“Hiç kimse Japon milyoner kadını anlamadı — ta ki garson Japonca konuşana kadar.”
.
.
İstanbul’un Kalbinde İki Kadının Hikayesi
Ekim ayının yağmurlu akşamında, Beyoğlu’nun en prestijli restoranlarından La Jarderen Étoile’nin kapısından zarif bir kadın sessizce içeri adım attı. Siyah, sade bir palto giymişti; gösterişli mücevherler yoktu üzerinde. Kimse onun 2 milyar dolarlık bir imparatorluk mirası aldığını tahmin edemezdi. Adı Akiko Tanaka’ydı.
Restoran müdürü Isabella Romano, Akiko’yu hızla süzdü. Asyalı, yalnız ve sade giyimliydi. Muhtemelen turistti, belki de bütçesi kısıtlı biri. Protokol nezaketiyle karşıladı onu ve mutfağa uzak, ama önemli masalardan bir köşeye oturttu. Akiko başını salladı ve sessizce oturdu. Etrafına baktı; kristal avizelerin altında konuşan müşteriler pahalı takım elbiseler, altın saatler ve yüksek sesli kahkahalarla doluydu.
Isabella, Akiko’ya İngilizce menüyü uzatırken, aklından “Muhtemelen basit şeyler sipariş edecek” diye geçirdi. Mutfakta ise şef Pier Dubois, yeni müşteriyi işaret eden garsonun sözleriyle kaşlarını çattı: “Muhtemelen Fransız mutfağını anlamaz, tavuk teriyaki falan isteyecek.”
Akiko menüye bakarken, restoranın diğer müşterileri de onu fark etmeye başladı. Elena Müller, Alman iş kadını, kocasına fısıldıyordu: “Şu Asyalılar böyle yerlerde nasıl davranacaklarını bilmezler.” James Richardson ise Amerikalı iş adamı, ticari bir fırsat olup olmadığını hesaplıyordu. Ancak Akiko, tüm bu bakışların ve fısıltıların farkındaydı ama onları umursamıyordu.
Yargı ve Önyargı
Isabella menüyü uzatırken sesi biraz daha yükseldi: “İngilizce menümüz de var hanımefendi.” Akiko sessizce menüyü aldı ve sayfalar arasında gezindi. Isabella sabırsızlandı: “Belki dana pirzola öneririm, çok popüler.” Akiko ise İngilizce olarak, “I am vegetarian” dedi. Isabella’nın yüzü aydınlandı: “O zaman salata çok güzel.”
Yan masadaki Fransız turistler durumu komik buluyordu. Pier mutfaktan çıktı ve Akiko’ya baktı, kaşlarını çattı. Garsonlardan biri gülerek, “Ya da suşi sorabilir,” dedi. Akiko ise menüdeki kelimelerle boğuşuyordu; sadece İngilizce değil, tavırlardaki küçümsemeyi de anlamaya çalışıyordu.
Elena Müller, kocasına, “Bak şu Asyalı kadına, böyle yerlere nasıl gelirler anlamıyorum,” dedi. Heinrich ise, “Belki zengindir,” diye yanıt verdi. Ancak Elena, “Zengin olsa böyle giyinir mi?” diye karşılık verdi. James Richardson ise daha pragmatik düşünüyordu: “Kaç fırsatı sadece bir kitabın kapağından yargılayarak kaçırdık?”
Beklenmedik Yardım
Akiko masadan kalkıp çıkmaya hazırlanırken, restoranın en uzak köşesinden genç bir kadın sesi yükseldi: “Su mimasen!” Herkes dönüp şaşkınlıkla baktı. Bu Japonca mıydı? Elif Kaya, genç garson, müşterilerin arasından geçerek Akiko’ya yaklaştı. Kalbi hızla çarpıyordu, elleri titriyordu ama cesaretini toplamıştı.
“Watashi nihongo ga dekimasu, daijoubu desu ka?” dedi. “Ben Japonca biliyorum, iyi misiniz?” Akiko donup kaldı, gözleri büyüdü. İstanbul’un ortasındaki bu prestijli restoranda genç bir Türk kızı ona Japonca konuşuyordu. Restoran sessizleşti. Isabella şaşırmıştı, Pier merakla yaklaştı. Elena ve James kulak kesilmişti.
Elif, Akiko’ya Japonca olarak, “Nanika oshiete itadakemasu ka? Bir problem mi var?” diye sordu. Akiko rahatlamıştı; uzun zamandır ilk kez biri ona kendi dilinde saygıyla yaklaşıyordu. “Watashi vegetarian desu, mata tounyu buumotte imasu,” dedi. “Vejetaryenim ve şeker hastasıyım.” Elif başını salladı: “Tabemono ni tsuite shinpai shite imasu,” yani “Yiyecekler konusunda endişeleniyorsunuz değil mi?”
Anlayış ve Empati
Pier dayanamadı, yanlarına geldi. “Burada neler oluyor?” Elif açıklıyordu: “Şefim, kendisi vejetaryen ve diyabetik. Özel diyeti var ama İngilizce iletişimde zorlanıyordu.” Pier’in yüzü değişti, biraz utanmış, biraz da meraklıydı. “Tabii ki düzenleyebiliriz,” dedi.
Ancak Elena Müller masadan kalktı ve kocasına yüksek sesle, “Bak Heinrich, şimdi de restoran personeli Japonca öğreniyor müşteri memnuniyeti için,” dedi. Heinrich rahatsız oldu. Akiko ise bu sözleri duydu ve Elif’e Japonca, “O kişi benim hakkımda mı konuşuyor?” diye sordu. Elif utanarak, “Sumimasen,” yani “Kusura bakmayın,” dedi.
James Richardson ise durumu fırsata çevirmek istedi. Masasından kalkıp yaklaştı: “Excuse me, are you Japanese? Do business in Asia frequently?” Akiko soğukça, “Yes, wonderful. I’m James Richardson. Import export. Perhaps we could chat after dinner,” dedi. Akiko sadece başını salladı, konuşmak istemiyordu.
Elif durumu anladı ve araya girdi: “Sumimasen, kanova tabetas,” yani “Kusura bakmayın, sessizce yemek yemek istiyor sanırım.”
Kültürlerarası Köprü
Marco, ana garson, durumu rahatsızlıkla izliyordu. Isabella onu çağırdı: “Kendi işinle ilgilen.” Ancak Elif durmadı, Akiko’ya yaklaşıp nazikçe koluna dokundu: “Sumimasen, mou ichido hanashite mo ii desu ka?” yani “Bir kez daha konuşabilir miyiz?”
Akiko şaşırdı ama kabul etti. “Watashi wa kono resutoran no daihyou to shite, okotowari shitai,” dedi. “Bu restoranın temsilcisi olarak özür dilemek istiyorum. Size karşı tavrımız yanlıştı.”
Akiko, Elif’e Japonca, “Anata dake ga watashi o hitori no ningen to mite kureta,” dedi. “Sadece sen beni bir insan olarak gördün.” Çantasından kalın bir kartvizit çıkardı ve Elif’e verdi. Kartta “Akiko Tanaka, President and CEO, Tanaka Electronics International” yazıyordu. Elif’in elleri titriyordu.
Güç ve Saygı
Akiko, Isabella’ya dönüp, “I want this girl to serve me only. She understands respect,” dedi. Marco itiraz etti: “Madam, this is not professional.” Akiko keskin bir tonla, “Professional is understanding customer, not judging by appearance,” dedi. Restoranda sessizlik çöktü.
Akiko ve Elif Japonca konuşmaya devam ederken, çevrelerindeki gerginlik hissediliyordu. Akiko, Elif’e adını, yaşını sordu. Elif üniversitede karşılaştırmalı edebiyat okuduğunu, Japonca öğrendiğini anlattı. Akiko, “Murasaki Shikibu benim en sevdiğim yazardır,” dedi.
James Richardson sabırsızlanıyordu ve tekrar iş teklifinde bulundu ama Akiko ilgilenmedi. Sonunda, Akiko Elif’e, “Watashi wa Tanaka Electronics no shachou desu. Buraya 500 milyon dolarlık bir anlaşma için geldim,” dedi.
Yeni Başlangıçlar
Ertesi gün, İstanbul’un en prestijli iş merkezinde Tanaka Electronics’in Avrupa merkezi açıldı. 2000 kişilik istihdam ve 500 milyon dolarlık yatırım duyuruldu. Elif artık sadece garson değil, şirketin kültürel danışmanıydı. Isabella ise işini kaybetmişti.
Akiko, Elif’e “Sizinle çalışmak istiyorum. Bu sadece iş değil, kalpten bir bağ,” dedi. Elif’in hayatı değişmişti. Artık sadece kelimeler değil, kalpler de köprü kuruyordu.
Son Söz
Bu hikaye, görünüşe aldanmamak, önyargıları kırmak ve insanları anlamanın önemini anlatıyor. İstanbul’un kalbinde, iki farklı kültürden iki kadın, birbirlerine saygı ve anlayışla dokunarak büyük bir değişimin fitilini ateşledi.
News
Bir milyoner, temizlikçide morluklar gördü… ve yaptığı şey HERKESİ şoke etti.
Bir milyoner, temizlikçide morluklar gördü… ve yaptığı şey HERKESİ şoke etti. . . Soğuk Mermerler ve Umut Işığı Levent’in prestijli…
Milyarderin Annesi Hizmetçinin Üniformasını Yırttı — Milyarderin Tepkisi Herkesi Şaşırttı
Milyarderin Annesi Hizmetçinin Üniformasını Yırttı — Milyarderin Tepkisi Herkesi Şaşırttı . . Yırtık Kumaş ve Sessiz Devrim İstanbul’un en prestijli…
Milyonerin eşi herkesi aşağılıyordu… ta ki hizmetçi ona asla unutamayacağı bir ders verene kadar
Milyonerin eşi herkesi aşağılıyordu… ta ki hizmetçi ona asla unutamayacağı bir ders verene kadar . . Bir Kadehin Parçaları: Leyla…
47 Bin Dolarlık Çeki Sahte Sandılar — FBI Gelince Herkes Sessiz Kaldı!
47 Bin Dolarlık Çeki Sahte Sandılar — FBI Gelince Herkes Sessiz Kaldı! . . Bir Gazinin Onuru Franklin Dawson, 82…
बेटे की जिद्द पर एक अजनबी औरत को पत्नी बना लाया… और उस रात जो हुआ… इंसानियत रो पड़ी
बेटे की जिद्द पर एक अजनबी औरत को पत्नी बना लाया… और उस रात जो हुआ… इंसानियत रो पड़ी ….
जूते पॉलिश करने वाले ने कहा, “साहब, मैं पढ़ना चाहता हूँ।” फिर अमीर आदमी ने जो किया, वह सबको हैरान कर गया।
जूते पॉलिश करने वाले ने कहा, “साहब, मैं पढ़ना चाहता हूँ।” फिर अमीर आदमी ने जो किया, वह सबको हैरान…
End of content
No more pages to load