları tarafından çevrilmiş, komplimentleri kabul ediyor, mücevherlerini gösteriyor ve sürekli gülümsüyordu. Ancak bu gülümsemesinin ardında soğuk bir ifade vardı.

“Leyla, tebrikler. Gerçekten muhteşem görünüyorsun,” dedi yakın arkadaşlarından biri.

“Teşekkürler canım. Tabii ki muhteşemim. Bugün benim günüm çünkü her şey mükemmel olmalıydı,” diye yanıtladı Leyla. Gözlerini salonun içine doğru tarıyordu.

Bu sırada Melike, konukların kullandığı tabakları sessizce topluyordu. Hamile olmasına rağmen sürekli ayakta durmak onu yoruyordu. Ancak çalışmaya devam etmesi gerekiyordu. Bir ara elindeki tepsiyi bırakıp beline bastırdı.

“Sen de kim oluyorsun burada öylece durmak?” diye bağırdı Leyla, Melike’yi fark ederek. “Çalışmıyor musun? Para mı veriyoruz size? Boş durasınız diye!”

Melike başını eğdi. “Özür dilerim hanımefendi. Hemen devam ediyorum.”

Leyla, arkadaşlarına dönerek, “Kızlar, bu hizmetliler ne kadar da ilginç değil mi? Hep sessizce dolaşıyorlar. Sanki hayaletler gibiler,” dedi.

Arkadaşları kıkırdadı. Leyla’nın gözlerinde kötü bir ışık belirdi.

“Sen,” dedi Melike’yi işaret ederek, “Adın ne?”

“Melike hanımefendi.”

“Melike, ha? Peki hiç şarkı söyler misin?”

Melike şaşırmıştı. “Şarkı mı hanımefendi?”

“Evet, şarkı. Yoksa sadece temizlik mi yapıyorsun? Hiç yeteneğin yok mu?”

Salon, başka konuklarla da dolmaya başlamıştı. Tarık da bu grup sohbetini uzaktan fark etmişti. Ancak henüz ne olup bittiğini anlayamamıştı.

“Ben sadece çalışıyorum hanımefendi. Şarkı söylemem,” dedi Melike. Sesinde rahatsızlık vardı.

“Nasıl söylemezsin? Herkes şarkı söyler. Hadi bakalım, misafirlerimiz için bir şarkı söyle. Bu kadar güzel bir düğünde hizmetlilerden de performans bekliyoruz.”

Etraftaki konuklar durumu fark etti ve yavaşça onlara doğru yaklaşmaya başladı. Melike’nin yüzü kızarmıştı. Ellerini önünde kavuşturmuş bekliyordu.

“Hanımefendi, lütfen,” dedi Melike, “Ben sadece temizlik işi yapıyorum. Şarkı söylemem gerçekten.”

“Söyleyeceksin,” ısrar etti Leyla, sesi yükselmeye başlayarak, “Bu benim düğünüm ve ben istiyorum. Yoksa işten atılmayı mı tercih ediyorsun?”

Artık salon sessizleşmeye başlamıştı. Konuklar ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Tarık da duruma yaklaştı. Kaşlarını çatmıştı.

“Leyla, ne oluyor burada?” diye sordu.

“Ah Tarık, tam zamanında geldin. Bu hizmetlimiz bizim için şarkı söyleyecek. Düğünümüzü daha eğlenceli hale getirmek istiyorum.”

Tarık Melike’ye baktı. Genç kadının gözlerinde korku ve çaresizlik vardı. Hamile olduğu da belliydi. Bu durumda onu zorlamak çok yanlıştı.

Leyla, “Belki bu gerekli değil,” diye başladı.

“Gerekli tabii ki. Ben istiyorum.”

“Hadi bakalım Melike. Tüm salon seni dinliyor. Söyle şarkını.”

Tüm gözler Melike’nin üzerindeydi. Genç kadın ne yapacağını bilemiyordu. İşini kaybetmeyi göze alamazdı. Bebeği için bu paraya ihtiyacı vardı.

Derin bir nefes aldı ve dudaklarını aralayarak konuştu.

“Hangi şarkıyı söylememi istersiniz?”

Leyla zaferle gülümsedi. “Hangisini biliyorsan hadi bizi şaşırt bakalım.”

Melike’nin kalbi hızlı hızlı atıyordu. Salon tamamen sessizleşmişti. Yüzlerce çift göz onu izliyordu. Hamile karnının altına elini koydu. Sanki bebeğinden güç almaya çalışıyormuş gibiydi.

Leyla ve arkadaşları sırıtarak bekliyorlardı. Açıkçası genç kadının utanç içinde kalmasını umuyorlardı.

Tarık durumun ne kadar yanlış olduğunu fark ediyordu. Bu zorbalık açıktı. Ancak Leyla’yı durdurmak için çok geç kalmıştı. Artık tüm salon bekliyordu.

“Başlayabilirsin,” dedi Leyla. Sesinde alay dolu bir ton vardı.

Melike gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Annesini hatırladı. Küçükken ona ninni söyleyen, sesinin ne kadar güzel olduğunu söyleyen annesini.

“O günlerde hayat çok daha basitti. Şarkı söylemek sadece sevgi ve mutluluk demekti.”

Ve o an Melike ağzını açtı.

İlk notalar çıktığında salondan gelen fısıltılar aniden kesildi. Sesi kristal berraklığında, derin ve melodik bir tonda yükselmeye başladı. Eski bir Türk türküsü söylüyordu: “Uzun ince bir yoldayım…”

Her kelime sanki kalbinden geliyormuş gibi duyguyla yüklüydü. Konuklar şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bu ses profesyonel şarkıcıların bile kıskanacağı kadar güzeldi.

Melike gözleri kapalı söylemeye devam ediyordu. Sanki tüm acısını, umutlarını ve korkularını bu şarkıya dökmüş gibiydi.

Leyla’nın yüzündeki alaycı ifade kaybolmuştu. Ağzı hafif açık, ne diyeceğini bilemiyordu. Bu hiç beklediği bir şey değildi.

Tarık ise büyülenmişti. Bu ses sadece güzel değil, aynı zamanda derinden gelen bir samimiyeti vardı. Melike’nin yüzüne bakıyordu. Hamile karnına hafifçe dokunmuş şekilde duruyordu. Sanki bebeğine de söylüyormuş gibiydi.

Salon tamamen sessizdi. 150 kişilik konuk grubu bu beklenmedik performansın etkisinde kalmıştı. Yaşlı hanımlar gözlerini siliyor, erkekler başlarını sallayarak dinliyordu.

Şarkı sona erdiğinde birkaç saniye tam sessizlik oldu. Sonra salonun bir köşesinden alkış sesi yükseldi. Ardından bir başkası, bir diğeri… Kısa sürede tüm salon ayakta alkışlıyordu.

“Bravo! Muhteşem! Ne güzel ses! Kim bu genç bayan?”

Melike gözlerini açtığında karşısındaki manzarayla şok olmuştu. Herkes onu alkışlıyor, bazıları gözlerini siliyordu. Hiç beklemediği bir tepkiydi bu.

“Bu mümkün değil,” diye mırıldandı Leyla. Arkadaşları da şaşkınlık içindeydi.

Tarık öne çıktı ve Melike’ye yaklaştı. “Bu gerçekten olağanüstüydü,” dedi. “Gözlerinde sıcaklık vardı.”

“Teşekkür ederim. Ben sadece…” diye kekeledi Melike.

“Nerede öğrendin böyle şarkı söylemeyi?” diye sordu yaşlı bir konuk.

“Annem öğretmişti. Küçükken hep birlikte şarkı söylerdik,” diye yanıtladı Melike, sesi hala titrek.

Bu sırada salon müdürü koşarak geldi. “Hanımefendi, özür dilerim. Hizmetlilerimiz misafirleri rahatsız etmemeliydi.”

“Hayır,” dedi Tarık kesin bir sesle. “Rahatsızlık yok. Tam tersine bize harika bir hediye verdi.”

Leyla’nın yüzü kızarmıştı. Planı tam tersi şekilde sonuçlanmıştı. Melike’yi küçük düşürmek isterken onu bir yıldız haline getirmişti.

“Artık işinize dönebilirsiniz,” dedi soğuk bir sesle Melike’ye.

Ancak konuklar arasından sesler yükselmeye başladı. “Bir şarkı daha söyleyebilir misin?” “Evet, lütfen! Bu kadar güzel ses daha önce duymamıştık.”

Melike ne yapacağını bilemiyordu. Sadece başını eğdi ve sessizce uzaklaşmaya başladı. Ancak kalbindeki sıcaklık uzun zamandır hissetmediği bir şeydi.

Melike salondan ayrıldıktan sonra mutfağa doğru yöneldi. Kalbi hâlâ hızla çarpıyordu. Az önce yaşadıklarını tam olarak kavrayamamıştı. Ellerini titrek bir şekilde yüzüne götürdü. Gözlerinde yaşlar birikmeye başlamıştı.

“Melike, ne oldu sana?” diye sordu Ayşe, mutfakta çalışan yaşlı kadın.

“Hiçbir şey Ayşe abla. Sadece çok yoruldum galiba.”

Melike yaşadıklarını anlatmaya cesaret edemiyordu. Herkes ona acıyacak, zavallı gözüyle bakacaktı.

Bu arada salonda Melike’nin performansının etkisi hâlâ sürmekteydi. Konuklar küçük gruplar halinde toplanmış, o muhteşem sesi konuşuyorlardı.

“Gerçekten inanamıyorum. Böyle bir yetenek nasıl burada çalışıyor? Belki eğitim fırsatı bulamamıştır. Ses eğitimi alsaydı dünyaca ünlü olabilirdi.”

Tarık bu sohbetleri dinlerken düşüncelere dalmıştı. Leyla’nın yaptığı çok yanlıştı. Bunu herkes görmüştü. Ancak sonuç beklenmedik bir güzellik ortaya çıkarmıştı. O sesle ilgili bir şeyler vardı. Sadece teknik mükemmellik değil, derin bir duygu.

Tarık davetliler yemeğe geçmeyi bekliyordu. Annesi yaklaşıp, “Tabii anne, hemen geliyorum,” dedi.

Ancak aklı hâlâ Melike’deydi. O genç kadın kimdi? Neden burada çalışıyordu? Ve en önemlisi o ses nereden geliyordu?